• 309
    sevgili sözlük,

    şehir tiyatroları mevsimi açıldı. oyunlar çok güzel, bilet fiyatları gerçekten çok uygun. herkesin bütçesine emin olun çok uygun. gidiniz, izleyiniz. ama izledikten sonra oyunun hemen bitiminde kalkmayınız. o emeği avuçlarınız kızarıncaya kadar alkışlayınız. alkışlayınız, alkışlayınız, alkışlayınız. alkışlamayacaksınız o tiyatroya gitmeyiniz. o kadar saygısız olmayınız.

    şimdi bu yazar sabah sabah ne kafamızı ütülüyor, neden bahsediyor diye merak edenler için kısa bir açıklama.
    20 küsur yıldır her sahne aldığında kapalı gişe oynayan lüküs hayat müzikaline gittim dün akşam. yaklaşık 4 saat sürdü. zihni göktay gibi bir duayeni canlı izlemek müthiş bir duygu. keza diğer oyuncularda mükemmeldi. ancak müzikalin sonunda bazı seyirciler oyunun bitimini dahi beklemeden o emeğin karşılığını vermeden salonu terkettiler. alkışı çok gördüler. ayıptır.
  • 1903
    ben neden ders çalışamıyorum lan sözlük. yarım saat odaklanabiliyorum anca. ders çalışmaya başladıktan yarım saat sonra saçma sapan şeyleri düşünmeye başlıyorum. aynen şu kafada oluyorum: http://www.youtube.com/watch?v=SrmCDq6yrxU

    kpss çalışırken bir nebze daha iyi verebiliyorum kendimi derse ama şu vizelere ve finallere hala adamakıllı çalışmıyorum. işin garibi bu sene mezun olacağım ve alttan dersim de yok. geçtiğimiz dönemi bütsüz geçtiğimde ev arkadaşlarım kısa süreli bir şok yaşamışlardı. o çalışmaya o sonuç muazzam bir olaydı. beş saat sonra bir sınavım daha var ve elimde not bile yok. hayır nereden geliyor bu güven bana anlayamıyorum amk. kpss'yi kazanıp öğretmen olarak atanırsam da ders planı falan yapmadan giderim ben derslere bu kafayla. böyle bir öğretmenin öğrencileri nasıl olur lan acaba?

    neyse gece gece kafein kafa yaptı herhalde fazla şişirmeyeyim kafanızı hadi hayırlı işler...
  • 103
    sözlük açık öğretim vize sınavlarına 1 hafta kalmış olmasına rağmen bende herhangi bir ilerleme söz konusu değil. öğrencilik hayatımın son yılına gelene kadar sınavları çok kafaya takmış, derslere harıl harıl çalışan bir öğrenci olmadım hiçbir zaman. hele bu sene okulmuş, sınavmış iyice koptum o taraftan. bir de iş hayatına girince, dersler hiç de çekici gelmiyor insana. bu gidişle sınavlarda kafadan atmasyon yöntemini deneyeceğim, sınav anında benden şans dileklerini esirgeme sözlük.
  • 2140
    hayatimda cektigim 2. ask acisi gunler. 7 yil once pis vurmustu ki bir daha basima gelmesin derken bile bile dustum yine atese. imkansiz bir askti. ruya gibi yasandi ve surune surune bitti. boyle seyleri eskiden anlamazdim. iki taraf da seviyorsa neden mutlu olunmasin diye dusunurdum. olmuyormus... olamiyormus... simdi onumde zor gunler var. akcigerlerimin daralip kalp krizi gecirtecekmis gibi hissettirecegi. karsimdakini dinliyormus gibi yapmaya calisirken, bombos bakislarla deliye benzetilecegim. uyumak icin sarhos olmam gereken geceler ve arabayla bos caddelerde hedefsiz seyahatler, gozyaslarini biriktirip bir gun ansizin hepsini dokuvermek ve vesaire vesaire...
  • 1126
    aslinda yazmam gereken yer burasi mi tam olarak idrak edemedim ama en cok buraya yakisir heralde. sonucta aglama olmasa da daha sikintili seyler var...

