20183
(bkz: 30 eylül 2025 galatasaray liverpool maçı)
yoğunluğumdan ötürü yazamadım ama bahanelerle dolu abuk subuk basın toplantılarından sonra yazdığım gibi liverpool'a karşı oynattığı muhteşem oyundan sonra da bu başlığa yazmam gerekiyor.
bize geldiği sene, en başta, okan buruk epey eleştiriliyordu. jorge jesus fenerbahçesi ise göklere çıkartılıyordu. o dönemde canhıraş okan buruk'u savunuyordum çünkü adım adım bir şey inşa ettiği ortadaydı. fenerbahçe ise devrigeçmiş, harala gürele bir futbol oynuyordu ve üst sınırındaydı; düşmesi kaçınılmazdı.
sonra gelen şampiyonluklar, okan buruk'un kibrini artırdı. lig şampiyonluğu elbette değerlidir ama galatasaray'ın avrupa'da rezalet sonuçlar alması bahanelere sığmaz. daha fena sonuçlar da alabilirdik, çıkar özeleştiri yapardı veya bir şeylere sinirlenirdi falan filan, amenna. bunun yerine letonyada osimhen'im yok dedi, yenildiği maçlarla övündü, frankfurt'ta yüzde 65 topla oynadığımızı anlattı. halbuki diyeceği şuydu: hata ettik, düzelteceğiz.
liverpool maçının kadrosunu görene kadar fena öfkeliydim okan hocaya. ilk düdüğün ardından zaten hiç öfkem kalmadı. olağanüstü çalışmış, her detayı hesaplamış ve futbolcularına zafere inandırmış. çok büyük bir iş başardı ve kendisini eleştirenlerin yüzünü kara çıkarmadı.
hani deniyor ya, kredisi yok mu diye. var ki olduğu için eleştiriliyor. galatasaray'ın ve kendisinin ufkunu sınırlamasın diye. fakat kredisi olduğuna kendisi inanmıyor: ben bahanelere sığınayım, kendimi eleştirmeyeyim ki kovulmayayım diyor. böylece, galatasaray için yerel başarıların daha kıymetli olduğu karanlık bir döngüye giriyoruz. halbuki ben okan hocanın fazlasıyla kredisinin olduğuna inanıyorum, o yüzden en sert sözlerle eleştirmeye devam edeceğim. şöyle yapsın, böyle konuşmasın diyeceğim. çünkü yarın da galatasaray'ın teknik direktörü olarak onun konuşacağını biliyorum, istiyorum, umuyorum.
şimdi bu yazıyı bitirirken kendisine şunu sormak istiyorum: 5 yediğimizde yüzde 65 topla oynamakla övünüyorsan, kazanırken yüzde 30 topla oynamaktan şikayetçi olman gerekmez mi? eğer kazandığımız için yüzde 30 topla oynamamız sorun değilse ki bence değil, kaybederken yüzde 65 topla oynamamız da övünülecek bir şey değildir. marcelo bielsa veya pep guardiola gibi idealist bir hocaysan ve bir metriği sahipleniyorsan, kazanırken de kaybederken de sahiplenmen gerekmez mi?
yoğunluğumdan ötürü yazamadım ama bahanelerle dolu abuk subuk basın toplantılarından sonra yazdığım gibi liverpool'a karşı oynattığı muhteşem oyundan sonra da bu başlığa yazmam gerekiyor.
bize geldiği sene, en başta, okan buruk epey eleştiriliyordu. jorge jesus fenerbahçesi ise göklere çıkartılıyordu. o dönemde canhıraş okan buruk'u savunuyordum çünkü adım adım bir şey inşa ettiği ortadaydı. fenerbahçe ise devrigeçmiş, harala gürele bir futbol oynuyordu ve üst sınırındaydı; düşmesi kaçınılmazdı.
sonra gelen şampiyonluklar, okan buruk'un kibrini artırdı. lig şampiyonluğu elbette değerlidir ama galatasaray'ın avrupa'da rezalet sonuçlar alması bahanelere sığmaz. daha fena sonuçlar da alabilirdik, çıkar özeleştiri yapardı veya bir şeylere sinirlenirdi falan filan, amenna. bunun yerine letonyada osimhen'im yok dedi, yenildiği maçlarla övündü, frankfurt'ta yüzde 65 topla oynadığımızı anlattı. halbuki diyeceği şuydu: hata ettik, düzelteceğiz.
liverpool maçının kadrosunu görene kadar fena öfkeliydim okan hocaya. ilk düdüğün ardından zaten hiç öfkem kalmadı. olağanüstü çalışmış, her detayı hesaplamış ve futbolcularına zafere inandırmış. çok büyük bir iş başardı ve kendisini eleştirenlerin yüzünü kara çıkarmadı.
hani deniyor ya, kredisi yok mu diye. var ki olduğu için eleştiriliyor. galatasaray'ın ve kendisinin ufkunu sınırlamasın diye. fakat kredisi olduğuna kendisi inanmıyor: ben bahanelere sığınayım, kendimi eleştirmeyeyim ki kovulmayayım diyor. böylece, galatasaray için yerel başarıların daha kıymetli olduğu karanlık bir döngüye giriyoruz. halbuki ben okan hocanın fazlasıyla kredisinin olduğuna inanıyorum, o yüzden en sert sözlerle eleştirmeye devam edeceğim. şöyle yapsın, böyle konuşmasın diyeceğim. çünkü yarın da galatasaray'ın teknik direktörü olarak onun konuşacağını biliyorum, istiyorum, umuyorum.
şimdi bu yazıyı bitirirken kendisine şunu sormak istiyorum: 5 yediğimizde yüzde 65 topla oynamakla övünüyorsan, kazanırken yüzde 30 topla oynamaktan şikayetçi olman gerekmez mi? eğer kazandığımız için yüzde 30 topla oynamamız sorun değilse ki bence değil, kaybederken yüzde 65 topla oynamamız da övünülecek bir şey değildir. marcelo bielsa veya pep guardiola gibi idealist bir hocaysan ve bir metriği sahipleniyorsan, kazanırken de kaybederken de sahiplenmen gerekmez mi?