• 126
    jupp derwall'in 1993 yılında yazdığı türkiye anıları kitabından bir alıntı yapmak istedim, okuduğumda beni çok etkileyen bir cümle olmuştu:

    “ne yabancı insanlar vardır, ne de yabancı ülkeler. yalnızca başka insanlar ve başka ülkeler vardır.”

    reddit sitesinde galatasaray sayfasına aboneyim. new york'ta yaşayan bir amerika'lı birkaç gün önce şunu paylaşmış:

    https://gss.gs/04k.jpeg

    diyor ki "türkçe konuşamıyorum, galatasaray maçlarını ve haberlerini bein sports, bleacher report ve espn'den takip etmeye çalışıyorum. fakat youtube'daki videoların çoğu türkçe ve altyazıları yok. galatasaray'ın resmi mobil uygulaması da sadece türkçe. türk futbolunu takip edebileceğim ingilizce yayın yapan mobil uygulama ya da site önerilerinize açığım. şimdiden teşekkürler."

    şimdi bu yabancı arkadaş yabancı takım mı tutuyor? bu genç adam bizim renktaşımız yahu, 8bin km öteden cimboma sevdalanmış. istanbul'u ilk defa geçtiğimiz yıl ailesiyle birlikte tatil için ziyaret etmiş, sonra internette istanbul kulüplerinin tarihleriyle ilgili biraz araştırma yapmış ve galatasaray'ı takip etmeye, desteklemeye başlamış. yorumlarda istanbul'a tekrar gelip türk telekom arena stadyumunda maç izlemek istediğinden bahsetmiş.

    bu çocuk loser mı yani, ya da bizlerden daha mı az galatasaraylı? bana bir galatasaraylılık ölçer kargolayın da gidip test edeyim kendisini gerekirse. *

    sözün özü; bırakın tutan tutsun yahu. yıl olmuş 2020, yabancı kavramını zihinlerden çıkarmanın zamanı geldi de geçti bile...

    ben de takımların forma kültürlerine ilgi duyduğum için zaman zaman halı sahada liverpool, barcelona, atletico madrid, sao paulo vs. formalarımı giyiyorum. tabiki hiçbirini galatasaray'ı sevdiğim kadar sevmem mümkün değil ama galatasaray'a tapmam, bu takımlara sempati duymamı engellemiyor.
  • 127
    herkes istediği takımı tutar veya tutmaz, bir kişinin takım tutma tercihleri kendisini bağlar kuşkusuz.
    bir türk olarak, türk olmayan takımları yenme ülküsüyle kurulmuş olan galatasaray'ı tutmaktan gurur duyuyorum şahsen.
    bugüne dek ne bir yabancı takım destekledim ne de tuttum.
    ben 4 yaşında galatasaray'ıma gönül verdim.
    ömrümün sonuna dek kalbimde sadece galatasaray olacak.
    tabii ki galatasaray haricindeki tüm takımlara büyük saygı duyuyorum.
    spor dostluktur, kardeşliktir.
    ama benim gönlümde bir aslan yatıyor.
    her "galatasaray" dendiğinde kalbim hız alıyor, sanki ilk kez "galatasaray " kelimesini duymuş gibi heyecanlanıyorum.
    galatasaray başkadır, yerini yabancı takımlar falan dolduramaz kardeşim.
    iyi ki galatasaraylıyım!
  • 129
    yabancı takım tutmuyorum ama sempati duyduğum ne oluyor ne bitiyor diye takip ettiğim avrupa takımı var (bkz: ac milan). bence bir takım tutmak zor günlerinde bile olsa en umutsuz zamanlarda da olsa ona sırtını dönememektir. milan için bu dediklerim geçerli değil mesela ama galatasaray ligde 8. olduğunda da gidip storedan alışveriş yapmıştım küme de düşse gider yaparım.
  • 130
    son yillarda, ozellikle 15-30 yas araliginda hayli fazla gorulen durum.
    bunda yabanci liglerin eskiye gore daha kolay ulasilabilir olmasi etkili. pandemi doneminde iddaa oynarken acik olan guetemala ligini bile izleyenler vardi. ingiltere ispanya italya almanya ligi ne ki...
    bunun yaninda bir marjinal olma gayreti de goruyorum gencler arasinda. giyim kusam, hobi, muzik gibi seylerde marjinal tarza sahip olduklarini goruyorum. ama bunun ergence bir farklilik arayisi oldugunu sanmam. o yuzden birakin gencleri, istedikleri ligi takip etsinler. zaten bizim ligi b.k goturuyor. galatasaray sevdamiz olmasa allah askina akli olan bizim ligin neyini takip etsin?
    farkli takimlara sempati duymayi gayet dogal goruyorum. misal, ben altay ve istanbulspor sempatizaniyim. her iki takimin da formasini hali sahada zevkle giyerim. bir de aydinspor formasini zevkle giyerim(fenere 6 attiklari mac formasi, hiddink'in gonderildigi mac). ayrica zonguldak komurspor, soma linyit spor gibi formalarim da var. bu takimlarin bir mazisi, misyonu oldugunu dusunuyorum. tarihleriyle hele altay, istanbulspor...

