• 26
    20 kasım 2016 fenerbahçe galatasaray maçından bir gün sonra eşimin ameliyatı vardı.
    biz maçtan bir saat önce hastaneye gitmiş, yatışımızı yapmıştık.
    eşimin endişesi, benim onu sakinleştirme çabam yüzünden maç aklımdan çıkıp gitmişti.
    skoru sonradan öğrenmiştim.
    o gün bugündür taraftar olmaya daha başka bakmaya başladım.
    yine üzülüyorum, kızıyorum ama bu en fazla 30 dakika sürüyor.
    maça gitmek artık benim için güzel bir aktivite oldu.
    sinir ve stres eskisi kadar yok.
    takım 13. durumdayken de aynı motivasyonla gidiyordum.
    şampiyon olmak, kazanmak güzel tabii ama kaybetmeyi de bilmek gerekiyor.
    hayatta kaybettiğimiz tek şey bir maçın sonucu veya kupa olsun.
    allah başka dert vermesin kimseye…
  • 27
    aslında baktığınız zaman inanılmaz irrasyonel bir şey taraftarlık. örneğin benim galatasaraylı olmam için hiçbir sebep yoktur mesela. 88 doğumluyum, 8 yaşıma kadar ülkenin en başarılı takımı galatasaray değildi. babam beşiktaşlı, annem fenerbahçelidir. 11 yaşıma kadar bağdat caddesinin dibinde oturduk. liseyi galatasaray'da değil, kadıköy'de okudum. yani benim sarı ve kırmızı giymiş 11 kişinin berbat bir oyunla rezil olmasını yerinde izlemek için ülke değiştirmiş olmamın hiçbir rasyonel gerekçesi olamaz normalde.

    fakat işte irrasyonel bir şey taraftarlık. ve dünyadaki ona benzer bağlılıklar, örneğin din, milliyet, siyasi görüş vs aksine herhangi bir temele de dayanmıyor. dolayısıyla tuttuğun takımın yapabilecekleriyle ilgili düşüncelerin, hayallerin de rasyonel temellere dayanması gerekmiyor.

    alkmaar maçından beri ben ve etrafımdaki bütün galatasaraylılar uykuya dalmış gibiyiz. bizim jenerasyon galatasaraylıların en büyük hezimeti - stattaydım - içerideki hamburg maçıdır. sanırım hamburg maçından beri böyle bir psikolojik yıkım yaşamamıştık. rasyonel olarak baktığımız zaman gidişat bize bu oyun sürerse rize max beraberlik, alkmaar ve fenerbahçe yenilgi gösteriyor. ama işte biz irrasyonel insanlarız. binlerce insan, işi gücü bırakmış tek konulu bir sözlükte paragraflarca yazı yazıyoruz. bazen bizi hiç tanımayan milyonerleri savunmak için 1+1 evlerimizde birbirimizle kavga ediyoruz.

    ben de böyle irrasyonel bir insan olarak hiçbir objektif kritere dayanmaksızın az maçını alıp turu geçeceğimize inanıyorum. bilet bulabilirsem statta da olmaya çalışacağım. umarım benim gibi 54.999 manyak da aynı şekilde düşünüyordur. zamanında bu tribün melo'a manchester maçında ittire ittire kornerden gol attırmıştı. bunu yine yapabiliriz.
  • 28
    futbolun özünü oluşturur. futbol sanayi kentlerinde ve limanlarda oynanmaya başladığından beri ilgi çekmektedir, bu topraklarda union club'dan cadi-keuy'e kadar ilk günden bugüne ilgi çekmiştir, çekmeye devam etmektedir. bu ilgi olmadan onlarca yıl ayakta kalmak ise "başka bir güç" gerektirir. bu gücü siyasetten alan takımlar siyasi iklimin değişimiyle düşerler, bu gücü sermayeden alanlar sermayenin keyfi kadar nefes alabilirler. taraftarından beslenen takım düşer, kalkar, yukarıya oynar, aşağıda savaşır ama varlığını sürdürür.

    futbol sizin için, benim için, bizlerle beraber var.

    bir taraftar olarak asla futbolu okan buruk kadar bilmiyorum, ancelotti kadar bilmiyorum, klopp kadar bilmiyorum demeyeceğim. vakit ayırıyorum, izliyorum, okuyorum, üzerine düşünüyorum. düşüncelerini temellendirebilen birçok analistin ve futbol insanının da birçok hocadan daha iyi analiz ve taktiksel bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum. işin iletişim-yönetim kısmı da maharet istiyor ki bu analistler ve fikir insanlarıyla teknik direktörleri ayıran en önemli nokta bu. galatasaray'ın 2024-2025 sezonu atletik performans antrenörlerini yetersiz bulmama rağmen asla onların yarısı kadar bilgiye sahip olduğumu iddia edemem, çünkü bu bilimsel uzmanlığa dair hiçbir bilgi birikimim yok. ancak oyunun özünü oluşturmuş, oyunun yaşama sebebi olan ve futbola meraklı bir taraftar olarak ne bilgimi küçümserim, ne kendimi küçültür diğer aktörleri yüceltirim.

