• 371
    benim için anlamın size başımdan geçen bir olayla açıklıyayım.

    efendim bendeni tam bayram tatiline gelmesini de fırsat bilerek euro2016 finaline bilet aldım. o günün benim için başka bir anlamı daha var ama bu detayı es geçiyorum. maça 4 arkadaş gideceğiz, biletlerimizi ayarlamışız ama elimizde fazladan iki bilet var ve biletler bana ait. önce bir satmayı denedik ama yöntem hoşuma gitmediği için vazgeçtim ve sarma işini stad önüne bıraktım. amacım karaborsa yapmak değil sadece ödediğim bedeli çıkartmak. neyse stad önüne geldik herkes fellik fellik bilet arıyor; uzak bir bölge seçtim kendime insanları izliyorum, ortamı kolaçan ediyorum polise falan yakalanmamak için. derken gözüme parçalı formalı iki abi çarptı. hiç düşünmeden yanlarına gidip "hocam bilet mi arıyorsunuz?" diye sordum. "evet arıyoruz, ne kadar istiyorsun?" diye sordular cevaben ve ben de onlara biletleri kendilerine hediye ettiğimi söyledim ve iyi seyirler diledim. gözlerindeki o şaşkınlık ve çocuksu mutluluğu görmek çok büyük keyifti benim için.

    özetle galatasaraylılık dünyanın neresinde olursa olsun renkdaşını gördüğünde koşulsuz yardımdır bazen.
  • 63
    kamera kayıtta ;

    1 ay ya olmuş ya olmamış doğduğum. sarı kırmızı bayraklar'a sarılı , poster , forma ve sarı kırmızı oyuncaklar olan bir oda'nın bebek yatağı içinde yatıyorum. altta galatasaray marşı çalıyor , üstte o marşı ufak ufak bastıran bir ses "benim oğlum hasta galatasaray'lı" diyor. geçiyoruz.

    doğum hadisesi üstünden 6 yahut 7 yıl geçmiş. küçük bir erkek çocuğu doğum günü kutluyor. kameraman zoom yapıyor doğum günü kutlamak isteyen kişi'nin pastası olan nesne'ye. pasta üzerinde 11 tane şişman yapılı sarı kırmızı adam var. herkes çocuk "yeni yaşım kutlu olsun" gibi bir cümle söyleyecek diye bekliyor fakat çocuk "hakan fşükür , hakan fşükür attı pasınııı" diyor o şişman adamları pasta üzerinde sabitlendiği yerlerden oynatarak. gol oluyor sonra nasıl oluyorsa. geçiyoruz.

    çocuk sünnet olacak. mekan baba tarafından seçiliyor ; kalamış tesisleri. çocuk "baba ben korkuyorum" demiyor , çünkü o mabedi olan yerde korkmaz. sonra başkan jest yapıyor , havai fişekler patlıyor. sonrası teferruat.

    çocuk büyümüş epey , 12-13 yaşları. tv'de uefa çoşkusu var , trt bağırıyor büyük puntolar üzerinden ; "galatasaray uefa şampiyonu" gibi klasik bir text yanıp sönüyor. çocuk "hadi baba" diyor kısa bir süre için izin alarak eve gelmiş babasına. çıkıp kutlama yapıyorlar , kamera hala kayıtta.

    bazen kamera kayıtta olmuyor tabi , çocuk 5 yaşları civarı. anne ve teyzesi yanında taksi'ye biniyorlar. çocuk soruyor "abi sen hangi takımı tutuyorsun ?". abi "fenerbahçe" diyor , çocuk annesine hızla dönüp "in in in" diye sinir içinde bağırıyor. hiç centilmen değil çocuk , iniyorlar.

    ve çocuk çok büyüdüğü bir gün , bir kız seviyor. seviyor ama eksik kalan bi nokta var , sorması lazım. "sen" diyor , "hangi takımı tutuyorsun ?". kız kendinden emin ve daha önce en binlerce kez gurur içinde verdiği o cevabı yineleyerek "galatasaray" diyor ve ekliyor "tabi ki".
    çocuk çok mutlu , gayet huzurlu ayrıca.