    tabi galatasarayimizin yeri baska. biz galatasaray ile "avrupa avrupa duy sesimizi" diye haykirarak dunyaya meydan okumus donemin gencleriyiz. oynadigimiz mac da ne olsa, alelade bir avrupa maci, ya eleme ya da grup maci. sanki cl finali anasini satayim. oyle bir gaza gelirdik ki, karsimizda genelde grasshoppers, rosenborg, sparta prag falan olurdu, ama iste o mac, sadece bir mac degildi.
    80'lerin sonu ve 90'larin baslarini yasayan jenerasyon hatirlar. o donemlerde de ne firtina gibi takimlar vardi. 90'larin sonunda bir lazio vardi mesela, bizim jenerasyonun sempatisini kazanmislardir muhtemelen. sonra manc. united, parma, boavista... tabi oyle tv'den internetten acip izlemek nerdeee. anca haberini duyuyoruz/okuyoruz. o yuzden bizim jenerasyon yabanci takima sempati besler, ama kolay kolay takim tutmaz.

    ama yurt disinda yasayip sonra yurda donen, cocuklari burada dogan/buyuyen insanlar da var. haliyle almanya'dan, hollanda'dan bir takim destekleyenler arasinda bu insanlar da var.

    mesela benim esimin ailesi sovyet rejimi altinda yasamis nesillerce. 99'da gelmis turkiye'ye. esimle tanistigimda bir muhabbet esnasinda hangi takimlisin diye sordugumda "ailecek liverpool" demisti. oha lan ne alaka falan diyebiliyor insan. "ailecek liverpool ne? kuzey ingilterenin liman iscilerinden misiniz? liverpool'un koyunden misiniz?" meger bizim kayinpeder o efsane 80'lerin liverpool'unu destekliyormus, cocuklara da bu sevgiyi asilamis. bunlar turkiye'ye gelince tabi, liverpool'luyuz diye takiliyolar. o zamanlar garipseniyorken simdilerde normal geliyor insanlara.
    ki benim kayinco "liverpool turkiye" kurucularindan. sansina da en cafcafli zamanlari liverpool'un. gecenlerde bogaz koprusune liverpool bayragi asmak icin valilige dilekce yazacaklardi, ne oldu bilmem. :)

    bugun ulkemizde liverpool taraftari sayisi cok artmistir heralde.
    ben o eski milan'i (hele hele 2002-2004), manchester united'i, lazio'yu ayri yere koyarim ama taraftarlik/takim tutmak konusunda sunu soyleyebilirim: "tek aşk galatasaray"
  • 131
    değil yabancı takım tutmak, çok nadir bazı maçlar haricinde yabancı takımların maçını bile izlemem. izleyerek futbol açlığımı yabancı maçlarla gidermem. bütün hevesimi galatasaray’ın maçlarına saklarım.

