165
hakan bilal kutlualp'in imza transferlerinden biri. yeni yeni yayın hayatına başlayan kulüp televizyonunda, özel jetin içinde anelka ile birlikte gülşen şarkısı dinlerken kaydedilmiş görüntüleri o zaman için büyük bir psikolojik hamleydi.
üzerinden 20 sene geçtiği ve neredeyse her şey değiştiği için, o günleri hatırlamayan ya da unutmuş olanlar için hakkıyla tasvir etmek zor elbette. avrupa gol kralı, real madrid'in daimi kocası* süper mario jardel'in 2000 yazında helikopterle florya'ya inmesinden sonra türkiye'de yaşanan ilk sansasyonel transferdi.
diğer yandan bakınca da 2001 krizinin etkilerinin yavaş yavaş dindiği, 4 yıldır fire vermeden uygulanan ekonomik programların olumlu etkisini göstermeye başladığı yıllardı. 1992-2002 arasında 10 senede 7, 1996-2002 arasında 6 senede 5 şampiyonluk kazanmıştık. 2000 yılında uefa kupası ve süper kupayı müzeye getirmiştir. takip eden iki şampiyonlar ligi sezonundan ilkinde çeyrek finalde real madrid'e elenmiş, sonraki sezon da ikinci grubun son maçında ofsayt bir golle gruptan çıkamamıştık.
öyle bir 10 yılın ardından gelen tökezleme döneminde fenerbahçe de aziz yıldırım'ın agresif hamleleriyle tarihinin en güçlü dönemlerinden birine girmişti. 2002'de göreve geldikten sonra "her sene üç dünya yıldızı" demişti o dönemki başkan özhan canaydın. ancak 3 senede getirebildiği tek "yıldız" ahı gitmiş vahı kalmış frank de boer'di.
onun da galatasaray kariyeri olimpiyat stadı'nın boktan zemininde sürekli kısa düşüp rakip forveti mondragon ile karşı karşıya bırakan geri pasları oldu...
tüm bunları alt alta koyunca o dönem için çok büyük bir transferdi. fenerbahçe kariyeri vaadettiği potansiyel kadar unutulmaz geçmedi. bunun aslında kariyer eğrisindeki bir düşüşün başlangıcı olduğu tabi ileride anlaşılacaktı. transfer olduğu sezon zaten takımı sırtlayan asıl isim bir önceki sezon devre arasında gelip şamiyonluğu getiren belalımız marcio nobre idi. ertesi sezon zaten tarihte bir kırılmaya sebep olan 2005-2006 sezonuydu. orada yaşanan büyük hayal kırıklığı sonrası sessiz sedasız gitmişti.
inönü deplasmanında iki kişiyi sırtına alıp 50 metre top sürüp uzak köşeye zımbaladığı gol, 1 ekim 2005 konyaspor fenerbahçe maçında elle attığı gol ve şampiyonluk maçı diye gidip 4-0'a razı olduğumuz 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçında 40 pasla atıldı diye taşak konusu olduğumuz golde topu kaleye atan adam olması haricinde pek de akılda kalan bir hatırası yoktur aslında türkiye'de.
20 sene sonra durup dururken efsanemiz diye parlatılmaya çalışılmasının altındaki temel motivasyon elbette ali koç'un başkanlıktan indirilip hakan bilal kutlualp'in başkan olması yönünde yükselen kamuoyu. 20 sene geriye dönüp iki büyük transfer yaptı diye bir yöneticiye kurtarıcı gözüyle bakıyor olmaları psikolojik olarak ne kadar bitik olduklarını gösteriyor.
bir de tabi euroleague 2025'inde tribünlerde görülmesi var. burada da artık kronikleşen galatasaray'ı taklit refleksini görüyoruz. hiçbir oyuncuyla doğru düzgün ayrılmadıklarından dolayı ayda yılda bir böyle bir olaya denk gelince tarihi büküp adama değer yaratma çabaları trajikomik...
lukas podolskinin galatasaray efsaneliği anelka'nın fenerbahçe efsaneliğine beş çeker...
