*

  • 25878
    bünyesinde oyun disiplininden her an kopmaya müsait altı futbolcusu bulunan takımdır. bu oyuncular sofiane feghouli, younes belhanda, ryan babel, ryan donk, mbaye diagne ve cristian luyindama’dır. eğer ki bir maçta bu oyunculardan üçten fazlası mevcutsa oyunda gelgitler yaşamamız gayet normal. misal 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçında asla rahat olamamamızın sebebi bu arkadaşların beş tanesinin birden sahada olmasıyla gevşeklik sınırlarını zorlamamızdı.

    yazdığım yanlış anlaşılmasın, bu oyuncular kötü veya hiç oynamasınlar demiyorum, ama onları kaldıracak bir düzende oynarlarsa biz de ekran başında rahat ederiz diye düşünüyorum. aslen bu takımdaki en büyük problem top kapmayı bilen oyuncu sayısının stoperler hariç sadece bir oyuncu olmasi, o da bu sene bu işi çözen aslan taylan’ımız. beğenmediğimiz aytaç bile, ki ben hala beğenmiyorum, bu maçta takımı çok rahatlatırdı. bu tip bir oyuncunun gereğinde ek olarak oyuna girememesi top kapmak için hep karşı tarafın hatalı pas yaparak top kaybını beklememize sebep oluyor.
  • 25882
    iş ciddiyetini ve formaya saygı duyma kalıplarını henüz anlayamamış futbolcuları bünyesinde barındıran ekip. 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı'nı kazanmış olmamıza rağmen bunları söylemek hiç yanlış olmayacak zira bu maçı kazanırken yapılan laubalilikleri başka maçta tek tek kafalarına vururlar.

    artık futbolda akla gelmeyecek bazı istatistikler tutuluyor. göztepe maçı için belhanda, lyundama, donk ve emre kılınç'ın tehlikeli yerlerde veya takım yerleşmişken yaptıkları pas hataları nedeniyle gol yeme olasılığımızın, takım halinde kaç top kaybı yaptığımızın ve bu kayıplar nedeniyle kendi gol şanslarımızın ne kadar kaybolduğunun çalışılması lazım. bunlara ek olarak, yapılan kayıplar nedeniyle topun rakibe geçmesi sonucu topa sahip olma yüzdemiz ile kaybettiğimiz zamanın istatistiği yapılmalı. her maçtan sonra ders almamız lazım diyoruz. bunları incelemeden ders alınmaz. bir sonraki maçlara yine doğaçlama çıkarsak bir adım ileri gidemeyiz.
  • 25883
    22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı'nın ilk 15 dakikasında teknik isimlerinin de etkisiyle güzel futbol oynamıştır. zaten göztepe maşallah helva gibi takım. yarım pres yapınca dağılıyolar.

    ama sonra kanatlarda konuşlanan arda ve feghouli yorulunca takım oyundan düştü. skoru 2-1'e getiren golün bu durumda etkisi olduğunu hiç sanmıyorum. ikinci devrenin ortalarına kadar ise resmen saçmaladık. dolayısıyla tekrar tekrar söylüyorum, modern futbolda temposuz isimlerin önemi yok.

    küçümsediğimiz avrupa takımları bizi linnes, omar, taylan gibi isimlerden kurulu 11'lerle eliyor her defasında. arda'yla falan olacak iş değil bu. hatta bana göre belhanda oynayabilir durumdaysa 8 numarayı da o almalı. feghouli sonradan girmek üzerinde yedeklerin arasında bekler.

    maç içinde kritik bi seçim vardı. maç başlamadan da bu konuda ne yaparlar merak ediyordum. bu seçimden dolayı eleştirim yok çünkü iki ucu boklu değnek. luyindama zaten top çıkarmada büyük sıkıntı yaşıyor. pas tekniği malesef çok kötü. bir de solda oynatıp pas açısını kapamak mı yoksa donk'u o bölgeye almak mı? ama bu defa da donk'un oyun görüşü ve pas açıları daralacaktı ki, zaten rakiplerimizde topu luyindama ile kullanmamız için sol stopere baskı yapma şeklinde bir taktik var. luyindama sol stopere geçince malesef çok büyük hatalar yaptı. 26 aralık 2020 trabzon deplasmanında sanıyorum luyindama'yı sağda kullanmak daha iyi olacaktır. gerekiyorsa bir maça özel taylan geçen sezon lemina ve seri'nin yaptığı gibi stoperlerin arasından top alır.