    çocuk ölmedi , yaşıyor. şu an bu satırları yazarken son lig maçı iyi geçtiği için çok mutluu. bir hafta sonra oynanak olan maçı hayal edip gülümsüyor. biraz manyak ama sorunlu bir insan. konu galatasaray olunca kalbi hep hızlı çarpıyor , hayat bitiyor. ama galatasaray'lı olmak öyle büyük bir aşk ki ; hayat hep devam ediyor.
  • 164
    üzerinde galatasaray forması olan sporcuyu yuhalamamaktır.

    bazıları halen bu kuralı anlayamayacak kadar akılsız, galatasaraylılığın ne olduğunu bilemeyecek kadar şuursuz davranmakta ısrar ediyorlar. aslında bunları ciddiye alıp şu satırları yazmak bile zul geliyor ama bir yerden sonra da insan dayanamıyor.

    bir adamı sevmeyebilirsin*, oyunundan memnun olmayabilirsin ama o adamın üstünde galatasaray forması varsa onu yuhlayamazsın, küfür edemezsin. ben sağda solda hava atmak için, ortama girmek için galatasaraylı olmadım. galatasaraylılık bana babadan geçti ve benim babam ölmeden önce vasiyet olarak iki şey söyledi.

    1. beni kardeşimin yanına gömün,
    2. mezar taşımda mutlaka sarı kırmızı bir şey olsun.

    bugün babamın 19. ölüm yıldönümü ve ne mutlu ki ben onun savunduğu değerleri, onun bu kulüp için verdiği emeği aynen onun ve o zaman tribünlerde olan yürekten galatasaraylı abilerimizin olduğu gibi şekilci galatasaraylılara karşı sonuna kadar savunuyorum.

    galatasaray her zaman beraber üzülüp beraber sevinenlerin takımı olmuştur. işte o çok dile getirilen galatasaray ruhu budur. benimle birlikte seviniyorsan ama benimle birlikte üzülmüyorsan, sürekli ona buna bok atıyorsan çok afedersin ama bsg çay demle evinde takıl.

    bu tip adamlara hangi platformda olursam olayım her zaman karşı koyacağım.

    ayrıca akıllı da olmayacağım....
  • 319
    kazanınca böbürlenmemektir. düşmez kalkmaz bir allah var, bunu unutmamaktır.

    yenilince yıkılmamaktır.

    hamasiyet ve goygoyculuk değildir. taraftara oynamak, tribünlere hoş gelsin diye hareketlerde bulunmak galatasaraylılık değildir.

    üstüne formayı giymiş her sporcuyu kayıtsız şartsız desteklemektir. takımda günah keçisi seçip üstüne yüklenmek değildir.

    hocanın futbolculardan, başkanın hocadan üstün olduğunu unutmamaktır. taraftar olarak bu piramidin en altında olduğumuzun, sorumluluğumuzun büyük olduğunun bilincinde olmaktır. lisedeki abilik kültüründen doğan bu hiyerarşiye uymaktır.
  • 174
    hayra yoran çıkar mutlaka çocuklar, uzun bir rüya gördüm dün gece. mesut yılmaz başbakan, haluk ulusoy federasyon başkanı, mehmet ağar cumhuriyet başsavcısı, adnan polat henüz galatasaray başkanlığından atılmamış, kankası adnan sağrısında. şampiyon olmuşuz, 40 gece 4o gündüz eğlence tertiplemişler ama nedense eğlenemiyoruz. demek rüyada böyle oluyor, bütün yalama galatasaraylı hokkabazlar, popçular, filmciler yarışıyor bizi eğlendirmek için, ama biz eğlenemiyoruz.

    beyoğlu bizim diyoruz, 5 er metre arayla bayrak asmak, döviz yazmak istiyoruz ama astırmıyorlar. bu semt sizin tapulu malınız mı lan diye coplanıyoruz. nevizade'de içelim bari diyoruz, formalarımızı giyiyoruz, malum hava yaz, sokakta yayılıyoruz. zabıta bırakmıyor, gürürltü çıkarmayın diyor. şampiyon olduysanız olamayana saygı gösterin diye fırçalıyor. hak veriyoruz, içmiyoruz, bayrak asmıyoruz, forma giymiyoruz, aman galatasaraylı olduğumuz belli olmasın, rakip incinmesin diyoruz.

    rüyanın içinde rüya işte, bir sabah uyanıyoruz. adnan polat, adnan sezgin, kulüp çapulcusu ökkeş polat, haldun üstünel polis arabasına bindirilmiş. hepimiz bir birimizi arıyoruz, ne oluyor diye? ama dedim ya rüyadayız haberleşemiyoruz. 3-5 saatlik sorgulamanın ardından bizimkiler şu metris'in önü bir uzun alan türküsünü söylüyor. peşlerinden başka takımlara mensup futbolcu, başkan, ayakçı, yalaka, yönetici, ne kadar karanlık, yamuk adam varsa tutuklanıyorlar.

