doğuştan
galatasaraylı olmayı çok isterdim fakat malesef bu renklere gönül vermeye 5 yaşında başladım. bilmiyorum belki o dönem aklım yeni yeni kendine gelmeye başlamıştı belki de çevremi yeni yeni keşfetmeye başlamıştım kim bilir.
okumayı yaşıtlarımdan çok çok önce, 3,5 yaşımdayken öğrendim. yanlış anlaşılmasın bunu çocukken süper zekaydım anlamında söylemiyorum sadece mükemmel bir zekaya sahiptim. akranlarım daha isimlerini söyleyemezken mahalledeki amcalar, teyzeler bana gazete okuturlardı. boş vakitlerimde ise ki o dönem hiç dolu vaktim yoktu evde cilt cilt
ana britannica okurdum. bizim evde
ana britannica'nın ne işi vardı onu da hiç anlamış değilim, bir allah'ın kulunu daha okurken görmedim. sanırım eve gelenlere kültürlü gözükmek için aksesuar olarak kullanılıyordu misafir odasında. zaten evde ne kadar antin kuntin eşya varsa hepsi misafir odasındaydı. misafir odası da ne menem bir şeydir. yılda bir eve misafir geliyor adamlara özel oda ayrılıyor. ben 20 yıl kaldım benim odam olmadı oturma odasında yattım. şu misafirlere gösterilen özenin onda biri bana gösterilseydi belki şu an
cern'de elektronları çarpıştırıyordum. kısmet.
neyse dediğim gibi çevremdekilerin sürekli bana gazete okutup şeker verdikleri yaşta tanıştım
galatasaray'la. gazetenin spor sayfasında sarı kırmızı formayı ve altında
galatasaray yazdığını gördüğümde adeta şok olmuştum. ilk verdiğim tepkiyi hâlâ dün gibi hatırlarım: “ulan bunlar aynı mıymış?!?”. çünkü ben o güne kadar
cimbom’luydum. hatta
galatasaray’dan da nefret ederdim rakip takım olduğu (daha doğrusu benim rakip takım olduğunu sandığım) için. ama şunu da söylemem gerek bu embesilliğin asıl sebebi ben değildim, o dönem mahallemizin bıçkın abileriydi. "sen
cimbomlu musun yoksa
galatasaraylı mı ehe ehe?” diye diye beynimi yaktılar. babam bana hiç
galatasaray'dan bahsetmezdi ki biz ona hep
cimbom derdik. hoş
galatasaray'ı bilsem de o yaşta dilim dönmeyeceğinden yine
cimbom derdim.
velhasılıkelam bu kardeşiniz iki yaşında
cimbomlu, beş yaşında da
galatasaray'lı olmuştur.