• 784
    maça dair kaliteli full hd görüntü içeren bir kaç video. izleyin izlettirin. ellerimle çektim, emeğe saygı repleri görelim beyler. *

    maç öncesi ilk 11 anonsu ve atkı şov:
    http://youtu.be/yEAyJ9ykQZc

    maçın başlama düdüğü ile çekilen üçlü:
    http://youtu.be/qDs9x1FcycY

    elmander'in golü sonrası gol anonsu ve tribün şovu:
    http://youtu.be/w3pQSohj09Y

    küçük melo'nun golü sonrası çekilen üçlü:
    http://youtu.be/W3dpX5vmxDk

    maç sonrası "mini mini bir kuş" ve "telgrafın telleri" eşliğinde makara:
    http://youtu.be/CGAN8VXJGsE

    yine maç sonrası; soyunma odasına gitmeyen futbolcular, 4 tribünü de koşarak selamlıyor:
    http://youtu.be/W52yXVTWBG8

    sebahattin şirin'in maçtan sonra saha ortasından çektirdiği üçlü:
    http://youtu.be/cHVaIht79qU

    not: üçlü'ler, gol sonrası sevinç vs. elimde bir kaç tane daha video var. sırayla ekliyorum şu anda. video boyutları büyük, orjinal halleriyle format değiştirmeden yüklüyorum. haliyle biraz uzun sürüyor maalesef. ama değer mi? tabi kii evet.

    edit: saatlerimiz 10.33'ü gösterirken yükleme kuyruğunda bekleyen video sayımız azaldı. yükledikçe editliyorum. keyifli seyirler efenim.

    ondan da sonraki edit: 13.51 itibariyle +1 olmuştur. 15.35 itibariyle de +1 olmuştur.
  • 1041
    galatasaray'ın fenerbahçe'yi yaklaşık 3.5 yıl sonra yendiği karşılaşma.

    yaşı yetenler o dönemlerdeki ruh halimizi iyi hatırlar. kapasitesi artırılmış şükrü saraçoğlu stadı ile fenerbahçe'nin özellikle 2001 yılından itibaren derbilerde, 2004 yılından itibaren ligde kurduğu dominasyon (arada başka şampiyonlar çıksa da) sanki hiç yıkılmayacak gibiydi. ali sami yen'in (beşiktaş için de inönü'nün) atmosferi artık rakiplere o kadar zorlu gelmiyordu ve özellikle fenerbahçeli oyuncular deplasmana da büyük bir özgüvenle çıkıyordu. nihayet bunu kıracak, arena şeklinde yapılmış ve muazzam gürültünün çıktığı yeni stadımızda (o dönemki adıyla türk telekom arena) bir derbiye çıkıp işlerini zorlaştıracağız diye düşünürken ilk fenerbahçe derbisini 2-1 kaybederek yine hüsran yaşamıştık. yeni stada en kötü takımla geçmiş olmanın dezavantajını yaşıyorduk ama zihinler bunu geçmiş mağlubiyetlerle birleştiriyordu ve sanki hiç kırılmayacak bir zinciri yaşıyor gibiydik. büyük ve etkili bir statla da mı olmayacaktı?

    nihayet bu maç gelirken takım aslında iyi oynamaya ve oturmaya başlamış olsa da havanın durumu (yoğun yağış vardı) ve yılların tecrübesiyle kendimizi pek de favori görmüyorduk. ama yine de bilenmiştik çünkü her sene kadıköy'e de bir umutla gidiyorduk zaten. tribün hınca hınç doluydu ve özellikle fatih terim'in önderliğinde çıkıyor olmamız da bize güç veriyordu. yeni stattaki ilk büyük atmosferi bence bu maçta yaşamıştık. volkan demirel'e gösterilen muamele bile bu sefer bir farklıydı. ama maçın başında üst üste kaçan goller makus kaderimize teselli olmayacağını gösterir gibiydi. her kaçan fırsatta tribünden ve oyuncularımızın yüz ifadelerinden "yine mi olmayacak" hissi okunuyordu. derken eboue'nin golüyle stattan büyük bir kükreme sesi çıkmıştı ama kafalar yine bir önceki maça gidiyordu. çünkü o maçta da biz aslında kazım kazım'ın golüyle öne geçen taraftık. fakat sonrasında elmander'in attığı golle skorun 2-0'a gelmesi artık galatasaray'ın kefeni yırttığı ve rakibini kontrol altına aldığının bir göstergesiydi. fenerbahçe'de sahada alex, volkan, gökhan gönül gibi uzun süredir bize o malum kabusu yaşatan oyuncular da vardı. onların varlığı bize gerçeğin sağlaması gibi oluyordu. evet tüm bunlar yaşanıyordu. ve ikinci yarıda melo'nun golü geliyordu. duran toptan fenerbahçe'ye gol mü attık? ve bu gol son anlarda farkı bire indiren gol falan da değil? başımıza taş yağacak. üstüne melo'nun pitbull sevinciyle beraber artık dalga geçme moduna da mı geçtik? sevinç, hırs, mutluluk, duygu boşalması, güç, gözyaşı veya hepsi birden. yaşanan hislerin tek bir tarifi yoktu. rakibi hem sahada ezmiştik, hem tribünde nihayet aradığımız agresifliği göstermiştik, hem de skoru rahat alıp üstüne goller bile kaçırmıştık. bu maç tüm yönleriyle galatasaray'ı yeniden ayağa kaldırmıştı ve sezon bitiminde şampiyonluğa da götüren bir güç sağlamıştı.
  • 962
    türk futbol tarihinde 2010'lu yılların kaderini değiştiren maçtır. ali sami yen'den taşınmanın verdiği psikoloji, senelerdir dökülen, ali sami yen'in son lig maçında bile ortaya bir şey koyamayıp mağlup olan bir galatasaray vardı öncesinde. uzun zamandır hasret kalınan o dominant takımı fatih terim'in dönüşüyle izlemeye başlamıştık. bu maç da bu durumun tescilleneceği maçtı. ben taraftar ve takımın bu denli bilendiği pek maç hatırlamıyorum açıkçası. haftalar öncesinden hissedilen sinerjiyi unutamıyorum.