    bana göre bu takım maça arda, babel ve mümkün mertebe feghouli'siz başlamalı. bu gün kazandık ama çoğu takım bizi duman eder...
  • 25884
    "gençler bilse, ihtiyarlar yapa-bilse" diye çok sevdiğim bir söz var.
    şuraya bağlayacağım, bizim takımdaki, özellikle ön bölgede oynayan oyuncuları 3 grupta değerlendirirsek;
    1-) maalesef takımda ayağı kaliteli ancak biraz da yaşları ve stilleri itibarıyla statik oynayan, durarak, ayağına top bekleyen, arkaya koşu atamayan, savunmayı önde başlatamayan oyuncularımız var; arda, babel, feghouli, diagne hadi falcao'yu da sayalım......gibi
    2-) yine maalesef bir grup oyuncumuz da var ki dinamik, hareketli, önde basabilen, arkaya koşu atabilen ama ne var ki bitiricilik anlamında kalite olarak vasat olan (şu an için diyelim) oyuncular bunlar; oğulcan, emre kılınç, sekidika, ömer bayram, kerem ....gibi
    3-) bir de aradakiler var, kalitede ilk gruptan aşağıda ikinci gruptan yukarıda, dinamik oyunda ise ilk gruptan yukarıda ama ikinci gruptan aşağıda; emre akbaba, belhanda...gibi.

    hal böyle olunca ilk 11'de ön bölgede ilk gruba ağırlık versek takım kalitesi artıyor ama top rakipteyken etkinlik azalıyor.
    ikinci gruba ağırlık verilse bu sefer takım sertleşiyor, rakibe baskı ön alanda başlıyor, gel gör ki rakip kaleci de milli oluyor, sürekli üzerine vurulan, dağa taşa atılan şutlar, bitiricilik zayıf oluyor özetle.
    gönül isterdi ki ilk grupta yer alanlar biraz da dinamik, sert ve hareketli olabilse, ikinci gruptakiler de biraz bitiricilikte iyi olsalar ama zaten her ikisini yapanlar yıllık en az 3-4 mil € arası maaş alıyor.
    ez cümle, takımı oluştururken kalite ve dinamizmde bir optimizasyon şart, takım ne güçten ne de kaliteden düşmeli...

    (bkz: 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı)
  • 25885
    kimse yazmıyor ama galatasaray futbol takımının en büyük belası bu. herkes topu sanki gülle yolluyormuşçasına ağır ağır gönderiyor yanındaki arkadaşına. topla dripling yapabilen doğru düzgün adamimiz zaten yok, bi de yavas oynadigimiz oyunu bu dandik yavas paslarla iyice cekilmez hale döndürüyoruz. ozellikle belhandanın paslari bir turlu optimal siddeti yakalayamadi yillardir. emre kilinc, feghouli ve taylanda da ne yazikki bu pis aliskanlik var. top oyuncumuzun ayagindan tingir mingir cikip bakalim pas attigi arkadasina ulasacak mi diye gerfin gergin mac izlemekten saclarim dokuldu yemin ediyorum. kaybederken o kadar cok sey yaziliyor ve kimse kimseyi dinlemiyor ki boyle seyleri bence kazanirken herkes daha akli basinda yorumlar yapabiliyorken soylemek lazim. yoksa maci kaybettikten sonra burda 3 5 kisinin kellesini sallandirmak kolay. kazaniyorken bunlari duzeltebilmek lazim.

    şöyle adam gibi seri ve zımba gibi paslarla ataga cikalim istiyoruz cok sey mi istiyoruz?
  • 25886
    ilk yarıda bir şey dikkatimi çekti. maçın durduğu bir anda arda etrafında yerlilerin olduğu bir gruba konuşma yaparken (içlerinde donk'da var) soso magrip ve afrikalı tayfanın olduğu gruba konuşma yapıyordu. takımı sahiplenmeleri güzel. caner gibi sağa sola gider yapmayacakları için dönüşü güzel olur.

    (bkz: 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı)
  • 25887
    kazandığımız halde 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçını izledikten sonra marcao, oğulcan, emre akbaba ve hatta emre taşdemirli düzenin takımımıza daha çok yakıştığını düşünüyorum. bu arkadaşlar oynadığında takım daha dinamik daha mücadeleci daha ısıran ve saldırgan bir takım kimliğine bürünüyor. topu alıp ayağında bekletmekten ziyade daha hızlı paslaşmalarla rakip takımın dengesini bozuyor. maçlara bu 11 ile başlayıp maçın gidişatına göre arda ve belhanda değişikliği skoru bulmak için yapılabilir. tamam arda ve belhanda günlerinde oldukları zaman takıma kalite katıyorlar. fakat bu kalite 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı özelinde izlediğimiz gibi maç içerisinde kısım kısım saman alevi gibi yanıp sönen daha oyuncu odaklı performansa büründürüyor takımı. tek sıkıntı emre akbaba'nın ritim tutup güçlenmesi ve eski günlerine kavuşması. o zamana kadar belki o bölgede başka bir alternatif düşünülebilir.
  • 25888
    stoperleri ve kalecisi hariç geri kalan tüm oyuncularının hücuma destek verdiği bir yapıda hareketsiz ya da yavaş oyuncu sayısı artınca defoları da otomatikman ortaya çıkan takımımız. diagne, arda ve kanatta oynayan feghouli üçlüsünün aynı anda sahada olması bizim için büyük lüks. hepsinin ayrı ayrı özellikleri olabilir ama oğulcan gibi kötü oynasa da emre akbaba gibi daha hareketli oyuncular fark yaratıyor. bizim yetenek kısmında çok büyük sorunumuz yok bence lig özelinde. bizim sorunumuz dinamik oyuncularımızın azlığı. bu sayıyı ne zaman arttırsak takım çok daha iyi oynuyor.

