2837
bilindik bir hikayedir ama osmanlının "et-tekrarü ahsen velev kane yüz seksen" (tekrar etmek iyidir, yüz seksen defa olsa bile) deyişi gibi bir kere daha anlatayım.
zamanında padişahın biri şehzadesinin halinden şikayetçidir. ne ok atmayı biliyordu, ne de kılıç kullanmayı. ne devlet işlerine merakı vardı, ne de askerliğe. kendi halinde aylak aylak dolaşan, faydasız biri. "benden sonra tahta geçecek şehzade böyle olmaz" diyerek ülkesindeki en büyük alimlerinden birini çağırtmış.
– şehzadenin eti senin, kemiği benim! babasının padişah olduğunu unut. ne yaparsın, nasıl yaparsın bilmem ama bu çocuğu adam edeceksin. sana üç yıl müsaade. muvaffak olursan seni altına boğarım, beceremezsen kelleni alırım.
alim gönülsüz de olsa mecburen kabul etmiş. dersler başlamış ama alim ne söylemiş, ne anlatmışsa şehzadeye hiçbir şeye öğretememiş. günler, aylar, yıllar geçmiş ve üç sene sonunda şehzade ile padişahın karşısına çıkmaz zamanları gelmiş. şehzadenin geleceği gün önceden haber verildiği için sarayın önünde şehzadenin konuşma yapacağı bir kürsü hazırlanmış. halk merak içinde gelecekteki padişahlarının nasıl olacağını görmek için akın akın saraya gelmiş. bir tarafta padişah,vezirleri, devlet erkanı, diğer tarafta büyük bir halk yığını, hepsinin gözü şehzadede.
şehzade kürsüye çıkmış, bir halt da bilmiyor tabii "bir ok attım kebap oldu" demiş. ortam sessizleşmiş, orada bulunan hiç kimse bunun ne demek olduğunu anlayamamış. alim, kelle korkusuyla padişaha doğru bakmış, halkın da duyacağı şekilde: "şehzademiz uzun konuşmayı sevmez, ne anlatacaksa özlü bir şekilde anlatır. aslında şunu söylüyor: en son ava gittiğimizde kimsenin vuramadığı bir ceylanı ilk atışta yere serdi şehzadem. sonra da kebap edip afiyetle yedik"
bu açıklama üzerine padişahın yüzü gülmüş, halk alkışlamaya başlamış. tabii şehzade alkışları falan duyunca almış gazı devam ediyor "bir ok attım göl oldu". gene müthiş bir sessizlik. "acaba şehzade bu defa ne demek istedi" bakışıyla gözler alime yönelmiş. alim aynı edayla: "şehrimize su getiren ırmağın önünü bir kaya kapatmıştı. şehzadem yayını gerdi, bir atışta kayayı iki parça etti. böylece bizler susuzluktan kurtulduk". müthiş bir alkış tufanı, padişah gene çok mutlu. alimin "bu defa da yırttık" rahatlamasıyla şehzade iyice kaptırmış, bu defa da "bir ok attım aşure oldu" demiş. tekrar aynı sessizlik, gözler alimde. alim, padişahın yanına yaklaşmış: "hünkarım, işte başım, ferman sizindir. yalnız şu pezevenge sorun attığı ok nasıl aşure olmuş"
hasan şaş, benim için yaşayan en efsane galatasaraylılardan biridir hatta ilk sıradadır ama konyaspor maçı için "liverpool maçının provası" yorumunu yapması direkt saçmalık olmuş. olmayan bir durumdan anlam çıkartma çabası. ne yani galatasaray, liverpool maçına torreira-ilkay ikilisi ile mi çıkacak? orta sahayı elek eder adamlar. salah'ın karşısında singo değil de sallai mi oynayacak? daha sahada boş boş dolaşan, vücudunun bırakın futbol oynamayı koşmaya müsaade etmediği icardi'nin ya da sonradan oyuna giren kaan-berkan ikilisinin varlığından ya da ne olursa olsun "defansın sigortası" olan davinson'un oynamamasından bahsetmiyorum bile.
zamanında padişahın biri şehzadesinin halinden şikayetçidir. ne ok atmayı biliyordu, ne de kılıç kullanmayı. ne devlet işlerine merakı vardı, ne de askerliğe. kendi halinde aylak aylak dolaşan, faydasız biri. "benden sonra tahta geçecek şehzade böyle olmaz" diyerek ülkesindeki en büyük alimlerinden birini çağırtmış.