    üstelik zerre kadar bile olsa enerjimi yabancı takımlar için harcamam. çünkü her izlediğiniz maç tarafsız olsanız bile enerjinizin bir kısmını alır yok eder.

    yabancı takımları tutan fenerlileri, tinercileri anlarım da galatasaraylıları asla anlayamam. o galatasaray ki avrupa takımlarını, onların onda bir bütçesiyle sürklase etmiştir.
  • 132
    zamanında kısmen benim için geçerli olan durum.
    daha gençken her ligden sempati duyduğum takımlar olurdu. bu sempati seviyesi takımına, oyuncusuna göre değişirdi. bazılarını sadece favori oyuncularım yüzünden desteklerdim. şimdiyse sadece galatasarayıma rakip olarak görüyorum onları. o yüzden istediğim kadar uğraşsam da bir sempati duyamıyorum. avrupa'nın tüm büyük takımları benim gözümde bir rakip artık. olması gereken de bu.
  • 134
    bir türlü başaramadığım eylem. ama tutanları da çok iyi anlıyorum. ben de benim için hırsızlık ve ahlaksızlıkla eş anlamlı olan türk futboluna galatasaray dışında gram katkı sağlamayacağım. aklı olan kimse de katkı sağlamaz zaten. bu ligi izlemek için para ödenmez.

    sempati beslediğim manchester united'ı takip seviyemi arttırıyorum. benim için hiçbir takım galatasaray'ın yerini alamaz. ama beni bile bu hale getiren sistem yüzünden birkaç nesil falan sonra çoğunluk yabancı takım tutmaya başlar.
  • 137
    gayet yapılabilinen bir eylemdir. neden bu kadar imkansızlaştırıldı anlamıyorum. bazen çocukluğunuzdaki hatıralar adına, bazen renkleri uğruna, bazen formasının güzelliğine, bazen başarısına, bazen de galatasaraya benzetmenizden ötürü yabancı bir takım tutabilirsiniz. galatasarayı takım tutma olarak görmüyorum şahsen... takım tuttuğunda maçlarını takip edersin, yenince sevinirsin, yenilince üzülürsün falan. tamamen pragmatist yaklaşırsın olaya. galatasaray ise bir sevdadır. aşk bile değildir. tutkudan da ötedir. onun yolunda cimbom old boys olursun. şarıl şarıl yağmurun yağdığı bir derbi yenilgisi sonrası üzüntünü atmak için ıpıslak yollarda gezinip 1 hafta hastalanmaktır mesela (based on a true story). yabancı bir takım tuttuğunuzda bunları hissetmezsiniz. elma ile armuttur. karıştırılmaz, karıştırılması teklif dahi edilemez. o kadar konuştun, hangi takımı tutuyorsun diyenler için geliyor;

    (bkz: forza milan)
  • 138
    çocukluktan mümkün olabilir ama sonradan olacak en fazla sempati duymaktır.

    çocukluğundan sonra takım değiştirmek bana pek imkân dahilinde gelmiyor.

    hani bu bir parti falan değil ki politikasını beğenmeyince değiştiresin. nihayetinde taraftar oluyorsun bir takımı tutunca. ha yoksa yabancı takıma sempati duyulabilir, maçları izlenebilir, gol attığında falan bağrılabilir ama bu tutmak mı emin değilim. gerçi bunlar dışında bir takımı tutan ne yapabilir orası da meçhul.

    ek olarak başka bir takım desteklemek bir nebze mümkün ama akıl erdikten sonra takımını değiştirdiğini söyleyenlere ben pek inanmıyorum, içinde hâlâ asıl tutuğu takıma karşı hisler besliyordur, bu aşırı bir öfkedir belki ama sitemkâr bir öfke bu.

