• 1
    biraz öz eleştiri yapalım.

    bence bir taraftar güruhunun övünebilmesi için hakkını vermesi gereken şeyler vardır. bunların başlıcaları koreografi, tezahürat, rakibi baskı altına alma ve her türlü görsel ve duyusal materyaldir.

    tezahürat ve rakibi baskı altına almadan başlayalım. özellikle alpaslan dikmen vefat ettikten sonra tribünde bir karışıklığın olduğu belli. her on adımda bir karşımıza yeni bir reis çıkıyor ve genç yaştaki kişiler kendilerini kulübün sahipleri sanıyorlar. ankara'da oturduğum için fazla gözlemleme olanağım yok ama gerek sözlükte, gerek tribün dergi'de yazılanlar gerek yıllarını tribüne vermiş abimin anlattıkları gerekse televizyonda izlediklerime dayanarak bunları söylüyorum. bu kaotik ortamda toplu halde tezahürat yapılmasını büyük ölçüde engelliyor. ultraslan da bunun farkında olacak ki 2009/2010 sezonunun başında eski açık'a geçtiler, ardından sami yen'deki son yarım sezonumuzda kapalı'ya geri döndüler. eski açık'a gitmek bir fayda sağlamadı yani. dediğim gibi ankara'da oturuyorum. bu nedenle sert eleştirmek istemiyorum. elbette taraftarımızın beraberce yaptığı tezahüratlar falan da var ama maç içinde bir plansızlık programsızlık var. sanki taraftar ne zaman ıslıklayacağını, ne zaman alkışlayacağını bilmiyor gibi. bunları öğrenmesi için de maçı iyi takip eden fırlama liderler lazım. allah korusun sebahattin şirin'e bir şey olursa tribündeki kaotik ortam iyice coşar. semtçilik başlar. bu yüzden maça korumayla gelmesini, takım elbise giymesini falan sevmesem de katlanmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. zizonkovac yazmıştı götümüzü keserler korkusuyla bir şey yapılamıyor diye. haklı valla abimiz.

    bence galatasaray taraftarı birkaç yıl öncesine kadar koreografi konusunda türkiye'de bir numaraydı. takımımz nasıl avrupa'da bilinen ve saygı duyulan bir takım ise taraftarımızın da öyle olduğunu düşünürdüm ki öyleydi. hala öyle ancak yapılan koreografilerde gözle görülür bir düşüklük var. örneğin geçen sezon * iki maçta kayda değer koreografi yaptık yanılmıyorsam. biri 12 eylül 2009 galatasaray beşiktaş maçı'nda yapılan 2009/2010 sezonu kuş avı başlıyor diğeri de 25 şubat 2010 galatasaray atletico madrid maçı'nda yapılan hic abundant leones koreografisiydi.

    kuş avı başlıyor: http://3.bp.blogspot.com/...h0c/s320/kus+avi.png

    gayet güzel duruyor ama bir bütünlük yok görüldüğü gibi. yani siyahlıklar var. o siyahlıklar dediğim şey kartonu kaldırmayan insanlar oluyor ya da daha vahimi karton verilmemiş insanlar.

    hic abundant leones: http://img442.imageshack.us/...5507874e105592f.jpg/

    çok daha güzel ancak yine bazı siyahlıklar var maalasef. kusursuz değil yani.

    tabii buradan konuşmak kolay ama emeklerine, yüreklerine, ellerine sağlık diyorum kim bilir ne kadar emek vardır. 28 mart 2010 galatasaray fenerbahçe maçı'nda koreografi yapılmamasının sebeplerinden biri de özhan canaydın'ın vefatıydı ve canaydın için güzel bir pankart hazırlanmıştı eski açık'ta: http://3.bp.blogspot.com/...C3%B6zhan+poster.JPG

    bu da muhteşem bir çalışma.

    kısaca özet geçelim: türk telekom arena ile yeni bir soluk gelmesini umuyoruz tribünlerimize ve taraftarlarımıza. özellikle yönetimin ve teknik heyetin bu kadar tartışıldığı bir ortamda taraftardan yüksek performans beklemiyorum zaten.
  • 2
    bazı kardeşlerimiz kürt vatandaşların genellikle galatasaraylı olması mevzusunu abdullah öcalan'ın galatasaraylıyım açıklaması ile doğru orantılı sanıyorlar ama işin aslı böyle değil.

