5989
kendisini hâlâ galatasaray spor kulübü başkanlığında görüyorsak, bu galatasaray’ın açık bahtındandır. nasıl ki bir teknik direktör, teknik ekibi kadar güçlüyse; bir başkan da altında çalışan profesyoneller kadar güçlüdür. bir futbol kulübü başkanının asli görevi, kulübün genel işleyişi üzerinde etkili olmaktır. dursun özbek, kulübün mali istikrarı konusunda başarılı sayılabilecek bir performans sergilese de futbolun yönetimi konusunda dolaylı yoldan sınıfta kalmıştır.
tekrar gelişinin ardından başkanlığı süresince, galatasaray futbol takımı her sezona ciddi zaaflar ve eksikliklerle başlamıştır. doğrudan olmasa da dolaylı yoldan bu durumun en büyük sorumlusu yine kendisidir. “işi bilene vereceksin” diye bir söz vardır; o ise bu basit kuralın dışına çıkmıştır. kendi altında çalışan profesyoneller ki aslında hiç profesyonel değiller, abdullah kavukçu ve ibrahim hatipoğlu, aklıselim ve gerçekçi bir transfer stratejisi ortaya koyamamış, defalarca kez aynı hataları tekrarlamışlardır.
oysa rakiplerimizin ne oynadığını bile bilmediği, dolayısıyla teknik direktör profillerini belirleyemediği bir ortamda, biz elimizdeki doğruyla, yani hücum futbolunu ve baskılı oyunu benimseyen ve bunu çok başarılı şekilde sahaya yansıtan bir teknik direktörle fark yarattık. bu yapılanma bizi ligde bir dominasyona taşıdı. ancak bu yapılanmanın arkasında esas vizyonu koyan, rakiplerimizin bile transfer stratejilerini değiştiren bir isim vardı: erden timur. işte yöneticilik budur; vizyon katmaktır.
erden timur, görevde olduğu sürece takım üzerindeki kara bulutları göğüslemiş, en zor ve kırılma anlarında taraftara güven vermiştir. büyük sponsorluk anlaşmalarının zeminini hazırlamış, pek çok yıldız futbolcuyu makul ücretlere ikna ederek projeye dahil etmiştir. tabii ki yanlış ve tutmayan transferleri de oldu. ancak o dönemdeki maddi kısıtlamalar ve bankalar birliği anlaşmaları sebebiyle, zaman zaman risk almak zorunda kalındı. kendisi daha sonra, transferlerdeki isimlerin kendi önerisi olmadığını, yalnızca süreci yürüttüğünü de ifade etti.
ne var ki timur’un ayrılığından sonra görevi devralan hatipoğlu ve kavukçu, defalarca kez kadroyu eksik bırakmış, dar rotasyona mahkûm etmiştir. hem başarısız olmuşlar hem de futbol konusunda hiçbir vizyon koyamamışlardır. osimhen ve sane gibi mali yüklerin altına girip, ardından donnarumma gibi bir kaleciyi kovalamak mantıklı değildir. donnarumma ile ederson profilleri birbirinden çok farklıdır, üstelik ederson transferinin olmama nedeni maaş yükü olduğu söylebiyor. vergiler de hesaba katıldığında bambaşka bir tablo çıkıyor ortaya çünkü türkiye'de vergileri kulüpler ödüyor. peki o zaman neden donnarumma? arkasında da alternatif olarak genç bir kaleci var, farklı bir profil… siz daha nasıl bir kaleci istediğinizi belirleyememişsiniz ki nasıl alacaksınız? bu, elinde paran olduğu halde kafanda model olmadan araba almaya benzer; her şeye bakarsın ama sonunda karar veremezsin. işte bu yüzden futbolu yönetenlerin vizyon sahibi olması çok önemlidir.
fiziksel özellikleriyle parlayıp bayern’e sattığın sacha boey yerine, savunması oturmamış, fiziksel olarak zayıf bir bek almak hangi futbol aklının ürünü? oturmuş bir profili analiz edip benzerini bulamayan, muslera ayrıldıktan sonra üç ay yerine kaleci alamayan, “kasamız dolu” diyerek taraftarı oyalayan bir yönetimle karşı karşıyayız. gelen başarılar yanıltmasın; biz doğru yaptığımız için değil, rakiplerimizden daha az yanlış yaptığımız için öndeyiz.
bu yüzden, bu takım defalarca şampiyon olsa bile ben bu yönetimin istifasını isteyeceğim. geçen sene son dakika sağ bek ararken kapı kapı dolaşıyorduk, bu sene kaleci için aynı tablo yaşandı. artık satacak arsa, mal mülk kalmadı; kendi içinden değer çıkarmak çok önemli. ama biz hâlâ 23 yaş altı yabancı kontenjanını bile dolduramıyoruz. yazık…
bugün bu takımın tek artısı gerçekten futboldan anlayan, aklıselim taraftarıdır. hem sevindirici hem de üzücü olan durum şudur: böyle bir bilince sahip taraftarın takımı, kendilerinin yarısı kadar bile vizyonu olmayan insanlar tarafından yönetilmektedir. sevindirici yanı, taraftarın doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek gücü olmasıdır. ülkemizdeki diğer takımların taraftar profili ile kıyas bile kabul etmez. bu kadar plansızlık ve başarısızlıktan sonra, en kısa zamanda bu yönetimin kulüpten uzaklaşmasını diliyorum.
