143
maçın teknik kısmıyla ilgili konuşulacak çok fazla bir şey yok aslında. inanılmaz bir dirençle kuban'a akıllı hücum etme şansı vermeyen bir müdafa, hawkins'in düşük yüzdesine rağmen skora kritik katkılar yapan dudley ve n'dong... bunların yanında salonda hissedilen bir ruh, yaratılan bir psikoloji var ki, abdi ipekçi tribünlerinin benim için tt arena'dan daha güzel olmasının sebebi bu. müthiş bir duygu.
her ne kadar çoğu futbol seyircisi olsa da, salonda artık yavaş yavaş basketboldan anlayan bir seyirci kitlemiz oluşuyor. son 2 dakikada nevizade söylense de maç içinde doğru yerde doğru reaksiyonu gösteren bir grup olma yolunda iyi ilerliyoruz.
salonda olmakla televizyon başında olmanın farkı elbet çok büyük. televizyonda izleyenlere çok "koymamış" olabilir bu maçın skoru ancak; fark 24 sayı ile lehimizeyken engin atsür'ün attığı üçlükte birbirinin üstüne yıkılan insanlar olunca, maç sonunda 26 sayı fark atamamanın üzüntüsü gerçekten derinden yaşanıyor. henry domercant sakatlanıp ellerini ve yüzünü yukarı çevirip "ne günahım vardı" dercesine yüzünü asınca, o adamla beraber senin de dizin ağrıyor. senin dizinde de ödem oluyor sanki. maç bitiminde ergin ataman'ın yayıncı kuruluşa ne söylediğini duymuyorsun ama, orta yuvarlakta takımı topladıktan sonra tribünün gözlerinin içine bakarak iki yumruğunu sımsıkı havaya kaldırıp sallarken tüm vücudunun da yanaklarıyla beraber titrediğini gözlerince tüylerin diken diken oluyor. üzüntünü kenara bırakıp takımla gurur duymaya başlıyorsun. grupta ikinci olunca karşı taraftan unics kazan, st. petersburg, kim gelirse gelsin koyarız demeye başlıyorsun. ntvspor "yetmedi" diye başlık atınca veya teknik taktik konuştuğun adamlar "abi unics kazan da şöyle zor, böyle zor" deyince gülüp geçiyorsun. soyunma odasına giden takım tekrar sahaya çağırılınca, hawkins'in o tünele bakıp oyuncuları nasıl geri döndürdüğünü, furkan'a üçlü çektirmesi için nasıl direktif verdiğini gözlerinle görünce, bu takımdan asla umudun kesilmeyeceğini tekrar hissediyorsun. bunu bilmene rağmen tekrar hissetmek çok farklı, çok.
o yüzden salona gelen herkesin ellerine, ayaklarına, yüreklerine, ses tellerine, her yerlerine sağlık. geçen sene euroleague'de yaratılan atmosferleri abdi ipekçi'de yaşamak ve yaşatmak dileğiyle.
her ne kadar çoğu futbol seyircisi olsa da, salonda artık yavaş yavaş basketboldan anlayan bir seyirci kitlemiz oluşuyor. son 2 dakikada nevizade söylense de maç içinde doğru yerde doğru reaksiyonu gösteren bir grup olma yolunda iyi ilerliyoruz.
salonda olmakla televizyon başında olmanın farkı elbet çok büyük. televizyonda izleyenlere çok "koymamış" olabilir bu maçın skoru ancak; fark 24 sayı ile lehimizeyken engin atsür'ün attığı üçlükte birbirinin üstüne yıkılan insanlar olunca, maç sonunda 26 sayı fark atamamanın üzüntüsü gerçekten derinden yaşanıyor. henry domercant sakatlanıp ellerini ve yüzünü yukarı çevirip "ne günahım vardı" dercesine yüzünü asınca, o adamla beraber senin de dizin ağrıyor. senin dizinde de ödem oluyor sanki. maç bitiminde ergin ataman'ın yayıncı kuruluşa ne söylediğini duymuyorsun ama, orta yuvarlakta takımı topladıktan sonra tribünün gözlerinin içine bakarak iki yumruğunu sımsıkı havaya kaldırıp sallarken tüm vücudunun da yanaklarıyla beraber titrediğini gözlerince tüylerin diken diken oluyor. üzüntünü kenara bırakıp takımla gurur duymaya başlıyorsun. grupta ikinci olunca karşı taraftan unics kazan, st. petersburg, kim gelirse gelsin koyarız demeye başlıyorsun. ntvspor "yetmedi" diye başlık atınca veya teknik taktik konuştuğun adamlar "abi unics kazan da şöyle zor, böyle zor" deyince gülüp geçiyorsun. soyunma odasına giden takım tekrar sahaya çağırılınca, hawkins'in o tünele bakıp oyuncuları nasıl geri döndürdüğünü, furkan'a üçlü çektirmesi için nasıl direktif verdiğini gözlerinle görünce, bu takımdan asla umudun kesilmeyeceğini tekrar hissediyorsun. bunu bilmene rağmen tekrar hissetmek çok farklı, çok.
o yüzden salona gelen herkesin ellerine, ayaklarına, yüreklerine, ses tellerine, her yerlerine sağlık. geçen sene euroleague'de yaratılan atmosferleri abdi ipekçi'de yaşamak ve yaşatmak dileğiyle.