15
galatasaray'ın 1996-2001 yılları arasında 4 sene üst üste şampiyonluk, 2 türkiye kupası, 2 türkiye süper kupası, 1 uefa kupası, 1 uefa süper kupası ve 1 şampiyonlar ligi çeyrek finali kazanmış kadrosu dağılmaya başlamıştır.
fenerbahçe'nin galatasaray'ın elinden şampiyonluğu teşvik primleriyle çaldığı 2000-01 sezonu bitiminde galatasaray'da adeta yaprak dökümü yaşanmaya başladı. sanki herkes ilk tökezlemeyi bekliyormuş denilebilirdi. üst üste dört kez şampiyon olan takım, bunu beşinci kez başarmayı son 3 haftada kaybedince gözler ne önceki dört yılı ne de önceki yıl gelen çifte avrupa kupasını görmüştü. herkeste büyük bir öfke ve karamsarlık hakimdi. kulübün mali problemleri gelmeyen şampiyonluk sonucu en üst perdeden haykırılmaya başlanmıştı. klasik türkiye aslında.
g.saray'ın hagi, popescu, taffarel, jardel gibi dünya çapındaki yıldızları barındıran kadrosuyla elde ettiği uefa ve süper kupa zaferlerinin tüm dünyada sağladığı prestij, mali kriz sebebiyle erimeye başlamıştı. özellikle futbolculara ödenmesi gereken paralarda yaşanan gecikme, sarı-kırmızılıların imajını büyük ölçüde zedelemişti. transfer görüşmesi yapılan futbolcular istanbul'a gelmek için alacaklarına karşılık 'banka teminat mektubu' istiyorlardı.
bu esnada galatasaray başkanı faruk süren istifa kararı aldı. mehmet cansun, ali dürüst, mete başol, burak elmas ve celal erkut'un katıldığı ve süren'in beylerbeyi'ndeki yalısında gerçekleşen zirvede süren'e "başkan; sana yönelik muhalefet kulübe çok zarar veriyor. ekonomik durum iyi değil. görevi bırakmanın zamanı geldi. artık bir kan değişikliği gerek" telkininde bulunan yöneticiler, istifanın zorunlu olduğu konusunda birleştiler. kongre tarihi olarak 14 temmuz 2001 günü belirlendi. 14 temmuz 2001'deki kongrede mehmet cansun yeni başkan olarak seçildi.
bu sırada yaprak dökümü çok hızlı yaşanmaya başladı. gheorghe hagi futbolu bıraktı. sözleşmesi biten okan buruk ve emre belözoğlu inter'e, fatih akyel mallorca'ya transfer oldu. maaşları düzenli ödenmediği gerekçesiyle claudio taffarel parma'ya, gheorghe popescu ise lecce'ye gitti. transfer sezonun sonunda mario jardel sporting lizbon'a giderken, ümit davala da fatih terim'in çalıştırdığı milan'a transfer oldu.
bu büyük çaplı ayrılıkların nedeni hem avrupa’dan gelen cazip teklifler hem de kulübün içinde bulunduğu mali zorunluluklardı. yeni yönetim yüksek maaşlı yıldızları göndermek durumunda kalırken, lucescu eldeki bütçeyle genç, maliyeti düşük ama potansiyelli oyunculara yöneldi. 2001 yazında takıma çok sayıda takviye yapıldı.
galatasaray teknik direktörü mircea lucescu hagi'nin boşluğunu sergen yalçın ile, taffarel'in boşluğunu da faryd mondragon ile doldurmayı yönetime şart koşmuştu.
transfer dönemi boyunca galatasaray sadece forvete gençlerbirliği'nden ümit karan'ı, 2.5 milyon euroya ve orta sahaya gaziantepspor'dan 1.6 milyon euroya batistayı ve beşiktaş'tan 500 bin euroya ayhan akman'ı bonservisiyle transfer edebildi. geriye kalan bütün transferlerini maddi yetersizlikten dolayı kiralama üzerinden gerçekleştirebildi. bu doğrultu da kaleye metz'den faryd mondragon, on numaraya siirt jetpa'dan sergen yalçın, sol beke palmira'dan gustavo victoria, sağ beke marsilya'dan sebastian perez, ön liberoya sturm graz'dan andrés fleurquin, forvete de bursaspor'dan murat sözkesen kiralandı. jardel'in sporting lizbon'a transferine karşılık 6 milyon dolar haricinde forvete robert špehar ve mbo mpenza ve on numaraya pavel horváth sporting'den kadromuza dahil oldu.
bu kadar çok sayıda yeni oyuncunun bir araya gelmesiyle takım, bazı kesimlerce “toplama takım” olarak görülüyordu. medyada ve taraftar çevrelerinde, yıldızlarla dolu önceki kadronun yerine gelen bu mütevazı isimler başlangıçta yeterli bulunmadı. hatta sezon başında bazı taraftarlar yeni transferler için alaycı bir şekilde “kim bu mahalle topçuları?” diye soruyor, takımın kalitesini küçümseyen ifadeler kullanıyordu. ancak rumen hoca lucescu yönetimindeki bu yenilenmiş ekip, sahada gösterdiği mücadele ve futbolla kısa sürede takdir toplamayı başardı.maddi sorunlar yüzünden düşük maliyetli bir “yama takım” kurulmuş gibiydi fakat galatasaray’ın standartları düşmedi. aksine, bu mütevazı kadro beklenenden iyi bir performans sergiledi; sezon sonunda lig şampiyonluğu kazanıldı ve şampiyonlar ligi’nde son anda kaçan bir çeyrek final biletiyle avrupa’da başarılı bir grafik çizildi. bu tablo, lucescu’nun ne denli doğru bir takım mühendisliği yaptığının göstergesiydi.
yeni kurulmuş kadronun en büyük sınavı, avrupa’nın en büyük arenası olan uefa şampiyonlar ligi’nde verilecekti. galatasaray, 2001-02 sezonunda şampiyonlar ligi’ne katılmak için temmuz-ağustos 2001’de iki ön eleme turu oynadı. önce arnavutluk’un vllaznia shkodër takımını 2-0 ve 4-1’lik skorlarla eleyip, ardından ağustos ayında bulgaristan şampiyonu levski sofia’yı 2-1 içeride ve 1-1 deplasmanda geçerek gruplara kalmayı başardı.
