28
futbolun özünü oluşturur. futbol sanayi kentlerinde ve limanlarda oynanmaya başladığından beri ilgi çekmektedir, bu topraklarda union club'dan cadi-keuy'e kadar ilk günden bugüne ilgi çekmiştir, çekmeye devam etmektedir. bu ilgi olmadan onlarca yıl ayakta kalmak ise "başka bir güç" gerektirir. bu gücü siyasetten alan takımlar siyasi iklimin değişimiyle düşerler, bu gücü sermayeden alanlar sermayenin keyfi kadar nefes alabilirler. taraftarından beslenen takım düşer, kalkar, yukarıya oynar, aşağıda savaşır ama varlığını sürdürür.
futbol sizin için, benim için, bizlerle beraber var.
bir taraftar olarak asla futbolu okan buruk kadar bilmiyorum, ancelotti kadar bilmiyorum, klopp kadar bilmiyorum demeyeceğim. vakit ayırıyorum, izliyorum, okuyorum, üzerine düşünüyorum. düşüncelerini temellendirebilen birçok analistin ve futbol insanının da birçok hocadan daha iyi analiz ve taktiksel bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum. işin iletişim-yönetim kısmı da maharet istiyor ki bu analistler ve fikir insanlarıyla teknik direktörleri ayıran en önemli nokta bu. galatasaray'ın 2024-2025 sezonu atletik performans antrenörlerini yetersiz bulmama rağmen asla onların yarısı kadar bilgiye sahip olduğumu iddia edemem, çünkü bu bilimsel uzmanlığa dair hiçbir bilgi birikimim yok. ancak oyunun özünü oluşturmuş, oyunun yaşama sebebi olan ve futbola meraklı bir taraftar olarak ne bilgimi küçümserim, ne kendimi küçültür diğer aktörleri yüceltirim.
bu oyun türkiye'de ta idman cemiyetleri ittifakı kurulduğu vakit de popülerdi. 30'lara gelindi, dönemin siyaseti milli birliğe taraftarlığın zeval getirebileceği düşüncesiyle futbola soğuk ve sert davrandı, futbol da taraftarlık da ölmedi. genç kulüplerimiz güçlenmeye devam etti, futbol endüstriyelleşti, ülkemizde plansız programsız ve adalet duygusunun yok olduğu bir yerde dahi kimse taraftarlığından en ufak şey kaybetmedi, hatta daha da radikalleşti. bu radikalleşmeye, bu kadar takibe, bu kadar ilgiye rağmen bir taraftarın kendini küçümsemesi ise garip.
futbol sizin için, benim için, bizlerle beraber var.
bir taraftar olarak asla futbolu okan buruk kadar bilmiyorum, ancelotti kadar bilmiyorum, klopp kadar bilmiyorum demeyeceğim. vakit ayırıyorum, izliyorum, okuyorum, üzerine düşünüyorum. düşüncelerini temellendirebilen birçok analistin ve futbol insanının da birçok hocadan daha iyi analiz ve taktiksel bilgiye sahip olduğunu düşünüyorum. işin iletişim-yönetim kısmı da maharet istiyor ki bu analistler ve fikir insanlarıyla teknik direktörleri ayıran en önemli nokta bu. galatasaray'ın 2024-2025 sezonu atletik performans antrenörlerini yetersiz bulmama rağmen asla onların yarısı kadar bilgiye sahip olduğumu iddia edemem, çünkü bu bilimsel uzmanlığa dair hiçbir bilgi birikimim yok. ancak oyunun özünü oluşturmuş, oyunun yaşama sebebi olan ve futbola meraklı bir taraftar olarak ne bilgimi küçümserim, ne kendimi küçültür diğer aktörleri yüceltirim.
bu oyun türkiye'de ta idman cemiyetleri ittifakı kurulduğu vakit de popülerdi. 30'lara gelindi, dönemin siyaseti milli birliğe taraftarlığın zeval getirebileceği düşüncesiyle futbola soğuk ve sert davrandı, futbol da taraftarlık da ölmedi. genç kulüplerimiz güçlenmeye devam etti, futbol endüstriyelleşti, ülkemizde plansız programsız ve adalet duygusunun yok olduğu bir yerde dahi kimse taraftarlığından en ufak şey kaybetmedi, hatta daha da radikalleşti. bu radikalleşmeye, bu kadar takibe, bu kadar ilgiye rağmen bir taraftarın kendini küçümsemesi ise garip.