    gireyim mevzuya. sozluk en son istanbula gittigimde 2012 aralik ayiydi, biz kizla tanistim. siradan bir nedenle dairenin kapisinin onune cikmistim, buyuk ihtimalle yan evle(u: erasmus ogrencilerinin kaldigi kirada tuttugum evler var istanbula. her ikisi de yani katta yan yana. o bakimdan) ilgili bi durumdu. neyse tam eve girecekken geri asansor kapisi acildi ve kendisini gordum gormemle zaten nefesim falan aldi yurudu. basima gelmeyen isler bunlar benim. sipsevdi degilimdir, tam tersine cikmaya basladiktan sonra kapilirim normalde. yaninda 2 arkadasi ile birlikte daire bakmaya gelmisler ve sans ki benim kapi onumdeki daire icin gelmisler. neyse konustuk hemen orda zaten atladim ben bi yerde duruma, evi ovdum falan; erasmus evlerini anlattim cilaladim her seyi ve cidden tasindilar eve. 1 hafta boyunca hemen her gun bir sekilde gorustuk ve benim milano'ya donme vaktim geldi. internetten yazismaya baslarken, biraz da tabii konustuklarimiz derinlesince laf arasinda erkek arkadasi oldugunu soyledi. ben tabi sok, ki istanbuldayken ilgimi yeterince belli etmistim. beklemiyordum yani boyle bir seyi. direk kendisini cekince ben de cektim.

    baya bi konusmadik sonra o msj atinca tekrar konusmaya basladik. aralik'ten beri durum boyle; her seyi anlatip olayi gereksiz uzatmaya gerek yok.

    lakin onceki gun olani da anlatip yorumu size birakicam. kendisi 1 haftaligina italya'ya geldi gectigimiz haftalarda. erkek arkadasinin nerde oldugunu bilmiyorum, zira adini bile bilmiyorum dallamanin. ne zaman konusunu acip konusmak istese hem kapattim konuyu. onla konusmak istemedim bu durumu ki sizler de anlarsiniz heralde beni. arkadaslik sinirini iyi cizmek lazim. neyse iste 1 aydir yine konusmuyorduk, ben durumlarini bilmedigim icin zaten yaklasmiyorum genelde. olabildigince uzak durmak en iyisi, yoksa kafam surekli orda kaliyor. acilmak da istemedim sonucta yalniz degil; dolayli olarak olsa kabul ederim ama olur da kabul ederse direk ayrilik sebebi olmak istemem.

    onceki gun iste 'kus muyuz' diye msj atti. sonra konusmaya baslayinca mutsuz oldugundan bahsetti. duygusal olarak iyi hissetmedigini anlatti. hem ailesi ile ilgili, hem de 'supposedly' erkek arkadasi var; yani durumun kotu olmasi icin gorunur sebep yok ortada. ben biraz eselemeye baslayinca anlatmadi. ben de 'hep baslik atip altini bos birakiyorsun' dedim. 'sen istedigin gibi doldur' dedi. 'riskli degil mi' dedim. 'en fazla yanlis yapmis olursun' dedi. ve bu msjlarin arasinda 1 dakika da zaman var ortalama.

    cagaman caga ile 10000 msj exchange etmisken*; kendisi ile 7000'i gecmis. bunlarin hicbiri de erkek arkadasiyla ilgili ya da kanka muhabbeti degil. zaten kanka olacak bir durum yok ortada.

    zahmedip okuyan renkdaslarin goruslerini bekliyorum....

    her seyi siktiredin (u: ki anlatmadigim baya seyler de oldu ama olumluya yorup kendimi kandirmak istemedim) 7000 mesaj var ortada. hala soruyorum kendime 'acaba ben mi buyutuyorum' diye...

    sizce ben mi buyutuyorum?
  • 2031
    bu aralar zaman hiç geçmiyor. çoğu şeyi benimsedik, alıştık, dalgasını geçer hale geldik. ama bazı şeyler çok bunaltmaya devam ediyor. kıdemlenip rahata erdikçe, yapacak işlerin sayısı azaldıkça daha da yorulmaya başlıyoruz nedense...

