• 2
    ulu önderin ağzından: ''...uçurumun kenarında yıkık bir ülke... türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar... yıllarca süren savaş... ondan sonra, içerde ve dışarda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet... ve bunları başarmak için aralıksız devrimler... işte türk genel devriminin kısa diyemi...''

    https://www.youtube.com/...amp;feature=youtu.be
  • 4
    kendisini seven kişiler hakkında yazılmış iyi sayılabilecek bir yazı için: https://www.birgun.net/...-siyaset-188475.html

    --- alıntı ---

    türkiye’de kendisini herhangi bir ideolojik aidiyet üzerinden tarif etmeyen, ezici çoğunluğu örgütsüz, sandığa gittiğinde chp’ye oy veren, siyasal gidişattan memnun olmayan ama çeşitli nedenlerle bu gidişata genellikle aktif bir şekilde müdahale etmeyen, bunun için özel bir çaba göstermeyen, büyük, geniş bir toplam var. bu insanların tamamına yakını büyük şehirlerde yaşıyor, eğitimliler, dünyayı, bilim ve teknolojideki gelişmeleri takip ediyorlar, “iyi” ve “düzgün” bir hayat yaşamaya çalışıyorlar, türkiye’nin “medeni” bir ülke olmasını, “muasır medeniyetler” içerisindeki yerini almasını istiyorlar.

    iktidar partisinin on beş yıl boyunca bu toplamı kendi projesine ikna ve dahil edemediğini, kapsamayı beceremediğini, dahası yaptığı icraatların gayet doğru bir şekilde bu toplam tarafından atatürk ve cumhuriyet karşıtlığı olarak görüldüğünü biliyoruz. “atatürkçüler” diye adlandırılan bu insanlar zaman zaman sokakta da boy gösterdiler: ortaya çıkışları ve talepleri itibariyle aynı eylemlilikler olmasalar da cumhuriyet mitingleri’nin de, gezi direnişi’nin de tabanları açık bir şekilde aynıydı. benzer bir şekilde, 7 haziran seçimlerinde ve 16 nisan referandumu’nda da “atatürkçüler” belirleyici faktörü oluşturdu, iktidarı zor duruma düşüren seçim sonuçlarını bu insanların sandıktaki tercihleri belirledi.

    demek ki “atatürkçüler” bir yandan siyasetin içindeler ama öte yandan da değiller, siyasete katılmalarının ve müdahil olmalarının hem ülkeden hem de kendilerinden kaynaklanan sınırlılıkları, kısıtları var. örgütlü değiller, siyasete ilgileri istikrarlı değil ve radikalleşmeye açık oldukları halde radikal değiller. her şeyden önce, bu geniş toplamın siyasete bakışını belirleyen temel olgunun atatürk sevgisi olduğunu ve bu sevginin büyük ölçüde politik içerikten ve bilinçten yoksun, romantik, nostaljik ve tepkisel bir karakter taşıdığını söyleyebiliriz. hal böyle olunca, atatürk’e ve cumhuriyet’e yönelik geniş kapsamlı ve planlı programlı saldırıya karşı tepkilerini de bu romantizm ve nostalji belirliyor, çoğu zaman hakikate gözlerini kapatıyorlar, hakikatle yüzleşmekten kaçınıyorlar.

    bu kaçışın en iyi örneklerini ise daha önceki yazılarımda da değindiğim gibi en çok “ulusal gün ve bayramlar”da görüyoruz, hâlâ birtakım kutlamalar, hâlâ kutlanacak bir cumhuriyet varmışçasına davranmalar, hâlâ 1923 paradigması geçerliymiş gibi yapmalar… burada gerçek bir politik tavır da gerçek bir politik eylem de yok. iktidar devasa bayrak taşıma rekorlarından da, bilmem kaç kişi bir araya gelip atatürk koreografisi yapılmasından da ciddi bir rahatsızlık duymuyor, çünkü tüm bu içeriksiz ve bağlamsız tavır ve eylemler, atatürk figürünü ve atatürkçülüğü apolitize etmeye hizmet ediyor, onu tarihsel bağlamından kopartıyor ve iktidara alternatif bir projenin parçası olmasını da engelliyor.

    iktidar aynı şekilde bu insanların siyasal bilinçlerinin sözcü gazetesi manşetleri, halk tv programları ya da yılmaz özdil yazıları üzerinden belirlenmesinden de rahatsız olmuyor, çünkü burada gerçek bir politik program yok, gerçek bir yol haritası yok, bütünlüklü bakış yok, örgütlenme, bir araya gelme ve değiştirme, dönüştürme iradesi yok. tüm o manşetler, programlar, yazılar sadece öfke ve tepkiyi manipüle ediyor, geçici bir boşalma ve rahatlama hissi yaratıyor ama o kadar, hepsi bu.

