111
hafızam beni yanıltmıyorsa sulu derbi sonrası özellikle kapalı üst'ün bir kısmının farklı sebeplerde devre dışı kaldığı, oluşan kaossal ortamda alt grupların tribüne farklı bir dinamızm kattığı o güzel zamanlarda "çıkarılmış" tezahüratlardan biri.
2007-8'lerden beri, neredeyse 20 senedir o dönemde çıkarılan besteler hala tribünün "set list"inde önemli bir pay kaplıyor. gelip de tribünün alışkanlığına yerleşen doksanlar popu şaheserlerinden yerine sevemem haricinde ortalama bir branşta ortalama bir maçta duyulan tezahüratların en yenisi o dönemden kalma tezahüratlar.
ölüm varmış korku varmış da o tezahüratlardan bir tanesi...
o yıllarda, tarihinin belki de en güçlü fenerbahçe'sine karşı tabiri caizse kendi yağında kendi ciğerini kavurmaya çalışan bir galatasaray vardı. entry tarihi itibarı ile son 9 maçta sadece 1 kere yenildğimiz kadıköy deplasmanı o yıllarda her sene daha bir onur kırıcı şekilde bitiyordu. 2006 ve 2008'de iki tane mucizevi şampiyonluk haricinde saha içi saha dışı her yerde mutlak bir fenerbahçe hakimiyeti vardı.
o ruh halinde ortaya çıkmış bir tezahürattır aslında. galatasaray taraftarının "parayla saadet olmaz" düsturuna sıkı sıkıya sarıldığı yıllardı. appiahlara, kezmanlara karşı orhan aklarla falan hayal kuran çocukların çıkardığı bir tezahürattı. ya da bakırköy'de köhne bir salonda ligi ilk üçte bitirme ihtimali mucizeden ötesi olan bir basket takımı için haftada iki mesai yapıp gırtlak patlatan çocukların...
aradan aşağı yukarı 20 sene geçti. galatasaray'ın çehresi çok değişti. 10 sene üst üste kaybedilen kadıköy'den 9 maçta 1 mağlubiyet görülen kadıköy'e geçtik. o basket takımı bile arada şampiyonluk ve avrupa kupası gördü...
bu tezahürat hala son bölümüne geride girilen maçlarda söyleniyor. ama mesela 3 senedir üst üste şampiyon olan takım senede 1 lig maçı kaybettiğinde söyleniyor. ya da sahasında 33 maç sonra kaybettiğinde söyleniyor.
bu tezahürat çıktığı zaman avrupa kupalarını bırak, ligde 3 maç üst üste kazanmanın nadir olduğu dönemler yaşanabiliyordu. hakikaten galatasaray'ın saha içinden çok asaletine "sarılmak" durumunda kalınan yıllardı.
en önemlisi başarısızlık geldiği zaman yapılanların şimdikiyle alakası yoktu...
kötü giden bir maç sonrası herhangi bir sporcusuna telefondan/klavyeden aklına eseni sallayan bir taraftarın stadında böyle bir tezahüratın da belki artık yeri yoktur; bilemiyorum...
2007-8'lerden beri, neredeyse 20 senedir o dönemde çıkarılan besteler hala tribünün "set list"inde önemli bir pay kaplıyor. gelip de tribünün alışkanlığına yerleşen doksanlar popu şaheserlerinden yerine sevemem haricinde ortalama bir branşta ortalama bir maçta duyulan tezahüratların en yenisi o dönemden kalma tezahüratlar.
ölüm varmış korku varmış da o tezahüratlardan bir tanesi...
o yıllarda, tarihinin belki de en güçlü fenerbahçe'sine karşı tabiri caizse kendi yağında kendi ciğerini kavurmaya çalışan bir galatasaray vardı. entry tarihi itibarı ile son 9 maçta sadece 1 kere yenildğimiz kadıköy deplasmanı o yıllarda her sene daha bir onur kırıcı şekilde bitiyordu. 2006 ve 2008'de iki tane mucizevi şampiyonluk haricinde saha içi saha dışı her yerde mutlak bir fenerbahçe hakimiyeti vardı.
o ruh halinde ortaya çıkmış bir tezahürattır aslında. galatasaray taraftarının "parayla saadet olmaz" düsturuna sıkı sıkıya sarıldığı yıllardı. appiahlara, kezmanlara karşı orhan aklarla falan hayal kuran çocukların çıkardığı bir tezahürattı. ya da bakırköy'de köhne bir salonda ligi ilk üçte bitirme ihtimali mucizeden ötesi olan bir basket takımı için haftada iki mesai yapıp gırtlak patlatan çocukların...
aradan aşağı yukarı 20 sene geçti. galatasaray'ın çehresi çok değişti. 10 sene üst üste kaybedilen kadıköy'den 9 maçta 1 mağlubiyet görülen kadıköy'e geçtik. o basket takımı bile arada şampiyonluk ve avrupa kupası gördü...
bu tezahürat hala son bölümüne geride girilen maçlarda söyleniyor. ama mesela 3 senedir üst üste şampiyon olan takım senede 1 lig maçı kaybettiğinde söyleniyor. ya da sahasında 33 maç sonra kaybettiğinde söyleniyor.
bu tezahürat çıktığı zaman avrupa kupalarını bırak, ligde 3 maç üst üste kazanmanın nadir olduğu dönemler yaşanabiliyordu. hakikaten galatasaray'ın saha içinden çok asaletine "sarılmak" durumunda kalınan yıllardı.
en önemlisi başarısızlık geldiği zaman yapılanların şimdikiyle alakası yoktu...
kötü giden bir maç sonrası herhangi bir sporcusuna telefondan/klavyeden aklına eseni sallayan bir taraftarın stadında böyle bir tezahüratın da belki artık yeri yoktur; bilemiyorum...

