https://x.com/.../1938247073322660291 beyefendinin toplumsal ahlak dediği şey antik ve ortaçağ dönemlerinde dul kadınların diri diri yakılmasını reva görüyordu. avrupa, osmanlı ve çin topraklarında aleni idam seyirlikleri kuruluyordu. cüce ve fiziksel farklılığa sahip insanlar soytarılığa zorlanıyor ve toplumun geneli tarafından normal karşılanıyordu, psikolojik rahatsızlıkları olanlar şeytan çıkarma adı altında zincirleniyordu, orta çağ avrupasında bebekler şeytan çıkarma ritüeli ile dövülüyordu, köle sahibi olmak doğal bir eylemdi. kişinin kendi vicdanına, değer yargılarına ve inançlarına göre doğru-yanlış ayrımı yapması toplum tarafından genel kaide kabul edilen ve yaşam alanını düzenleyen ahlaki çökmüşlükten yeğdir. ben ne kendisinin ne de fenerbahçe'nin şampiyonluğunda sahne alan drag queen mecnun giasar'ın yaptıkları ile ya da varlığı ile ilgilenmiyorum ben tüm bu konuşulanların toplumsal ahlak adı altında bireylere dayatılması ile ilgiliyim. toplumsal ahlak halk üzerinde güç barındıran kişi ve kurumların çıkarlarını gözeten normlardan ibarettir. bir nevi meşrulaştırma taktiğidir. ikiyüzlülüktür, hele türkiye topraklarında düpedüz yalandır aile kutsaldır safsatasının dizilere, kitaplara, dillere pelesenk olduğu bir coğrafya düşünün kadının, çocuğun hiçbir değeri olmadığı aslında bu da bir normalleştirme ve ahlaki deformasyona güzel bir örnek. çok sevdiğim michel foucault'a göre ahlaki normlar, toplumun üyelerini denetlemek ve düzene sokmak için iktidarın kurguladığı söylemlerdir. akıl hastaneleri, hapishaneler, okullar gibi kurumlar toplumu şekillendiren ahlak fabrikalarıdır. “doğru” ve “yanlış” kavramları zamanla biyopolitik bir denetim aracına dönüşür.
“ahlak, doğruyu söylemek değil; doğruyu söyletmektir. kim konuşacak, nasıl konuşacak, ne zaman konuşacak – bunlar hep bir iktidar düzenidir.”
“cinsiyet kimliği üzerinden alay konusu edilmesi… toplumsal ahlakın önemli bir sınavıdır.” diyor eşref bey.
toplumsal ahlak vicdan terazisi olarak sunulamaz.
“size hiçbir zararı dokunmamış bir insanın onurunu hedef almak…”
peki ya “sana zararı olmuş” diye birinin kimliğine, varlığına, ifadesine saldırı meşru olur mu?
yani bu ifade, koşullu bir onur savunması yapar. ahlakın evrenselliği değil, “kibar ol, ayıp olmasın” diliyle geçiştirilen bir hassasiyet sunar. bu, senin sorguladığın ahlakın yüzeysel versiyonudur.
“sosyal medyada birkaç beğeni uğruna sergilenen hoyratlık…”
burada aslında eleştirilen şey, bireyin davranışı değil, dijital görünürlük uğruna ‘norm dışı’ olanın ifşa edilmesidir.
ama bu “beğeni” uğruna yapılan davranışlar da toplumsal ahlakın teşvik ettiği onay arzusunun ürünüdür.
“benim gözümde galatasaraylılık... adalet, saygı ve zarafetle tanımlanır.”
bu, yazının en ideolojik cümlesidir. ahlaki söylem, taraftarlık kimliğiyle özdeşleştiriliyor.
yani artık “toplumsal ahlak” sadece insan olmakla değil, galatasaraylı olmakla ilişkilendiriliyor. bu da aslında ahlakın taraflı bir şekilde “bizim gibi olanlar zaten erdemlidir” mesajıyla araçsallaştırılmasıdır.
yani demem o ki; eşref bey'in bu konuşması trans bir bireyi savunmak falan değil kendisi bu yazısı ile ahlak kavramını evrensel değil, aidiyetle biçimlenmiş bir vitrin olarak sunuluyor. ve bu da onu bir kontrol mekanizması haline getiriyor.
kontrolcü, normatif bir tavır takınan bu şahıs benim gözümde galatasaraylılığı tam olarak algılayamamıştır.