    sürekli eskiler dolanıyor kafamda bu aralar.

    bazı sahneler, bazı görüntüler, isimler, hatıralar, simalar...

    atıyorum "rahat"da bekleyen bir kız görüntüsü beliriyor çokça, kim bilir ne kadar çok arkasından bakakalmışım...
    ya da bir yılbaşı günü geliyor, okul yıllarının travması yılbaşı çekilişlerinin yegane güzel anısı. rengarenk bir atkı, üzerinde galatasaray arması olan bir kolye, birkaç dakika bile sürmeyen bir dans sahnesi...

    renkli gözlü başka bir kız geliyor bazen, gülüşüyoruz, ayrılıyor sonra. silinmiş gitmiş aslında, ya da sildirmiş kendisini. yine de derinlerden çıkıp geliyor...

    ve sonraları, çok güzel bir başkası geliyor. birkaç hafta süren "denemeler" sonucu olmayınca üstüne düşülmeyen, ama her daim göz ucuyla "social" takip edilen. bir gece rüyama giriyor, gidilen bir dış görevde land rover'in içinden çıkıveriyor. noluyor lan demeye kalmadan irkilip uyanıyorum. nöbetçi subayı koğuşları sayıyor. iki üç gün sonra gececi izninde eve gelince telefonu açıp boş boş bakıyorum. bu hadisenin olduğu gece, nöbet yerinin iki sokak üstündeki mekanda olduklarını görüyorum. şaşıramıyorum bile, hayalle gerçek o kadar karıştı ki bu aralar; son ayların özeti gibi geliyor bu olay...

    askerlik öncesi üç integrali iç içe geçirip çözen adamken, şimdi 10'a kadar sayarken şaşıran adamlarla aynı gemide yol alıyoruz. yaza yaza ünlenmiş bir sözlük fenomeniyken konuşmak yerine bir takım sesler çıkarmayı yeğleyen tiplerle anlaşmaya çalışmakla geçiyor günler. yaşamayı öğreniyorsun zamanla, makarasını yapıp gülüyorsun hatta; ama an geliyor, anlar geliyor patlıyorsun.

    cem yılmaz anlattığı zaman güler geçerdik, hakikaten bu kadar az imkan olup bu kadar koyulan başka yer yoktur. "göster amcalara pipini" günlerinden sonra muhtemelen hayatım boyunca en pipili muhabbetlerim askerlik günlerindekiler olacak, buna eminim. 70 küsur erkekle 24 saat geçirmemize rağmen muhabbetimiz pipiden, memeden, bacaktan, götten ileriye gidemiyor. yarı yaşındaki çocuklar seks hayatlarını anlatıp duruyor, ağzın açık dinliyorsun. fırlamanın teki 4 saatlik nöbette 10 tane kızla telefonda konuşup hepsine hayatımın anlamı falan diyor, hayatını sorguluyorsun. izin dönüşü herkese sorulan tek soru sana da soruluyor *, öylece geçiştiriyorsun. zaten tamamıyla farklı olduğun adamlardan daha da bir ötede hissediyorsun. bu konudaki bazı durumları kendi içimde bile dert ediyor durumdayken, bir de bu durumlarla mücadele ediyorsun...

    bir zamanlar aşık olduğum bir kız vardı, yukardaki yılbaşı çekilişi hikayesinde bahsi geçen. ne yaptığımı bilerek aşık olduğum ilk kızdı. diğerleri gibi onunla da birşey olmamıştı, ender gelişen ossasuna atakları misali nadiren güldüğüm anlar dışında. bir zamanlar "en iyi arkadaşım" deyip durduğu adamla evli şimdi.

    askerden önceki son birkaç yıla damgasını vuran birileri vardı. yarım yamalak da olsa bazı şeyler yaşanan. o buhranlı dönemlerden çıkmama az da olsa yardım eden. ara ara bir telefon gelirdi, birkaç kere tesadüf edip isim aşina olunca "kim o?" sorusunun cevabı hep aynı olurdu: "çok iyi bir arkadaşım".. usta birliğine teslim olduğum hafta nişanı takmışlar. "feys"ten gören arayıp haber veriyor, ben bilmem deyip geçiştiriyorum. "benden geçti o işler" der dururdu bana, belli oluyor şekerim demek için bile arayasım gelmiyor..