    derken, bütün gazeteler yayınlıyor dönen dolapları. amanın çocuklar, neler yapmışız neler? adnan polat meğersem tuzsuz deli bekir'miş, federasyondan birini aradığı zaman kaçacak delik arıyorlarmış, haldun son maçlarda ne olur ne olmaza gitmiş, bazen bize gol atmasınlar, bazen bizden kolay yesinler diye indire gandi yapmış. tevekkeli ben bir maçtan şüphelenmiştim. mustafa sarp gibi bir futbol garabeti 40 metreden kaleye şut çekmişti, şut dediğime bakmayın topu tepmiş, kaleci de eliyle içeri atmıştı. meğer kaleciye araba göndermişiz. bu paraları haldun kendi verecek değil, rüya bile olsa bir ayakçıyla göndermiş. kendi takımımızın maçlarını kazasız belasız atlatırken, rakibimize çelme taksın diye oynadığı takımlara da bulaşmışız. çok zorlansak bile bir maçta işimizi halletmişiz.

    bu arada hem bizimkiler, hem diğerleri duyurabildikleri kadar ağlamışlar, suçumuz yok demişler. biz ne mi yapmışız? ilk olarak liseyi basmışız, şampiyonluk kupasını alıp, istinye'deki futbol federasyonunun çöpüne atmışız. sonra acil, takımın idman yaptığı, başbakan mesut yılmaz'ın memleketi kaçkar yaylalarına uçmuşuz, bize karşı oynamaması karşılığında bize transfer olan futbolcuyu eşşek sudan gelinceye kadar dövmüşüz, adamın pasaportu bırakıp ilk trenle ülkeden kaçtığını hayal mayal gördüm.

    sonra hepimiz aynı anda uçup metris'e konmuşuz. adnan polat'ı, haldun'u pataklamışız. istifa dilekçelerini imzalatıp çıkmışız, bütün yöneticileri kovup galatasaray lisesinin hademesini başkan yapmışız. daha federasyon toplanmadan, ceza evi arabaları garaja girmeden bank asya liginden kombine almışız. zaten federasyon toplantı bile yapmadan bizi düşürmüş, ama olsun biz onlardan önce davranmışız.

    sonra dönmüşüz savcı mehmet ağar'a teşekkür etmişiz. haksız kazandığımız, rahatsızlık verdiğimiz maçlar için tüm ülke futbol severlerinden özür dilemişiz. huzur içinde uyumaya devam etmişiz.

    galatasaraylı olarak bir sabah daha uyandığım için, ne kadar gururlansam az gelir.
  • 402
    eskiden sehirlerarasi otobus isimlerinde gorurdum "öz istanbul seyahat" ya da "hakiki istanbul seyahat" gibi.
    bir de renkli televizyonlarin ilk ciktigi zamanlarda ekran renginin sonuna kadar acildigi donem vardi. cem yilmaz'in da dedigi gibi dallas dizisi kipkirmizi izlenir ve sanki televizyonlar uzerinden renk rekabeti olurdu aileler arasinda. "bizimki daha renkli mk"

    bazi eski futbolcularimiz icin de benzer seyler yazilip cizildigini gorunce aklima geldi.
    bazi futbolculara aidiyet duygusu verebilmisse eger bu kulup, bu taraftar, ne mutlu bize.
    oyuncunun bize gelmek istemesi kesinlikle guzel bir sey.
    fakat bunun uzerinden o oyunculari hakiki galatasarayli, has galatasarayli, öz cimbomlu (sezgin abiye rahmetle) diye tanimlamak da ne bileyim... cocukluktan galatasarayli oldugunu bildigimiz oyunculari tenzih ediyorum, tuttugu takimi kabul etmeleri her iki taraf icin de mutlu edicidir. fakat baska oyuncular konusunda uzerinde durmanin cok da gerekli olmadigini dusunuyorum.
    burak ozelinde evet, cocuklugunda baska takim tutmustur, hala daha tutmaktadir belki. hatta uyedir vs. ama bize transfer olmak istemesinden ben oyuncunun has galatasarayliligini degil, bizdeki calisma kosullarinin, oyuncu grubunun vs daha kaliteli oldugunu anlarim.

    bircok video var eski oyuncularimizin paylastigi. melo'sundan ujfa'sina, drogba'dan bruma'ya, elmander, prekazi, popescu, hagi, maicon, denayer.... say say bitmez. bunlar hepimizin az cok guzel andigi, iyi hatirladigi oyuncular degil mi, kirginliklarin olmadigi? sartlar olumlu gelisse muhtemelen yollarimizi ayirdigimiz cogu oyuncu kalmak ister ve kalirdi. bu bizim buyuklugumuzun bir parcasidir. ayni sekilde geri donmek istemeleri de buyuklugumuzun bir parcasidir.