    olmasaydı sonumuz böyle dercesine.
  • 139
    çocukken vardı aslında ama son iki yıldır göz ucuyla bile takip ettiğim takımlar yok. buna hem endüstri hale gelen futbol sonrası artık rahatça tv8'den premier lig, ntv'den la liga, star'dan şampiyonlar ligi falan izleyememek, hem de akıl almaz futbolcu bedellilerinin etkisi var. ama bir gün liverpool'un ingiltere'de olan bir maçını izlemek isterim.

    seri a 'dan juve'nin mavi sony forması del piero, inzaghi, zidane
    bundesliga'dan bayern'in opel forması oliver kahn, elber, kuofor
    premier lig'de manu- andy cole, yorke,gigs
    la liga'da real madrid'in teka ve siemens formaları dönemlerinde desteklediklerim takımlardı. bir de bana her zaman koyu renkler güzel gelmiştir.

    futbolcu çıkartmaları albümlerinden oyunculara bakılır, mahallede top oynarken hayaller kurulur, haftasonu sabah erkenden kalkılıp fa premier manager 2002 kariyere devam edilirdi. artık öyle aa çok güzel maç olacak bak gideyim de izleyeyim dediğim bir futbol kalmadı bende. futbol=galatasaray artık benim için.
  • 141
    şanlı anaheim ducks'a gönül vererek gerçekleştirdiğim eylem. son yıllarda pek iyi gitmiyor takım ama olsun, damarımı kesseniz siyah-sarı-turuncu akar icabında. :(

    öte yandan küçükken takip ettiğim çok fazla takım vardı; o dönem alt liglerde takılan borussia mönchengladbach (annemden ötürü), fiorentina, kırmızı manchester... artık galatasaray dışındaki herhangi bir futbol takımına karşı ilgi duyamıyorum açıkçası. futbolun komple bir endüstri haline gelmesi bunda büyük etken benim açımdan.

    bir de bi' dönem italya milli basketbol takımı ile kinder bologna'yı aşırı severdim; carlton myers'li italya ve ginobili'li, griffith'li, jaric'li bologna, oyş...
  • 143
    stadyum atmosferini soluduğum ve bir süre yaşadığım şehirlerin takımlarını destekler, takip ederim.

    şu anda severek arminia bielefeld ve ksv hessen kassel takımlarını mümkün olduğunca uzaktan da olsa izlemeye, en azından sosyal medyada takip etmeye çalışıyorum. schüco arenave auestadion'daki stehplatz* günlerimi unutamam.

    arminia bielefeld zaten bundesliga'da; engin baytar'ın da eski takımı. ksv hessen kassel ile de galatasaray bir ara ünal aysal önderliğinde ortak altyapı çalışması yapıyordu; gerçekleşti mi ya da hala projesi devam ediyor mu bilmiyorum.

    kısacası yabancı takım tutmak fena duygu değil, kendinizi zaman ve emek ayırdığınız bir yörenin parçası hissettirir.
  • 144
    (bkz: grenoble foot 38)
    yaşadığım yerin takımının maçlarına gidiyorum, önceden de amiens sc'liydik, bir dönem toulouse sever olduk ama gidişata bakılırsa artık uzun dönem grenoble old boysuz. "bence bin grenoblelı on bin lyonluyu yok eder yani"
    özellikle düşme ya da şampiyon olma ile alakası yoksa bu takımın zerre derdiniz olmuyor çünkü beklenti ya da endişe yok.
    çocukken yabancı takım severdim ama neden neye göre o takımları severdim hatırlamıyorum.
  • 145
    eskiden türk futbolcuların oynadığı yabancı takımları tutardık gerçi hala öyleyiz. artık bu kendimizi kanıtlama isteği mi yoksa türk insanına özgü bir durum mu bilmiyorum ama ne olursa olsun hoş bir duygu.

