• 1
    https://x.com/...GqxJkJASXGbMbADHmyGg

    alıntı

    sloven hakem vincic maribor’un maçlarını yönetmiyor, neden? diyorlar ki maribor doğumlu olduğu için yönetmiyor. slovenya’da ljubljana doğumlu hakem ljubljana maçını yönetebiliyor. demek ki vincic’in farklı bir durumu var. bu adam şampiyonlar ligi’nde maç yönetebiliyor ama maribor’un maçlarını yönetemiyor.

    alıntı

    bu maç için kurbanlık koyun gibi pazartesiyi bekleyip, “hakemi de yeneceğiz, isterse acun hakem olsun onun yönetiminde bile yeneriz, yenemiyorsak zaten bize yuh” gibi hamasi söylemlerde bulunmamıza hiç gerek yok.

    bu maça bu kadar organize olup, bütün temayülleri yerle bir etmelerine bu kadar aciz görünemeyiz. kendimizi bu kadar dışarda bırakıp gücümüzü aklımızı alay konusu haline getiremeyiz.

    büyük bir ihtimalle yönetim şu an başka yoğunluklarla meşgul ve maçı bekliyor, ama.

    ivedilikle maça avrupa futbolunda güç sahibi kişileri davet etmeliyiz. uefa başkanı gelmedi tamam lakin sansasyonel durumlar olması halinde gözleriyle görüp kamuoyu oluşturacak insanlar tribünde bu maçı izlemeliler. fenomenler olur, dünyaca ünlü futbolcular olur, olur da olur.
    maç yayının haklarına erişme imkanı olan ülkelerin ve kuruluşların temsilcilerine bu maçın önünün anlatılması gerekir.
    statta, koridorlarda profesyonel güvenlik ekiplerinin sayısının arttırılması sağlanmalı. oyuncuların bılunduğu alan dahil. herhangi bir taşkınlığa izin verilmesinin önüne geçilmeli ve hatta rakibin ohal şartlarında olunduğu halini hissetmeleri sağlanmalıdır. yerlilere etki etmese de rakip yabancı oyuncularını titretecek gerginlik yaratılmalıdır.
    vip ve protokol tribünlerine girecek kişiler kati suretle güvenlik acziyetine uğramamak adına, ismine bakmadan kontrol edilmelidir. asla ve kat’a wanda ya da l-gantenin stada girişine izin verilmemelidir.

    yeter artık ne yaparsa yapsınlar biz yine de efendi olalım, nezaketimizden taviz vermeyelim saçmalıklarına. adamların bu dikta yapılanmasına karşı sakin abi tavırlarından, vur ensesine al lokmasını denilen kişi olma halinden sıyrılalım artık. biz kendimizi bilsek de, görünen maalesef bu. son dönemde yemediğimiz şamar kalmadı. kendinize gelin ey yönetim!
  • 2
    öncelikle şunu iliştireyim, genel yönelimi de merak ediyorum;