    kanatlarda emre kılınç, oğulcan ve hatta jesse gibi oyuncuları kullanıp göbekte feghouli, belhanda ve taylan üçlüsü ile bu oyuncuları desteklersek oynanmak istenen oyun çok daha verimli olacaktır. bu yapı ile ileri uçta maçına göre hareketsiz kalan diagne'yi de idare edebiliriz.
  • 25889
    takımın dinmeyen sıkıntısı kesinlikle forvet. dün oynanan maçta diagne'nin yerine sağlıklı bir falcao veya elmander tarzı hava topu alan, rakibi boğan, pres yapan herhangi bir forvet oyuncusu olsa oyun çok daha anlamlı hale gelecek.

    ama diagne neredeyse hiçbir şey yapmadığı için ilerisi boş küme oluyor. dolayısıyla takımın dominant futbolu 30 dakika dahi sürmüyor. 10.5 kişi oynuyoruz maçları. dediğim gibi falcao tarzı son vuruş erbabı bir isim de olur mücadele eden bir forvette olur yeter ki diagne dışında tüzel bir kişi oynasın ileride. eminim bu oyundan zaman zaman düşme işi çok daha minimal düzeye gelir.

    (bkz: 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçı)
  • 25890
    arda, feghouli ve diagne'yi aynı anda kaldırma şansı olmayan takım. arda yerine oğulcan, diagne yerine de kenan karaman girerse daha sağlam oluruz.
    22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçında takımı hiç beğenmedim. 18 aralık 2020 fatih karagümrük galatasaray maçında rakip daha iyi olmasına rağmen bu kadar çok pozisyon vermedik. ki üstüne deplasmanda, ayrıca daha küçük saha ve suni çimde oynadık.
    inşallah hoca oğulcan'ın bu takım için önemli olduğunu anlamıştır.
  • 25891
    ileri 3'lüsü nispeten hareketli emre akbaba ve oğulcan ile kurulduğunda, daha hareketli ve hızlı oynayan, arda ve sofian ile oynadığında ise daha ne yaptığını bilir bir şekilde oynayan takım.

    pandemi sayesinde hem hareketli hem de teknik oyunu analiz edebilecek kadar gördük.

    hareketli oyuncularla oynadığımız 4 maçın 3'ünde ilk golü penaltı ile attık. bunlardan ilki olan 23 kasım 2020 galatasaray hes kablo kayserispor maçında penaltı ile 1-0 öne geçtiğimiz ve rakibin 10 kişi kaldığı maçta 2. golü bulamadık. ilk golü bulmada da çok zorlandık zaten. 28 kasım 2020 çaykur rizespor galatasaray maçında yine ilk golü buluncaya kadar çok zorlandık. o maçta da ilk gol penaltıdan geldi. 2 aralık 2020 galatasaray atakaşhatayspor maçında güzel bir golle öne geçtik ama 2. 'yi bu sefer kendi kalelerine attılar. 18 aralık 2020 fatih karagümrük galatasaray maçında ise kaleyi bulan tek şutumuz penaltıydı.

    teknik oyuncularla ise ilk golü rahat bulup devamını getirmede sıkıntı yaşıyoruz. tempomuz yeterli olmuyor. hem teknik hem de tempolu iki kanat forvetimiz olsa 2020-2021 sezonunda kar yağarken şampiyonluk kutlardık. bunu bir şekilde karıştırmamız lazım. umarım 2020-2021 kış transfer sezonunda en azından bir kaç doğru hamle yaparız da istediğimiz oyunu çok daha iyi oynarız.
  • 25893
    moralleri bozmak gibi olmasın ama 22 aralık 2020 galatasaray göztepe maçında 4 gün önce yenildiği 18 aralık 2020 fatih karagümrük galatasaray maçında ne oynadıysa onu oynamış takım. aradaki fark girilen pozisyonların gol olmasıydı, o kadar.

