*

resim
Michael Heinz Skibbe
Görev:Teknik Direktör
Takım:Sanf. Hiroshima
Yaş:60
Uyruk:Almanya
  • 407
    takımıyla devre arası kampı için antalya'ya gelmiş o da, ntvspor'a özel röportaj veriyor şu sıralar. eintracht frankfurt ligde son 16 yılın en iyi performansını gösteriyormuş, sevindim adına. ayrıca evet, bildiğin alan harper** bu adam.

    burada olmaktan mutluymuş, iyi görmüş galatasaray'ı. yalnız "kalsaydım hamburg'u eleyebilirdik" diyor, son 7 maçında sadece 1 galibiyet alabilen sen değil miydin be şikibopbop'um?
  • 411
    ekşi sözlükten kovulmadan önce hakkında girdiğim "sözleşmesinin iptal edilmesiyle bir umut kazanacağımız uefa ve lig kupasını da kaybettik " entrym en berbat entrylerim arasında gösterilmişti. bu da ekşisözlüğün ne kadar yanlış düşünen insanlarla dolu olduğunu gösterdi bana. zaten siteden kovulmamın sebebi de neden tüm fenerlilere "ibneler" demişim miş miş miş.

    (bkz: bırah ya)
    (bkz: seni bulacağm oğlum)
  • 412
    bilgisi, görgüsü ve günümüz futbol kültürene uyan pasa dayalı, kanat organizasyonlarıyla olabildiğince çabuk oynamaya çalışan takımlar yaratma çabası ile beğendiğim ve takdir ettiğim genç teknik adam. galatasaray kariyeri pek iç açıcı olmasa da, nahoş sonuçların yaratıcısı gibi dursa da bir gerçek var ki, son 10 yılda izlediğim en iyi galatasaray'ı skibbe döneminde ki takım oynamıştır birkaç maç. ancak öylesine naif, gereğinden fazla düzgün bir adam çıktı ki skibbe, bu durum olabildiğince kötüye kullanıldı takım içindeki bazı oyuncular, yönetimde ki bir takım isimler ve medyanın geneli tarafından. belki de kendisi hakkında getirilebilecek tek eleştiri patron(boss) duruşunun olmamasıydı. ancak bu da doğuştan gelen bir yetidir. insanları kontrol etmek, söz geçirebilmek, ağırlığıyla etkileyebilmek, kibirli, egoları geniş oyuncuları bir çizgide tutup iyi yönetmek çok zordur. hele ki türkiye'de ki yerleşmeyen profesyonellik anlayışı içinde bunun üstüsinden gelmek hiç kolay değildir. kalli gibi katı ve sert olursun bir takım oyuncular kuyunu kazarlar. ki kazdılar da. ya da skibbe gibi sessiz, sakin bir adam olursun üstüne çıkarlar, takmazlar. durum bundan ibaret. halbuki herkes gözünü kapayıp işini yapmalı. eğer insan yönetimini iyi sağlayabilecek bir sportif direktör, menajer ya da her ne ise öyle bir isim olsaydı teknik adamlığı süresince galatasaray'a futbol anlamında çok şeyler katabilirdi. ha taraftar, basın sabredebilir miydi, asla. spora, futbola böylesine tahammülsüz bakan, profesyonlliğin sporcularca kavranamadığı bir ülke de skibbe o duruşuyla başarılı da olamazdı. zaten ülke olarak biz de olamıyoruz. aslında herşey burada yatıyor.
  • 414
    ne yazık ki kredisi azdı.. kocaeli macını canlı izleyen biri olarak söylüyorum, eger baros o penaltıyı atsaydı, mac 3-3'e gelecekti, ordan da macı rahat alacaktık. ve acıkcası istiyorsa hoca daum olsun, bir hocanın sezon devam ederken gönderilmesi cok cok yanlıştır. skibbe'de de aynı durum oluşmuştur. ilerde çok başarılı olacagını öngörüyorum..
  • 418
    en geç sezon sonunda yollar ayrılacaktı, sezon sonu beklense ne ligde ne de avrupa'da fazla bir değişiklik olmayacaktı. yerine bülent korkmaz'ın getirilmesi ise bir beklentiden falan değil, taraftarı bir müddet oyalamak içindir. takımın efsane isimlerinden birini gören taraftar yönetime sövmeyi bırakacak, hatta sezon sonunda yaşanan başarısızlığın faturasını da yönetime değil; enkaz devralan bülent korkmaz'a kesecektir...

    peki buna rağmen büyük kaptan neden görevi kabul etmiştir?