    açık olan ise şu: bu geniş toplamın, bu memleketin gidişatından rahatsız olan ve kaygı duyan bu insanların, bu gidişatın değişmesi için siyasete dâhil olması, bir politik programı takip etmesi, alternatif bir iktidar ve siyaset projesinin parçası olması bir zorunluluk teşkil ediyor. üstelik bunu yaparken iktidardaki sağın alternatifinin başka bir sağcılık olmadığının bilincine varması ve çıkışın cumhuriyet değerleriyle sol değerlerin buluşmasından geçtiğini fark etmesi gerekiyor. ülkenin buraya gelmesindeki esas rolün ülkeyi 70 yıldır yöneten sağ iktidarlar olduğunun, dinselleşme projesinin bu iktidarlardan kaynaklandığının, mevcut iktidarın da dinselleşme, despotizm ve piyasacılığın bir bileşiminin taşıyıcılığını yaptığının görülmesi artık bir zorunluluk.

    piyasacılığa karşı kamucu bir ekonomi modeli, gelir dağılımında adalet, sendikalı ve güvenceli çalışma, insanca bir yaşamın asgari şartları, gericiliğe karşı radikal bir laiklik siyaseti, despotizme karşı temel hak ve hürriyetlerin garantiye alındığı, demokratik katılımcı bir anayasal düzen, kürt sorununda siyasal çözümü ve iç barışı tesis, bir arada yaşama iradesi, dış politikada maceracılık ve emperyalizme bağımlılık yerine, gerçekçi ve bağımsız bir perspektif…

    --- alıntı ---

    mustafa kemal'i apolitik bir figür haline getirmekle bir yere varılmaz. mustafa kemal atatürk sosyal demokrattır. burada çokça dillendirildiği gibi "ideolojiler üstü lider" değildir. zaten "ideolojiler üstü siyasal lider" diye bir siyasal kavram olamaz.

    saksıyı çalıştırmak lazım biraz. ülke iç savaşa sürüklenirken politik bilgi seviyesini bir kaç kademe yukarı çekmek lazım. bilgilenmeden, politikayı öğrenmeden geçirdiğimiz her saniye, zaten her türlü manipülasyona fazlasıyla açık olan halk, devasa bir iç savaşa sürükleniyor. bu halleriyle ilericilerin, devrimcilerin ve demokratların muhtemelen kaybedeceği bir iç savaş bu. dikkatli ve tedbirli olmak lazım.
  • 5
    https://goo.gl/wYwXYj

    ülkenin son 15 -bilhassa son 7- yılı her şeyin politize edildiği/edilmek zorunda olduğu karanlık bir süreçten ibaret. bilimin politik tutarsızlıklarla kirletildiği bir ortam. kültürün ve sanatın yakışıksız siyasi söylemlerle mutasyona uğratıldığı bir hiyerarşi. sporun politikacıların kirli elleriyle yıkıma sürükletildiği bir kaos hâli. mustafa kemal atatürk adının da süslü kelimelerle, bol virgüllü cümlelerle siyasete malzeme edilmeye çalışıldığı bir düzen. özellikle şu son zamanlarda millet olarak bayılıyoruz her şeyi siyasi doğruculukla bağdaştırmaya.

    mustafa kemal atatürk'ün siyaset üstü bir lider olarak dillendirilmesi kendisinin sosyal demokrat olup olmamasıyla alakalı değil. neticede siyasi bir partinin de kurucusu olan bir devlet adamını siyasetin dışında görmek mantıken doğru bir yaklaşım değil. mustafa kemal atatürk'ün politika üstü olarak addedilmesi türkiye cumhuriyeti'nin sınırları içerisinde yaşayan türk ulusunun var olma sebebiyle ilgili. insanların kendisine karşı hissettiği minnet duygusuyla, vefayla alakalı. ayrıca mustafa kemal atatürk'ün önce asker, sonra devlet adamı olduğu unutulmamalı. bu yüzden ben ve benim gibi düşünen/hisseden insanlar mustafa kemal atatürk'e başka bir noktadan bakıyor zaten. romantizm ya da değil, durum bu.

    kendisinin ilmi doğrularını pusula edinmiş bir adamım ben. "hayatta en hakiki mürşit ilimdir" cümlesinin güzelliğiyle çizdim yolumu. mustafa kemal atatürk'ün spora ve sporcuya bakış açısıyla benim spora ve sporcuya bakış açım bağdaştığı için önemsedim kendisini. "sporcunun zeki, çevik ve ahlâklısını severim"ini okuduğumda "ben de" diyebildiğim için benimsedim söylemlerini. eğitime, kültüre, sanata ve diğer birçok alana katkısı... o'nun basmakalıp bir siyasetçiden çok daha fazlası olduğunu okuduğum için kendisinin yalnızca siyasetle sınırlandırılamayacağı inandım.