üzerinden 20 sene geçtiği ve neredeyse her şey değiştiği için, o günleri hatırlamayan ya da unutmuş olanlar için hakkıyla tasvir etmek zor elbette. avrupa gol kralı, real madrid'in daimi kocası* süper mario jardel'in 2000 yazında helikopterle florya'ya inmesinden sonra türkiye'de yaşanan ilk sansasyonel transferdi.
diğer yandan bakınca da 2001 krizinin etkilerinin yavaş yavaş dindiği, 4 yıldır fire vermeden uygulanan ekonomik programların olumlu etkisini göstermeye başladığı yıllardı. 1992-2002 arasında 10 senede 7, 1996-2002 arasında 6 senede 5 şampiyonluk kazanmıştık. 2000 yılında uefa kupası ve süper kupayı müzeye getirmiştir. takip eden iki şampiyonlar ligi sezonundan ilkinde çeyrek finalde real madrid'e elenmiş, sonraki sezon da ikinci grubun son maçında ofsayt bir golle gruptan çıkamamıştık.
öyle bir 10 yılın ardından gelen tökezleme döneminde fenerbahçe de aziz yıldırım'ın agresif hamleleriyle tarihinin en güçlü dönemlerinden birine girmişti. 2002'de göreve geldikten sonra "her sene üç dünya yıldızı" demişti o dönemki başkan özhan canaydın. ancak 3 senede getirebildiği tek "yıldız" ahı gitmiş vahı kalmış frank de boer'di.
onun da galatasaray kariyeri olimpiyat stadı'nın boktan zemininde sürekli kısa düşüp rakip forveti mondragon ile karşı karşıya bırakan geri pasları oldu...
tüm bunları alt alta koyunca o dönem için çok büyük bir transferdi. fenerbahçe kariyeri vaadettiği potansiyel kadar unutulmaz geçmedi. bunun aslında kariyer eğrisindeki bir düşüşün başlangıcı olduğu tabi ileride anlaşılacaktı. transfer olduğu sezon zaten takımı sırtlayan asıl isim bir önceki sezon devre arasında gelip şamiyonluğu getiren belalımız marcio nobre idi. ertesi sezon zaten tarihte bir kırılmaya sebep olan 2005-2006 sezonuydu. orada yaşanan büyük hayal kırıklığı sonrası sessiz sedasız gitmişti.
inönü deplasmanında iki kişiyi sırtına alıp 50 metre top sürüp uzak köşeye zımbaladığı gol, 1 ekim 2005 konyaspor fenerbahçe maçında elle attığı gol ve şampiyonluk maçı diye gidip 4-0'a razı olduğumuz 22 nisan 2006 fenerbahçe galatasaray maçında 40 pasla atıldı diye taşak konusu olduğumuz golde topu kaleye atan adam olması haricinde pek de akılda kalan bir hatırası yoktur aslında türkiye'de.
20 sene sonra durup dururken efsanemiz diye parlatılmaya çalışılmasının altındaki temel motivasyon elbette ali koç'un başkanlıktan indirilip hakan bilal kutlualp'in başkan olması yönünde yükselen kamuoyu. 20 sene geriye dönüp iki büyük transfer yaptı diye bir yöneticiye kurtarıcı gözüyle bakıyor olmaları psikolojik olarak ne kadar bitik olduklarını gösteriyor.
bir de tabi euroleague 2025'inde tribünlerde görülmesi var. burada da artık kronikleşen galatasaray'ı taklit refleksini görüyoruz. hiçbir oyuncuyla doğru düzgün ayrılmadıklarından dolayı ayda yılda bir böyle bir olaya denk gelince tarihi büküp adama değer yaratma çabaları trajikomik...
lukas podolskinin galatasaray efsaneliği anelka'nın fenerbahçe efsaneliğine beş çeker...