    onun dışında zamanında atletico madrid ve deportivo'yu desteklerdim ama neden hiçbir fikrim yok. çocukken renkleri bile hoşuma gitmiş olabilir. sonra tabi atletico baya bir değişti, deportivo da tam tersine iyice kötü bir hal aldı. şimdilerde o tat yok, liverpool'u izliyorum kazanırlarsa iyi oluyor. öyle hakem, var, şu bu derdi de yok. yabancı takım izlemenin en büyük avantajı bu sanırım.
  • 147
    1860 münih'e çocukluk yıllarımdan beri sempatim vardır(bkz: bayern münih/@lecce) hatta amatöre düşürüldüklerinde, milli maç veya gidilmeyen deplasmana denk geldiğinde, istanbul-münih-istanbul yaptığım veyahut bizim şampiyonlar ligindeki herhangi almanya veya yakın ülkelerdeki deplaseler sonrası gittiğim maçları olmuştur.ama ömür törpüsüdür, asla winner değildir 1860 camia olarak.

    şehrindeki diğer takımın dünyanın en iyi takımı olması da kısmtsizliğin ayrı bir tanımıdır. bu sene ayrıca münih türkgücü ile aynı grupta olmaları benim için değişik durumdur. lise yıllarımda bir yaz tatiline gittiğimde, münih türkgücü o yıllarda amatörün de amatörü bir gruptaydı. hatta rahmetli kuzenimin oynadığı takım ile maçları vardı(sportfreunde) bende maça seyirci olarak gitmiş fakat türkgücü kadrosunda 5 eksik olunca(yedekten nasıl oldu bilmiyorum prosedürü, esameye yazılmıştım) oynamadım tabi figüran olarak alındım ama sonuçta formasını o yaz sıcağında terlettiğim takımıdr münih türkgücü. devre arası kuzene şut bile çekmiştim:)

    dolayısı ile bayern münih haricindeki şehrin diğer iki takımını severim.
  • 148
    70'lerin sonunda doğmuş her çocuk gibi ac milan'la katıldığım eylem.

    van basten'li, gullit'li, rijkaard'lı, baresi'li, donadoni'li kadroyu hala yedekler dahil ezbere sayarım. aslında o zamanki çocukları milan'a yönlendiren en büyük etken de 1988 avrupa şampiyonası. hollanda'nın şampiyonluğu, sonra o kadronun en iyi 3 isminin beraber milan'a gidişi derken biz de daha o günlerde "bandwagon" etkisi nedir onu öğrenmiş olduk sanırım.

    ayrıca 80'lerin sonunda çocuk olup, milan'ı tutmayan da ne bileyim..
  • 150
    taraftarlık bilinci zayıf olmaktır bana göre, eğer televizyon dışında bir bağ yoksa.

    taraftar olmak için bir gönül bağı, futbol kültürüne dahil olma, bir ortak payda sahibi olmak gerekir. benim galatasaraylı olmam babamın götürdüğü 5 ekim 1997 gençlerbirliği galatasaray maçı 7 yaşında volkan kilimci'nin eline ilişkin küfürler ile gerçekleşmiştir. o tutku, insanların hop oturup hop kalkmasıyla maraton tribünde coşmasıyla hasta olmuştum, galatasaray'a futbol ortamına. o günden sonra takım değiştirtmeye çalışanların hiç bir sözüne itibar etmedim, galatasaraylıydım. bilemiyorum belki gençler taraftarlarıyla otursam bugün gençler taraftarı olacaktım. ben galatasaray'la bir şeyler paylaştım.

    yabancı takımlarla bu bağı kurmak belki izlenen hikayeler nedeniyle olabilir, fakat içinde olup da hissetmedikçe, gerçek bir parçası olamadıkça, biraz yavan bir tat gibi geliyor bana. yurt dışında yaşarsınız, oranın takımlarıyla bir bağ kurarsınız belki, ki bu benim nezdimde schalke 04 adına oldu, zira arkadaşlarımla gittiğim maçta 1:0'dan 2-1'e maç çevirince gol anında nordkurve'de 'vur ananın esdafkgohkrogweo.... goool' böğürmesinin almancasını duyunca ve o gaza eşlik edince, o bağı kurabiliyorsunuz işte. geri kalanı bana köpük geliyor.

    edit: tanım pek genellemeciydi, biraz açtım.
App Store'dan indirin Google Play'den alın