32 takımın yer aldığı ilk grup aşamasının kurasına galatasaray birinci torbadan girmeyi kılpayı kaçırarak 2. torbadan katıldı. grup kuraları çekildiğinde galatasaray’ı oldukça zorlu bir d grubu bekliyordu. rakipler; 1.torbadan lazio, 3. torbadan psv eindhoven ve 4. torbadan nantes idi. kağıt üzerinde güçlü rakiplerle dolu bu grup, galatasaray’ın yenilenmiş kadrosu için gerçek bir test olacaktı. 11 eylül 2001 akşamı grup macerası, tüm dünyayı sarsan 11 eylül saldırılarının gölgesinde, istanbul ali sami yen stadı’nda başladı. o gün yaşanan trajik olayların etkisiyle stada gelen seyirci sayısı normalin altında kaldı; yalnızca 13.850 taraftar tribünlerdeydi. hüzünlü ve tedirgin bir atmosferde başlayan 11 eylül 2001 galatasaray lazio maçında, sarı-kırmızılı ekip yeni golcüsü ümit karan’ın 79. dakikada attığı golle 1-0 öne geçti. kalan dakikalarda italyan temsilcisinin baskısına rağmen galatasaray skoru korumayı başardı ve gruba galibiyetle başladı. bu kritik galibiyet, hem moral getirdi hem de takımın avrupalı devler karşısında yarışabileceğini gösterdi. maç sonunda seyirci coşkusu yüksekti; az sayıda taraftar olsa da takımlarını bağırlarına basarak ilk sınavı geçen oyuncuları alkışladılar.
ilk maçın ardından 19 eylül 2001’de galatasaray, hollanda’da psv eindhoven deplasmanına çıktı. maç, eindhoven yerine arnhem şehrindeki gelredome stadında oynandı. 19 eylül 2001 psv eindhoven galatasaray maçı olarak bilinen bu karşılaşma, sarı-kırmızılıların yeni kadrosunun ilk ciddi dış saha deneyimiydi ve ne yazık ki istedikleri gibi geçmedi. eric gerets'in çalıştırdığı psv karşısında galatasaray savunması zor anlar yaşadı. 38. dakikada bruggink ve 53’te ernest faber’in golleriyle ev sahibi ekip 2-0 öne geçti. ikinci yarıda galatasaray biraz toparlanır gibi oldu; 68. dakikada yine ümit karan sahneye çıkarak durumu 2-1’e getiren golü attı. ancak uzatma anlarında psv’nin genç yıldızı mateja kežman skoru 3-1’e taşıyan golü atarak galatasaray’ın umutlarını bitirdi. bu yenilgi, galatasaray’ın gruptaki ilk puan kaybıydı. maç boyunca özellikle savunmadaki uyum sorunları göze çarptı; popescu’nun yokluğunda defans hattı organize olmakta zorlandı. yine de ümit karan’ın üst üste iki maçta gol atması sevindiriciydi. hollanda’dan puansız dönülürken lucescu, “hatalarımızdan ders alacağız” diyerek takımını motive etmeye çalışıyordu.
bir hafta sonra, 26 eylül 2001 tarihinde galatasaray bu kez fransa deplasmanında sahne aldı. rakip, grubun sürpriz potansiyelli takımı nantes’tı. fransa şampiyonu nantes, özellikle evinde dirençli bir ekipti. 26 eylül 2001 nantes galatasaray maçı olarak bilinen karşılaşmada stade de la beaujoire’de 30 bini aşkın fransız taraftar önünde galatasaray son derece disiplinli ve dirençli bir oyun sergiledi. maçın ilk yarısı karşılıklı fırsatlarla golsüz geçilirken, kaleci mondragón kritik kurtarışlarla takımını ayakta tuttu. ikinci yarıda galatasaray daha cesur oynamaya başladı. 79. dakikada ceza sahası dışından kullanılan serbest vuruşta sergen yalçın müthiş bir sol ayak şutu çıkararak topu ağlara gönderdi. bu golle galatasaray, nantes deplasmanında 1-0 öne geçti. kalan dakikalarda nantes’ın baskısına karşın savunma direnç gösterdi; özellikle kaptan bülent korkmaz ve genç emre aşık hava toplarında rakibe şans tanımadı. zorlu deplasmandan alınan bu 1-0’lık galibiyet galatasaray’a altın değerinde üç puan kazandırdı. üç maç sonunda galatasaray 6 puana ulaşmış, grup liderliği için iddialı konuma gelmişti. bu sonuç, sezon başında “mahalle takımı” denilen oyuncuların aslında ne denli mücadeleci olduğunu gösterdiği için taraftarları çok mutlu etti. deplasmanda elde edilen bu kritik zafer sonrası istanbul’a dönen kafileyi havaalanında küçük bir taraftar grubu tezahüratlarla karşıladı, lucescu ve öğrencilerine güven mesajları verdi.
ekim ayına girildiğinde fikstür gereği rövanş mücadeleleri başladı. 16 ekim 2001 tarihinde galatasaray, istanbul’da nantes’ı konuk etti. 16 ekim 2001 galatasaray nantes maçında fransa’da yenildiği için hırslı olan nantes, ali sami yen stadı’nda temkinli bir oyun sergiledi. galatasaray ise taraftarı önünde kazanıp işi bitirmek istiyordu. bu kez tribünlere ilgi biraz artmış, 19.100 civarı seyirci maçı izlemeye gelmişti. maç boyunca galatasaray özellikle kanatlardan arif ve hasan şaş ile etkili olmaya çalıştı. ilk yarıda ümit karan’ın bir kafa vuruşu direkten dönerken, nantes da kontra ataklarla tehlikeler yarattı. maçın son dakikalarında galatasaray baskısını iyice arttırdı; 85’te sergen’in sert şutu nantes kalecisinde kaldı, 90’da ceza sahasında karambolde topa kimse dokunamadı. neticede gol sesi çıkmadı ve maç 0-0 beraberlikle sonuçlandı. bu sonuç, galatasaray’ı grupta bir adım geriye düşürse de yenilmezlik serisinin devam etmesi moral bozmamıştı. taraftarlar maç sonunda bir nebze hayal kırıklığı yaşasa da oyuncuları tribüne çağırarak alkışladılar. özellikle savunmada iyi mücadele eden oyuncular (örneğin stoper emre aşık ve kaleci mondragón) taraftardan alkış aldı. dört maç sonunda hem galatasaray’ın puanı, hem de nantes'ın puanı 7'ye yükselmişti. grup liderliği mücadelesi iyice kızışmıştı.
