• 22
    erkek temsilcilerinin bu hafta avrupa arenasında 3 galibiyet alabildiği fantastik basketbol ortamı.

    euroleague'de anadolu efes evinde, fenerbahçe doğuş deplasmanda mağlup oldu. eurocup'ta biz içerde kaybettik, tofaş dışarda kaybetti. fiba şampiyonlar ligi'nde beşiktaş sompo japan evde, banvit ise yolda mağlup oldu. fiba avrupa kupası henüz başlamadı, yalnızca eleme turları oynandı.

    eurocup'ta darüşşafaka deplasmanda kazandı. fiba şampiyonlar ligi'nde gaziantep basketbol evde, pınar karşıyaka yolda* galip geldi.

    3/9
  • 45
    u19 seviyesinde dünya kupasında 2015 yılından sonra bir kez daha bronz madalya kazanmış ülkenin basketboludur. yarı final maçında ispanya karşısında varlık gösteremedikten sonra takım kimyasından görece yoksun ama atletik abd karşısında ispanya'ya karşı yapamadığımız hemen her şeyi kusursuz uygulayarak 84-70 ile maçı kazanıp bronzun sahibi olduk.

    https://pbs.twimg.com/...t=jpg&name=large
  • 2
    amatör ruha sahip iken tadından yenmeyen basketbol idi. hiçbir zaman iyi bir basketbol seyircisi olamadım ama lisede iken o zamanların en iyileri ülker-efes maçlarına giderdik, ne gürültü çıkardı ne patırtı ( elbette bu iki kulübün taraftarı olmaması faktörü önemli).
    derken yıllar geçti, kulüplerimiz yatırımlar yapmaya başladı basketbol için. yeterli bütçe ayrılmadığı için şirketlerin sponsporlukları yerlerini birleşmelere bıraktı. ama tüm bu yatırımların, basketbolun insanların ilgi odağı haline getirilmesinin eksi sonuçları da geldi fazla zaman geçmeden. insanlar basketbol maçlarına gidip kadın sporculara küfretmeyi marifet saymaya başladılar, taraftarlık sanmaya başladılar, oysa bayan basketbol dünyası oldukça küçüktü, kendi yağı ile kavrulan bir dünya işte, bir oyuncu bugün bizde, yarın diğer takımda idi.

    basketbola yatırım yapıldıkça takdir ettik kulüpleri de, bu yapılan yatırımlar iyi kötü sonuçlarını göstermeye başlayınca, basketbolun seyirci kitlesi de değişiverdi. futbol seyircisine laf etmek değil niyetim, ben de basketbol seyircisi sayılmam, aslında tam manası ile bir futbol seyircisiyim. ancak insan futboldaki kabullenmişliğini basketbolda yaşayamıyor, en azından benim için öyle. ben o minnacık salonlarda olanları görünce içim ürperiyor, nereye gidiyor basketbolumuz diye üzülüyorum.

    artan basketbolsever sayısı filan değil aslında, futbol maçı olmayınca ne yapsak diye düşünüp basket maçlarına gelen, bilet almaya bile tenezzül etmeyip biletli seyircilerin hakkını sömürerek nefretlerini kusmaya gelen taraftar grupları. "basketbol maçına para mı verilir" diye içeri dalıp, sayı olunca gol diye bağıran tipler. kendi kulübünün takımını desteklemekten öte karşı taraftaki armaya küfretmeye gelen tipler, yoksa kimse avrupa maçlarının bile boş salonda oynanmasının mantığını açıklayamaz. kulüpler bu tiplere el atmazsa daha çok canı yanacak basketbolun bu ülkede.