    3. bölgede, ileri uç elemanlarının dinç olduğu anlarda çok etkili görünüyor ancak bu bölge geçildikten sonra takımın bir defans stratejisi yok gibi duruyor. yani kanat kimi kovalayacak veya kovalayacak mı, bek nerede duracak ve kimi/nereyi savunacak açıkçası belli değil.

    tüm bunların dışında takımda başka bir şey daha eksik. bizim gözümüze laubalilik gibi görünen, tembel paslara veya konsantrasyon kaybı gibi duran şeye neyin neden olduğunu tartışıyoruz 3 yıldır. disiplin desen, yahu başında terim var. motivasyon desen ha keza. e iyi de bu takım neden böyle oynuyor?

    derken aklıma eski bir terim geldi. lisede tiyatro yaparken, şansımıza baya iyi bir tiyatrocuyla çalışmıştık. kendi ekolüne filan koşan 26 yaşında bir adamdı o zaman. "iç ritim! iç ritim!" derdi. ne dediğini anlamaz, sahnede daha çok bağırırdık veya yürüyeceğimiz yerde koşar adım hareket ederdik. "hayır, bunu kastetmiyorum, ritim, iç ritim!" diye bağırırdı. ucundan hissederdik ne demek istediğini. şimdi anlıyorum.

    iç ritim; yani ruhsal ve fiziksel enerjiyi denkleştirerek bir araya getirmek ve bu enerjinin oluşturacağı devinimde rölantiyi olabildiğince yukarıda tutmak. sadece konsantrasyon veya kondisyonla ilgili bir şey değil bu. bu tamamen arzu etmekle alakalı; o arzuyu duymak ve arzunun sizi harekete geçirmesine izin vermek sonra da atılan her adım için haz duymak.

    oyundan keyif almak gibi şeylerle anlatıyorlar. tam bu da değil. bazen futbolcu basit bireysel anlardan keyif alır. ben burada tüm takımın iç ritminin yükselerek birbirlerini çekiştirebilmesini de kastediyorum.

    iç ritim. en büyük sorun bu. tudor'un ilk döneminden bu yana o ritmi görmedim. belki gerçekten de terim'in iç ritmi düşmüş olduğundan olabilir. yaşı ve kariyeri göz önüne alındığında anlaşılabilir bir durum bence.
  • 25894
    18 aralık 2020 fatih karagümrük galatasaray maçı da gösterdi ki bizim hiç kaygı duymadan, kompleks yapmadan acilen saha içinde bir b oyun planı oluşturmamız gerekiyor. karagümrük önde 3 oyuncuyla sert pres yaptı stoperlerimize, topu ileriye şişirdik, rakipten dönen topları orta sahada kaptığımızda bu defa adam adama markajla karşılaştık ve kıpırdayacak alan bulamadık. pozisyon arayıp dururken de kontradan iki gol yedik. 90 dakikaya ciğeri yeten her takım bize bu taktiği yediriyor. biz uğraşan, arayan, rakip kontradan gol atıp skoru alan oluyor. böyle maçlarda topu rakibe bırakmakta sıkıntı yok. arayan değil, bekleyen biz olalım. topa sahip olma fetişini bir kenara bırakalım. eğer ocakta bize gelirse henry onyekuru, kerem aktürkoğlu, oğulcan çağlayan gibi hızlı adamlarla biz gol arayalım. tabi bu taktik için taylan antalyalı nın yanına en az onun kadar sert, agresif ayağı da nispeten temiz bir oyuncu koymamız gerekiyor. mevcut kadroda younes belhanda bu işe en uygun gibi görünüyor ama onda da istikrar sorunu var. yine bu oyun planı için iyi bir 6 numaraya ihtiyacımız var. bu b planını gerektiği yerde hiç kompleks yapmadan uygulayan en son mircea lucescu idi.
  • 25896
    türkiye'nin en büyük spor kulübüdür. türkiye'nin en büyük futbol kulübü olmasını da jupp derwall ile başlatmış, fatih terim ile sonuçlandırmıştır.

    bilindiği gibi esasen 1959'da başlayan ama beşiktaş yüzünden başlangıcı 1957'ye çevrilen süper lig tarihi boyunca galatasaray 1973'e kadar oynanan 17 sezonda 6 şampiyonluk alarak, aynı süreçte 6 şampiyonluk alan fenerbahçe ve 5 şampiyonluk alan beşiktaşla birlikte türk futbolunun üç büyüklerini oluşturmuş fakat o yıldan itibaren 14 yıl boyunca şampiyon olamayacağı bir sürece girerek rekabette rakiplerinin gerisine düşmüştür.

    1984 yazında artık radikal değişikliklere gitmeye ve galatasaray'ı yeniden ayağa kaldırmaya karar veren galatasaray yönetimi dönemin almanya milli takım teknik direktörü jupp derwall ile anlaşır. derwall, bundesliga takımlarından gelen pek çok teklifi şaşırtıcı biçimde reddederek o yaz galatasaray'a teknik direktör olmuştur. kendisinin yaptığı köklü değişiklikler galatasaray'a alman ekolü denen bir kavram aşılar. bu aşı zamanla tutar ve galatasaray dirilir. 1986-87 sezonu başlarken türk futbolunda şampiyonluk sayıları fenerbahçe 11, beşiktaş 7, trabzonspor 6 ve galatasaray 6 şeklindedir. 14 yıldır şampiyon olamayan galatasaray, şampiyonluk sayılarında dördüncü sıradadır ve en çok şampiyon olan takım konumundaki fenerbahçe'den tam 5 şampiyonluk geridedir.

