• 506
    avrupa futbolunun dev kulüplerinin ıslak rüyasının* gerçeğe dönüşmüş hali. tek farkı yerel liglere katılımın da devam ettirilmesi, o da sanırım basketbolun bu tempoları mümkün kılabilmesi sayesinde oluyor.

    bütün yaygarayı ve kuru gürültüyü bir kenara bırakırsak ne fenerbahçelilerin övdüğü kadar iyi, ne de diğer takım taraftarının yerdiği kadar kötü br organizasyondur.

    avrupa basketbolunun kulüpler düzeyindeki en büyük kupasıdır. katılımın performansa bakılmaksızın garantiye alınması ve bunun sağladığı bütçe rahatlığı sebebiyle avrupa basketbolundaki en iyi oyuncu havuzu bu turnuvadadır. henüz girmemiş olanlar da kariyer sezonunu oynayıp gelecek sezon adımını atacak olanlardır.

    maddi getirisi elbette düşüktür ama premier lig hariç avrupadaki herhangi bir spor organizasyonundan da kötü durumda değildir. premier league, belki biraz da ingiltere championship hariç her spor organizasyonunda bu durum zaten böyledir. paralar harcanır, paralar kazanılır ve bir denge sağlanmaya çalışılır. ancak hiçbir turnuva hiçbir takıma başka hiçbir harcamaya gerek kalmayacak miktarda parayı vermez. bu dengeyi sağlayan kimi sporda paralı bir başkan olur, kimisinde sponsor.

    basketbolun ülkedeki popülerlik durumu ise fenerbahçe'den bağımsız bir konu. eurobasket 2001 dönemi hariç hiçbir zaman türkiye'de birinci spor olmamıştır. muhtemelen de olamayacaktır. bu zaten bütün dünyada da böyledir. zaten futbolda bu kadar büyük bir endüstri oluşmasını mümkün kılan şey futbolun bu derece popülerleştirilebilmiş olmasıdır.

    fenerbahçe taraftarının ilgisi elbette başarılarla doğru orantılıdır. tıpkı şimdilerde voleybola olan ilgi gibi. tıpkı eurobasket 2001 ya da 2010 dünya kupası zamanında basketbola olan ilgi gibi. tıpkı mesela futbolda işler boka sardıkça 2016'da abdi ipekçi'nin galatasaray taraftarına yetmemesi gibi...

    bunun dalga konusu yapılması da fenerbahçe taraftarının bunu kabullenmemesi de birer kısır döngü doğuruyor. basketbol branşını sürekli takip eden azınlıklar hariç, sosyal medya kullanmayan taraftarın umrunda bile değil fenerbahçe'nin euroleague kazanmış olması. bu kupayı böyle çok önemsiyor gibi yapmanın altında sosyal medyada dayak yemekten bitap düşen taraftarın arada bir iki tane de ben vurayım refleksi yatıyor.

    ama işin trajikomik tarafı da burada yatıyor.

    fenerbahçe basketbol şubesi, bu başarılara taraftar o kadar da "sallamadığı" için ulaşabiliyor. başkanlar, yönetimler kendi haline bırakabildiği için bir şekilde doğru formülü bulabiliyorlar. mesela ali koç ya da acun ılıcalı çıkıp da jasikevicius'a kadro tavsiyesi vermediği için bu kupa gelebiliyor. "fenerli babanın fenerli oğlu" melih mahmutoğlu yine kendi misyonu gereği çıkıp sportif açıdan abuk subuk laflar ediyor ama mesela devre arasında soyunma odasında mert hakan yandaş'ın yaptığı türden bir şebeklik yapmıyor. bunu kulüp resmi kanalları da motivasyon videosu diye paylaşmıyor.

    ya da melih böyle şeyler söylüyor diye kritik bir maçın kritik yerinde sahaya atılmıyor...

    öbür taraftan basketbolun saha dışında futboldaki toksik olaylar dönmüyor mu? çok da vahimleri dönüyor. üstelik kitlenin küçük ve aşırı ulaşılabilir olması sebebiyle ayan beyan ortaya saçılıp duruyor. hatta galatasaray'ın mesela basketbolda neden bu hallerde olduğunun çoğu cevabı bu tarz şeylerde yatıyor. ama o başka ve daha uzun bir yazının konusu...
App Store'dan indirin Google Play'den alın