    bu oyun türkiye'de ta idman cemiyetleri ittifakı kurulduğu vakit de popülerdi. 30'lara gelindi, dönemin siyaseti milli birliğe taraftarlığın zeval getirebileceği düşüncesiyle futbola soğuk ve sert davrandı, futbol da taraftarlık da ölmedi. genç kulüplerimiz güçlenmeye devam etti, futbol endüstriyelleşti, ülkemizde plansız programsız ve adalet duygusunun yok olduğu bir yerde dahi kimse taraftarlığından en ufak şey kaybetmedi, hatta daha da radikalleşti. bu radikalleşmeye, bu kadar takibe, bu kadar ilgiye rağmen bir taraftarın kendini küçümsemesi ise garip.
  • 29
    futbolun yalnızca bir spor değil, aynı zamanda kültürel ve ekonomik bir yapı haline geldiği günümüzde, kulüplerin tarihsel kimliğini ne ölçüde koruması gerektiği tartışmalı bir konudur. bu bağlamda, bazı taraftarlar “tuttuğum takım kurucu değerlerinden ayrışmamalı; gerekirse endüstriyel futbolun zorlamalarına direnebilmeli. etmiyorsa, eleştirilmeli, sorgulanmalı” görüşünü savunuyor. onlara göre taraftarlık, yalnızca takım tutmak değil; geçmişten bugüne taşınan bir fikre, bir kültüre ve bir duruşa ortak olmaktır. bu anlayışta, kulüp yalnızca bir spor kurumu değil; belli ilkelerin taşıyıcısıdır. bu ilkelerle çelişildiğinde sessiz kalmak değil, hatırlatmak taraftarın sorumluluğudur.

    bu görüşe karşı çıkanlar da az değil. onlara göre futbol artık sadece değerlerin değil, aynı zamanda ekonomik sürdürülebilirliğin alanıdır. kulüpler, ayakta kalabilmek ve rekabetçi kalmak için kaçınılmaz biçimde çağın dinamiklerine ve içinde bulundukları siyasi ortama uyum sağlamak zorundadır. idealizmin sürekli ön planda tutulması, kulübün pratik gerçeklerden uzaklaşmasına yol açabilir. bu yaklaşımı benimseyen taraftarlar, sorgulamadan ziyade destek vermeyi öncelikli görür; başarıyı, kulübün ayakta kalmasının ve kitlelerle bağ kurmasının bir yolu olarak değerlendirir.

    bu iki bakış arasında net bir doğru ya da yanlış yoktur; ancak taraftarın rolü üzerine düşünmek, meselenin merkezinde yer alır. eğer taraftarlık yalnızca bir aidiyet hissi değilse, aynı zamanda bir sorumluluk alanıysa, o zaman bu bağlılık eleştiri ve hatırlatmayı da içerir. ama taraftarlık, çoğu insan için yalnızca sevilen bir renk ya da anılarla örülü bir gelenek de olabilir. bu noktada her bireyin kendi tanımı ve sınırı devreye girer.

    yine de, “tut geç işte, karıştırma” diyen yaklaşımın arkasında da sorgulamadan kaçan bir rahatlık bulunabilir. çünkü insanlar aidiyet duydukları şeyin içeriğini sorgulamaya başladıklarında, kim oldukları sorusuna da yaklaşmış olurlar. bu sorgulamadan kaçınmak, çoğu zaman tarafsızlık değil, konforlu bir mesafedir. bu da anlaşılır bir tepkidir. aynı zamanda mevcut çelişkileri fark etmemeyi ya da görmezden gelmeyi kolaylaştırır. belki de asıl mesele, taraftarlığın ne kadarını gönülden, ne kadarını bilinçle yaşadığımızdır. ve bu sorunun yanıtı, her birimizde farklıdır.
  • 30
    bu olgu hakkında en ofsayt entrylere girmesinden gurur duyacağım bir kaç şey yazmak istedim. bilinçli olmak ve yanlışlar hakkında konuşmak ne zamandır ihanet ve saygısızlık ile örtüştü tam olarak bunu bu başlık altında değerlendirmek istedim. osimhen'in gelişi, kulübün taraftar ile arasına maddi beklentilerini bariyer gibi sunması ve psikolojik açıdan bunu kırmayı bir acziyet olarak görenlerin sosyal baskı ile insanları yıldırmaya çalışması tam olarak türk tipi taraftarlığı ucundan, kıyısından anlatma isteği doğurdu.