grubun beşinci maçı için galatasaray 24 ekim 2001’de roma’daki ünlü stadio olimpico’da lazio karşısına çıktı. italya’da lazio, ilk maçtaki yenilginin rövanşını almak ve gruptaki kötü gidişi düzeltmek amacındaydı. 20 binin üzerinde italyan taraftarın izlediği 24 ekim 2001 lazio galatasaray maçında galatasaray, ideal 11’inden biraz eksik halde sahadaydı (sakatlık nedeniyle bazı önemli oyuncular forma giyemedi). yine de ilk yarıda dengeli bir oyun vardı, her iki takım da net fırsatlar bulmakta zorlandı. ikinci yarıda lazio baskıyı artırdı, zira onlar için son şans niteliğindeydi. galatasaray savunması 75 dakikaya kadar direnç gösterse de 76. dakikada lazio’nun sırp yıldızı dejan stanković skoru 1-0 yapan golü attı. bu gol öncesi galatasaray ceza sahasında yaşanan pozisyonda, savunma topu bir türlü uzaklaştıramamış ve stanković önüne düşen fırsatı affetmemişti. kalan dakikalarda galatasaray beraberlik için yüklense de aradığı golü bulamadı. maç 1-0 lazio lehine sonuçlandı. bu mağlubiyet, sarı-kırmızılıların gruptaki ikinci yenilgisi oldu ve puanı 7’de kaldı. maçın ardından lucescu, “buradan puan çıkarabilirdik, küçük hatalar yaptık” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. taraftar cephesinde ise endişe vardı; son maça girerken gruptan çıkma şansı tehlikeye girmişti. lazio maçı sonrası istanbul’a dönen galatasaray kafilesini atatürk havalimanı’nda karşılayan bir grup taraftar, takımı teselli edici tezahüratlar yaptı ve psv karşısında galibiyet beklediklerini iletti.
grup aşamasının kaderini belirleyecek son maçlar, 30 ekim 2001 tarihinde oynandı. galatasaray, ali sami yen stadı’nda hollanda temsilcisi psv eindhoven’ı ağırladı. gruptaki puan durumu son maçlar öncesi çok kritikti: nantes 8, galatasaray 7, psv 7, lazio 6 puandaydı. galatasaray’ın üst tura çıkması için psv karşısında galibiyet alması şarttı. istanbul’daki heyecan büyüktü; sezon başından beri en kalabalık tribün bu maçta vardı, 21.200 taraftar stadı doldurmuştu. coşkulu taraftar desteğiyle 30 ekim 2001 galatasaray psv eindhoven maçına hızlı başlayan galatasaray, ilk dakikadan itibaren psv kalesine yüklenmeye başladı. 26. dakikada galatasaray aradığı golü buldu: ceza sahası yayının biraz gerisinde topla buluşan sergen yalçın, klasına yakışır bir plase vuruşla topu köşeden ağlara gönderdi. bu golle tribünler adeta bayram yerine döndü. ilk yarı 1-0 galatasaray üstünlüğüyle sona ererken, devre arasında taraftarlar uzun süre sergen lehine tezahürat yaptılar. ikinci yarının hemen başında, 50. dakikada sarı-kırmızılılar farkı ikiye çıkardı. sol kanattan gelişen atakta, ceza sahasında karambolde topu önünde bulan arif erdem yakın mesafeden düzgün bir vuruşla fileleri sarstı. galatasaray 2-0 öne geçerken tribünlerde büyük sevinç yaşandı; arif yılların tecrübesiyle bu kritik anda sahne almıştı. bu golden sonra psv’nin direnci kırıldı. galatasaray orta sahası (suat, ergün, ayhan üçlüsü) oyunu kontrol altında tutarak tempoyu ayarladı. kaleci mondragón, psv’nin cılız ataklarında güven veren bir performans sergiledi ve önemli bir kurtarışla gole izin vermedi. maçın son dakikalarına doğru taraftarlar hep bir ağızdan “10, 9, 8...” diye geri sayıma başladı. son düdük çaldığında skor tabelası galatasaray lehine 2-0’ı gösteriyordu. bu sonuçla galatasaray grup maçlarını 10 puanla tamamlarken, aynı akşam lazio’yu yenen nantes 11 puanla lider oldu. galatasaray ise grup ikincisi olarak adını ikinci tura (ikinci grup aşamasına) yazdırdı.
psv galibiyeti sonrası ali sami yen’de büyük bir sevinç hakimdi. taraftarlar “avrupa fatihi cim bom bom” tezahüratlarıyla takımı soyunma odasına uğurladı. özellikle sezon başında eleştirilen isimler bu maçta kahraman ilan edildi; sergen yalçın uzun yıllar sonra avrupa arenasında attığı kritik golle taraftarın gönlünü fethederken, ümit karan ve arif erdem de performanslarıyla övgü topladı. maç sonunda lucescu, “bu çocuklar yüreklerini ortaya koydular” diyerek öğrencileriyle gurur duyduğunu belirtti. gerçekten de, galatasaray’ın yeniden yapılanan takımı devler ligi’nin ilk etabını başarıyla geçmiş, taraftarlarına unutulmaz bir grup macerası yaşatmıştı.
son 16 aşaması için kura çekimine galatasaray üçüncü torbadan katıldı;
1. torba ilk grup aşamasını lider biteren seri başı takımlar; bayern münih, real madrid, barcelona ve juventus'tan oluşuyordu.
2. torba ilk grup aşamasını lider biteren seri başı olmayan takımlar; liverpool, de portivo la coruna, nantes ve panathinaikos'tan oluşuyordu.
3. torba ilk grup aşamasını ikinci biteren seri başı takımlar; manchester united, arsenal, galatasaray ve porto'dan oluşuyordu.
4. torba ilk grup aşamasını ikinci biteren seri başı olmayan takımlar; roma, bayer leverkusen, sparta prag ve boavista'dan oluşuyordu.
ilk gruptan çıkmayı başaran galatasaray’ı ikinci grup aşamasında belki de daha da zorlu bir tablo bekliyordu. kuralar çekildiğinde sarı-kırmızılılar b grubu’nda yer aldı ve rakipleri avrupa’nın üç dev kulübü oldu: ispanya’dan barcelona, ingiltere’den liverpool ve italya’dan as roma. bu grupta her takım güçlüydü ve otoriteler burayı “ölüm grubu” olarak adlandırıyordu. galatasaray’ın kağıt üzerindeki şansı az görülse de, lucescu ve öğrencileri mücadeleden vazgeçmeyecekti.