    https://anketinho.com/6925

    bu hafta 20 şubat 2025 galatasaray az alkmaar maçından sonra sinan yılmazın güzel bir değerlendirmesi oldu. 30+ yaşında star'da cl maçları ile büyümüş galatasaraylılar için doğal rakip fb değil, roma juventus ne bileyim real gibi takımlardır diye. gerçekten fb ile sidik yarışı zerre ilgimi çekmiyor. benim için lig sadece avrupa'ya katılım için bir araç. ligdeki başarının bizim ne kadar rahat avrupa'ya katıldığımızı göstermesi dışında bi anlamı yok benim nezdimde.
    belki bilen 3-5 kişi vardır iyi bir okan buruk savunucusuydum, bu sene içeride 3-3 biten kiev maçına kadar. burada sezon sonu değişim tarafına daha yaklaşmaya başladım. bahsettiğim bu haftaki az maçı ve öncesindeki rize maçında, ikisinde de buruk'un mertens'le başlayıp 45'te çıkarması, 2 maçta da neredeyse birebir aynı hataları ve değişiklikleri yapması sonrası artık netleştim. bu sene direkt avrupa'ya katılacak şekilde, yani şampiyonlukla gemiyi limana yanaştıralım ve bu birlikteliği sonlandıralım.
    bu maç içinse, maçtan umutlu olmamın tek sebebi sanırım lemina. lemina'nın tek başına maçı alacağından falan değil de genel anlamda leminalı kurgunun zorla buruk'un hatalarını telafi edeceğini düşündüğüm için umutluyum. tabi bir de frankowski'nin 'futbolcu' olmasından kaynaklı pozitif bir durum var. bunlar olmasa, bu sene bizi avrupa'da rezil eden düşük bütçeli takımlarla çok benzer bir oyun anlayışı olan fb'den 3 puan alacağımıza dair umudum 0 olurdu.
    sonuç olarak buruk'un artık bir kredisi kalmadı. avrupa'da 2-3 maç değil, istikrarlı biçimde sistem takımlarına madara olan hiçbir hocanın da bundan sonra gs'da kalıcı olamayacağını bilerek göreve başlaması lazım. avrupa yoksa destek yok. kimse kusura bakmasın.
  • 4
    https://galatasaray11.com/e/3vk5er0v şu on birle çıkmamızı umduğum maç.

    182 boy ortalaması, dirençli bir merkez. galibiyete daha çok ihtiyacı olan onlar. bu on birde güçlü futbolcu da var, hızlı futbolcu da var, topu götüren futbolcu da var, pasör de var, orta kesen de var.

    allahım lütfen şu on bir ile çıkalım. lütfen formda günay, gollerle devam eden sallai, torreira-lemina-sara üçlüsü oynasın.
  • 5
    dörtlü defans, mücadeleci 11, agresif ve konsantre tribün ile başlarsak kazanma ihtimalimiz yüksek.

    barış, sallai ve lemina mutlaka 11'de olmalı. bu üç oyuncu ve osimhen galatasaray'ın mücadele seviyesini yukarı çekiyor. frankowski'nin de mücadeleden kaçmayan bir oyuncu profili var. onu da eklersek fiziksel mücadelede öne çıkabiliriz.

    yunus ne durumda bilmiyorum ancak yarın mertens ile 60. dakikadan önce oyuna girmemeliler. bu iki oyuncu yaratıcı tarafımız olsalar da fiziksel mücadele tarafında bizi eksik bırakıyorlar.

    muslera mı günay mı?
    muslera formsuz olsa da fenerbahçe derbilerinde bambaşka bir liderlik üstleniyor. zaten sezon başından beri galatasaray'ın esas problemi defans oyunu, çok gol yememizin esas sebebi kaleci değil bu oyun anlayışı. bu nedenle bu tercihin skoru çok etkileyeceğini düşünmüyorum.

    ilk yarı oyunu tutup rakibe boşluk bırakmamalıyız. ikinci yarı yaratıcılığı deneriz. unutmayalım: 1 puan, galatasaray ve fenerbahçe arasındaki farkı 3 maça çıkarır. maça gidecek olan arkadaşlar lütfen bunu unutmasın ve sakin kalsınlar. önceliğimiz oyunu tutmak ve rakibi oynatmamak olmalı.

    bana göre ideal 11:

    osimhen
    barış-sara-sallai
    lemina-torreira
    eren-abdülkerim-sanchez-frankowski
    muslera

    https://galatasaray11.com/e/oym59wgv

    (bkz: konsantrasyon)
  • 12
    totem için izlemeyeceğim maç. spora gidiyorum. derbilerde benim totemler tutar ama ilk defa bir fb maçına deniyorum. şu moddayım maç bitene kadar.

    https://gss.gs/Yu3

    allahım sen yüzümüzü kara çıkarma. şunu kazanalım, gariban doyurup vallahi eyüpsultan’a şükür namazına geleceğim istanbul’da geleceğim ilk maçtan önce.

    hadi bismillah.