    şimdi;
    bu galatasaray-fenerbahçe rekabeti daha abdullah öcalan ortada yokken bir sürü şehirde vardı. örneğin trabzon da 1921 de başlamış. şuraya yazmıştım. (bkz: trabzon idman ocağı)

    benim dayım trabzon idman ocağı taraftarı yani galatasaraylı, babam ise trabzon idman gücü taraftarı yani fenerbahçeli idi. birbirlerinden ölesiye nefret ederlerdi bu yüzden.
    bu resimde gördüğünüz takım da trabzon idman ocağı'dır. galatasaray değildir. gözünüz sizi yanıltmasın.

    http://upload.wikimedia.org/...0/Bjk-idmanocagi.jpg

    ayrıca trabzon'un çoğunluğu galatasaraylı, rize ise fenerbahçelidir. rize'nin neden fenerbahçeli olduğunu da yazmıştım bu sözlüğe. (bkz: osman kavrakoğlu)

    gelelim bu işin kürt yanına.
    lefter abi bir sohbet sırasında, askerliğini diyarbakır'da yaptığından bahisle bu rekabetin yoğun bir biçimde diyarbakır'da da yaşandığını ve orada galatasaraylı bir çoğunluk olduğunu söyleyip, kendisi askerlik yaptığı süre içerisinde diyarbakır'da fenerbahçe'yi taklit eden takımda oynayarak çeşitli başarılara imza atmasını sağladığını anlatmıştı. takımın adını da verdi ama ben hafızaya yazamadım. ipucunu verdim, gerisi sözlükteki diyarbakırlı arkadaşların işi.

    ben bu olaya başka bir açıdan kafa yorarken kendimce bir açıklama buldum. eşim alevi kökenli. (onun da benim gibi dini inancı yoktur) evlenince o çevre ile ilişkilerim daha yoğunlaştı. onlar için de benim gibi sünni kökenli birinin hiç bir çekince göstermeden bir alevi kızı ile evlenmesi hoş oldu ve bu nedenle beni çok sevdiler. ayrıca hasta galatasaraylı olmam ise bal kaymak oldu. bir müddet sonra bir şey dikkatimi çekmeye başladı. eşimin çevresinden herkes galatasaraylı. arada tek tük başka takımlı çıksa da hakikaten garip bir durum. akşama kadar bi sürü ibne ile atış dur, akşam eşinin akrabalarına misafirliğe git veya onlar gelsinler ortalık düğün bayram olsun. alla alla.

    yavaş yavaş bu işi soruşturmaya başladım ve sonuç dayımın trabzon için bana yaptığı açıklama ile aynı idi. "galatasaray lisesi"

    evet. 1920'lerden sonra futbolun girdiği tüm kent merkezlerinde, oranın yerlileri kendilerine bir model arayışı içine girmişler. bu model arayışı içerisinde ilim ve irfan yuvası olması nedeni ile kentin ileri gelenleri tarafından "galatasaray lisesi" temel taraftarlık gerekçelerinden birisini oluşturmuş. ileri gelenlerini özellikle vurguluyorum, çünkü kentin ileri gelenleri belirleyici bu işlerde. hepsinin istanbul ile bir biçimde ilişkileri var ve çocuklarını genellikle okusun diye istanbul'a yolluyorlar.