    elbette atılımlar olumlu bir şekilde seyirciyi basketbola da yöneltebiliyor ama ne yazık ki diğer profilin yanında bu kişiler harcanıp gidiyor. bu konuda iş büyük kulüplere ve federasyona düşer, basketbola ilginin çekilmesi, gerçekten bu sporu yapmaktan ve izlemekten keyif alan nesillerin oluşması için birileri bir şeyler yapmalı. ben bir gün bir kızım olduğunda güvenle ona salonda derbi izletmeyi ve yaşı ilerleyince aklım onda kalmadan maça gidişini izlemeyi çok istiyorum. özellikle kızım dedim çünkü futboldaki olumsuzluklardan zaten yeterince çile çekmiş ve en azından basket maçlarına giden bayan taraftar sayısı da türk basketbolunun bu durumundan dolayı azalmakta.
  • 35
    tüm tarihi komisyoncular, torpilliler ve torpilcilerin arasından sıyrılan bir avuç spor insanının yazdığı başarı hikayelerinden ibaret olan spor branşı. sanıldığının aksine yerel yönetimler tarafından ziyadesiyle ilgi gösterilmektedir. alt ligleri belediye başkanlarının ya da akrabalarının başa geçip milyon liraları indirdiği, daha sezon başlamadan eldeki oyuncular kaçınca maça çıkamadan alt lige düşmüş, batmadıysa da batmaktan beter edilip bir köşeye atılmış kulüplerle doludur.

    baktığında 4 avrupa kupasının geldiği, 2 olimpiyat katılımı, sayısız avrupa ve dünya şampiyonası mücadelesi vermiş kadın basketbol branşının en üst liginde senelerdir 1 ya da 2 takım sezon başı startta kalıyor. küme düşme riski biten takım yabancı oyuncularını parasını da vermeden yolluyor. sezona başladığı kadroyla playoff'a giren takım sayısı 4 bile olmuyor çoğu zaman.

    erkek basketbol da çok farklı değil. en yakın örneği galatasaray, küme düşmeyi sonuna kadar hak ettiği bir sezonda 2 skorer oyuncu getirip 8 maçta aldığı 4 galibiyetle kefeni yırtmayı başardı. hakem yönetimleri zaten facia, üzerine de çok yüksek sesle dillendirilen bahis iddiaları var. kümede kalır kalmaz yabancılarını parasını da vermeden yollama olayı bu ligde de var.

    gelişime çok açık takımlar olsa da kolay kolay yeni jenerasyon yerli oyuncu çıkmıyor. çıkanları da önce torpille işe alınmış ya da piyasaya sokulmuş basın harcıyor. onların elinden kaçanları da kendini basketbol uzmanı zanneden internet ergenleri paramparça ediyor. futbolcuları milyonlar takip ediyor, bizi takip eden zaten 3-5 kişi; ona da biraz nezaket gösterelim diyen pek çok sporcu/teknik adam çok acayip şeylerle karşı karşıya kalıyor.

    yolu galatasaray'dan gelmiş geçmiş bir sporcu yıllar sonra takibe alıp diyalog başlayınca şakayla karışık sorduğum "neden o zaman değil de şimdi" sorusuna "bir düşündüm de sanırım bana internetten küfretmeyen tek galatasaraylı sensin" cevabı vermişti.

    bu isimlerden ve kulüplerden bağımsız bir durum maalesef. üstelik sadece internetle de sınırlı değil. sadece torpilinden dolayı iş bulan çok isim var, sadece torpili ya da "network"ünden dolayı övülen çok isim var, aynı şekilde sadece biriyle ters gitti diye yıllarca boka batırılan çok isim var. bundan 10 sene önce, 15 sene önce pek çok genç yerli oyuncu ciddi süreler alıp hata yapa yapa yapmamayı öğrenirdi. hem o şekilde yaklaşan eğitimci bir coaching vardı, hem de ligi takip eden insanların genel mentalitesi oydu.

    basketbolun peşinde koşan insan sayısı artıp yelpaze genişledikçe ne yazık ki çok uzaklaşıldı bu düşünce tarzından. ekrem memnun'a telefondan ulaşıp taktik verme hakkını kendinde gören insan var bu gezegende. maçta 2-3 dakika süre alan oyuncuya ayarsızca sallamalar, iki selam verdi diye basketbol öğretmeye çalışanlar, önüne gelen herkesi bozuk para gibi harcamalar...