    (bkz: konsantrasyon)
  • 15
    "futbol asla sadece futbol değildir."
    simon kuper'in football against the enemy kitabının 1996 senesinde sabah kitapları tarafından dilimize çevrilmesiyle tanıştığımız bir kelam...

    yiğiter uluğ'nun da dediği gibi kitabın orjinal adından daha çarpıcı bir isim...

    sonrası bir makalede, blog yazısında, pankartta, film repliğinde geçen bir cümle: futbol asla sadece futbol değildir...

    peki nedir?

    simon kuper kitabında dünya memleketlerini gezerek bu güzel oyunun nasıl siyasetle, ekonomiyle, sosyal yaşamla iç içe olduğunu anlatırken, eserin ithaki yayınlarından çıkan ikinci baskısı için detaylı bir ön söz yazarak türkiye'yi de içine eklemiş...

    lakin kitabı okumayanlar üzülmesin, pazartesi gecesi oynanan derbinin öncesini ve sonrasını göz önüne getirsinler ve "futbolun neden asla sadece futbol olmadığını" kavrayabilirler...

    7 sene evvel "eski başkan bizi şampiyon yapamıyor" diye büyük hayallerle kulübün başına getirilmiş "zengin" bir başkan...

    bu süre içinde bir çok değişik takım şampiyonluk kupasını kazanmış da fenerbahçe kazanamamış.

    daha acısı da "ezeli rakip" son iki sene peşi sıra mutlu sona ulaşmış, maddi-manevi farkı açmış...

    son bir gayret olarak büyük paralar saçılıp, mourinho gibi saha içinden çok saha dışını "dizayn" edebilen bir teknik adam getirilmiş, medya patronu basın sözcüsü yapılmış, yeni bir federasyon başkanı seçilmiş...

    buna rağmen galatasaray kurduğu "dengeli kadro" ile saha içinde kazanmaya devam ettikçe, "yapı" diye bir söz ortaya atılmış, galatasaray'ın başarısına "kara çalınmış", hakemler suçlanmış...

    önce var hakemleri yabancılaştırılmış...

    yarı dönem transferde "ücreti açıklanmayan" bir çok futbolcu getirilmiş...

    limit?

    finansal fair-play, o da ne?

    yine istenilen olmayınca, bir de sami yen'de oynanacak maç günü gelip çatınca derbiye yabancı orta hakem getirilmiş...

    sebep?

    türk hakem taraftar baskısını kaldıramıyormuş?

    oysa ilk devre kadıköy'de oynanan maçta türk hakem vardı, baskıyı kaldıramadığının "itirafı" oluyordu bu seçim...

    adalet mi, ayrıcalık mı?

    cevap belli değil mi?

    bunlar yeter miydi?

    iki istanbul takımı da uefa avrupa kupası maçlarını perşembe oynarken, bir tanesi yurt dışından yorgun gelecek diye derbi pazartesiye alınmıştı...

    ligin ilk devresi galatasaray'ın "avrupa maçından dönüyoruz, yorgun olacağız, maçımızı pazartesi oynayalım" teklifinin reddedildiği "unutulmuştu?!" oysa ki...

    iş günü, hafta içi, istanbul gibi bir metropolde derbi...

    bitti mi?