    1986-87 sezonunda nihayet beklenen olur ve şampiyonluk kupası 14 yıl sonra yeniden ali sami yen'e gelir. galatasaray bundan sonra jupp derwall, mustafa denizli, karl-heinz feldkamp, reiner hollmann ve reinhard saftig ile alman ekolü anlayışını sürdürür. 1989'da şampiyon kulüpler kupasında yarı finale yükselir, 1993-94 sezonunda şampiyonlar ligi gruplarına heybetli manchester united'ı devirerek adım atar. 1987-88, 1992-93, 1993-94 sezonlarını şampiyon tamamlar. derwall'in tohumları meyvelerini veriyordur. takım artık, şampiyonlar ligi'nin yeni logosundaki yıldızlardan birini temsil ediyordur.

    1996 yazında fatih terim milli takımdan ayrılarak galatasaray'ın başına geçer. terim'in takımı devraldığı gün şampiyonluk sayıları fenerbahçe 13, beşiktaş 11, galatasaray 10 ve trabzonspor 6 olarak kayıt altındadır.

    yıllar önce bir internet sitesinde okuduğum ve detaylarını bugün hayal meyal hatırladığım bir baba-oğul anısı vardır. 1996-97 sezonu başlarında fenerbahçeli bir baba ve galatasaraylı bir çocuk arasında geçen bir konuşmada çocuk babasına, fatih terim bizi türkiye'nin en büyüğü yapacak gibi bir şeyler söyler. baba da oğluna dönüp yani bizim 13, sizin 10 şampiyonluğunuz var. bu fatih terim sizi 4 sene üst üste şampiyon yapacak da bizi geçecek değil ya diyerek oğluna kendince realist bir değerlendirmede bulunur. çocuk 2000'de babasına dört sene önce söylediklerini hatırlatır ve dört sene üst üste şampiyon yaptı der ve hikaye orada biter. fatih terim takımını 4 sene üst üste şampiyon yapar, yetmez uefa kupasını kaldırarak galatasaray'ı zirveye taşır. galatasaray artık klas bir avrupa takımıdır. terim 2000'de italya'nın yolunu tutarken, şampiyonluk sayıları galatasaray 14, fenerbahçe 13, beşiktaş 11 ve trabzonspor 6 şeklinde olmuştur. galatasaray fatih terim'le tarihi boyunca şampiyonluk sayılarında ilk kez zirveye çıkmıştır. türkiye'nin en büyük kulübü olma yolundaki ilk somut adım 90'lı yıllarda elde edilen avrupa başarıları, hegemonyal şampiyonluklar ve nihayetinde geriden gelerek şampiyonluk sayılarında zirveye oturmak ve kazanılan bir avrupa kupasıdır.

    takım 2000-01 sezonunda uefa süper kupasını alıp, şampiyonlar liginde çeyrek final oynar. 2001-02'de galatasaray yine şampiyon olur. bu, son 10 sezonda müzeye giden 7. şampiyonluktur ve galatasaray; fenerbahçe ikinci yıldızı taktığında daha birinci yıldızı yeni takabilmiş durumda olmasına rağmen, çok gerilerden gelerek üçüncü yıldızı armasına takan ilk türk takımı ünvanıyla adını yine tarihe yazdırır. aynı zamanda artık otoritelere "alman italyan ispanyol ingiliz hiç fark etmez" dedirtecek şekilde real madrid, arsenal, milan, dortmund ayırt etmeksizin maçlarını kazanan bir takımdır.

    fakat sonra yine bir şeyler ters gitmeye başlar. 1990'larda zirveye tırmanmaya başlayan derwall'li feldkamp'lı alman ekolü, birinci fatih terim ve lucescu dönemlerinde zirve yaptıktan sonra biter. galatasaray 2003'ten itibaren duraklar ve gerileme dönemine girer. meydanı boş bulan ve o günlerde adı yeni yeni trend olmaya başlayan aziz yıldırım adında bir inşaat mühendisi kendisini, kendisince "türk futbolunun tek patronu" ilan ederek at koşturmaya başlar. hakem odaları basar, tehditler savurur, kutuplaştırıcı açıklamalar yaparak rakiplerine ateş püskür, nefreti körükler. taraftarı gönüllerde onu nereden icat edip ne anlam yükledikleri belirsiz bir kavram olan fenerbahçe cumhuriyeti'nin lideri ilan eder. aziz yıldırım fenerbahçe'yi zirveye oynatıp adeta türk futbolunun bayern münih'i yapma hedefine emin adımlarla koşarken, ekonomisi her geçen gün daha da kötüye giden, önce özhan canaydın ve arkasından adnan polat tarafından çok kötü yönetilen galatasaray o günlerde adeta ayakta kalma savaşı vermeye başlar.

    evet, türk futbolunda 2000'li yıllar, galatasaray'ın devrilmeme mücadelesi verdiği yıllar olarak kayıtlara geçmiştir. ve galatasaray mucizevi bir şekilde 2005-06 ile 2007-08 sezonlarında hiç beklenmedik şekilde şampiyon olarak hem olası bir fenerbahçe hegemonyasını önlüyor, hem de onu bitik diye nitelendirenlerin yüzüne başarının parayla değil, azimle olacağını da tokat gibi çarpıyordur.