ikinci grup aşamasının ilk maçı 20 kasım 2001 akşamı istanbul ali sami yen stadı’nda galatasaray – roma arasında oynandı. serin bir istanbul gecesinde yaklaşık 15.794 seyirci tribünlerdeydi. 20 kasım 2001 galatasaray roma maçına galatasaray hızlı başladı ve 22. dakikada öne geçti: yeni transferlerden fransız orta saha sébastien perez, ceza sahası dışından çektiği sert şutla topu roma ağlarına yolladı ve skoru 1-0 yaptı. perez’in bu sürpriz golüyle galatasaray, güçlü roma karşısında avantaj yakalamıştı. maçın devamında roma özellikle yıldız oyuncusu totti ile pozisyonlar bulsa da, kaleci mondragón başarılı kurtarışlar yaptı. dakikalar 90+2’yi gösterirken tribünler galibiyet şarkıları söylemeye başlamıştı ki roma’dan emerson uzak mesafeden şansını denedi; kalabalık savunmaya çarpan top ağlara gitti. son an golüyle skor 1-1 oldu. bu gol ali sami yen’i bir anda sessizliğe boğdu, galatasaray cephesinde büyük hayal kırıklığı yaşandı. bitime saniyeler kala kaçan galibiyet, grup mücadelesine 3 puanla başlama fırsatını elden kaçırmak demekti. yine de taraftarlar maç sonunda oyuncuları tribüne çağırarak moral verdi; özellikle bir avrupa devine karşı ortaya konan mücadele alkış aldı. ilk maçtan alınan 1 puan, her ne kadar son dakika golüyle gelse de, ilerisi için umutları tamamen kırmamıştı.
ikinci maçta galatasaray’ı çok zorlu bir deplasman bekliyordu: 5 aralık 2001 tarihinde ispanya’nın barcelona takımıyla camp nou stadında karşılaşıldı. 98 bin kişilik stadyumda yaklaşık 50 bin futbolsever bu maça tanıklık etti. galatasaray 5 aralık 2001 barcelona galatasaray maçına müthiş bir başlangıç yaptı ve dev rakibini şaşırtan bir performans sergiledi. henüz 5. dakikada hızlı gelişen bir atakta forvet ümit karan, barcelona savunmasının hatasını değerlendirerek ceza sahasında kaleciyle karşı karşıya kaldı ve topu ağlara gönderdi: galatasaray 1-0 öne geçti. bu erken gol camp nou’da buz gibi bir hava estirirken galatasaraylı oyuncuların özgüvenini iyice arttırdı. ilk yarının sonlarına doğru, 41. dakikada galatasaray skoru 2-0 yaptı. köşe vuruşundan seken topu iyi takip eden uruguaylı orta saha andrés fleurquin, ceza sahası çizgisinden çok sert vurdu ve kaleciyi mağlup etti. iki farklı üstünlük, hem ispanyolları şoke etmiş hem de tüm avrupa’yı şaşırtacak bir skor ortaya çıkarmıştı. ilk yarı bittiğinde galatasaray soyunma odasına 2-0’lık tarihi bir skorla girdi. ikinci yarıda barcelona elbette reaksiyon gösterecekti. nitekim 49. dakikada genç forvet javier saviola, ceza sahasında bulduğu topla farkı 1’e indiren golü attı. bu gol ev sahibi ekibi ateşledi, ardı ardına ataklarla galatasaray’ı bunaltmaya başladılar. galatasaray savunması bülent korkmaz önderliğinde kahramanca direniyordu. kaleci mondragón da çok kritik kurtarışlara imza attı. dakikalar 66’yı gösterirken, sahneye yine saviola çıktı; arjantinli yıldız kafa vuruşuyla skoru eşitledi: 2-2. galatasaray neredeyse 2-0’lık tarihi galibiyeti koruyacaktı ancak üstünlüğünü sürdüremedi. yine de 2-2’lik beraberlik, avrupa’nın en güçlü ekiplerinden birine karşı deplasmanda alınmış son derece değerli bir puandı. maç bitiminde barcelona taraftarları kendi takımlarını ıslıklarken, galatasaray’ı tribünlerine çağırıp alkışlayan küçük bir türk taraftar grubu vardı. bu sonuçla galatasaray ikinci maçlar sonunda 2 puana ulaşmış oldu. ilk iki maç gösterdi ki, galatasaray bu ölüm grubunda kolay lokma olmayacaktı; her maçta diş geçirebilecek potansiyele sahipti.
lucescu kış transfer döneminde forvete rumen radu niculescu'yu ve sağ kanada kolombiyalı ersson gonzález'i kiralık olarak transfer ettirdi. kadrodan ayrılanlar ise blackburn rovers'a giden sol bek hakan ünsal, jardel'e karşılık aldığımız robert špehar, mbo mpenza ve pavel horváth oldu.
kış arası nedeniyle iki aylık bir ara veren şampiyonlar ligi, 20 şubat 2002 tarihinde yeniden başladı. galatasaray üçüncü maçında ingiltere’de, liverpool deplasmanında anfield road’un çimlerine çıktı. 40 binden fazla ateşli liverpool taraftarı önünde oynamak her takım için zordur, fakat galatasaray bu atmosferden çekinmedi. 20 şubat 2002 liverpool galatasaray maçının genelinde liverpool daha baskılı gözükse de, galatasaray da kontrataklarla etkili olmaya çalıştı. savunmada capone, ergün, bülent ve emre aşık dörtlüsü kusursuza yakın bir mücadele örneği sergiledi. kaleci mondragón, michael owen ve emile heskey’nin net pozisyonlarında devleşerek gole izin vermedi. orta sahada suat kaya ve ayhan akman ikilisi, liverpool’un ünlü orta sahasına karşı direnç koydular. 90 dakika sonunda gol sesi çıkmadı ve maç 0-0 berabere tamamlandı. anfield gibi zorlu bir deplasmandan alınan bu beraberlik, galatasaray’ın hanesine çok önemli bir puan daha ekledi. üç maç sonunda sarı-kırmızılı ekip 3 puana ulaşmış, hala grupta iddiasını sürdürüyor ancak galibiyetle tanışamamıştı. maçın ardından ingiliz basını galatasaray’ın savunma disiplinine övgüde bulundu; özellikle mondragón’un performansı manşetlere çıktı. bu kritik deplasmandan çıkılan beraberlik, grupta işleri iyice karıştırdı ve galatasaray’a umut verdi.
