• 156
    yine bir şampiyonlar ligi maçı öncesinde "güçlü bir rakibe kafa tutma", "iç sahada oynama ve taraftar baskısı", "ölümüne mücadele etme" ve "galatasaray gibi oynama" şeklinde romantik aforizmaların ön plana çıktığı maç. bazen bunlar etrafında o kadar yükseliyoruz ki gerçek anlamda yani futbol olarak bizim ne yapmayı planladığımız buharlaşıp gidiyor. bu maç için de böyle bir hava oluşmasından korkmuyor değilim. sonrası bilindiği gibi büyük hayal kırıklıklarına gebedir.

    bu tür maçlarda yüksek motivasyon, yüreklendirici cümleler elbet önemli ancak bu motivasyon çok çalışma, disiplinle, akılcı ve rasyonel bir plana sadakatla beslendikçe anlamlı. bazı sorulara gerçekçi cevaplar arayacaksak: coşkulu, istekli galatasaray yarın ne oynayacak? biz liverpool ya da city gibi bizden çok daha üstün kadrolarla gerçekten başa baş oynamayı mı amaçlamalıyız? bu rakiplere önde basarak boğmak bizim için sürdürülebilir bir strateji mi? iki soru işaretli fovet oyuncusu ile (gerek osi gerek icardi sakatlıktan tam anlamıyla dönmediler) biz çift forvetli, önde baskılı bir oyunu ne derece oynayabiliriz? rakibi boğma iddiamız orta alanda gravenberch, mac alister gibi oyuncular varken formsuz sara ve düşüşteki lemina, henüz takıma adapte olamamış ilkay gibi oyuncularla nasıl mümkün olacak? salah ve ekitike'yi sürekli yerleri değişen 3 ya da 4'lü mü kimsenin hala bilmediği defans kurgumuzla nasıl karşılayacağız? velhasıl sorulacak tonla da soru var...

    belki de biz bu sorulara tam anlamıyla yanıtlar bulamadığımız ya da bulduğumuz yanıtlar bizi memnun etmediği için yine akıldan kalbe doğru gitmeyi ve yüksek cümlelerle sadece inanmayı istiyoruz. bu bir nevi rahatlatıcı bir etki yaratıyor. dolayısı ile bunları manevi bir yeterlikle karşılamayı, eksikleri öyle kapatmayı umuyoruz. bir dortmund maçı öncesi "gücünü tarihinden al" pankartı açılmıştı. ne kadar ruha dokunan bir pankart ama futbol gerçekleri bize ağır bir mağlubiyet tattırmıştı.

    yukarıdaki sorulara cevap aradıkça yarın insanüstü bir performansa ihtiyacımız olduğu görülüyor. burada teknik-taktik payın, futbol gerçeklerinin ve stratejilerinin ne kadar devrede ya da devre dışı olduğu da yine yarının neticesinde ortaya çıkacak. ancak futbol aklıyla temennilerinin birbirine bu denli karışması doğru bir tutum mu emin değilim. dileyelim temenniler gerçek olsun ancak sadece temennilerin, coşkunun, iyimserliğin yetersiz kalacağı bir rakiple oynayacağımızı ve bunları "o an ve o rakibe göre" harmanlamamız gereken iyi dokunmuş futbol stratejileriyle bütünleştirmedikçe bir anlamı olmayacağını unutmamakta fayda var. yine okuması hoş, ama içi boş bir aforizma ile bitirelim: vurduğumuz gol olsun!

    ek edit: bu maç için naçizane düşüncem de "vurup, kırıp parçalayıp" puansız dönmek yerine belki yavan ama stratejik bir oyunla 1-0 kazanmaktan yana olurdu. bu, öyle bir maç.
App Store'dan indirin Google Play'den alın