    ne olursa olsun kaybetmeyeceğimiz o kadar açıktı ki. eminim herkes bunu hatırlıyordur. bu hissi tarihte çok az maç yaratmıştır. bu onlardan biriydi. maçı zaten konuşmaya gerek yok. çok başka bir hikayeydi.
  • 944
    yaklaşık 20 gün sonra gerimizde bırakmaya hazırlandığımız 2010'lu yılların galatasaray futbol takımı adına dönüm noktası olan maç. 5 ay önce tarihinin en kötü sezonunu yaşayan, 3 yıldır şampiyonluktan uzak kalmış olan galatasaray bu maçla öyle bir çıkışa geçmiştir ki yaklaşık 2 sene türkiye'de yakalamak mümkün olmamıştır. damga vurduğu doksanlı yıllardan sonra 2000'lerde sadece 3 şampiyonluk kazanan galatasaray 2010'lu yıllarda 5 şampiyonluk kazanırken bu maçtan sonra başlayan süreçte 4 yılda 3 şampiyonluk çıkarmıştı.

    herşeyden önce 43 ay ve 8 derbi sonra mağlup etmiştik fenerbahçe'yi. bir başka istatistik olarak arena'daki ilk derbi galibiyeti idi. 2005 yılındaki 5-1'lik kupa galibiyetinden bu yana ilk defa fenerbahçe karşısında maç içinde de olsa 3 farkı yakalayabilmiştik. zaten ondan bir önceki 3 fark da 1998'de kadıköy'de oynanan 4-1'lik tsyd kupası maçında gelmişti. 1998'deki maçı hayal meyal hatırlıyorum. 1999-2002 arasını hatırlıyorum. 2002'den beri de düzenli takip ediyorum futbolu diyebilirim. onca sene içinde 6'dan 4'e 3'e o kadar fenerbahçe mağlubiyeti görmüşken görüp görebildiğimiz handikaplı fener galibiyeti sayısı bir elin parmaklarını geçmez. ikinin üzerinde farkı maç içinde dahi görebildiğimiz fener maçları ise sadece bunlar. o bakımdan özellikle küçük melo'nun attığı golün kendisi haricinde böyle de tarihi bir önemi vardır.

    2010-2011 sezonu galatasaray tarihinin en kötü sezonlarından biri, üç puanlı sistemde ise açık ara farkla en kötü sezonudur. olimpiyat stadında geçen o berbat sezondan bile 8 puan daha az toplayabilmiştir galatasaray. mabedi terk edip arena'ya taşınmanın üzerine bu berbat sezon performansı sonrası galatasaray'daki havayı tersine döndüren iki gelişme yaşandı. ilki adnan polat'ın ibra edilmemesi sonrası yaşanan seçim sürecinde yıllardır beklenen ünal aysal'ın başkan olması, ikincisi de galatasaray futbolunun başına 7 yıllık aradan sonra yine fatih terim'in gelmesi idi.

    bu iki değişiklik bile başlı başına galatasaraylılar için bir temiz sayfa açma heyecanı yaratacakken üzerine bir de 3 temmuz 2011 sabahı patlayan şike soruşturması ile sezon başlamadan bambaşka bir atmosfere büründü türk futbolu. tarlalar ekildi mi, buğdaylar başak verdi mi, şike parası almak caiz mi falan derken fikstür biraz ötelendi. üzerine bir de fenerbahçe'ye o günlerde verilmesi muhtemel puan silme cezasını tolere etmek için uydurulan süper final de eklenince iyice şişen fikstürden dolayı epey bir dönem haftada çift maç oynanmıştı ligimizde. tabi federasyon ile uefa'nın hesapları birbirine karışınca ve uefa fenerbahçe yerine trabzonspor'u şampiyonlar ligine çağırınca özellikle trabzonspor epey zor durumda kalmıştı.

    hatta bu maçın olduğu gün tff tarafından ilk çekilen fikstürde 15. haftaya denk gelen 11 aralık 2011 trabzonspor galatasaray maçı vardı. ama aynı günde trabzonspor'un şampiyonlar ligi son hafta maçında lille deplasmanına çıkacaktı. trabzonspor'un yaşadığı mağduriyeti önlemek için fikstür ötelenirken bu sefer de trabzonspor'un şampiyonlar liginde üst tura çıkma ihtimali bulunan lille deplasmanı galatasaray-fenerbahçe derbisi ile aynı güne denk gelmiş oldu. her boka dahil olmayan çalışan marjinal trabzonspor taraftarı avrupa kupalarında ülke puanı falan konusu açıldığında ara ara hatırlatır bu fikstür cilvesini, biz gruplardan çıkmaya çalışırken derbi oynatanlar şimdi ülke puanı duyarı yapıyor diye... trabzonspor derbinin gölgesinde lille deplasmanında berabere kalarak fırsat tepmiş, sonra bizimle oynayıp sahasında üçlük olmuş, hafta arası da ertelenen maçta ankaragücü ile oynamıştı.

