sevgili hocam,
olabilecek en sert ve dinamik kadroyla çıkılması gereken bir maçın öncesindeyiz.
(bkz:
30 eylül 2025 galatasaray liverpool maçı)
liverpool takımının güç olarak bizi yenmesi çok anormal bir durum olmaz. lakin bunun nasıl olacağı çok önemli.
şöyle ki, oyuncu ve oyun şekli tercihlerini birilerini küstürmemek - moralini bozmamak üzerine kurup, oyun içi müdahalelerini de buna göre yaparsan, 3 yıldır tırnaklarınla kazıya kazıya, sonuna kadar hak ederek edindiğin payeyi ve krediyi 2 maçta harcamış olur, hem kendini hem de milyonlarca taraftarı üzmüş olursun. unutma ki bizi kızdıran şey maçları kaybetmek değil, elbette mağlubiyet de bu oyunun bir parçası. lakin bazı yanlışları görememek, farkına varamamak ya da inat etmek (hangisi daha kötü bilemedim) çok sürdürülebilir bir durum değil.
elbette sana akıl verecek veya futbolu senden daha iyi bildiğimizi iddia edecek bir durumumuz yok. lakin bir yandan da atomu da parçalamıyoruz en nihayetinde. 35-40 yıldır takımımızı takip ediyoruz. artık şunu anlamamız gerekiyor, şampiyonlar ligi maçlarını süper ligde oynadığımız ancak rakiplerin yetersizlikleri nedeniyle defolarımızı yüzümüze çarpamadığı o full ön alan baskısı ile oynayamayız, zira buna ne ciğer ne de can dayanır. ama bir yandan da demiyoruz ki kalemizin önüne otobüs çekelim, beklediğimiz daha dengeli, daha kompakt, yapacaksak yerinde ve takım halinde baskıyı yapmak, öyle önde 2-3 kişi baskı yaparken, arkadaki oyuncuların fizandan izlememesi, savunurken de 11 kişinin topun gerisine geçtiği taktik disiplini (öyle gölge markaj değil, gerçekten savunma yapılan) sergilemek, özetle, ne yapıyorsak takım olarak yapmak, kompakt olmak, hücum ederken de, savunurken de oyun alanını daraltabildiğimiz kadar daraltmak (ideali 40 m de hadi maksimum 50-60 m'yi aşmamak diyelim)
bir de işin bireysel hata kısmı var, elbette hoca olarak ona bir şey yapamazsın ama belki oyuncuları olabildiğince kendi mevkilerinde oynatarak bu hataları azaltma şansın olabilir; örneğin sol tarafa aldığında "sakar şakir" 'e dönen ligin en iyi stoperinin yerini koruyarak....vb. gibi...
icardi-osimhen ikilisi çok büyük bir zenginlik gibi gözükse de bir yanıyla da zayıf karnımız olmaya aday. osimhen'i maliyetinden bağımsız oyuna katkısı açısından oynatmama şansın yok. diğer yandan icardi de takımda belki de oynamadığında en mutsuz olacak kişi, ki adamı oyundan dahi alamıyorsun baskı üstüne baskı yediğimiz anlarda dahi. çift forvete ya da icardi'nin biraz geride konuşlandığı bir formata dönsen, o zaman da arkasına öyle bir duvar kurman lazım ki en az 3 tane torreira ciğeri ister. velhasıl bu konu senin en dirayetli durman gereken konulardan biri, maalesef mevcut orta saha oyuncuların icardi'nin mevcut fiziki durumuyla sahada olmasını kompanse edebilecek özelliklerde değil (biz boşuna çırpınmadık yabancı kontenjanında yer açıldığında en az 1 tane adam yiyen, atletik, box to box bir orta saha alınsın diye), dolayısıyla akla ve mantığa en uygun seçim osimhen'n ileride tek oynadığı formasyon gibi.
orta sahada ilkay'ın oyun aklı ne kadar önemliyse, takımın sertliğini azaltması da bir o kadar önemli, dolayısıyla torreira - lemina (form durumu iyiyse tabi) ve önlerinde ilkay olabilir gibi.
çok da uzatmadan aklımdan geçen on bir olabilecek en sert ve fiziksel olarak karşı koyabileceğini düşündüğüm isimler;
uğurcan
singo - davinson - abdülkerim - jakobs
torreira - ilkay - lemina
sallai - osimhen - barış
bu maçı çıkaracak 90 dakikalık fizik güce sahip oldukları izlenimi vermeyen yunus, sane, sara, icardi de hamle oyuncuları olarak ilerleyen dakikalarda görev alabilir artık.
özetle, biz doğruları yapalım hocam, korkmadan ama gereksiz cesaretlere bürünmeden, ayağımız yere basarak, oyunun her saniyesinde ayakta kalmaya çalışarak, sonuç gelir gelmez, bunları yaptıktan sonra sonuç gelse de gelmese de senin canın sağolsun demesini de biliriz.
şimdiden başarılar...