    "galatasaray bir his takimidir" diyoruz hep. hani hocanin da soyledigi gibi, " galatasaray eger teklif yapiyorsa ve o teklif tek secenek olarak gorulmuyorsa, o zaman israr etmeyiz."

    ve artik biz oyuncunun gelisinde degil sadece, gidisinde de oyuncuyla guzel ayrilan ve burukluk yasanan bir yer haline geliyoruz.
    bence bu durum kimseyi hakiki galatasarayli yapmaz. en fazla galatasarayli yapar ki, bunun özü, hası, hakikisi yoktur.
  • 75
    galatasaraylılık, sakin olabilmenin çok zor olduğu şu dakikalarda; şampiyonluğun büyük ihtimalle kaçtığı, fenerbahçeyi yenme ümitlerinin başka baharlara kaldığı, ali sami yen stadı'nın son maçlarında güzel bir derbi izlemek izlerken hayal kırıklığına uğradığımız şu dakikalarda, soğukkanlı düşünüp, özeleştiri yapabilmekte gizlidir. rakip takım futbolcusuna su şisesi fırlatmak değil, eğer güzel oynuyorsa alkışlamakta gizlidir.

    (bkz: #347864) nolu entryde daha önce 28 mart 2010 galatasaray fenerbahce maci için herkese düşen görevlerden bahsetmiştim. sonunda da özhan canaydın için bu maçı kazanmalıyız demiştim. evet, belki canaydın'a son bir hediye veremedik ama onun da galatasaraylılığından gelen asaleti dolayısıyla belirttiği gibi herşeye rağmen, bütün kötü sonuçlara rağmen, kötü futbola rağmen, rakip takımı alkışlamamız ona yeterdi. gerçi biz daha kendi oyuncularımızı alkışlayamıyoruz, bunu yapmak biraz zor sanırım.

    hepimiz çok üzüldük. belki hayatta bir kere sevinelim istedik, belki de hep yaptığımız gibi; hayatımızda ters giden herşeyden sonra moral bulmak için takımımıza sığındık. bu akşam* sevinelim istedik, olmadı. lanet ettik belki, yaşantımızda hiçbir şeyin düzgün gitmediğini düşünüp. bir galatasarayımız vardı o da bu akşam bizi mutlu edemedi dedik. gözyaşlarına boğulduk.

    galatasaraylılık; kaybedilen maçlardan sonra takıma inanmaya devam etmektir içimiz kan ağlaya ağlaya.
    galatasaraylılık; takımına, oyuncularına, teknik adamlarına, taraftarına sahip çıkıp, gerektiği zaman hatalarını sakince gösterebilmektir.
    galatasaraylılık; herkesin hata yapacağını düşünmektir. bir hata ya da hatalar için oyuncusuna sövmek değildir, gerekli cezanın zaten teknik ekip ya da yönetim tarafından verileceğini bilmektir.
    galatasaraylılık; inançtır.
    galatasaraylılık; asalettir.

    asalet ise; sabretmektir. takımına güvenmektir, en kötü zamanında yanında olabilmektir. çok az da olsa önünde fırsatların olduğunu hatırlamaktır. fırsatlar değerlenmiyorsa canı sağolsun diyebilmektir.

    bu yorumu yapmak belki de çok güç bu akşamki maça bakarak ama nerden biliyoruz ki galatasarayın kalan maçlarını aslanlar gibi oynayıp, bizi şaşırtıp şampiyon olmayacağını?

    olamasa bile bu umutlarımızı her baharda yenilemektir işte galatasaraylılık. inançtır, asalettir.