    sezona muslera, riera, eboue, melo, selçuk ve elmander gibi cidden kaliteli ve marka isimleri transfer ederek başlamıştık. altısı da ilk 11'e girmişti doğal olarak. 4-4-2'yi oturtma çabalarıyla geçen ilk 13 haftada 2 mağlubiyet 4 beraberliğimiz vardı. ilk hafta o zamanki ibb deplasmanında 2-0 kaybetmiştik, golde topu elinden kaçıran muslera için "al sana muslera" tweeti atan volkan babacan sezon sonunda muslera'dan penaltı golü yiyerek ağzının payını alacaktı...

    ertesi hafta arena'da samsunspor'u arena'da mağlup etmiştik. karabük deplasmanında beraberlik, eskişehir maçında tatsız bir galibiyet, zaten kötü günler geçiren ankaragücü deplasmanındaki galibiyet derken bir türlü istikrar yakalayamıyorduk. 5 haftada 3 galibiyet 1 beraberlik 1 mağlubiyetle 13 puanlı lider fenerbahçe'nin arkasında 10 puanla dizilen 4 takımdan biriydik. milli ara sonrası sami yen'de yağmur altında oynanan ve sarı forma ile çıktığımız meşhur bursaspor maçını son dakika golüyle kazandıktan sonra önce antalya deplasmanında 0-0 berabere kalmış, akabinde gaziantepspor'a sabri'nin hakeme armasını gösterip kart gördüğü 4-2'lik olaylı antep maçı gelmişti.

    bu maçın ertesinde kayseri deplasmanında 2-0 kazansak da milli maç öncesinde ve sonrasındaki iki maçta gol atamadan 0-0'la geçmiştik. liderler puan farkı açılmasa da takım kamuoyunda "gayretli ama..." hissiyatından öteye gidemiyordu. yine 9 kişi bitirdiğimiz maçta sivasspor'u sami yen'de 2-1 mağlup etmiş, ankara'da gençlerbirliği'ni yanılmıyorsam eboue'nin tek golüyle geçmiştik.

    13 haftanın sonunda fenerbahçe 28, biz 25 puandaydık. 43 ay ve tam 8 derbidir kazanamıyorduk. takımın yenilenen kadrosu, kaliteli takviyelerine ve çabasına rağmen bir türlü basıp geçen bir oyun oynayamıyorduk. diğer tarafta fenerbahçe ise 3 temmuz'un şaşkınlığı ve etkilerine rağmen bir şekilde yoluna devam etmeye çalışıyordu. aykut kocaman ve alex de souza'nın arası henüz açılmamıştı. takımı vasat futbolcu çöplüğüne döndürecek olan önüne gelen orta saha oyuncusunu transfer etme yaklaşımı henüz verimliliğini koruyordu ve kalede volkan demirel vardı...

    fenerbahçe taraftarı takımlarının her derbide olduğu gibi bir şekilde kazanıp farkı 6'ya çıkacağı inancındaydı. aykut kocaman ve öğrencileri beraberlik için gelmişti. galatasaray taraftarı ise liderlikten ziyade artık bir derbi galibiyeti görmek istiyordu.

    ancak fatih terim ve öğrencilerinin de bir planı vardı...

    şike süreci sonrası apar topar alınan bir kararla derbi maçlarda deplasman seyircisinin yer alması yasaklanmıştı. ek olarak 8 maça çıkan derbi hasreti sonrası herşeye rağmen fenerbahçe favori gibiydi, maç bir çarşamba gecesiydi ve üstelik fikstür birkaç kere değişmişti. üstelik passolig de henüz devreye girmemişti. tüm bunlar bir araya gelince de ortaya canavar gibi ve aç bir tribün çıkmıştı. daha maç öncesi yayınındaki görüntü ve seslerden bile tribünün agresifliği ve isteği hissediliyordu. üzerine o dönemki küme düşürme beklentisine cuk oturan by by birdie it's time to go koreografisi de yapılınca maça adeta 1-0 önde başlamıştık.

    fenerbahçe'nin artık klasikleşmiş bir kadrosu vardı. kalede volkan, sağda gökhan solda caner, ortada ziegler ve yobo. en önde bienvenue, arkada 10 numara alex. orta sahada emre belözoğlu ve saz arkadaşları. zaten orta sahaya gerekli gereksiz adam doldurma hevesleri yıllar içinde büyük bir kadro çöküntüsüne yol açacaktı; o apayrı bir yazı konusu...

    galatasaray'da ise tüm muhtemel 11 tahminlerini parçalayan iki tercih vardı. semih kaya ve emre çolak. kalede muslera, önünde büyük şef ujfalusi ve yanında tekmeye kafayı sokan semih kaya ki o gün başlayan ortaklık zaten kendi tarihini yazacaktı.