    2000'li yıllarda bilineceği üzere fenerbahçe önce stadını yenilemiş, sonra 2000-01 sezonunda sürpriz şekilde(!) şampiyon olarak galatasaray'ın üst üste 6 kez şampiyon olmasını engellemiş ve üçüncü olarak da christoph daum ile futbol takımında baştan aşağı revizyona gitmiştir. pierre van hoojdonk, alex de souza, nicolas anelka, fabio luciano, marcio nobre gibi futbolcularla prime dönemini yaşamaya başlayan fenerbahçe'nin 2003-04 ve 2004-05 sezonunda üst üste iki kez şampiyon olmasıyla birlikte aziz yıldırım'ın hedefi bir anda fenerbahçe'yi türkiye'nin bayern münih'i yapmak olmuştur. 2005-06 sezonunun otuz dördüncü ve son haftasına girilirken fenerbahçe bu hedefe son derece yakındır. aziz yıldırım ve fenerbahçeli medya'nın hesaplarına göre artık o noktadan sonra iflasın eşiğindeki galatasaray onlara hiçbir zaman yetişemeyecektir ve diğer kulüpler zaten şampiyonluk yarışında her zaman bulunan takımlar olmadığına göre fenerbahçe alıp başını gidecek ve yıllarca şampiyon olacaktır. işte o günlerde aziz yıldırım ve fenerbahçeli medya'nın kafasındaki hesaplar budur. fakat o mayıs akşamı son sözü galatasaray söyleyecek, kupa saraçoğlu'na değil, ali samiyen'e gidecektir. 2005-06 sezonu şampiyonu galatasaray'dır. daha bir hafta öncesinde üst üste şampiyon olacağı düşünülen ve bu yüzden sihirbaz ilan edilmiş durumda olan daum teneke bağlanarak fenerbahçe'den kovulur. bu, galatasaray'a ilerleyen yıllarda fayda sağlayacak bir gelişmedir.

    2006-07 sezonuna girerken fenerbahçe, aziz yıldırım'ın yıldırım demirören ve özhan canaydın'ı sindiren, federasyona had bildiren, medyayı zapturapt altına alan, hakem odaları basan ve niyeti üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olan anlayışına dayalı korku düzeni sürdüğü için, rahatça şampiyon olur. bu onların son 4 yıldaki üçüncü şampiyonluklarıdır. galatasaray yönetimi o sezon gerets'e yine ekonomik sorunları göstererek elle tutulur hiçbir transfer yapmaz. hatta canaydın ve polat'ın adamcağıza dalga geçer gibi "geçen sene aynı kadroyla harikalar yarattın, kulüp tarihinin puan rekorunu kırarak şampiyon oldun. eminiz ki bu sezon da aynı başarıyı gösterirsin" dedikleri rivayet edilir. ki gerets galatasaray'da geçirdiği iki sezon arasındaki farkı kıyaslamak için "kabul etmeliyiz ki geçen sezon gerçekten şanslı olduğumuz bir dönemdi. ama bu yıl aynı şans yanımızda değil" diyordu. yani eğer ben ve futbolcularım geçen sezon şapkadan tavşan çıkartmasaydık o sezonda 83 puan değil, şimdiki gibi 56 puan alırdık diyerek transfer yapmayan ve utanmadan vasat bir kadrodan bir önceki sezon ki mucizevi başarıyı bekleyen yönetime ayar veriyordu.

    2007-08 sezonunda başa geçen eski teknik direktörümüz karl-heinz feldkamp'ın tecrübeleri ve kadro planlamasıyla, fenerbahçe'nin iyice güçlenip şampiyonlar ligi'nde çeyrek final gördüğü sezonda yine ellerinden şampiyonluğu alarak şampiyon oluyorduk. aziz yıldırım'ın yarattığı korku düzeni ise tüm hızıyla sürüyordu. ama o şampiyonlar ligi'nde tarihinde bir kez çeyrek finale çıktığı için bir anda "avrupa'nın prensi" ilan edilen fenerbahçe, ligi çoğu zaman 11 tane türk futbolcuyla ve son 6 haftasını teknik direktörsüz oynamak zorunda kalan ve medyanın yoksul diyerek aşağılamaya çalıştığı o "fakir galatasaray'a" şampiyonluğu kaybediyordu işte. oysa o "avrupa'nın prensi" ünvanı da fenerbahçe'nin galatasaray kompleksinin bir göstergesiydi. çünkü galatasaray "avrupa'nın kralı" ünvanını uzun yıllar üst üste gösterdiği başarılar ve kazandığı avrupa kupalarıyla hak ederek almıştı. öte yandan şampiyonluğun galatasaray'a gitmesi, başarıların sadece parayla değil, kazanma kültürüyle de alakalı olduğunu gösteriyordu. aziz yıldırım fenerbahçe'yi bir türlü galatasaray yapamadığı için çıldırıyor ama bu gerçeği bir türlü göremiyordu.