    bir de şu var: (bkz: galatasaray ın simgesinin anka kuşu olabilme ihtimali)
  • 355
    babadan yadigar evlada miras sevgidir bu sevgi, çocukken soranlara galatasaraylıyım derdim ama ilk 16.05.1993 konsyaspor maçıyla tanıştım büyülü ali sami yen atmosferi ile sonrasında yıllarca merdivenlerden çıkıp yeşil çimleri gördüğümde sanki pijamalarımı çıkarıp evde koltukta uzanmanın hazzını aldım her seferinde. babamla aynı tribüne gidip farklı koltuklarda da oturdum gizli gizli sigara içmek için, onun omzunda maç da izledim.
    hagi'yi ilk görüdümde tarihler 03.11.1996'yı gösteriyordu istanbulspor maçında gördüm onu o maç gol atamadı ama olsun sonrasında öyle şeyler yaşattı ki uğrunda ölmeye değer.
    dedem vefat ettikten birkaç ay sonra kazandığımız uefa kupasında hem sevinçten hem üzüntüden ağladım babamı dolayısıyla bizi galatasaraylı yapan adam görememişti en büyük başarımızı
    köydeki evde bir ağustos günü süper kupa zaferini de yaşadım aynı real madridi sami yen çimlerine 2-0'dan 3-2 gömerken eski açıkta bağıra çağıra sesimi de kıstım.
    izmit ismet paşa stadında lucescu üç yıldızlı tişörtü giyip tribünün önüne geldiğinde maçtan önce kafamıza atılan taşların önemi yoktu benim için veya bitmek bilmeyen 16 dakikanın sonunda bağıra bağıra ağlamak utandırmadı o yaşta.
    ali sami yen kapanırken son maçta oradaydım elvada sami yen geri geleceğiz bir gün yeniden diye bağırdım yıkılamayıp tekrar açıldığında sami yen biz geldik bir gün geri geleceğiz demiştik diye de bağırdım.
    arenaya geçilecek son maçta askerdeydim meşhur er gazinosunda izledim o anları belki de kısa dönem askerlik maceramda en zor dakikaları orada yaşadım.
    kadıköy'de kupa kaldırdıktan dakikalar sonra floryada yerimi aldım takım gelene kadar müstakbel eşimle.
    ilk kızım doğduktan 10 ay sonra 14.11.2015 tarihinde galatasaray ted koleji maçına götürdüm anlamadı ama ağlamadı da hatta çok sevdi diyebilirim. şimdi kısmetse nisan ayında ikinci kızım geliyor şampiyonluk kutlamlarına iki kızımla mayıs ayında floryadayım iyi ki galatasaraylıyım teşekkürler baba teşekkürler dede umarım bir gün evlatlarım da bana ve size teşekkür eder...
  • 356
    32 yaşındayım.
    kendimi bildim bileli galatasaraylıyım.
    mağlubiyetin en acıtanını da yaşadım.
    gururlandığım zaman da çok oldu tabi.
    ama ben hiç bir zaman utanmadım galatasaraylılığımdan. alnım hep dikti.
    bu gece ilk kez utandım, utanıyorum. ağlamam geliyor.
    levent nazifoğlu'nun bu geceki açıklamalarından yerin dibine girdim.
    allah belanızı versin...
    diyecek başka söz kalmadı!
  • 219
    an itibari ile *sabri sarıoğlu'na sahip çıkmak demektir benim için.

    nasıl ki 14 sene beklenildiyse,

    nasıl ki 4 - 0 kaybedilen fener maçı sonrası inönüyü doldurulduysa,

    nasıl ki hakan şükür 10 hafta gol atamamasına rağmen *tarafından inatla desteklendiyse bu ortamda suçu sadece galatasaray'ın ona ihtiyacı olduğu anda ben oynayamam dememesi olan sabri'nin sonuna kadar arkasında durulmalıdır.

    galatasaraylılık bunu gerektirir.
  • 399
    elbette takımına destek olmaktır. 19/20 sezonunda berbat bir duruma geldik. bunda hem bizim ama çoğunlukla federasyon ve hakemlerin etkisi var.

    ama gerçekten pandemiden sonra takımın bu haline hiçbir anlam veremiyorum. evet çok eksiğimiz var. hakemler bizi biçti. sakatlıklarla boğuluyoruz. muslera'nın bile ayağı kırıldı. yani bir yandan kızıyorum ama bir yandan da kızamıyorum.
  • 392
    bazıları için her an vazgeçilebilecek bir değer.

    arda gelip gidecek, fatih hoca gelip gidecek, melo gelip gidecek, hagi gelip gidecek, dursun özbek gelip gidecek, o gelecek bu gidecek... galatasaray kalacak. yani romantik bir taraftarım ama bu söylediğimin romantiklikle bir alakası yok. gerçek bu.

    arda turan gelecek diye galatasaraylılık askıya alınır mı?
App Store'dan indirin Google Play'den alın