26 şubat 2002 tarihinde galatasaray, istanbul’da liverpool’u ağırladı. artık grupta son düzlüğe girilmişti ve galatasaray’ın üst tura yükselebilmesi için kalan iki maçından en az birini kazanması kritik önem taşıyordu. ali sami yen stadı’nda yine coşkulu bir kalabalık vardı. 26 şubat 2002 galatasaray liverpool maçı olarak bilinen mücadelenin ilk yarısında iki takım da temkinli bir oyun sergiledi; liverpool güçlü forvetleriyle etkili olmaya çalışırken, galatasaray orta sahası oyunu dengelemeye odaklandı. dakikalar 71’i gösterirken galatasaray aradığı golü buldu: oyuna sonradan giren rumen forvet radu niculescu, ceza sahası dışında önünde kalan topa sert vurdu ve kaleci dudek’i mağlup etti. niculescu’nun golü skoru 1-0 yaparken ali sami yen tribünleri sevinçten adeta yıkılıyordu. bu gol galatasaray’ı üst tur yarışında tutmak için kritik bir fırsattı. ne var ki sevinç uzun sürmedi. 79. dakikada liverpool, emile heskey ile beraberliği yakaladı; sol kanattan yapılan ortaya iyi yükselen heskey düzgün bir kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi. durum 1-1’e geldiğinde kalan dakikalarda galatasaray yine yüklenmeye çalıştı ancak yorgunluk belirtisi gösteren oyuncular skoru değiştiremedi. maç 1-1 sona ererken galatasaray 4. maçından da beraberlikle ayrılmış oldu. bu sonuçla puanını 4’e çıkaran cim bom, hala gruptan çıkma şansını matematiksel olarak sürdürüyordu ancak işi zora sokmuştu. maçın ardından lucescu, “galibiyeti hak etmiştik, ufak bir hatayla gol yedik” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. taraftarlar ise takımı yine alkışlarla soyunma odasına gönderdi ama kaçan galibiyetin burukluğu yüzlere yansımıştı.
ikinci grup aşamasının beşinci maçı olan 13 mart 2002 as roma galatasaray maçı galatasaray adına unutulmaz ve talihsiz olaylara sahne olacaktı. 13 mart 2002 tarihinde roma’da, stadio olimpico’da roma – galatasaray karşı karşıya geldi. grupta iddiasını sürdürmek isteyen galatasaray için bu deplasmandan alınacak puanlar hayatiydi. maça hızlı başlayan taraf yine galatasaray oldu. 45. dakikada, ilk yarının uzatma anlarında ümit karan ceza sahasında bulduğu fırsatı değerlendirdi ve galatasaray’ı 1-0 öne geçiren golü attı. roma’lı seyircilerin şaşkın bakışları arasında soyunma odasına önde giden sarı-kırmızılılar, ikinci yarıda baskıya maruz kaldı. roma ikinci yarının başında, 52. dakikada efsanevi kaptanı cafu ile eşitliği sağladı (1-1). maç bu skorla tamamlanırken, galatasaray yine galibiyeti koruyamasa da çok değerli bir deplasman puanı almış oldu. fakat maçın bitiş düdüğü, asıl olayların başlangıcıydı. karşılaşma biter bitmez saha bir anda karıştı; roma’lı ve galatasaray’lı oyuncular arasında sözlü atışmalar kavgaya dönüştü. itiş kakış büyüyünce güvenlik güçleri -mavi miğferli italyan çevik kuvvet polisleri- de olaya müdahil oldu. ne var ki polisin müdahalesi, tansiyonu düşürmek bir yana, daha büyük arbede çıkmasına yol açtı. saha ortasında yaklaşık 20 dakika süren büyük bir kavga yaşandı; tekmeler, yumruklar havada uçuştu, polis copları devreye girdi.galatasaray oyuncuları, özellikle emre aşık ve batista, roma’lı bazı oyuncularla yumruklaşırken görüldü. bu esnada tribünlerden de yabancı maddeler atılmaya başlayınca tam anlamıyla kaos ortamı oluştu. güvenlik güçleri türk takımının oyuncularını güçlükle soyunma odasına götürmeye çalıştı. iddiaya göre koridorlarda da polis, galatasaray kafilesine sert müdahalede bulundu ve bazı futbolcular darp edildi.
bu roma’daki olaylı gece, sadece spor sayfalarında değil, diplomatik manşetlerde de kendine yer buldu. kavgada 13 italyan polisi yaralandı, bazı galatasaray’lı oyuncular hastanelik oldu. maç sonrası türkiye dışişleri bakanı ismail cem, italyan polisinin tutumunu sert bir dille eleştirerek durumu “mussolini dönemi faşist polis uygulamalarına” benzeten açıklamalar yaptı. italyan tarafı ise türk oyuncuları provokatörlükle suçladı. uefa, yaşanan bu saha içi şiddet olayları üzerine derhal soruşturma başlattı. sonuç olarak her iki kulüp de para cezasına çarptırılırken, galatasaray’lı emre aşık ve batista’ya, roma’lı gabriel batistuta’ya belirli maç men cezaları verildi. bu utanç verici hadise, galatasaray’ın o sezonki avrupa serüvenine gölge düşürdü. taraftarlar televizyon başında büyük üzüntü ve öfke içerisinde bu görüntüleri izlemiş, ertesi gün türk basını “roma’da savaş alanı” manşetleri atmıştı. ancak tüm bu kavganın ortasında skor 1-1 olduğundan, galatasaray grupta puanını 5 yaparak son maçlar öncesi hala (küçük de olsa) bir şansını koruyordu.
ikinci grup aşamasının son maçı olan 19 mart 2002 galatasaray barcelona maçına gelindiğinde ise galatasaray’ın kaderi mucizelere kalmıştı. 19 mart 2002 tarihinde ali sami yen stadı’nda galatasaray ve barcelona karşılaştı. gruptaki diğer maçta liverpool ile roma birbirleriyle oynuyordu. galatasaray’ın çeyrek finale çıkabilmesi için barcelona’yı yenmesi gerekiyordu. istanbul’daki maçta tribünler tıklım tıklımdı; herkes belki de son kez o sezon devler ligi müziğini dinliyordu. maça barcelona temkinli başladı, galatasaray ise hücumda etkili olmakta zorlandı. ilk yarı golsüz geçilirken, taraftarlar bir gol ümidiyle ikinci yarıyı beklemeye koyuldu. ancak dakika 58’de barcelona aradığı golü buldu: tecrübeli yıldız luis enrique, ceza sahasında önünde kalan topu sert bir vuruşla ağlara yolladı ve barça’yı 1-0 öne geçirdi. bu gol galatasaray’ın ümitlerini iyice azalttı. kalan dakikalarda sarı-kırmızılı ekip pozisyonlar üretmeye çalışsa da barcelona kontrollü oyunuyla skoru tutmayı bildi. maç barcelona’nın 1-0 galibiyeti ile sona erdi. aynı anda anfield’da liverpool, roma’yı 2-0 mağlup edince galatasaray’ın gruptan çıkma şansı zaten kalmamıştı. böylece galatasaray, ikinci grup aşamasını 5 puanla grubun dördüncüsü olarak tamamlayarak şampiyonlar ligi’ne veda etti.
elbette bu sonuç, taraftarlar ve takım için üzüntü vericiydi. çünkü grup maçlarında kolay lokma olmayan, dev rakiplere kök söktüren bir galatasaray izlemişlerdi. 6 maçta 5 beraberlik, 1 yenilgi alarak aslında sadece 1 maç kaybetmişlerdi ancak galibiyet alamamak turu geçmeye yetmedi. özellikle camp nou’da kaçan galibiyet ve istanbul’daki roma maçında son dakikada yenilen gol, dönüp bakıldığında “uçup giden fırsatlar” olarak hatırlandı. yine de taraftarlar takımlarına büyük saygı ve sevgi duyuyordu. son barcelona maçının ardından ali sami yen tribünleri, elenen oyuncularını uzun süre alkışladı; “cim bom bom avrupa’da sen bizim gururumuzsun” tezahüratlarıyla onlara moral verdi. zira bu yenilenmiş galatasaray takımı, tüm güçlüklerin içinde bile avrupa’da marka olmuş bir ekibi yenebilecek kapasitesi olduğunu göstermiş, grubun devlerine kök söktürmüştü.