    mustafa kemal atatürk'ün siyaset üstü bir lider olduğunu gönül rahatlığıyla dillendiriyorum. anlatılmak istenen her zaman söylemin kendisi değildir. ha adı ille de buysa eğer evet, ben bir mustafa kemal atatürk ve atatürkçülük romantiğiyim.
  • 6
    bu sabah 9'u 5 geçe kendisini selamlamak için erken kalkmamı sağlayacak olan büyük kumandan, devlet adamı ama hepsinden önce çok büyük devrimci. matemini tutmak için değil paşam, fikirlerini yaşamak için selam olsun sana her 10 kasım'ın 9'u 5 geçesinde.
    yaşa mustafa kemal paşa, senin fikirlerini benimseyen genç beyinlerde yaşa!
    https://www.youtube.com/watch?v=k_Ei09zTtqg
  • 7
    "çakırdikeni en pis, en kıraç toprakta biter. bir toprak ki bembeyaz, peynir gibidir. ot bitmez, ağaç bitmez, eşek inciri bile bitmez. işte orada çakırdikeni keyifle sere serpile biter, büyür, gelişir. en iyi toprakta bir tek çakırdikenine rastgelinmez. bunun sebebi, bir kere iyi toprak boş kalmaz, her zaman sürülür ekilir. bir de, öyle geliyor ki, çakırdikeni iyi toprağı sevmez." (yaşar kemal, ince memed).

    güzel uyu çakırdikeni...
    https://youtu.be/l9G1AP66SkA?t=9
  • 10
    http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/.../TR,81464/nutuk.html

    nutuk 1.bölüm - türk yurdunun genel durumu

    --- alıntı ---

    samsun'a çıktığım gün genel durum ve görünüş

    1919 yılı mayısının 19'uncu günü samsun'a çıktım. genel durum ve görünüş :

    osmanlı devleti'nin içinde bulunduğu topluluk, genel savaşta (birinci dünya savaşında) yenilmiş, osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması (mütarekename) imzalanmış. büyük savaşın uzun yılları boyunca, ulus, yorgun ve yoksul bir durumda. ulusu ve ülkeyi genel savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. padişah ve halife olan (saltanat ve halifelik katında oturan) vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta. damat ferit paşa'nın başkanlığındaki hükümet, güçsüz, onursuz, korkak, yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş.