    yazdıklarım eninde sonunda ya kardeşim iyi ki bir kombine aldın kapa çeneni, biz sana bilet alalım sus, hani osimhen gelince arsa satardınız gibi komik, çocuksu tepkilerle dışlanacak olsa dahi ben bu zihinsel refleksi hepimiz adına ortaya koymanın en doğrusu olduğuna eminim. insan sosyal bir varlık. bir gruba, takıma, mahalleye ya da millete ait olmak temel psikolojik ihtiyaçlardan. futbol kulüpleri bu boşluğu dolduruyor. “bizim takım” duygusu, insanlara bir anlam, grup kimliği ve ortak dil sunuyor. bunu anlayabiliyorum.
    özellikle erkek egemen toplumlarda bir futbol kulübü taraftarlığı, kişinin sosyal kimliğinin bir parçası haline geliyor. "ben galatasaraylıyım", "ben fenerliyim" cümlesi, bir değer sistemine ait olmayı ifade ediyor. eleştirmek bu yüzden kişisel saldırı gibi algılanıyor. bu da gayet tabi anlayabidiğim bir savunma zira ben de birçok kalabalık gruplar içerisinde bu his ile hareket ediyorum.
    kulüp başarılarıyla birlikte büyüyen bir nesil için o takım bir zaman kapsülü gibi çalışır. geçmiş başarılar, özel maçlar, tribün anıları... insanlar, çocukluklarındaki o duygusal bağlara hâlâ sadık kalmak isterler. buna da eyvallah, özellikle türkiye gibi mutluluğu incir çekirdeğinde bulmaya çalışan bir ülkenin vatandaşları için yanlış değil de kardeşim birisi sıranızı alsa bu türk, bu galatasaray taraftarı, bu bizim komşu demeyip hır gür çıkaracak insanlar iken ne diye hakkını arayan birini ihanet ile suçlarsınız hiç anlamıyorum. ve ben bu sözlükten birkaç yıl evvel sırf kombinesi olanlar para ile devrediyor diye hesabını sildirmiş, bu yıl kombineler satışa çıktığında kendine kombine aldıktan sonra bizzat hagi'ye mail atıp ben kombine aldım, gidemediğim zamanlarda ücretsiz devretmek ve sözlük yazarlarının bundan faydalanmasını istiyorum demiş biriyim. peşinen söyleyeyim buradan bir takdir hikayesi çıkarma gayesinde de değilim sadece küçük bir bilgi işte. neden bu yangın peki? yönetim istediği gibi at koşturmasın diye, sadece benim değil sizin de hakkınızı yemeye çalıştığında dur ya, biri çıkar bir şey der desin diye ya her şey bir kenara haksızlık olarak gördüğüm bir şeye tepki vermek için tepki vermek olsun diye. ortamlarda akp'ye oy veren galatasaraylı diye insanları grup grup ayırmayı biliyoruz ama aynı zihniyetin eleştiri kültürüne duyduğu nefreti de bir güzel kanıksıyoruz, bunun adı iki yüzlülük değil mi?

    “kutsal değer” algısı:
    kulübe zarar gelmesin diye bazı taraftarlar kendi çıkarlarını geri plana atar. bu da yönetime açık çek gibi olur. bir sabah kalkar bir bakarsınız şampiyonlar ligi maçlarına ayrı kombine istemişler. bunu yaşamayın diye bu yangın.

    taraftar forumları genellikle “aynı düşünen insanların yankı odası”dır. orada farklı düşünceler “hainlik” veya “küfür etmek” gibi algılanabilir. bu da sağlıklı tartışmanın önüne geçer. bir gün bir bakmışsınız alelade bir fikrinizden ötürü aynı yolda yürürüğünüzü sandığınız insanlar tarafından dalga konusu olmuş, küfürlerle karşılanmışsınız. bunu yaşamayın diye bu yangın.

    bazı insanlar, kulübün kendilerinden maddi olarak faydalanmasını, bir tür “fedakârlık” gibi görür. oysa bu, duygusal manipülasyona oldukça açık bir haldir. 1 alıp, 5 vermeyin diye bu yangın.

    duygusal bağlılığımız, bağımlılık olarak görülüp bizi yolmasınlar tek dileğim budur.
App Store'dan indirin Google Play'den alın