    (bkz: #262957)
  • 420
    geçen hafta bundesliga için yaptığı maç tahminlerinde 9'da 7 1x2 tutturmuş, 2 maçın da skorunu bilmiş.*

    hoffenheim - gladbach 2:1 (2:2)
    nürnberg - bayern münchen 1:1 (1:1)
    köln - stuttgart 1:2 (1:5)
    dortmund - hannover 2:0 (4:1)
    hamburg - frankfurt 1:1 (0:0)
    mainz - bochum 1:1 (0:0)
    freiburg - berlin 2:0 (0:3)
    wolfsburg - schalke 1:0 (2:1)
    bremen - leverkusen 2:2 (2:2)

    http://devrimderki.blogspot.com/...ibbe-tahminleri.html
  • 422
    art niyetlerimizden sıyrılarak bakmamız gereken adamdı, yapamadık.

    sıcakkanlıydı --> "ağırlığı" yok dendi
    sevecendi --> fazla samimi dendi.
    bağırıp çağırmazdı, tatlı dilliydi --> otoritesiz dendi.
    yumuşakbaşlıydı --> disiplini yok dendi.
    lincoln'le iyi anlaşıyordu --> taviz veriyor dendi.

    ne yaparsa yapsın, "art niyetli insanların" pençesinden kurtulamadı.

    lincoln'ün sonunun başlangıcıydı onun gidişi. ne kadar mağdur edilmişti halbuki
    alt tarafı kıçı kırık bir mağlubiyetti ama "günah çıkarma" adetine bir
    kurban da gerekti.. ve tıpki lincoln gibi gönderildi skibbe de, sesiz, sakin..
    çok derin hikayeler barından yüz hatları ve günaha sanki hiç bulaşmamış
    gibi temiz yüzlü bu adam, evet bu adam tek suçu neydi biliyor musunuz?
    "t. direktör" olmanın kabadayılık olduğu, esip gürlemekle yüceltildiği
    günümüzde, işine "sevgi" katmasıydı bu adamın, çoğumuzun "otoritesizlik"
    dediği olgu; "sevgi"..
  • 423
    8 ocak 2010'da antalya'da e.frankfurt'un devre arası kampında yapılan röportajının defalarca okunması gereken adam gibi adamdır. biz bu ülkeden birileri gelip gittiğinde suçu hep onların tekeline bırakıyoruz. bir kere olsun ayna karşısına geçmiyoruz. ne dün ne de şimdi. oysa işte bu ülkeye gelmiş güzel bir insan çıkıyor ve bu ülkenin gerçeklerine, profesyonellikten nasibini alamayan bozuk futbol kültürüne ve o kültürün içinde yetersiz kalmaya mahkum futbolcularına ayna tutuyor. keşke ilerisi için, tıpkı tezahuratımızdaki gibi yönetim, futbolcu, taraftar topluca ders alabilsek..

    --- alıntı ---
    geçen sezon bu zamanlarda yine antalya’da, üzerinde sarı-kırmızı forma varken peşindeki kalabalık basın grubu sayesinde aldığı nefesi takip ediyorduk. bu sene o yine antalya’da. ama sessiz-sedasız. tek farkı formasında sarının yerine siyah var. peşinde de türk basını yerine 13 kişilik bir alman gazeteci ekibi. michael skibbe’yle eski ve yeni işini konuştuk.

    *galatasaray’dan ayrılışın sancılı oldu. geriye baktığında pişman olduğun bir konu var mı?

    -galatasaray’ın teklifi kabul ederken galatasaray’ın aslında yüzde 60’ı yabancı yüzde 40’ı türk olan bir teknik direktör aradığını anlayamadım. sanırım beklentilerin çakışmamasında en önemli nokta bu oldu. pişmanlık değil ama bunu daha önce fark etmiş olmayı isterdim.

    *bu tabii çok anlaşılmayacak...