    --- alıntı ---
  • 13
    https://twitter.com/.../1021470150283980800

    şunu paylaşmak istedim, karizmaya bak yahu. malum o zorluklar içinde mustafa kemal 'şerif', enver paşa 'hamdi' ismiyle trablusgarp'a gidip halkı örgütleyip yerel direnişlerle ufak da olsa zaferler kazandırdılar. o yokluk içinde osmanlı'nın yetiştirdiği bu subaylar daha sonra devlet kurdular. ruhları şad olsun.
  • 14
    kahraman mehmetçik, 30 ağustos 1922 günü'nden 9 eylül 1922 gününe kadar, tam 10 gün boyunca, çok ama çok zor şartlar altında yaklaşık 400km yürümek suretiyle işgalcileri kovaladı.
    9 eylül 1922 günü, saat 15:00 sularında şanlı türk ordusu izmir'e girdi.
    ertesi gün, yani 10 eylül 1922'de ise atatürk'ümüz izmir'e geldi.
    kendisine yöneltilen müzakere teklifiyle ilgili olarak şöyle diyor:
    "“doğrudan doğruya bana gönderilen bir telsiz telgrafta, izmir’deki itilaf devletleri konsoloslarına benimle görüşmelerde bulunma yetkisinin verildiği bildirilerek onlarla hangi gün ve nerede buluşabileceğim soruluyordu. buna verdiğim cevapta, 9 eylül 1922’de nif(kemalpaşa)’te mülakat edebileceğimizi bildirdim. dediğim gün ben oradaydım fakat görüşme isteyenler orada yoktu. çünkü ordularımız izmir rıhtımında ilk verdiğim hedefe akdeniz’e ulaşmış bulunuyordu!
    (…)
    efendiler, işte şimdi diplomasi alanına geçebiliriz…”
    işte “askeri olmayan”, “siyasi”, “diplomatik” çözüm isteyenlerle “masa”ya bu şartlarla oturulur efendiler;
    ellerinde şakağına dayayacakları bir tek namlu, tek atımlık barut kalmadığına emin olduktan sonra, vatanına kast edeni döktüğün deniz manzarasına karşı…"
  • 19
    "demokrasi, insan ırkının ümididir."
    "gençler, cesaretimizi takviye ve idame eden sizlersiniz. siz, almakta olduğunuz terbiye ve irfan ile insanlık ve medeniyetin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli timsali olacaksınız."
    "yükselen yeni nesil, istikbal sizsiniz. cumhuriyeti biz kurduk, onu yükseltecek ve yaşatacak sizsiniz."
    sözlerini söylemiş olan yüce önder.
    onun öğütlediği gibi aklı ve bilimi kendime rehber edinmiş bir türk yurttaşı olmaktan çok büyük mutluluk duyuyorum.
  • 21
    ailemden bile daha çok sevdiğim kişi olan, türk ulusuna bağımsızlık yolunu açan ve sonrasında yaptığı devrimlerle asil türk milletinin çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkması için hayatını bu millete adayan, asker olmasına rağmen daima barışın öncüsü olan, bize türklük bilincini aşılayan, bize akıl ve bilimi rehber edinmemizi öğütleyen, bizim atamız, babamız, önderimiz ve kısacası her şeyimiz olan yüce önder atatürk'ü rahmetle ve saygıyla anıyorum.
    bugüne dek olduğu gibi, atatürk ilke ve devrimlerini gücüm yettiğince vatandaşlarımıza anlatmaya çalışacağıma, son nefesime kadar mustafa kemal'in askeri olarak kalacağıma söz veriyorum.
    atatürk'ü anmak hiç şüphesiz çok önemlidir. aynı zamanda da onu anlamak gerekir.
    şahsen, kendisini anladığımı sanıyorum.
    asıl önemli olanın da atatürk'ü anlamak olduğunu biliyorum.
    bugün yine sirenler çalacak, saat 09:05'te hayat 1 dakikalığına duracak.
    sonra 11 kasım olacak.
    işte sadece 10 kasım'larda değil sonrasında da, öncesinde de atatürk'ün hep gündemde olması gerektiğine ve bıkmadan, usanmadan yurdun her köşesinde kendisinden bahsetmemiz gerektiğine inanıyorum.
    atatürk'ün mavi gözlerinden saçtığı ışık, yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor ve devam edecek.
    hep söylüyorum. ben kesinlikle gözlerimin görme yeteneğini kazanmasını çok fazla istemiyorum.
    hatta hiç istemiyorum.
    ama bir saniyeliğine görmeyi ve bu bir saniye içinde de atatürk'ün yüzünü görmeyi, mavi gözlerini, sarı saçlarını görmeyi ve türk bayrağımızı görmeyi çok isterdim.
    iki gece önce de kendisini rüyamda gördüm.
    rüyamda, atatürk ankara'daki bir mekanda konuşma yapıyordu.
    iğne atsanız yere düşmeyecek bir kalabalık vardı.
    babamla ben atatürk'ün nutkunu dinliyorduk.
    ben adım adım ön sıralara doğru yürümeye başladım.
    tam bu esnada atatürk'ün konuşması sonlandı.
    herkes ona doğru koşmaya başladı.
    ben de atatürk'ün yanına gidebileyim diye koşmaya devam ettim ve bu sırada babamın nerede olduğunu da bilmiyordum.
    birbirimizi kaybettik o kalabalıkta.
    önce o kadar çok insan arasında dengemi kaybedip yere düştüm.
    ama yerden kalkıp koşmaya devam ettim sonra yine düştüm.
    atatürk'ün konuştuğu platformun ucuna kadar geldim.
    üç dört kişi beni ezerek yürümeye devam etti.
    sonra herkes nasıl olduysa gitti ve kalabalık dağıldı.
    atatürk ve ben kaldık sadece o bölgede.
    atatürk beni elimden tutarak kaldırdı.
    tam olarak ne söylediğimi hatırlamıyorum.
    atatürk, "ben senin yanına gelirdim çocuğum. haberim yoktu senin burada olduğundan. bilsem yanına gelmez miyim?" dedi.
    babamı çağırmaya çalıştım atatürk ile tanışsın diye ama uyandım sonra.
    keşke hep atatürk'ü görsem rüyamda.
  • 25
    "avrupa basınının önemli yayın organlarından fransız le monde gazetesi ile national geographic'in birlikte hazırladığı tarih dergisi 'histoire & civilisations' aralık sayısını türkiye cumhuriyeti'nin kurucusu mustafa kemal atatürk'e ayırdı." https://tr.sputniknews.com/...vilisations-ataturk/

    ata'm, değerin en çok; barışa, sağduyuya, akla, bilime, çağdaşlığa, saygıya ihtiyaç duyulduğunda sadece ülkemizde değil dünyada anlaşılacak. sen bizden kendi aklımız ile sürekli ileriye gitmemizi istedin ama insanlık olarak, yine senin aklına, düşüncelerine ve sözlerine ihtiyaç duyacağız.
App Store'dan indirin Google Play'den alın