    (bkz: semih kaya tomas ujfalusi ikilisi)

    sağ kanatta artık klasikleşen eboue, sol kanatta ise riera yerine hakan balta'yı koymuştu hoca. göbekte o sezon için ligin en adam yiyen orta sahası felipe melo ve en teknik orta sahası selçuk inan vardı. sağ kanatta forvet de oynayabilen colin kazım'ı, sol kanatta ise o günlerin deli fişeği emre çolak'ı tercih etmişti fatih hoca. önde ise bugün hala anılan johan elmander - milan baros ikilisi vardı. top santraya koyulmadan önce semih ve emre kapalı kutu, colin kazım da soru işareti olsa da gerisi taş gibi kadroydu aslında.

    taraftarda hem bu takımın gayret ve iyi niyetinin artık iyi futbol doğurması gerektiğine olan inanç, hem de bir derbi galibiyetinin artık zamanının geldiğine dair garip bir hissiyat vardı. tüm bu pozitif enerjinin ışığında maça istekli başladı takım. zaten o yıllarda, özellikle kadıköy deplasmanlarında hep bir istekli başlama ritüelimiz vardı. ilk 5-10 dakika çok iyi oynar, saç baş yolduracak goller kaçırır, sonra olmadık bir topta golü yerdik.

    ve durdurup suyunu içtikten sonra geri salona dönüp başlattığın film kaldığı yerden devam ediyormuş gibi, o kahır dolu bildik senaryonun içine düşerdik her seferinde. maç bitimi, sonrası, takip eden günleri hep ayrı bir eziyet olurdu.

    o gün de tipik bir derbi başlangıcı yaptık. maç başlar başlamaz fenerbahçe kalesine yıktık oyunu. alıştığımız gibi ahlar vahlar içinde golü bir türlü bulamıyorduk ancak alışılmışın dışında dakikalar geçtikçe baskı ve pozisyonlarımız azalmak yerine çoğalıyordu. elmander, baros, hatta emre çolak hatta selçuk'la ardı ardına pozisyonlar kaçıyordu. ancak öylesine dominant ve aç bir oyun oynuyorduk ki kaleye girmeyen top kısa bir süre sonra yeniden galatasaray atağı haline dönüyordu. fenerbahçe maçtaki ilk ve ilk yarı için tek atağını yirmili dakikalarda gerçekleştirmişti. o pozisyonda da alex bir anda boş kalmış ancak ofsayt bayrağına takılmıştı.

    "atmazsak yine atamayana atacaklar" demeye başladığımız dakikalardan birinde, topun orta sahaya kadar geri döndüğü bir pozisyonda yine 4-5 kişiyle birden hücuma kalktık. göbekte ulu johan 20-25 metre kadar top sürüp ikinci bölgeyi katederken sağında bindirmekte olan eboue'yi gördü. takımın orta saha ve hücum hattı kendi arasında bir yarış halindeyken eboue tam ceza sahasına girerken topu soluna çekti. önündeki joseph yobo bir anda kadrajdan çıktı. yobonereyegidiyor olarak literatüre giren pozisyonun sonunda eboue hafiften de kaydığı pozisyonda ayağını uzatarak topu ayının altından filelere yollamış, gol sevincini de köşe bayrağının önünde kazım ile dans ederek yaşamıştı.

    33. dakikada gelen bu golün ardından fenerbahçe reaksiyon vermeye çalışsa da galatasray'ın durmaya niyeti yoktu. devrenin sonları yaklaşırken sol kanattan ileriye biraz da başıboş şekilde ileri giden topu elmander 30 metre kadar kovalayıp fenerbahçe ceza sahasının hemen köşesinde bilica ile ikili mücadeleye girmişti. literatüre ananı sikeyim bilica ya olarak geçen o kayıp topu kaybetme olayından sonra elmander bir anda fenerbahçe ceza sahasında ve gayet de önü açık şekilde topla kalıverdi. şutu atana kadar 4-5 kere temkinli adımlarla topu dürttü. her dürtüşünde de kafasını kaldırdı. ilk seferde hakeme baktı, sonra önüne baktı, içeriye baktı, tekrar içeriye baktı... artık önü kapanmak üzereyken sağlam bir şut çıkardı. ilk yarıda defalarca olduğu gibi yine volkan'a nişanlamıştı topu aslında. ancak elmander'in her kafasını kaldırışında ileri çıkıp çıkmamak ikilemini yaşayan volkan biraz da konsantrasyon dağınıklığı yaşayarak topu tam tutamadı. altından kaçan top sağına doğru tıngır mıngır ilerleyip filelerle buluştu. ya da biraz götten sallama mistik hikayeleştirirsek olayı galatasaray'ın pozitif enerjisi topu kaleye soktu....

    golün kendisi kadar melih gümüşbıçak'ın elmander elmander açı dar elmander iki oluyor anlatımı ve elmander'in kollarını iki yana açıp reklam panolarının önünde yüzünde ekran panolarının ışığıyla koşuşu da hafızalardadır. oynadığımız ve zevkten dört köşe eden futbolun yanına fenerbahçe'ye karşı 2-0 öne geçmek gibi pek yaşayamadığımız bir olay eklenince hepimizin ruhu aslında elmander gibi biryerlerde kollarını açmış biryerlere koşuyordu...

    ikinci yarının başında fenerbahçe'nin bizim kale önünde yarattığı bir karambol vardı. alex'in taşıdığı top ceza sahasındaki kalabalığın arasında dolaştıktan sonra stoch'un önünde kalmış, onun da ceza sahası çizgisinden çektiği şut tam doksana çarpıp havalanmış ve üst ağlara inerek biraz tedirginlik yaratmıştı. hemen ardından birkaç pozisyon denemesi daha oldu fenerbahçe'nin. detay hatırlamasam da penaltı bekledikleri bir pozisyon ve alex'in yine ofsaytta kaldığı başka bir pozisyon yakalamayı başardılar. bu birkaç dakika süren mahmurluğu atlatıp yeniden oyunu fenerbahçe yarı sahasına doğru yığdık sonrasında.