    tüm bu laf salatasının özeti, ufku açıldıkça hayalleri küçülen bir branştır türk basketbolu. son 20 yılda, son 30 yılda herkesi ve her şeyi bir kenara bırakan bir avuç insanın yazdığı hikayelerle hep zirveyi gördü. aradan geçen 30 yılda ufku inanılmaz derecede açılmış olsa da hayalleri aynı oranda küçüldü. 4 yılda 2 euroleague ancak ispanya'dan falan görmeye alıştığımız türde bir dominasyon ama önü-arkası-yan tarafı zifiri karanlık...
  • 31
    avrupa kupalarına facia başlayan* basketbol iklimi. temsilciler euroleague'e 3/9, eurocup'a 0/7 ve fiba şampiyonlar ligi'ne 0/1 ile girdiler, toplamda 3/17. şaşırdım mı? hayır, (bkz: #2895857).

    an itibarıyla basketbolumuzda yalnızca 3 adet basketbol kulübü oyuncularına zamanında ödeme yapabiliyor; anadolu efes, tofaş ve türk telekom. efes'in kurulduğu günden bugüne dek avrupa basketbolunun en prestijli organizasyonlarından biri olmasının ana sebeplerinden biri bünyesindeki sporculara (en üst klasmandan en alt klasmana) ödemeleri gününde yapabilmesidir. hakeza tofaş da bir dönem basketbol faaliyetlerine son verdikten sonra farklı bir yapılanmayla tekrar türk basketboluna dönmüş ve efes'le benzer ödeme politikasını izlemiştir, izliyor da. tt de basketbolumuzun ayakları yere sağlam basan ekonomili kulüplerinden, en azından şu noktada. birkaç yıl önce durum farklıydı esasen tt özelinde, birtakım mali aksamalar ve sıkıntılar ankara temsilcisini bunaltmıştı lakin iyi toparladılar, bunu da tt'nin kurumsal yapısına borçlular. bu 3 kulüp dışından darüşşafaka da ödemeler konusunda çok sıkıntı yaşamıyor ve yaşatmıyor fakat pandemi kaynaklı ufak tefek problemler var imiş yine de, muhtelif kaynakların iddiası bu en azından.

    türk basketbolu maalesef paraya endeksli bir basketbol ortamına sahip. para olmadan salt ekolle başarıya ulaşabileceğimiz bir noktada değiliz. zamanında efes pilsen bunu yapmıştı ve bu yüzden türkiye'nin takımı olmuştu, (bkz: #2902267); ancak uzun süredir böyle bir kimlikle başarı elde edebilen bir hiyerarşiye sahip bir takımımız yok (güncel efes'i buğrahan tuncer - sertaç şanlı ikilisi sebebiyle bir nebze ayırıyorum). durum böyle olunca da yatırıma bağımlı oluyoruz. paradan bağımsız bir şeyler elde edebilen basketbol takımları mevcut avrupa basketbolunda, en bilinen örnekler arasında olympiacos, panathinaikos ve zalgiris kaunas gibi ekoller var. bu oluşumların bizimkilerden farkı, lokal oyunculara yatırım yapıp bu oyunculara güveniyor olmaları. güvenden kastım söz konusu yerel isimleri ana rotasyonda değerlendirmeleriyle ilişkili, yani öyle süs gibi tutmuyorlar oyuncuları kadrolarında, değerlendiriyorlar harbisinden. türkiye a milli basketbol takımının sıkıntılı bir süreçten geçiyor olması da bununla alakalı bir anlamda.

    mevcut türkiye basketbol federasyonu ülke basketbolunu çok kötü yönetiyor. buna bir de pandeminin sebep olduğu ekonomik zorluklar silsilesi eklenince iş iyice boka sardı. gidişat iyi değil ve kısa vadede toparlanacak gibi durmuyor. bu minvalde beşiktaş erkek basketbol takımının atılımını çok doğru bulduğumu belirtmem lazım. belki biraz aşırıya kaçıldı "full genç" mantalitesinde, belki 1-2 iyi tecrübeli isimle dengelenmeliydi oyuncu grubu ama ortaya bir proje kondu neticede, bir gayeyle yola çıkıldı. bu gidişle birçok basketbol kulübü, takımı bunu yapmak zorunda kalacak zaten zira faal ekonomide zıttı zor hatta imkansız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın