oynattığı futbola hastayım. ben genel olarak alman stiline hastayım.
jürgen klopp başta olmak üzere. aslında bizim
galatasaray’dan beklediğimiz,
fatih hoca’nın 96-2000 arası master yaptırdığı,
okan hoca’nın “kardeşim baskın kırılınca ikinci planın yok” diye eleştirildiği şey de alman ekolünün ta kendisi.
jupp derwall sadece florya’yı çimlendirmedi, aynı zamanda alman ekolüyle
galatasaray futbol stilini de yaratıp oturttu. fark etmesek de biz de hep
alman ekolünü istiyoruz
galatasaray’da.
flick’in
barçası çok enteresan. adamlar yarım elips şeklinde sahaya yayılıyor. ve maç ilerledikçe adım adım bu hat bizim turan taktiği gibi her atakta daha ilerde konumlanıyor. böyle böyle ilk yarım saatin sonunda tamamen rakip yarı sahaya yerleşip boğmaya başlıyorlar. yamal ya da raphinha topu alınca zaten çok kısa sürede çerçeveyi görebildikleri için rakipler çok tedirgin. madrid de inter de bu tedirginliği yaşadı iliklerine kadar.
cubarsi, yamal, gavi, pedri gibi isimler biraz yaş alıp, biraz da takviyeler olursa barça,
flick önderliğinde
rijkaard ile yaşadığı dönüşümü yaşıyor. tabi bunun kadro değişim yönünü başlatan esas
xavi ama tam bir taktik ve sistem haline getiren
flick.
ayrıca flick gibi hocaların carlo gibi “kadro ne olursa olsun futbol oynatmaktan ziyade sonuç alayım yeter” kafasındaki adamlara galip gelmesi dünya futbolunun hayrınadır. çünkü bu durum ekol yaratır.
göreceksiniz;
2026 dünya kupası tempolu, ön alanda basan ve açık oynayan kulüp takımları kazandıkça çok daha zevkli geçecek.