çeyrek finalde barcelona, manchester united, real madrid ve bayer leverkusen grup birincileri olarak 1. tornadan; bayern münih, liverpool, panathinaikos ve deportivo la coruna grup ikincileri olarak 2. torbadan kuraya katıldılar.
çeyrek final eşleşmeleri şu şekilde oldu;
panathinaikos-barcelona
bayern münih-real madrid
deportivo la coruña-manchester united
liverpool- bayer leverkusen
yarı final eşleşmeleri şu şekilde oldu;
barcelona-real madrid
manchester united-bayer leverkusen
finalin adı; real madrid--bayer leverkusen oldu ve kupayı kazanan bir kez daha real madrid oldu.
ikinci gruplarda son maç gruptan lider çıkmaktan başka şansımız yoktu. bizim yerimize lider çıkan barcelona çeyrek finalde panathinaikos ile eşleşti ve turu atlaması durumunda bayern münih-real madrid eşleşmesinin galibiyle yarı final yolu belirlendi. biz son maçta barcelona'yı yenip çıksak muhtemelen çeyrek finalde panathinaikos ile eşleşip onları eleyecek, yarı finalde real madrid'in rakibi olup elenecektik. ama olmadı son 16 ile yetindik. kısmet ne diyelim.
galatasaray 2001-02 sezonunda avrupa’ya mart ayında veda etse de, içeride başarı yürüyüşü devam etti. lucescu yönetimindeki takım, şampiyonlar ligi’nde yaşadığı yoğun maç trafiğine rağmen türkiye süper ligi’nde istikrarlı bir performans sergiledi. sezonun son düzlüğüne girilirken, mart 2002’de kulüp yönetiminde bir kez daha değişiklik yaşandı: başkan mehmet cansun, olağanüstü genel kurulda görevi devretti ve özhan canaydın yeni başkan seçildi. canaydın, son 7 haftasına girilen lig maratonunda başkanlık koltuğuna otururken takımı şampiyonluk yarışının içinde buldu. lucescu ve öğrencileri, sezon sonunda en yakın rakiplerinin önünde ligi zirvede tamamlayarak galatasaray’a bir lig şampiyonluğu daha kazandırdılar. bu, galatasaray’ın tarihteki 15. şampiyonluğuydu ve aynı zamanda üçüncü yıldızı kazanmanın zaferiydi.
şampiyonluğun coşkusu sürerken, camiada beklenmedik bir ayrılık haberi gündeme düştü. başkan canaydın, seçim vaadini yerine getirerek, başarılı teknik direktör mircea lucescu ile devam etmeme kararı aldı ve taraftarların gönlünde özel bir yeri olan fatih terim’i yeniden takımın başına getirdi. bu karar, kamuoyunda tartışmalara yol açtı. bir kesim taraftar lucescu’nun gönderilmesine üzülüp tepki gösterirken, önemli bir kesim de “imparator” terim’in yuvasına dönmesinden memnundu. sonuç olarak 2001-02 sezonu, galatasaray adına büyük değişimler ve inişli çıkışlı hikayelerle dolu bir yıl oldu. faruk süren’le başlayıp canaydın’la biten başkanlık değişimleri, terim’den lucescu’ya oradan tekrar terim’e uzanan teknik direktör sarkacı, yıldızların gidişi ve yeni isimlerin doğuşu, şampiyonlar ligi’nde nefes kesen grup maçları, ligde kazanılan şampiyonluk derken, taraftarlar için tam anlamıyla duygusal bir roller coaster yaşanmıştı.
bu dönemin özeti, galatasaray’ın ne kadar büyük olduğunu kanıtlama hikayesidir. “mahalle takımından” ölüm gruplarında beklenmedik avrupa zaferlerine koşan, kadro istikrarını kaybetmişken bile karakterini sahaya yansıtan bir takım gördük. özellikle 2001-02 sezonundaki şampiyonlar ligi grup maçları, her yönüyle hafızalara kazındı: son dakika golleri, tarihi geri dönüş fırsatları, dev rakiplerle başa baş mücadeleler ve hatta saha dışı olaylarla dolu bu serüven, galatasaray taraftarına unutulmaz anılar armağan etti. son tahlilde, galatasaray bu fırtınalı geçiş döneminden başı dik çıktı. hem lig şampiyonluğu kupasını kaldırarak hem de avrupa arenasında “ben hala buradayım” mesajı vererek. yeni başkan özhan canaydın ve yeniden göreve gelen fatih terim ile birlikte, kulüp 2002 yazında başka bir sayfa açmaya hazırlanırken, geride böylesine sürükleyici bir hikâye bırakmış oldu. ama avrupa'daki başarılı yılların da sonuna gelinmişti. ta ki takvimler 2012'yi gösterinceye kadar...
fenerbahçe'nin galatasaray'ın elinden şampiyonluğu teşvik primleriyle çaldığı 2000-01 sezonu bitiminde galatasaray'da adeta yaprak dökümü yaşanmaya başladı. sanki herkes ilk tökezlemeyi bekliyormuş denilebilirdi. üst üste dört kez şampiyon olan takım, bunu beşinci kez başarmayı son 3 haftada kaybedince gözler ne önceki dört yılı ne de önceki yıl gelen çifte avrupa kupasını görmüştü. herkeste büyük bir öfke ve karamsarlık hakimdi. kulübün mali problemleri gelmeyen şampiyonluk sonucu en üst perdeden haykırılmaya başlanmıştı. klasik türkiye aslında.
g.saray'ın hagi, popescu, taffarel, jardel gibi dünya çapındaki yıldızları barındıran kadrosuyla elde ettiği uefa ve süper kupa zaferlerinin tüm dünyada sağladığı prestij, mali kriz sebebiyle erimeye başlamıştı. özellikle futbolculara ödenmesi gereken paralarda yaşanan gecikme, sarı-kırmızılıların imajını büyük ölçüde zedelemişti. transfer görüşmesi yapılan futbolcular istanbul'a gelmek için alacaklarına karşılık 'banka teminat mektubu' istiyorlardı.