    şimdilerde bu ilim irfan yuvasına duyulan hayranlığın yerini, başta uefa ve süper kupa kazanılmasının yanı sıra başka farklı argümanlar almış olsa bile kürtler hakkında kesin bir yargıda bulunmak haddim değilse de, eski trabzon ve aleviler için bilgilerim ve araştırmalarım neticesinde bu yargımı deklare etmek doğru bir tavır olacaktır.
  • 3
    arkadaş yazmayayım yazmayım diyorum ama gönlüm el vermiyor. şu linkte çok enteresan şeyler var.

    http://fanatik.ekolay.net/...Detail_88_191728.htm

    galatasaray taraftarı öncelikli olarak takımı itin köpeğin ağzına sakız edenlere ihtar çekmeli, onlara tepki koymalı.
    yalnız iti, köpeği unutmamak lazım. misal "ulan ana rahminde amca yarrağı yemiş götveren ibneler" demeli bu taraftar "ulan siz dünkü boktunuz piçlemeler, sizin ekmeğe mama dediğiniz zamanlarda galatasaray sizin ağababalarınızı sikiyodu alzheimer yavşaklar." diyebilmeli. bunları yapmalı bu taraftar. yönetimin bi bok yaptığı/ yapacağı yok. gerçi tribününde iyi durumda olmadığı bildiriliyor sürekli. ne bileyim valla afakanlar bastı kuran evliya çarpsın ki.
  • 6
    bir durup düşünmesi gereken taraftardır...

    --- alıntı ---

    ülkenin vizyonu vizyonsuzluk. gecenin rezilliği sahadaki takım kadar tribünlerdeki taraftarlardı da. rijkaard geldiğinde "vizyon, vizyon..." diye böbürlenen taraftar "imparator fatih terim" diye bağırıyor.

    takımdaki sorun nedir, kimsenin sorguladığı yok. ilk hedef her zamanki gibi teknik direktör. baros'u ayırıp, sahada geriye kalan herkesi çöp torbasına sokuşturup bir kenara atmak lazımken, anlamsız bir uğultu yükseliyor tribünlerden. taraftarın takıma vermesi gereken en önemli mesaj bir taraflarını yırtarcasına baros diye bağırmaktı halbuki. belki sahadaki ruhsuzlar biraz olsun utanırlardı.

    okan, tugay, bülent, popescu, hagi, arif, hakan şükür gibi oyuncuları getiren, yetiştiren bir kulüptü bu. sayısız genci çıkarıp, uzun seneler gözü kapalı güvenebilirdik. okan buruk daha gencecik bir oyuncuyken, ayağının kırılması bizim için büyük bir kayıptı. çünkü keyfi oynamazlardı. her maç ne bekleyeceğimizi bilirdik onlardan.

    aydın yılmaz ve barış özbek gibi ağıza bir parmak bal çalıp sonra kaypak ve karaktersiz bir şekilde bu takımda vakit geçiren adamlara yer yoktu. mustafa sarp gibi hedefi olmayan, 6 ay parlayıp sonra saha içinde maç seyreden adamlar bu takımda hiç barınamazdı bundan 10 sene önce. ya da mehmet topal gibi, önce oynarmış gibi yapıp, valencia'ya kapak atma fırsatı önüne gelene kadar kılını kıpırdatmayan adamlar da olmadı hiç.

    hakan şükür gibi, arda turan gibi, servet çetin gibi, sallantıdaki teknik direktörü yollamak adına saha içinde hayalet misali dolanan adamlar da yoktu eskiden. hepsi son 10 sene içerisinde başladı bu takımı kontrol etmeye, takımın kaderini çizmeye.

    arda turan galatasaray'ın ve türkiye'nin en önemli futbol figürü olabilecek bir potansiyele sahipken, elinde galatasaray'dan oyuncu -hatta hoca- gönderecek gücü, "küstüm oynamıyorum" diyecek lüksü buldu. el oğlu mesut'a makul ve mantıklı bir kariyer planlaması çizerken, biz arda'yı, yönetim olarak, taraftar olarak, medya olarak, kafası karışmış, ne yapacağı belli olmayan bir el bombasına çevirdik. biz arda'ya bir maç küfredip, sonraki maç özür dileyecek yüzü bulduk kendimizde.