    yine tam "bir gol yersek sıkıntıya gireriz" dedirten bu dakikalada maç başından beri yaptığımız gibi 4-5 oyuncunun birden kendi kulvarında sprint attığı bir atakta kazım'ı ceza sahasında topla buluşturmuştuk. deli oğlanın, baros ortada bomboşken, çaprazdan çıkardığı bazukayı volkan kornere çelerken bir golün daha kaçtığını düşünen bizler saç baş yoluyorduk.

    tabi bilemedik yine erken davrandığımızı...

    selçuk topu bizim atak yönümüze göre sağ köşeye bıraktı, içeri bir baktı ve korneri kullandı. top çizgiden uzaklaşan bir kavis çizerek tam altıpas diye tabir edilen bölgeye doğru indi. top usul usul elmander'in üstünden geçerken ekran başında izleyenler ilk anda topun fenerbahçe defansında kalacağını düşünürken bir anda melo'ya çarpan top fenerbahçe kalesine girdi. yarattığı etkiyi şöyle özetleyebilirim. maçı bir "ultraslan uni" mekanında beraber izlediğimiz ve her zaman "cool" takılan arkadaşım o golden sonra sırtıma atlamıştı. melo meşhur pitbull sevincini yaparken sevinçten kuduruyorduk ama asıl kudurma golün tekrarı yayınlandıktan sonra olmuştu.

    zira golü küçük melo atmıştı :)

    maçın kalan kısmında fenerbahçe ara ara pozisyonlar buldu. biz de o sezon hemen her maçta yaptığımız gibi 4 kişi 5 kişiyle kaleye sprint atmalı ataklarımıza devam ettik. maç tam 3-0 bitti derken alex her derbide attığı boş kaleye ayak koyduğu gollerinden birini attı ve maçın skoru 3-1 olarak şekillenmiş oldu.

    maçtan sonra takım tribünleri tek tek gezip çimlerin üzerinde kayarak selamlamıştı. sebo reis sahaya girmiş ve üçlü çektirmişti boşalmamış olan tribünlere.

    fenerbahçe ile puan puana gelip liderliğe çıkmıştık. bu maçtan önceki 2 maçı kazanarak bir seriye başlamıştık. derbi galibiyetiyle üç maça çıkan seri 9 galibiyete kadar uzandı. bursa deplasmanında alınacak mağlubiyete kadarsa 10 galibiyet 1 beraberlik müthiş bir seri çıkarmıştık. buna rağmen puan farkı 2-5 arasında gidip gelmişti. akabinde 2 maçta kaybedilen 5 puan sonrası yakalanan 6 maçlık ikinci bir galibiyet serisiyle puan farkını 9'a çıkarıp kadıköy'e gitmiş ve baros'un direğe takılan topuyla galibiyeti kaçırmamız rağmen normal sezonu 3 hafta kala lider bitirmeyi garantilemiştik.

    semih kaya ve emre çolak adeta yeni transfer edasıyla kazanmıştık bu maç ile birlikte. ek olarak takımın kendine güveni gelmiş, oyun düzeni oturmuştu. sonraki 6 maçta 19 gol atmıştık. üçüncü fatih terim döneminin olumlu anlamda kırılma noktası bu maç olmuştu...

    tabi hepsinden de güzeli. 20 yıla yakın taraftar ömrümde en böyle doya doya mutlu eden fenerbahçe galibiyetidir. o bakımdan da böyle uzun yazılar çıkaracak kadar hafızamda ve hatırımda yer etmiştir...
  • 872
    bu maç panzehirdir arkadaşlar. depresyon bitirir, ilişki kurtarır, cinsel gücü arttırır.

    canınız sıkılınca açın izleyin ama izlemeden önce yanınıza peçete, kağıt havlu falan alın. ya ağlarsınız ya da zevkten boşalırsınız her türlü lazım olur :(

    dikkat! aşırı dozda johan elmander, felipe melo, emmanuel eboue kısaca gerçek bir takım içerir!

    http://tr.beinsports.com/...fenerbahce-mac-ozeti
  • 992
    son 10 yilin kaderini değiştiren maçtır. 2000-2010 arasi fenerbahce cok dominantti özellikle bize karşı. yendiğimiz maclar tabi ki oldu ama tek tük kaldi maalesef. hatta fenerbahce derbileri 90lardan dogan çocuklar için travma olmuştur. ancak bu maçta oyle bir top oynayıp rakibi ezmistik ki bundan sonraki tüm derbileri artik daha rahat izlemiştim. bu mac 3-0 iken arkadaşıma atv show falan ac da 3-0 skoru bir de orda göreyim demistim. oyle bir intikam ve donum noktası maçıydı. selçuk inan'in bizi tercih etmesi kadar etkili bir maçtır.
  • 929
    kpss'ye hazırlanıyordum. kurs sonrası kızılay'da bir cafede, kızlı erkekli, cümbür cemaat bir arkadaş grubuyla izlemiştik. maç öncesinde, "sessiz sedasız, efendice maçımı izlerim.", "bir insanın kişiliğini öğrenmek için maç izlerken takip et" gibilerinden felsefi sözler söylerken, maç bittiğinde kendimi üstü başı dağılmış, sesi kısılmış, saçları ömer çelakıl'ın saçlarına dönmüş bir halde ter içinde buldum. güzel bir gündü. :)
  • 1043
    o zamanki adı türk telekom arena'ya sezonun ortasında geçmiştik ve kulüp kombine biletleri 1.5 seneliğine çıkarmıştı.