– şehzadenin eti senin, kemiği benim! babasının padişah olduğunu unut. ne yaparsın, nasıl yaparsın bilmem ama bu çocuğu adam edeceksin. sana üç yıl müsaade. muvaffak olursan seni altına boğarım, beceremezsen kelleni alırım.
alim gönülsüz de olsa mecburen kabul etmiş. dersler başlamış ama alim ne söylemiş, ne anlatmışsa şehzadeye hiçbir şeye öğretememiş. günler, aylar, yıllar geçmiş ve üç sene sonunda şehzade ile padişahın karşısına çıkmaz zamanları gelmiş. şehzadenin geleceği gün önceden haber verildiği için sarayın önünde şehzadenin konuşma yapacağı bir kürsü hazırlanmış. halk merak içinde gelecekteki padişahlarının nasıl olacağını görmek için akın akın saraya gelmiş. bir tarafta padişah,vezirleri, devlet erkanı, diğer tarafta büyük bir halk yığını, hepsinin gözü şehzadede.
şehzade kürsüye çıkmış, bir halt da bilmiyor tabii "bir ok attım kebap oldu" demiş. ortam sessizleşmiş, orada bulunan hiç kimse bunun ne demek olduğunu anlayamamış. alim, kelle korkusuyla padişaha doğru bakmış, halkın da duyacağı şekilde: "şehzademiz uzun konuşmayı sevmez, ne anlatacaksa özlü bir şekilde anlatır. aslında şunu söylüyor: en son ava gittiğimizde kimsenin vuramadığı bir ceylanı ilk atışta yere serdi şehzadem. sonra da kebap edip afiyetle yedik"
bu açıklama üzerine padişahın yüzü gülmüş, halk alkışlamaya başlamış. tabii şehzade alkışları falan duyunca almış gazı devam ediyor "bir ok attım göl oldu". gene müthiş bir sessizlik. "acaba şehzade bu defa ne demek istedi" bakışıyla gözler alime yönelmiş. alim aynı edayla: "şehrimize su getiren ırmağın önünü bir kaya kapatmıştı. şehzadem yayını gerdi, bir atışta kayayı iki parça etti. böylece bizler susuzluktan kurtulduk". müthiş bir alkış tufanı, padişah gene çok mutlu. alimin "bu defa da yırttık" rahatlamasıyla şehzade iyice kaptırmış, bu defa da "bir ok attım aşure oldu" demiş. tekrar aynı sessizlik, gözler alimde. alim, padişahın yanına yaklaşmış: "hünkarım, işte başım, ferman sizindir. yalnız şu pezevenge sorun attığı ok nasıl aşure olmuş"
hasan şaş, benim için yaşayan en efsane galatasaraylılardan biridir hatta ilk sıradadır ama konyaspor maçı için "liverpool maçının provası" yorumunu yapması direkt saçmalık olmuş. olmayan bir durumdan anlam çıkartma çabası. ne yani galatasaray, liverpool maçına torreira-ilkay ikilisi ile mi çıkacak? orta sahayı elek eder adamlar. salah'ın karşısında singo değil de sallai mi oynayacak? daha sahada boş boş dolaşan, vücudunun bırakın futbol oynamayı koşmaya müsaade etmediği icardi'nin ya da sonradan oyuna giren kaan-berkan ikilisinin varlığından ya da ne olursa olsun "defansın sigortası" olan davinson'un oynamamasından bahsetmiyorum bile.