    -şunu demek istiyorum: galatasaray yönetimi uluslararası isimlerle çalışırak, iyi isimler transfer ederek ‘uluslarası’ olmaya çalışıyor. ama bu formülün tutmasına olanak yok. aslında eksik olan eğitim. futbolcular iyi yetişmiş. ama uluslarası olmak için eğitilmemiş. gelen yabancılarla arada fark doğuyor. birey olarak hareket etmiyorlar. herşeyden önce yabancı dil bilmiyorlar. almanya’da yetişmiş bir türk oyuncudan bile mantalite ve bakış açısı olarak eksik olduklarını görüyorlar. çünkü onlar almanca ve ingilizce konuşarak geliyor. bu eksikliği bilmek, fark etmek onları üzüyor.

    *ben futbolcuların büyük takıma, işte mesela galatasaray’a gelince hayalleri bittiği için ilerlemediklerini düşünüyordum.

    -tam olarak değil. kendilerini avrupa’da eğitim almış veya yabancı futbolcularla kıyasladıkları zaman geriden geldiklerini görüyorlar. bunu bilmek onları üzüyor. aslında çok çabalıyorlar. yetenekliler. ama dediğim gibi ‘uluslarası olmak’ eğitim gerektirir. lafta kalmamalı. mesela meira kendi kalitesini gösteremedi. çünkü burada mutlu olamadı. onunla konuştuğum zaman portekizce, almanca, ingilizce, italyanca konuşabildiğini türkçe için de çok zor olmasına rağmen çabaladığını söylüyordu. ama galatasaray defansında kimse bu dillere hakim olmadığı için, solunda servet, sağında sabri, önünde topal, defansı toplaması mümkün olmadı hiçbir zaman... bu konuda yönetim onları önemsemiyor. futbolcularına bu manada sahip çıkmıyor.

    *peki lincoln? sonuçta o da ‘uluslarası’ bir futbolcu ama uyum sağlamayadı... tabii seninle çalışırken en iyi performansını almayı başardın, bu nasıl oldu?

    -lincoln özel bir futbolcu. bir kere ona yapıştırılan etiketiler doğru değil. hiç gece hayatı yok mesela. ağzına içki sürmez ayrıca. ama çok yetenekli bir futbolcu ve bu yeteneğine övgü bekliyor. onu bu konuda serbest bıraktığınızda, yeteneğini takdir ettiğinizi belirtip bunun ona sorumluluk yüklediğini anlattığınızda o da size tam karşılığını vermeye çalışıyor. bazı maçlarda bunu yapamadı. ama en azından elinden geleni yaptı. ben onu eintracht frankfurt için de bu yüzden istedim. ama tabii kötü ünü kulübün soğuk bakmasına yol açıyor. o da zaten futbola küsmüş durumda. 2-3 gün önce konuştum. keyif almadığını, futbol oynamak istemediğini söylüyor. birkaç gün içinde baba olacak... belki onun için yeni bir dönem başlar...

    *futbolcularınız senden kopamıyor galiba...

    -bu hep böyle oldu benim için. çalışırken alışıyorlar. çünkü hepsinde telefonum vardır. ve beni istedikleri zaman arayabilirler. futbolcularla ilişkim hep dostluk üzerine kuruldu. galatasaraylı futbolcularımla da kopmadım. arada telefonlaşıyoruz.

    *bu kadar arkadaşça davranmanın otorite boşluğu yarattığını düşünmüyor musun? en azıdan türk futbolcularla?

    -hayır! ben böyleyim. sırf ‘otorite prim yapar’ diye kendimi değiştiremem. değiştirmedim de. uzun vadede olması gereken bu. ben kamp yapmıyordum. kamp son derece sıkıcı bir olay. bu eleştiriliyordu. ama bir futbolcu ertesi gün maçı varsa gece çıkmaması, erken yatması gerektiğini kendisi bilmeli. bunu bir hoca istediği için değil, bilinçli olarak kendisi yapmalı. eğitim derken kastettiklerimden biri de bu işte...

    *galatasaray yönetimiyle ilgili sorunun var mı?

    -beklentilerini daha önce anlamış olmayı isterdim. haldun üstünel ve adnan sezgin’in yetkilerinin hangi konularda olduğunu ancak 2 ay sonra anlayabildim. bana baştan bilgi verilmedi mesela. bir de ben bazı şeylerin temelden değişmesi gerektiğini savunuyordum. ama bana ‘bunlar değişmez’ diyorlardı.