    o yarım sezon bitse de gitsek kıvamında devam ederken fenerle yeni statta ilk derbiyi oynayıp kaybettik. zaten sezonu da avrupa kupalarına bile katılamayacak bir sırada bitirdik. kötü günlerin sonuydu bu.

    sonraki sene aslında anka kuşunun ilk kanatlandıgı yıldı. başkan ünal aysal oldu. fatih terim'in döndüğü, muslera'nın geldiği, melo'lu elmander'li prime selçuk'lu, eboue'li kadronun kurulduğu yıl.

    o sezon süper final saçmalığı da eklendiğinde çok fazla derbi oynadık. ilki içerdeki fener maçıydı ve bu maç da o maç.

    o maçta bende staddaydım. kuzenle o 1.5 senelik kombinelerden almıştık. ikimiz de askerden dönmüş iş hayatına yeni girmiş, cimbom aşkıyla iki haftayı iple çekiyorduk.

    şimdi anlatması zor ama psikolojik üstünlük o zamanlar bariz fenerdeydi. en kazma futbolcularında bile insanı deli eden bir özgüven vardı bizim maçlarda.

    neyse aralık ayı geldi çattı. doğum günümden de bir gün sonra. güney alt katta yerimizi aldık. stat tıklım tıklım böyle tabiri caizse yanıyor. bende derbi maçlarda aşırı stresli olurum. nabzım falan yükselir. o gün iki katı stresim.

    maç başladı, biz iyi oynuyoruz falan ama top o kaleye girecek mi sürekli bir tereddüt var bende. ilk yarı da hücumu bizim tribüne taraf yapıyoruz. şut çekiyoruz, açıdan dolayı kaleye mi gidiyor auta mı belli değil. kafayı yiyeceğim böyle.

    bir öyle iki öyle derken hızlı bir hücum, elmander eboue'yi arkaya kaçırdı, o da çalımı bastı yobo'ya sonra da köşeye bırakıverdi.

    o anı unutamıyorum işte. stad yıkılıyor derler ya sanki diğer 50 bin kişi de benim gibi çıldırdı. kendimden geçtim adeta. sesim orada gitti ama değerdi. o golden sonra maçı kazanacağımıza o kadar emindim ki. şükür ki yolu şampiyonlukla biten bir sezonun ilk ve en kritik virajlarından birini geçmiştik.
  • 1042
    galatasaray çağının başladığı maçtır.
    bu maç öncesinde hissettiğim heyecanı başka hiçbir maç gününde hissetmedim. maç günü o kadar heyecanlıydım ki dersi dinleyemiyordum. gidip uluslararası hukuk dersinde ders arasında hocam ben derse konsantre olamıyorum. maçtan sebep. çıkaarsam sorun olur mu diye sormuştum. hoca da otur yerine gibi bir cevap vermişti. dün gibi hatırlıyorum.
    başka çok maç oldu. mesela içerdeki juventus maçı buna yakın olabilirdi ama erteleme kararından sonra okula gitmemiştim.
  • 717
    aslında yazılacak o kadar çok şey var ki... hangi birini yazsam diye düşünmeden edemiyor insan. yine de kısa kısa hem takımımızı hem oyuncularımızı değerlendirmek istedim. arada unuttuğum şeyler olabilir, şimdiden kusura bakmayın diyorum.

    galatasaray sahaya 4-4-2 dizilişiyle çıkınca, emre çolak -her ne kadar bir önceki maçta* sonradan oyuna girip iyi bir performans göstermiş olsa da- bu maça beklenmedik bir şekilde ilk 11'de başlayınca, fenerbahçe de defansif yönü kuvvetli 3 orta saha* ile oynamayı tercih edince herkes "galatasaray önde basar, ama fenerbahçe orta sahada kalabalık; ibre fenerbahçe'den yana." diyordu maç öncesinde.

    ama ilk 20 dakika öyle bi' geçti ki... tam 6 tane net pozisyon yakaladık, 3'ünde volkan demirel güzel kurtarışlar yaptı, diğerlerinde de ıskalamalar, auta gitmeler falan vardı. gol bas bas bağırıyordu geliyorum diye. ama gol çıkmadı bu sürede. 20. dakikanın ardından oyun biraz sakinleşti, duraksadı gibi, ancak top kontrolü yine bizdeydi. önce emmanuel eboue johan elmander'le verkaç yapıp harika bir gol attı, daha sonra ilk golün asistini yapan johan elmander fabio bilica'dan kaptığı topa yaptığı sert vuruş ve volkan demirel'in hatasıyla galatasaray'ın 2. golünü attı ve ilk yarı böyle bitti. ikinci yarının başında miroslav stoch ve semih şentürk oyuna girince fenerbahçe biraz hareketlendi, stoch'un bir şutu direkten döndü. daha sonra selçuk inan'ın kullandığı kornerde felipe melo küçük melo'yu kullanarak farkı 3'e çıkardı. 3. golden sonra oyun rölantide geçti, fenerbahçe yüklenmeye çalıştı, galatasaray top çevirdi ve 1-2 pozisyon yakalar gibi oldu. son dakikada stoch'un sağ kanattan pasında alex de souza skoru 3-1'e getirdi ve maç 3-1 sona erdi. volkan demirel'in ilk 20 dakikadaki kurtarışları ve joseph yobo'nun performansı tarihi farkın önüne geçti.