    zamanında ilie, filipescu, taffarel, hagi, jardel gibi yabancılar alınırken, lukunku'lar, cristian'lar gördük. şimdi de adnan sezgin'in büyücüsü pino gelir oldu. 3 koca sezonda monaco'da 60 maçı anca oynamış pino'yu, televizyonlar "bordeaux maçında çok iyi oynamıştı, o maçı da zaten bordeaux aldı" diyerek tanıttı, yazık! tek başına maç alan adamdı keita; deplasmanda oynamıyor, dendi. şimdi sami yen'de maç alacak adam da kalmadı.

    bu arada doğru yapılmaya çalışılan işer de oldu. gerets, baros, kewell, keita, skibbe, rijkaard gibi hamleler yaptı bu takım. hepsi mantıklı, üzerinde düşünülmüş hareketlerdi. "vizyon" sloganlarıyla başlayan bu hareketlerin hepsi yeniçeri mantığıyla kesilip atıldı.

    gerets gibi bir adam yollandı, yerine kalli geldi; eskiye pek meraklıyız ya. skibbe döneminde boekamp yollandı, ümit davala yollandı, bir teknik direktörü işinden soğutmak için her şey denendi. "vizyon"dan "bizim evladımız" modeline dönülüp, bu takımın en önemli sembolleri bülent korkmaz ve hagi gibi isimler rezil edildi. medyaya, skor taraftarına kurban verildi.

    takımda nice derin kanserler varken, keita'nın disiplini battı camiamıza. şimdi ise servet çetin denen karaktersiz, milyonlarca insanın önünde kendi teknik direktörüne "ayar veriyor" kendince. apaçık itiraf ediyor; "bana güvenmedi, ben de oynamadım."

    yine televizyonlarda, gazetelerde, internette "galatasaray'da değişim" lafları dolanıyor. ne değişiminden bahsediyorsunuz? galatasaray'daki kısır döngünün yeni bir devridir sadece yaklaşmakta olan şey. tugay diyen de var, abdullah avcı da. hagi'de, bülent korkmaz'da görmemişiz gibi aynı filmi. hangi değişimden bahsediyorsunuz?

    tabii bir de taraftarın istediği fatih terim! galatasaray'ın 2000'lerin başındaki momentumunu koruması için bulunmaz bir şanstan, lucescu'dan olduk fatih terim yüzünden. o gün bu gündür, 8 senedir beli doğrulamadı bu takımın.

    4 yönetim ve sayısız teknik direktör geçti bu takımdan geçtiğimiz 10 sene içerisinde. eğer değişim rijkaard'ı yollayıp, tugay'ı, fatih terim'i getirmekse; değişim yönetimi istifaya çağırıp, yaldızlı isimlerle propaganda yapan yeni bir yönetimi seçmekse, yani senelerdir çektiğimiz çileyi yeniden başa sarmaksa, ben almayayım.

    sürekli değiştik değişmesine de, değişirken kimsenin arkasında durmayı bilemedik. hagi'nin adı "hırsızlar!" lafıyla yazılır oldu, leş kargalarına meydan verip "gitsin, takımı ne hale getirdi" dedik, gönderdik. yönetimler önümüze atıldı, fatih terim gelecek diye onları da gönderdik. milyonlarca taraftar, teknik direktörüne gözü dönmüşcesine "istifa" diye bağırırken, hangi yönetimin gücü, cesareti yeter ki devam etmeye? teknik direktör gider, sonra sıra yönetime gelir. maksat, değişelim.

    bu berbat enkazın en büyük sebebi bitmek bilmeyen "değişimimiz" zaten. artık bir durup düşünmemiz gerek. gerçekten değişmek mi istiyoruz? öyleyse bu "değişimler" süresince hiç kullanmadığımız "istikrar" kelimesinin anlamı üzerine biraz kafa yormak gerek.