    98 yılında terorist başının italya'da yakalanması sonrası juventus'un "can güvenliğimiz" yok diye uefa'ya başvurduğu ve "devlet güvencesi" verilerek oynanan maçta bile görmediğim kadar emniyet mensubu ile donatılmıştı sami yen'in çevresi ve içi...

    kimi 30 bin, kimi 40 bin diyordu bu sayı için...

    maç öncesi stadyuma girişte sımsıkı aramalar, maç içi tribünlerin önünde pankartların görülemeyecek şekilde duvar gibi dizilen güvenlik mensupları...

    nasıl ama?

    futbol asla sadece futbol değilmiş değil mi?

    girizgahı çok uzatmadım, sosyal medya yapılanmasından, ankara ziyaretlerinden, diğer süper lig kulüpleriyle "maddi-manevi" bağlardan, federasyon ziyaretlerinden bahis bile etmedim...
    şimdi böyle bir ortamda "sistem, taktik, saf futbol" bekleyenlere jonathan wilson'ın futbol taktikleri tarihi kitabını tavsiye edebilirim... keşke topu topu 3-4 pozisyonun olduğu, yabancı hakeminin bile baskıyı kaldıramayıp "kendini güvenceye almak" için her pozisyona düdük çalıp oyunu "idare" ettiği, teknik adamların risk almak yerine mevcut durumu koruduğu bu 90 dakika yerine kitaba başlasalardı, 50-60 sayfa rahat okurlardı...

    yine de "arşivde kalması" için bir kaç not yazalım. okan buruk, üç gün evvel az alkmaar maçında devleşen günay yerine efsane kaptanı muslera ile başladı maça ki uruguaylı kaleci de maçın en tehlikeli pozisyonunu önleyerek hocasının güvenini boşa çıkarmadı. savunma hattı ise iki yıldır şampiyon olunan ve geçen hafta da rize'de galip gelen düzendi: dörtlü dizilmişti frankowski, sanchez, abdülkerim ve eren... türk çocuğu ve istanbul doğumlu olmanın avantajıyla eren elmalı hem takıma hem de derbiye çok uzak değildi, sırıtmadı da frankowski biraz uyuma ihtiyacım var der gibiydi. sanchez ve apokerim "duvarı" örmüştü, geçit yoktu rakibe...
    mertens'in yerine sara görev alınca-ki keşke sara yerine mertens'le başlasaydı okan hoca- osimhen'in arkasında, torreira'nın partneri, aynı zamanda maçın da yıldızı lemina oluyordu. o da yabancı değildi bu ortama, "efsane olmaya geldim" demecini de boşa çıkarmayan bir mücadele sergiledi 90 dakika boyunca. barış ve salai ise iyi niyetli ama vasattı, çok daha iyi oyunlarını hatırlıyoruz bu ikilinin... ilerde osimhen yeterli kadar beslenemeyince, o da belki de fenerbahçe'ye gol atmadan, çocukluğumuzun tabiriyle "gerçek galatasaraylı olmadan" veda edecek sene sonu bize... ama hayat bu... belki istanbul'da kalır, belki türkiye kupasında kesişir yollarımız ezeli rakiple...

    maç golsüz, berabere bitti de, sonrası ne konuştuk?

    futbol mu?

    yine "105x68"in dışına çıktık, jungle'dan tutun da monkey'e kadar belgesel tadından basın açıklaması yaptı rakibin hocası...

    cevabını da önce okan buruk'tan "the crying one" ile sonra da galatasaray'dan: #saynotoracism ile sağlam bir şekilde aldı...

    gerçi onun durumu da pek iç açıcı değil ama elinde scotch viskisi ile kafasını kaşıyarak ne gülüyordur pep şimdi bir zamanlar kendine "special one" diyene...

    sonuca gelirsek,

    futbol bu sene iyice "yeşil alanın" dışına çıktı ve buna rağmen galatasaray 6 puan ve iki averaj şansı ile ligi önde götürüyor.

    bundan sonrası daha da çetin geçecek okan buruk ve takımı için ve her zaman yazdığım gibi galatasaray'ın en büyük gücü taraftarı, onlar kenetlenince aşılmayacak engel yok...

    25. şampiyonluk yolunda her maç final...

    ilk maç hafta sonu kasımpaşa maçı...

    kaynak ve maçtan fotoğraflar: https://ultrasmovement.blogspot.com/...ay0-0fenerbahce.html
App Store'dan indirin Google Play'den alın