    2008-09 ve 2009-10 sezonlarında yine pek varlık gösteremeyen galatasaray'ın bu yıllardaki tek sevinci fenerbahçe'nin bursa'ya son hafta kaybettiği şampiyonluk oluyordu. oysa galatasaray'ın farkı rakiplerinin başarısızlığına sevinmek değil kendi başarılarını kutlamaktı. acaba üst üste gelen başarısızlıklar sarı kırmızılı kulübün başarı kültürünü mü değiştiriyordu?

    2010-11'de ise tüm sezonların en korkuncu yaşanır galatasaray için. bilanço adeta yıkım gibidir. 34 haftada 16 tane mağlubiyet alınır. takım ligin 31. haftasında aldığı mağlubiyetle 14. sıraya kadar geriler. rakip tribünler "kümede kal galatasaray" tezahüratlarıyla inlemektedir. gerçi bize kümede kal diye bağırıp çağıranlar, iki ay sonra şike yüzünden kümede kalmak için ortalığı yangın yere çevirmeye başlayacaktır ama galatasaray'ın düştüğü durum kabul edilemezdir. 2011 yılını fenerbahçe'nin bugün hâlâ tartışılan bir şekilde tamamlamasıyla şampiyonluk sayıları; fenerbahçe 18, galatasaray 17, beşiktaş 13, trabzonspor 6 ve bursaspor 1 olarak güncellenir.

    mayıs 2011'de, tıpkı 1996 yazında olduğu gibi kulüpte yeni bir devrim başlar. işin başına yine fatih terim getirilir. terim, bir zamanlar tarihinde ilk kez şampiyonluk sayısında zirveye çıkardığı takımında yeniden bunu başarmanın ve galatasaray'ı yeniden kupalara layık biçime getirmenin hazırlığına girişir.

    2011 mayısına ligde 14. sıraya gerileyerek giriş yapan galatasaray, mayıs 2013'te real madrid'e deplasman golü kuralıyla elenerek şampiyonlar ligi yarı finalini kaçıran, üst üste iki sene şampiyon olmuş bir takım olarak ışıldıyordur. terim yine başarmış, şampiyonluk sayısını 19'a çıkaran galatasaray hem bir kez daha zirveye oturmuş hem de tıpkı üçüncü yıldızda olduğu gibi dördüncü yıldızı da ilk kez takan takım olma fırsatını ele geçirmiştir. terim "dördüncü yıldızı takmadan gitmeyeceğim" der. ama tıpkı üçüncü yıldız gibi dördüncü yıldızı da takmak ona nasip olmaz. terim milli takıma transfer olup florya'dan gönderildiğinde şampiyonluk sayıları; galatasaray 19, fenerbahçe 18, beşiktaş 13, trabzonspor 6, bursaspor 1 şeklindedir.

    2013-14 sezonunu fenerbahçe'nin şampiyonluğuyla geçilir. böylece hem galatasaray hem de fenerbahçe 19 şampiyonluğa ulaşır ve ertesi sezon dördüncü yıldız çekişmesinin kapısı aralanır.

    2014-15 sezonunda kek kalıbı diye alay edilen dördüncü yıldız kalıbı ve her maç 4 yiyen takım argümanları fenerbahçe ve beşiktaş'a pahalıya patlar. galatasaray sezonu 3 kupayla tamamlayarak şampiyon olur. bu, kulübün 20. şampiyonluğudur ve tıpkı üçüncü yıldız gibi dördüncü yıldızı da ilk takan takım galatasaray olur.

    2015-16 ve 2016-17 sezonları beşiktaş'ın şampiyonluğu ile geçilir ve bu sezonlarda ligde pek bir varlık gösteremeyen galatasaray, bu iki sezonu fenerbahçe yerine beşiktaş'ın şampiyon tamamlaması sayesinde, en çok şampiyon olan ve dördüncü yıldıza sahip tek takım ünvanlarını korumayı başarır.