    --- alıntı ---

    http://bonlibero.blogspot.com/2010/10/vizyon.html
  • 7
    $u an ki görüntüsü ile türk telekom arena yi haketmeyen tarafta dir!

    yeni stadyum da servet i mi seyredecegiz diyen ama gidi$hat kötü iken, takimina sirt ceviren, gol atsana diye bagiran taraftar, taraftar degildir arkada$. yenerken iyi de, yenilirken kötü mü? iyi gün taraftarimisiniz lan siz? 14 yil $ampiyonluk bekleyen abileriniz, babalariniz dan hiç mi bir $eyler dinlemediniz?

    hastalikta ve saglikta destekleyecegiz diye and içmedikmi? and yerine bira içmi$siniz galiba? dogaldir.. sarho$musunuz oglum siz? akli ba$inda adam böyle mi destekler takimini? takimin gol için yüklendigi dakikalarda sen saldir rijkaard, yuuuh servet, islik ali turan, yönetim istifa diyorsun ve takimindan ba$ari bekliyorsun?!? afedersin ama, bi ziktir git diyorum sana!!!

    ayriyeten gercek taraftar kimdir, ne dir, nasil olur diye merak edenler icin gelsin a$agidaki görsel!

    gözünüze girsin! daha fazlasini terbiyem müsade etmiyor, yoksa bilirdim ne diyecegimi!

    http://www.youtube.com/...&feature=related
  • 10
    bu taraflarların arasında bir grup var ki bayılıyorum onlara. evet, o adamlar; "bir her hafta o stada gitmek için götümüzü yırtıyoruz, hayatınızda kaç kere maça gittiniz, bilgisayar başından rörörörö" falan diye bir çırpınmaları var ya bunların... bakın harcıdığınız paraya, kulüp sevginize, sarfettiğiniz efora saygım var, bir şey diyemem ama ne istiyorsunuz abi siz? tamam gidin stada, bağırın da biz ne yapalım amına koyim? ne istiyosunuz abi bizden? kulübü yapalım sizin üstünüze olsun bitsin mesela? yeter kafamızı sike sike hücre bırakmadınız ya. valla ben payımı size vermek istiyorum, en çok siz galatasaraylısınız, kulüp de sizin, bizim laf söyleme hakkımız olmasın artık hepimiz rahat edelim.

    açık ve net; tarihteki en boktan galatasaray tribünleri işte bu, neyin davasındasınız hala? 10 sene önce de tv'den izliyorduk biz, bugün de. ille istanbul'da yaşamamız gerekmiyor ne kadar işe yaramaz bir taraftar grubunun olduğu konusunda. kaldı ki tribünlere yönelik bu eleştirinin kötü gidişle alakası yok. 4-5 yıldır bu böyle. hele son üç yılda nevizade geceleri dışında işe yarar hiçbir şey üretememiş bir gruptan bahsediyoruz. türkiye'deki en sessiz maçların oynandığı stadtan bahsediyoruz.

    ama tabi siz her hafta stada gidiyorsunuz, ev yayılarak maç izleyenler rererö falan.

    al kardeşim, elimden gelen bu;

    http://goo.gl/38WG9
  • 11
    maça gelen kısımdan olan ben ve benim gibiler beşiktaş seninle ölmeye geldik bestesini beğeniriz. çünkü temposu vardır. o tezahuratı söylemek insana zevk verir. senin aldığın zevk, enerji sahadaki futbolcuna gider. işte bu yüzden o lanet beşiktaş bestesi en güzel bestedir.

    sevgili maça gidip gırtlak patlatan, gelin siz bağırın, gelin siz söz yazın yeaaa diyen arkadaşlar. saldırın allah aşkına dandini dandini dastana isimli lanet besteyi kaç kere söylediniz evde. kaç kere bağırdınız tek başınıza. hiç. çünkü temposuz, iğrenç, uyuşuk bir beste.

    eğer burada galatasaray bestelerini eleştirirken sözlerden bahsettiğimizi düşünen varsa bisiktirsin gitsin. elano'nun, neill'ın, kewell'ın türkçe söylenen besteleri anlayabildiklerini sanmıyorsunuz herhalde. takımların yarısının yabancılardan oluştuğu günümüz futbolunda tezahuratta önemli olan sözler değil, tempodur.