    benim de bir "en iyi arkadaşım" var. yıllardır benimle ağlayıp benimle gülen, en saçma hallerime bile yakın şahit olan, bana güvenen, beni seven, 6-7 yıl önce tanıştığımızda sıçıp sıvamış durumda olduğumuz hayatlarımızı birlikte yoluna koyduğumuz, aşk acılarımızı birbirimize "pardon, gözüme toz kaçtı" hissiyatıyla anlattığımız falan...

    herkes, ama herkes bizi sevgili sanıyor ilk anda. arkadaş çevresi neyse de, akrabalara anlatmak zor oluyor. çok kavgalar verip duruyoruz anlatana kadar. sandıkları şeyin gerçek olması konusunda öneriden ısrara geçenler oluyor. bütün bunları alt alta koyunca kafalar biraz daha karışıyor. sorgulanacak şey sayısı artıyor. karışmasınlar diye yalvarıyorsun artık, yine de olmuyor. arada bir telefon istediğim elemanlar bile "yengeye selam" diye veriyor telefonu, anlatıp duruyorsun "anladım ben seni" diyorlar. bütün dünya mı yanlış, yoksa biz mi; artık sorgulayacak gücüm bile kalmadı...

    tek bildiğim benim kurallarımla dünyanın kuralları çok farklı. her seferinde biraz daha sert bir tokat atıp duruyor. tokatlar acıtmıyor da, insan kendini salak gibi hissediyor be...

    *
  • 816
    normalde sözlük yazarları bu gibi şeyler yazdığında abartıyorlar mı yoksa gerçekten bu kadar güçlü mü bu kulübe sevgileri diye düşünürüm. özellikle istanbulda yaşayan taraftarlarımızın neler hissettiğini çok merak ederim. bu duyguları benden daha yoğun yaşadıkları kesin ama her hafta maça gitme imkanının olması, oyuncularla aynı sokakta yürürken karşılaşma imkanının olması belki galatasaray bünyesinde sporcu olmak yada çalışmak için benden daha şanslı olmak nasıl birşey hep merak ederim.

    samsunda doğup büyüdüğüm için bana oyuncular için gözyaşı dökmek, yemek parasından kesip maça gitmek, kavga çıkacağını bile bile belkide ölüm riski olmasına rağmen deplasmanlara gitmek*, eşini dostunu terkedip huzuru bu armada bulmak nasıl birşey acaba derim hep... bunlar bana çok mantıksız geliyor. belkide dediğim gibi diğer yazalar kadar yoğun yaşayamıyorum bu duyguyu.

    en azından az önceye kadar böyleydi bu durum. gheorghe hagi başlığına yazarken birden gözlerimin dolduğunu hissettim. uzun zamandır evime gidemiyorum ailemi çok özledim, mahallemi, evimi, odamı çok özledim. belki bununda etkisi var bunda ama emin olamıyorum. entry'nin buradan sonra nasıl devam edeceği hakkında da pek bir fikrim yok parmaklarım istemsiz çalışıyor şu an...

    gurbet zor be sözlük... keşke şu üniversite kendi memleketimde olsaydı da evimde uyusaydım bu gece...
  • 1536
    küçücük çocuk lan daha ufacık. ekmek almaya gitmiş ekmek ekmek. ekmek lan ! öldürdünüz lan çocuğu öldürdünüz katil köpekler. allah'ıma nasıl yalvarıyorum dua ediyorum bi bilseniz gebermekten bin beter olun diye. size bela falan az gelir lan onun bunun evlatları. o 16 kg nun altında ezileceksiniz köpekler. ve unutmayın. bir gün hepsinin hesabını vereceksiniz başta berkin elvan olmak üzere.
App Store'dan indirin Google Play'den alın