    maçın hakemleri açıklandığında fırat aydınus ve yardımcı hakem aleks taşçıoğlu çok tartışılmıştı, ancak korkulan olmadı. fırat aydınus maçı adil bir şekilde yönetti, saçma sapan fauller çalmadı, ufak tefek müdahalelerde oyunu devam ettirdi ve tempoyu bozmadı. aleks taşçıoğlu'na pek iş düşmedi, çünkü fenerbahçe'nin araya pas vb. atraksiyonları olmadığından ofsayt bayrağını kaldırmasına* gerek kalmadı; özellikle bir pozisyonda(u: alex'in önce topa doğru koşup sonra topu sağdan gelen gökhan'a bıraktığı pozisyon) doğru bir ofsayt kararı verdi, pozisyonun devamı tehlikeli olabilirdi. yani sözün özü, maç sonrası hakemleri konuşmayacağız, beklenmedik ama sevindirici bir durum. tebrik etmek gerek hakem üçlüsünü.

    gelelim oyuncularımıza...

    fernando muslera galatasaray'daki en rahat maçını çıkardı diyebiliriz. stoch'un direkten dönen topu ve alex'in yan ağlarda kalan şutu dışında tehlikeli bir atağı yoktu fenerbahçe'nin. golde de yapabileceği bir şey yoktu. ufak kıvılcımları da zamanlaması ve önsezisiyle söndürdü. ofsayt bayrağının kalktığı bir pozisyonda da semih kaya'nın ters vuruşunda topu müthiş bir refleksle çıkardı. kalede güven vermeye devam ediyor. gol sevinçleri ve kaçan gollerdeki tepkisiyle de faryd mondragon'u hatırlattı bu akşam. *

    semih kaya - tomas ujfalusi ikilisi yine muhteşemdi. muslera'yla birlikte inanılmaz güven veriyorlar, rakibin her atağında diken üstünde değiliz eskisi gibi. bu maçta da iyi mücadele ettiler, hava toplarında etkiliydiler, kritik müdahalelerde bulundular ve birçok atağı kestiler.

    hakan balta son zamanlardaki iyi performansını devam ettirdi. geride çok iyiydi, ileriye de katkı yaptı. formu kötüyken eleştiriyoruz, iyi oynarken de hakkını vermek lazım. özlediğimiz hakan balta yavaş yavaş geri geliyor gibi.

    emmanuel eboue "ben sağ bekim." diye bağırmaya devam ediyor. ne zaman ne yapacağını çok iyi biliyor. savunmada etkili, hücuma destek veriyor, isabetli paslar atıyor. bu maçta johan elmander'le girdiği verkaç sonrası yobo'ya müthiş bir çalım attı, daha sonra topu volkan demirel'in bacaklarının arasından filelere gönderdi. türkiye'de böyle bir gol atabilecek forvet sayısı bile çok az, gerçekten çok sakin, düzgün hareket etti ve iyi bir vuruş yaptı eboue. ilk 20 dakikadaki baskı sonucu gelmeyen gol eboue'yle geldi ve maçın gidişatını çok olumlu etkiledi. bir önceki maçta* olduğu gibi yine golünü atmış ve galibiyete önemli katkıda bulunmuş oldu.

    selçuk inan orta alanda iyi mücadele etti. takım arkadaşlarıyla iyi paslaştı ve takımı rahatlattı. uzaktan şutlar denedi, ama çok etkili olmadı bu şutlar. felipe melo’nun golünde kornerden ortayı yapan isimdi.

    felipe melo üç orta sahayla oynadığımız maçlardaki gibi aşırı defansif oynamadı bu maçta. orta alanda çok çalıştı. savunmada etkiliydi, kritik müdahaleler yaptı, rakibini takip etmekten vazgeçmedi ve muhtemel birçok pozisyonun önüne geçti, ileriye çıkıp çalımlar attı, oyunun yönünü değiştiren güzel paslar attı, uzaktan şutlar denedi, terinin son damlasına kadar mücadele etti. selçuk inan’ın kullandığı kornerde cinsel organıyla* yaptığı vuruş köşeden ağlarla buluştu ve takımımız adına fark 3’e çıkmış oldu. golden sonra meşhur pitbull yürüyüşüyle sevindi gole. hep böyle devam et, iyi ki varsın pitbull, hep bizimle ol…

    kazım kazım sağ kanatta iyi çalıştı bugün. özellikle havadan gelen toplarda etkiliydi, kimselere bırakmadı topu. arkadaşlarıyla yardımlaştı, kayarak müdahalelerde bulundu, 1-2 pozisyona girdi ama değerlendiremedi.*(u: son maçlarda şut-pas tercihini hep yanlış yapıyor, bunu düzeltse hem goller atacak, hem asistler yapacak.)* son maçlarda eleştirildiği bir nokta vardı, bu maçta o hataya düşmedi ve ikili mücadelelerde* faul yapmadı.

    emre çolak… bir önceki maçta* oyuna sonradan girip etkili olmuştu. çalımlar denemiş, güzel paslar atmış ve oyuna hız kazandırmıştı, golde de yaptığı ortayla katkı sahibiydi. bu maçta ilk 11’de olması beni şaşırttı, bir yandan da sevindirdi. öyle müthiş bir maç çıkardı ki… attığı paslar, yaptığı ortalar, kaptığı toplar, yerinde müdahaleler… hepsi harikaydı, müthişti. hem orta alanda, hem sol kanatta ayak basmadık yer bırakmadı. bir de volkan’ın şansının yardımıyla ayağıyla kurtardığı bir şutu vardı ki, gol olsa daha çok sevinecektik kendisi adına. böyle müthiş bir maç çıkarınca da fatih terim kendisini alkışlatmak için oyundan aldı maçın sonuna doğru, oyundan çıkarken formasını çıkarıp taraftara gösterdi aslan parçası, güzel bir görüntüydü. semih kaya gibi o da formayı bir daha bırakmaz inşallah.