    yine beşiktaş taraftarının şöyle bir bestesi vardı. aşığım sana/doyamıyorum/ne de güzelsin/bakamıyorum/seni sevmeye/doyamıyorum/bu ne büyük aşk/saldır beşiktaş. alın size arabeskin allah sözlere sahip lanet bir beste daha. ama bu besteyi youtube'dan bulup izlediğinizde tempoyu görün. bu beste tribünlerin ortaklığıyla öyle hızlı söylenir ki, tribün zevk alır, futbolcular gaza getirilmeye çalışılır.

    beşiktaş taraftarı bu besteyi böyle boktan söylemiş burada: http://www.youtube.com/...&feature=related
    işte takım bu besteyle böyle çoşturulabilir: http://www.youtube.com/...&feature=related

    üstelik ben de bu boğaz patlatanlardan biri olarak yarım saat oley saldır galatasaray diye tekrar ederek ne bok yemeye çalıştığımız anlamıyorum. önce bir ses sonra vızıltı. tv başında bir bok anlaşılmaz. statta takımı desteklemekten bıkarsın.

    sıkıldık artık.
  • 12
    bugünlerde tribünde söyleyeceğimiz şarkı budur :

    arkası gelmez dertlerimin bıktım illallah
    biri biterken öbürü de başlar vermesin allah
    böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah
    yok mu çaresi dostlar fesupanallah

    alemin keyfi yerinde yine maşallah
    bize de bir gün kader güler güler inşallah
    böyle gelmiş böyle gidecek korkarım allah
    yok mu çaresi dostlar fesupanallah

    http://www.youtube.com/...&feature=related
  • 17
    --- alıntı ---
    galatasaray’da değişen taraftar profili

    “ fenerbahçe içi boş mercedes’leriyle etrafa hava atanların, galatasaray eski mercedes’lerine benzin parası bulamayanların, beşiktaş’ta yayaların takımıdır.” bunlar ne benim ne de bu kültürün içinde yoğrulmuş birinin sözleri. bu sözler 14 senedir türkiye’de öğretmenlik yapan bir ingilize ait. aslına bakarsınız üç istanbul büyüğü arasındaki hiyerarşiyi bunda daha iyi özetleyen bir yorum yapılamazdı herhalde. ancak benim aklıma takılan soru eski mercedes’lerine benzin parası bulamayan takımın(takımımın) değişen taraftar profili.

    bundan yaklaşık 7-8 sene önce babamın önderliğinde gittiğim maçlarda gözüme çarpan en mutluluk verici şey, tribündeki bütünlük olurdu. hiçbir futbolcu yuhalanmaz kaybedilen bir maçtan daha değersiz görülmezdi. ancak ne olduysa oldu ve uefa kupasının yarattığı kredinin kullanılamaması sonucunda tribünlerde bir devrim yaşandı. avrupa başarısıyla sonradan galatasaray’lı olanlar bir yandan asaletin bize yeter derken bir diğer yandan da oyuncu ıslıklayıp, istifa sloganları atarak aslına kendi içlerinde çelişir oldular. buradaki sorun taraftarın rahatsızlığını gösterip göstermemesi değil zira bahsettiğim 7-8 sene öncesinde de taraftar beğenmediği noktaları işaret eder, yönetim de bir şekilde o sorunu çözmeye çalışırdı. ancak şimdiler de yönetimle taraftarın arasına mesafe girmesinden mütevellit(artık ne alpaslan dikmen var ne de yönetimdeki taraftar olarak anılan abdürrahim albayrak) bir üslup sorunu yaşanıyor.