    2017-18 sezonuna tartışmalı teknik direktör tudor ile iyi bir giriş yapan galatasaray zamanla ivmesini kaybeder ve liderliği başakşehir'e kaptırır. değişim bir kez daha kaçınılmazdır. tudor ve özbek gider, yerlerine terim ve cengiz gelir. cimbomda çare bir kez daha galatasaraylı fatih'tir.

    terim'in aralık 2017'de takımı devraldığı zaman süper ligde şampiyonluk sayıları; galatasaray 20, fenerbahçe 19, beşiktaş 15, trabzonspor 6 ve bursaspor 1 şeklindedir.

    fatih terim'li galatasaray süper ligde üst üste 2 sene daha şampiyon olur. bir sonraki sezon da şampiyon başakşehir olunca asıl rakipleriyle şampiyonluk sayısı farkı korunur. bu şekilde şampiyonluk sayıları galatasaray 22, fenerbahçe 19, beşiktaş 15, trabzonspor 6, bursaspor 1 ve başakşehir 1 olmuştur.

    galatasaray 2000 yılında fatih terim ile birlikte ilk kez en çok şampiyon olan türk takımı ünvanını elde etmesinin ardından tarihinde ilk defa en yakın rakibiyle arasındaki şampiyonluk sayısı farkını üçe çıkarıyordu. bu fark, rakiplerinin hayali şampiyonluklar icat etmesine yol açacak kadar çarpıcı bir başarıydı.

    1986'da trabzonla eşit, beşiktaş'tan bir ve fenerbahçe'den tam beş şampiyonluk geride olan galatasaray bugün en yakın rakibi fenerbahçe'nin üç şampiyonluk önünde zirvedeki yerinin keyfini sürmektedir.

    kulübe bu başarıları ilk olarak aşılayan derwall, onun miraslarını tüm 90lar boyunca devam ettiren ve şampiyonluklarla birlikte taraftara avrupa'da ilk başarıları tattıran denizli, feldkamp ve hollman, en zor anlarda 3 şampiyonluk aldıran lucescu, gerets ve yine feldkamp ile birlikte elbette 11 sezonda 8 kez takımını zirveye taşıyıp avrupa kupası kazandıran ve takımın türkiye'nin en iyisi olduğunu nicel ve somut şekilde perçinleyen fatih terim bu kulübe en büyük emekleri vermiş isimlerdir. bu insanlar sayesinde tam 14 yıl boyunca şampiyon olamamış olmasına rağmen bugün en büyük rakibinin 3 şampiyonluk ilerisinde ve 2 tane avrupa kupasına sahip olan bir takımdır galatasaray.

    işte böyledir galatasaray'ın en büyük oluş öyküsü. geriden gelen bir kahramanın zirveye tırmanış öyküsüdür. diğerlerinin hayallerinin bittiği yerde, onun gerçeklerinin başlayışının öyküsüdür...
  • 25897
    bu sezon 2020-21 süper ligde 5 kez puan kaybetmiştir. 3'ü iç saha 2'si dış saha. dış saha dediğimiz de kasımpaşa ve karagümrük mağlubiyetleri. kısacası bu takım henüz istanbul dışında, yani anadolu'da puan bırakmış değil. önümüzdeki anadolu, istanbul dışında oynanacak maçlar;
    trabzon
    konya
    yeni malatya(kupa)
    yeni malatya(lig)

    fener antep maçına kadar bu istatistiğe sahipti, yenildiler bitti.
  • 25899
    https://twitter.com/...753485939421189?s=19

    --- alıntı ---

    önceki günden tekrar)

    galatasaray’ın sol kanat savunmasında zaafiyeti mi var?

    rakiplerinin hücum ettiği bölgelere bakarsak %44 oranında sağ kanattan (g.saray'ın sol kanadı) olduğunu görüyoruz.

    %44 ligdeki en yüksek oran.

    --- alıntı ---

    burada emre akbaba veemre taşdemir ikilisinin sol bölgede oynadığı maçların yüksek etkisi olduğunu düşünüyorum. arda turan'ın pozisyon bilgisi ve savunma yardımı olarak daha önde olduğunu düşünüyorum. maçların ilerleyen dakikalarında atletizmi problem yaratıyor.
  • 25900
    sözleşme durumlarına göre kadromuz şu şekilde:

    30 haziran 2021 tarihinde sözleşme süreleri bitenler:
    muslera , donk, belhanda, emre taşdemir, saracchi, şener, linnes, etebo, ömer bayram, emre akbaba, arda turan.

    30 haziran 2022 tarihinde sözleşme süreleri bitenler:
    fatih öztürk, marcao, luyindama, bartuğ, babel, emin bayram, feghouli ve falcao.

    30 haziran 2023 tarihinde sözleşme süreleri bitenler:
    okan kocuk, kerem yusuf ersunar, ozornwafor, omar elabdellaoui, taylan antalyalı, diagne.

    30 haziran 2024 tarihinde sözleşme süreleri bitenler:
    emre kılınç, kerem aktürkoğlu, oğulcan çağlayan, sekidika ve ali yavuz kol.

    bana göre muslera, emre kılınç, taylan, bartuğ, kerem, oğulcan, ali yavuz ve emin bayram hariç herkes vazgeçilebilir.

    kağıt üzerinde bakıldığı zaman 2020/2021 sezonu itibariyle gerçekten yetersiz bir kadromuz var ama gene de ligin zirvesindeyiz. bunda ligimizin kalitesiz olmasının ve fatih hocamızın başarısı etkilidir.
App Store'dan indirin Google Play'den alın