tekrar gelişinin ardından başkanlığı süresince, galatasaray futbol takımı her sezona ciddi zaaflar ve eksikliklerle başlamıştır. doğrudan olmasa da dolaylı yoldan bu durumun en büyük sorumlusu yine kendisidir. “işi bilene vereceksin” diye bir söz vardır; o ise bu basit kuralın dışına çıkmıştır. kendi altında çalışan profesyoneller ki aslında hiç profesyonel değiller, abdullah kavukçu ve ibrahim hatipoğlu, aklıselim ve gerçekçi bir transfer stratejisi ortaya koyamamış, defalarca kez aynı hataları tekrarlamışlardır.
oysa rakiplerimizin ne oynadığını bile bilmediği, dolayısıyla teknik direktör profillerini belirleyemediği bir ortamda, biz elimizdeki doğruyla, yani hücum futbolunu ve baskılı oyunu benimseyen ve bunu çok başarılı şekilde sahaya yansıtan bir teknik direktörle fark yarattık. bu yapılanma bizi ligde bir dominasyona taşıdı. ancak bu yapılanmanın arkasında esas vizyonu koyan, rakiplerimizin bile transfer stratejilerini değiştiren bir isim vardı: erden timur. işte yöneticilik budur; vizyon katmaktır.
erden timur, görevde olduğu sürece takım üzerindeki kara bulutları göğüslemiş, en zor ve kırılma anlarında taraftara güven vermiştir. büyük sponsorluk anlaşmalarının zeminini hazırlamış, pek çok yıldız futbolcuyu makul ücretlere ikna ederek projeye dahil etmiştir. tabii ki yanlış ve tutmayan transferleri de oldu. ancak o dönemdeki maddi kısıtlamalar ve bankalar birliği anlaşmaları sebebiyle, zaman zaman risk almak zorunda kalındı. kendisi daha sonra, transferlerdeki isimlerin kendi önerisi olmadığını, yalnızca süreci yürüttüğünü de ifade etti.
ne var ki timur’un ayrılığından sonra görevi devralan hatipoğlu ve kavukçu, defalarca kez kadroyu eksik bırakmış, dar rotasyona mahkûm etmiştir. hem başarısız olmuşlar hem de futbol konusunda hiçbir vizyon koyamamışlardır. osimhen ve sane gibi mali yüklerin altına girip, ardından donnarumma gibi bir kaleciyi kovalamak mantıklı değildir. donnarumma ile ederson profilleri birbirinden çok farklıdır, üstelik ederson transferinin olmama nedeni maaş yükü olduğu söylebiyor. vergiler de hesaba katıldığında bambaşka bir tablo çıkıyor ortaya çünkü türkiye'de vergileri kulüpler ödüyor. peki o zaman neden donnarumma? arkasında da alternatif olarak genç bir kaleci var, farklı bir profil… siz daha nasıl bir kaleci istediğinizi belirleyememişsiniz ki nasıl alacaksınız? bu, elinde paran olduğu halde kafanda model olmadan araba almaya benzer; her şeye bakarsın ama sonunda karar veremezsin. işte bu yüzden futbolu yönetenlerin vizyon sahibi olması çok önemlidir.
fiziksel özellikleriyle parlayıp bayern’e sattığın sacha boey yerine, savunması oturmamış, fiziksel olarak zayıf bir bek almak hangi futbol aklının ürünü? oturmuş bir profili analiz edip benzerini bulamayan, muslera ayrıldıktan sonra üç ay yerine kaleci alamayan, “kasamız dolu” diyerek taraftarı oyalayan bir yönetimle karşı karşıyayız. gelen başarılar yanıltmasın; biz doğru yaptığımız için değil, rakiplerimizden daha az yanlış yaptığımız için öndeyiz.
bu yüzden, bu takım defalarca şampiyon olsa bile ben bu yönetimin istifasını isteyeceğim. geçen sene son dakika sağ bek ararken kapı kapı dolaşıyorduk, bu sene kaleci için aynı tablo yaşandı. artık satacak arsa, mal mülk kalmadı; kendi içinden değer çıkarmak çok önemli. ama biz hâlâ 23 yaş altı yabancı kontenjanını bile dolduramıyoruz. yazık…
bugün bu takımın tek artısı gerçekten futboldan anlayan, aklıselim taraftarıdır. hem sevindirici hem de üzücü olan durum şudur: böyle bir bilince sahip taraftarın takımı, kendilerinin yarısı kadar bile vizyonu olmayan insanlar tarafından yönetilmektedir. sevindirici yanı, taraftarın doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek gücü olmasıdır. ülkemizdeki diğer takımların taraftar profili ile kıyas bile kabul etmez. bu kadar plansızlık ve başarısızlıktan sonra, en kısa zamanda bu yönetimin kulüpten uzaklaşmasını diliyorum.