    rahatsız olan taraftar sorunun devam ettiği süreçte ilk bir iki hafta oyuncuları asıp keserken daha sonra da “seni oynatanda kabahat” diyerekten teknik direktörleri dar ağacına davet etmekte. bu sürecin ne kadar fazla tekrar edildiğini görmek için uefa sonrası gelen teknik direktör sayısıyla anlatabiliriz. sadece bu sayıyla değil tabi gelen-giden oyuncu sirkülasyonu da buna bir veri teşkil etmekte. şuan takımımızda uefa kupasını kadrodan kalan oyuncu sayısı “0”. hasan şaş ve ümit karan’ın da ayrılmasıyla aradığımız dönemlerden temsilci olarak sadece emre aşık ve ayhan akman var. bütün bunların ötesinde, bu sayıların bu kadar fazla olmasında taraftarın ne kadar önemli bir faktör olduğunu söyleyebiliriz. zira aynı takımın tarafatrı 4 sene üst üste gelen şampiyonluklardan önce terim’in aldığı başarısız sonuçlara da bir şekilde sabır göstermiş ve sabrın sonunu selamete vardırmıştır.

    ancak gelin görün ki artık boğazın karşı yakasına benzeyen bir taraftar kitlesi var galatasaray’ın. transferlere şampiyonluklar kadar sevinen, bütün uğraşlara rağmen hala üretime devam eden altyapıdan gelen gençlere oldukça az sabır gösteren, alkış-ıslık mekanizması bozulmuş, sadece önemli maçlarda bütünleşen yani genel anlamda yazının başında bahsettiğim bütünlüğü kaybetmiş bir taraftarı var artık galatasaray’ın. sadece ezeli rakibi ebedi dostuyla yaptığı maçlara odaklanan bir taraftar kitlesi var takımımın. eskiden “büyük takımlar aldıkları kupaları,küçük takımlar ise yendikleri büyük takımları konuşur” felsefesini benimseyen taraftar kitlesi yerine “iki dileğim var cimbomum ikisi de fenere ko… k” diyen bir kalabalık var tribünlerde. nereden ne zaman geldiler bilmiyorum ama yapsında onura,gurura ve karaktere önem veren bir takımın bu kadar materyalist beyinler tarafından desteklenmesi pekte doğru değil gibi görünüyor.

    sonuç olarak, camianın etmenlerini(yönetim,taraftar ve futbolcu) birleştiren” tutkal adamların” kaybı(alpaslan dikmen,abdürrahim albayrak) ve değişen taraftarın değişen profili galatasaray’ın politikalarında da değişime yol açıyor. altyapıdan oyuncu oynatmasıyla övünen takım o oyuncu kötü oynadı mı hemen transfere yönlendirilmeye çalışılıyor(örnek için “kanatlar açılırda kimsecikler görmezse”). hal böyle olunca farklı kültürlerden ve gelir gruplarından gelip galatasaray aşkıyla kol kola olan birbirini tanımayan milyonlar takımlarını olumsuz yönde etkiliyor. demem odur ki, anlaşılması ve ders alınması gereken konu şut atan oyuncusuna aferin diyen bir taraftar kitlesinin “oradan kaç golün var lan …..” dönüşümüdür. kabiliyetten çok karaktere önem eren ve başarısını da bu şekilde kazanan bir klübün özünü hatırlaması için bu değişimi kontrol etmesi ve taşları camianın her parçası için yerine oturtması kaçınılmaz bir hedef haline gelmiştir. bakarsınız o zaman insanlar bilete formaya atkıya para vermekle klübün sahibi olmadıklarını anlarlar…

    kim bilir?

    kaan akkanat
    http://arenafutbol.forum.st/...ien-taraftar-profili

    --- alıntı ---
  • 19
    aslında futbol müsabakalarındaki taraftarın aynısıydı 29 aralık 2010 galatasaray fenerbahçe basketbol maçındakı taraftar, belki biraz kapalı atmosfer, biraz da *basketbolda rakip atak yaparken ıslıklanır* düşüncesiyle daha da etkili olmuştur. ıslık ve baskı olayını biran önce futbola da uyarlaması gereken taraftardır ayrıca.

    görsel örnek için buradan: http://tinypic.com/r/2h7j4le/7
App Store'dan indirin Google Play'den alın