bu esnada galatasaray başkanı faruk süren istifa kararı aldı. mehmet cansun, ali dürüst, mete başol, burak elmas ve celal erkut'un katıldığı ve süren'in beylerbeyi'ndeki yalısında gerçekleşen zirvede süren'e "başkan; sana yönelik muhalefet kulübe çok zarar veriyor. ekonomik durum iyi değil. görevi bırakmanın zamanı geldi. artık bir kan değişikliği gerek" telkininde bulunan yöneticiler, istifanın zorunlu olduğu konusunda birleştiler. kongre tarihi olarak 14 temmuz 2001 günü belirlendi. 14 temmuz 2001'deki kongrede mehmet cansun yeni başkan olarak seçildi.
bu sırada yaprak dökümü çok hızlı yaşanmaya başladı. gheorghe hagi futbolu bıraktı. sözleşmesi biten okan buruk ve emre belözoğlu inter'e, fatih akyel mallorca'ya transfer oldu. maaşları düzenli ödenmediği gerekçesiyle claudio taffarel parma'ya, gheorghe popescu ise lecce'ye gitti. transfer sezonun sonunda mario jardel sporting lizbon'a giderken, ümit davala da fatih terim'in çalıştırdığı milan'a transfer oldu.
bu büyük çaplı ayrılıkların nedeni hem avrupa’dan gelen cazip teklifler hem de kulübün içinde bulunduğu mali zorunluluklardı. yeni yönetim yüksek maaşlı yıldızları göndermek durumunda kalırken, lucescu eldeki bütçeyle genç, maliyeti düşük ama potansiyelli oyunculara yöneldi. 2001 yazında takıma çok sayıda takviye yapıldı.
galatasaray teknik direktörü mircea lucescu hagi'nin boşluğunu sergen yalçın ile, taffarel'in boşluğunu da faryd mondragon ile doldurmayı yönetime şart koşmuştu.
transfer dönemi boyunca galatasaray sadece forvete gençlerbirliği'nden ümit karan'ı, 2.5 milyon euroya ve orta sahaya gaziantepspor'dan 1.6 milyon euroya batistayı ve beşiktaş'tan 500 bin euroya ayhan akman'ı bonservisiyle transfer edebildi. geriye kalan bütün transferlerini maddi yetersizlikten dolayı kiralama üzerinden gerçekleştirebildi. bu doğrultu da kaleye metz'den faryd mondragon, on numaraya siirt jetpa'dan sergen yalçın, sol beke palmira'dan gustavo victoria, sağ beke marsilya'dan sebastian perez, ön liberoya sturm graz'dan andrés fleurquin, forvete de bursaspor'dan murat sözkesen kiralandı. jardel'in sporting lizbon'a transferine karşılık 6 milyon dolar haricinde forvete robert špehar ve mbo mpenza ve on numaraya pavel horváth sporting'den kadromuza dahil oldu.
bu kadar çok sayıda yeni oyuncunun bir araya gelmesiyle takım, bazı kesimlerce “toplama takım” olarak görülüyordu. medyada ve taraftar çevrelerinde, yıldızlarla dolu önceki kadronun yerine gelen bu mütevazı isimler başlangıçta yeterli bulunmadı. hatta sezon başında bazı taraftarlar yeni transferler için alaycı bir şekilde “kim bu mahalle topçuları?” diye soruyor, takımın kalitesini küçümseyen ifadeler kullanıyordu. ancak rumen hoca lucescu yönetimindeki bu yenilenmiş ekip, sahada gösterdiği mücadele ve futbolla kısa sürede takdir toplamayı başardı.maddi sorunlar yüzünden düşük maliyetli bir “yama takım” kurulmuş gibiydi fakat galatasaray’ın standartları düşmedi. aksine, bu mütevazı kadro beklenenden iyi bir performans sergiledi; sezon sonunda lig şampiyonluğu kazanıldı ve şampiyonlar ligi’nde son anda kaçan bir çeyrek final biletiyle avrupa’da başarılı bir grafik çizildi. bu tablo, lucescu’nun ne denli doğru bir takım mühendisliği yaptığının göstergesiydi.
yeni kurulmuş kadronun en büyük sınavı, avrupa’nın en büyük arenası olan uefa şampiyonlar ligi’nde verilecekti. galatasaray, 2001-02 sezonunda şampiyonlar ligi’ne katılmak için temmuz-ağustos 2001’de iki ön eleme turu oynadı. önce arnavutluk’un vllaznia shkodër takımını 2-0 ve 4-1’lik skorlarla eleyip, ardından ağustos ayında bulgaristan şampiyonu levski sofia’yı 2-1 içeride ve 1-1 deplasmanda geçerek gruplara kalmayı başardı.
32 takımın yer aldığı ilk grup aşamasının kurasına galatasaray birinci torbadan girmeyi kılpayı kaçırarak 2. torbadan katıldı. grup kuraları çekildiğinde galatasaray’ı oldukça zorlu bir d grubu bekliyordu. rakipler; 1.torbadan lazio, 3. torbadan psv eindhoven ve 4. torbadan nantes idi. kağıt üzerinde güçlü rakiplerle dolu bu grup, galatasaray’ın yenilenmiş kadrosu için gerçek bir test olacaktı. 11 eylül 2001 akşamı grup macerası, tüm dünyayı sarsan 11 eylül saldırılarının gölgesinde, istanbul ali sami yen stadı’nda başladı. o gün yaşanan trajik olayların etkisiyle stada gelen seyirci sayısı normalin altında kaldı; yalnızca 13.850 taraftar tribünlerdeydi. hüzünlü ve tedirgin bir atmosferde başlayan 11 eylül 2001 galatasaray lazio maçında, sarı-kırmızılı ekip yeni golcüsü ümit karan’ın 79. dakikada attığı golle 1-0 öne geçti. kalan dakikalarda italyan temsilcisinin baskısına rağmen galatasaray skoru korumayı başardı ve gruba galibiyetle başladı. bu kritik galibiyet, hem moral getirdi hem de takımın avrupalı devler karşısında yarışabileceğini gösterdi. maç sonunda seyirci coşkusu yüksekti; az sayıda taraftar olsa da takımlarını bağırlarına basarak ilk sınavı geçen oyuncuları alkışladılar.