    milan baros elinden gelenin en iyisini yaptı her zamanki gibi. ilk 20 dakikada kaçan 6 net pozisyonun üçünde bizzat yer aldı bir ıska, bir aut ve topa yetişemediği bir pozisyon ile. topu ayağına aldıktan sonra top kontrolünde zaman zaman sıkıntı yaşasa da çok iyi mücadele etti. ilerde yapılan baskıda, orta alandaki hakimiyette önemli pay sahibiydi. bir de gol atsa çok güzel olacaktı, ama olmadı ne yazık ki.

    johan elmander yine harikaydı. inanılmaz bir baskı uyguladı rakibe. topu aldı, çalımlar attı, yardırdı, şutlar çekti. ilk golde kendisine pası attıktan sonra araya koşu yapan emmanuel eboue’yi güzel gördü ve golü hazırlayan isim oldu. bir pozisyonda topu takip etmeyi bırakmadı, bilica’dan topu çaldı, pas verebileceği kimse olmayınca ceza sahası içinde sol taraftan kaleye vurdu ve volkan’ı avladı ve farkı 2'ye çıkardı. her zamanki gibi müthiş mücadele etti. klişe bir şekilde söylemek gerekirse müthiş performansını 1 gol ve 1 asistle taçlandırdı. hep böyle devam et elmander…

    takıma müthiş bir şekilde destek veren taraftardan bahsetmemek olmaz. özellikle ilk 20 dakikadaki müthiş oyun sırasında inanılmaz bir taraftar vardı gerçekten. ben evde kendimden geçtim, oraya buraya zıpladım, gollerde havalara uçtum. stattaki atmosfer kim bilir ne kadar müthişti orada olanlar için. umarım bir gün böyle bir atmosferi yaşama şansım olur. söylenmesi gereken önemli bir şey de çok fazla küfür edilmemesi ve sahaya hiçbir yabancı madde atılmaması. maçtan sonra fatih terim’in de söylediği gibi son yılların en centilmen derbisi oldu.

    en çok dikkatimi çeken şeylerden biri de yedek kulübesinin, özellikle fatih terim'in pozisyonlara tepkisi ve gol sevinçleri. gollerden sonra teknik ekip, yedek oyuncular hep birlikte öyle güzel seviniyorlar ki gollere... futbolcuların gol sevinçleri de müthiş, hep birlikte seviniyorlar, kimse gidip tek başına bir şeyler yapmıyor. takım olmuşuz artık tam anlamıyla. bu müthiş uyum ve birliktelik başarıda çok önemli bir etken.

    sonuç olarak; bu maçı kazandık ve artık lideriz. play-off sisteminde liderlik çok çok önemli olmasa da fenerbahçe galibiyeti hem takımın kendine güveni açısından, hem taraftarın psikolojisi açısından çok önemli. bu maçla birlikte 6 maçtır mağlubiyet yüzü görmeyen, bu 6 maçta 14 puan toplamış ve sadece 2 gol yemiş bir galatasaray var. fatih terim verdiği sözü tutuyor, kaybettiğinde bile alkışlanan bir galatasaray yaratıyor. inanıyoruz, her şey daha güzel olacak.

    edit: ufak bir düzeltme ve ekleme.

    edit 2: imla
  • 1047
    2000 sonrası yani üst üste 4.şampiyonluğumuzdan sonra 2001 sezonundan 2011 sezonuna kadar 10 sezon içerisinde bariz fenerbahçe üstünlüğü vardı.

    2001 fb, 2002 gs, 2004-2005 fb, 2006 gs, 2007 fb, 2008 gs.
    bariz fb üstünlüğü ile geçen 10 senede şampiyonluk sayıları sadece 4-3. fb'nin bu farkı direkt engelleyen, kaybettiği 2006 şampiyonluğu var. 2010'da da bursa'ya kaybettikleri. bu 10 senede 6-2 fb üstünlüğü işten bile değildi.

    bu maçın bende öyle bir yeri var ki şampiyonluk sayılarına yansımasa da fenerbahçe'nin kurduğu kadro üstünlüğü, derbi canavarı vs gibi üstünlükleri ve tabi lise yıllarımızda içine soktuğu buhranın bitişi bu maçla başladı. bu maçın oynandığı sezon ile beraber biten 14 sezonda fenerbahçe sadece 2011 ve 2014'te şampiyonluk görebildi. 11 sezondur ise şampiyonlukları yok.

    elmander elmander açı dar. elmander 2 oluyor!
  • 973
    pozisyon pozisyon hatırladığım maç. abartmadan söylüyorum ilk 20 dakikada 4-0 olabilecek bir maçtı. baros, kazım, elmander neler neler kaçmıştı. tüm maçtaki pozisyonları falan hesaba katsanız 7-8 farklı bir galibiyetti maçın hakkı. kesin bu fener bir kere gelecek 1-0 kaybedeceğiz diye düşünmeye başlamışken emmanuel eboue çıkmıştı ortaya da rahatlamıştık.
App Store'dan indirin Google Play'den alın