    *ne gibi?

    -mesela futbolcuların komple bir eğitim alması gibi. isim vermek istemiyorum ama şu futbolcuyu şöyle yapmalıyız dediğim zaman ‘hayır, o değişmez, o öğrenmez, uğraşma’ diye karşılık alıyordum. oysa ki emek harcamak, o futbolcuları birer birey yapmak lazım. ben onlara inanıyordum. ama tabii böyle bir değişim zaman ister ve yönetim bu zamanı vermek istemiyordu. biraz da şöyle düşünüyorum. futbolcuların kendi kararlarını otoritelere bırakmaları, fikirlerini açıkça ifade edememeleri bu sistemin işine yarıyor. o zaman yöneticiler de ön plana çıkıyor önem kazanıyor, gündem onların etrafında oluşuyor. halbuki normalde türkiye hariç hiçbir yerde başkanların ismi bilinmez. bu kamuoyu onların da işine yaradığı için sistemi değiştirmek ve ‘uluslararası’ olmak istemiyorlar.

    *galatasaray’a geldiğin için pişman oldun mu?

    -hayır. galatasaray’la aynı zamanda panathinaikos’tan da teklif almıştım. onlarla da görüşmüştüm. galatasaraylı yöneticilerle türkiye’de almanya’da birkaç görüşme yapmıştık. benimle ilk temasları zaten galatasaray’la oynadığımız bayer leverkusen maçından sonraydı. son olarak ben galatasaray’ı reddetmeye karar verdim. çünkü leverkusen’de çalıştığım yardımcılarım özel sebeplerden türkiye’ye gelmek istemediler. ben adnan sezgin’e ‘teklifinizi kabul etmeyeceğim’ dediğimde bana destek olacaklarını, her türlü konuda yardımcı olacaklarını söylediler. ama takımla ilgili sorunların yanı sıra o dönemde yönetim başka konularla meşguldü ve karşılıklı beklentilerimiz çakışmadı... ben galatasaray’ı çok sevdim. kulübü, taraftarı sevdiğim kadar futbolcularımı ve kulüp binasında bizimle çalışan özveriyle işlerini yapan kadroyu da sevdim. onlar için başarılı olmak isterdim.
    --- alıntı ---

    http://www.footballvsfashion.com/...meli-acklamalar.html
  • 424
    sezon başında düşme potasının hemen üstünde bitirmesi beklenen takımı, 44 puanla bundesliga'da 8. sıradadır.
    44 puanı stuttgart ve maç eksiği olan hamburg'la paylaşan frankurt, leverkusen, bayern, schalke gibi takımları devirirken, kalan 6 haftada ilk 5 iddiasını hâla koruyarak avrupa kupalarına gitme umutlarını sürdürüyor.

    sezonun overachiever'ı olarak nitelendirilebilecek frankurt, teknik direktör skibbe'nin çok istediği lincoln'u transfer etmiş olsa idi şuanda bulunacağı konumu hayal edebiliyor musunuz?
  • 425
    cassio de souza soares lincolnle, hemen hemen aynı karakter özelliklerini barındıran; naif, kırılgan, içine kapanık bir yapıya sahip ve otoriteden çok duygusal bağlara önem veren galatasaray'ın eski teknik direktörü. evet, belki galatasaray adına yakışır bir ünü, kariyeri yoktu. ama pozitif futbolun adamıydı, seyirlik güzel maçların, bol gollü galibiyetlerin mimarıydı. şimdiki takımına lincoln'ü transfer etmek istemesi de bu yüzdendir. futbolun güzel yönünü göstermek içindir, üç beş şık çalım ve deli asistlerle futbolun güzel bir oyun olduğunu anlatmak içindir. ama iyiki de olmamıştır böyle bir şey. zira lincoln; futboldan soğudunu, oynarken zevk almadığını ve oynamak istemediğini söylemiştir. bu durumdaki lincoln'ün skibbe'ye hiçbir faydası dokunamazdı. çünkü açık ve nettir; lincoln futbola küsmüştür. ha, evet palmeiras'ta yardırıyor değil mi? her maç gol atıp, asist yapıp taraftara koşuyormuş.. geçende korner direğiyle dans etmiş.
    hayat ne ilginç değil mi sözlük..
App Store'dan indirin Google Play'den alın