ilk maçın ardından 19 eylül 2001’de galatasaray, hollanda’da psv eindhoven deplasmanına çıktı. maç, eindhoven yerine arnhem şehrindeki gelredome stadında oynandı. 19 eylül 2001 psv eindhoven galatasaray maçı olarak bilinen bu karşılaşma, sarı-kırmızılıların yeni kadrosunun ilk ciddi dış saha deneyimiydi ve ne yazık ki istedikleri gibi geçmedi. eric gerets'in çalıştırdığı psv karşısında galatasaray savunması zor anlar yaşadı. 38. dakikada bruggink ve 53’te ernest faber’in golleriyle ev sahibi ekip 2-0 öne geçti. ikinci yarıda galatasaray biraz toparlanır gibi oldu; 68. dakikada yine ümit karan sahneye çıkarak durumu 2-1’e getiren golü attı. ancak uzatma anlarında psv’nin genç yıldızı mateja kežman skoru 3-1’e taşıyan golü atarak galatasaray’ın umutlarını bitirdi. bu yenilgi, galatasaray’ın gruptaki ilk puan kaybıydı. maç boyunca özellikle savunmadaki uyum sorunları göze çarptı; popescu’nun yokluğunda defans hattı organize olmakta zorlandı. yine de ümit karan’ın üst üste iki maçta gol atması sevindiriciydi. hollanda’dan puansız dönülürken lucescu, “hatalarımızdan ders alacağız” diyerek takımını motive etmeye çalışıyordu.
bir hafta sonra, 26 eylül 2001 tarihinde galatasaray bu kez fransa deplasmanında sahne aldı. rakip, grubun sürpriz potansiyelli takımı nantes’tı. fransa şampiyonu nantes, özellikle evinde dirençli bir ekipti. 26 eylül 2001 nantes galatasaray maçı olarak bilinen karşılaşmada stade de la beaujoire’de 30 bini aşkın fransız taraftar önünde galatasaray son derece disiplinli ve dirençli bir oyun sergiledi. maçın ilk yarısı karşılıklı fırsatlarla golsüz geçilirken, kaleci mondragón kritik kurtarışlarla takımını ayakta tuttu. ikinci yarıda galatasaray daha cesur oynamaya başladı. 79. dakikada ceza sahası dışından kullanılan serbest vuruşta sergen yalçın müthiş bir sol ayak şutu çıkararak topu ağlara gönderdi. bu golle galatasaray, nantes deplasmanında 1-0 öne geçti. kalan dakikalarda nantes’ın baskısına karşın savunma direnç gösterdi; özellikle kaptan bülent korkmaz ve genç emre aşık hava toplarında rakibe şans tanımadı. zorlu deplasmandan alınan bu 1-0’lık galibiyet galatasaray’a altın değerinde üç puan kazandırdı. üç maç sonunda galatasaray 6 puana ulaşmış, grup liderliği için iddialı konuma gelmişti. bu sonuç, sezon başında “mahalle takımı” denilen oyuncuların aslında ne denli mücadeleci olduğunu gösterdiği için taraftarları çok mutlu etti. deplasmanda elde edilen bu kritik zafer sonrası istanbul’a dönen kafileyi havaalanında küçük bir taraftar grubu tezahüratlarla karşıladı, lucescu ve öğrencilerine güven mesajları verdi.
ekim ayına girildiğinde fikstür gereği rövanş mücadeleleri başladı. 16 ekim 2001 tarihinde galatasaray, istanbul’da nantes’ı konuk etti. 16 ekim 2001 galatasaray nantes maçında fransa’da yenildiği için hırslı olan nantes, ali sami yen stadı’nda temkinli bir oyun sergiledi. galatasaray ise taraftarı önünde kazanıp işi bitirmek istiyordu. bu kez tribünlere ilgi biraz artmış, 19.100 civarı seyirci maçı izlemeye gelmişti. maç boyunca galatasaray özellikle kanatlardan arif ve hasan şaş ile etkili olmaya çalıştı. ilk yarıda ümit karan’ın bir kafa vuruşu direkten dönerken, nantes da kontra ataklarla tehlikeler yarattı. maçın son dakikalarında galatasaray baskısını iyice arttırdı; 85’te sergen’in sert şutu nantes kalecisinde kaldı, 90’da ceza sahasında karambolde topa kimse dokunamadı. neticede gol sesi çıkmadı ve maç 0-0 beraberlikle sonuçlandı. bu sonuç, galatasaray’ı grupta bir adım geriye düşürse de yenilmezlik serisinin devam etmesi moral bozmamıştı. taraftarlar maç sonunda bir nebze hayal kırıklığı yaşasa da oyuncuları tribüne çağırarak alkışladılar. özellikle savunmada iyi mücadele eden oyuncular (örneğin stoper emre aşık ve kaleci mondragón) taraftardan alkış aldı. dört maç sonunda hem galatasaray’ın puanı, hem de nantes'ın puanı 7'ye yükselmişti. grup liderliği mücadelesi iyice kızışmıştı.
grubun beşinci maçı için galatasaray 24 ekim 2001’de roma’daki ünlü stadio olimpico’da lazio karşısına çıktı. italya’da lazio, ilk maçtaki yenilginin rövanşını almak ve gruptaki kötü gidişi düzeltmek amacındaydı. 20 binin üzerinde italyan taraftarın izlediği 24 ekim 2001 lazio galatasaray maçında galatasaray, ideal 11’inden biraz eksik halde sahadaydı (sakatlık nedeniyle bazı önemli oyuncular forma giyemedi). yine de ilk yarıda dengeli bir oyun vardı, her iki takım da net fırsatlar bulmakta zorlandı. ikinci yarıda lazio baskıyı artırdı, zira onlar için son şans niteliğindeydi. galatasaray savunması 75 dakikaya kadar direnç gösterse de 76. dakikada lazio’nun sırp yıldızı dejan stanković skoru 1-0 yapan golü attı. bu gol öncesi galatasaray ceza sahasında yaşanan pozisyonda, savunma topu bir türlü uzaklaştıramamış ve stanković önüne düşen fırsatı affetmemişti. kalan dakikalarda galatasaray beraberlik için yüklense de aradığı golü bulamadı. maç 1-0 lazio lehine sonuçlandı. bu mağlubiyet, sarı-kırmızılıların gruptaki ikinci yenilgisi oldu ve puanı 7’de kaldı. maçın ardından lucescu, “buradan puan çıkarabilirdik, küçük hatalar yaptık” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. taraftar cephesinde ise endişe vardı; son maça girerken gruptan çıkma şansı tehlikeye girmişti. lazio maçı sonrası istanbul’a dönen galatasaray kafilesini atatürk havalimanı’nda karşılayan bir grup taraftar, takımı teselli edici tezahüratlar yaptı ve psv karşısında galibiyet beklediklerini iletti.
grup aşamasının kaderini belirleyecek son maçlar, 30 ekim 2001 tarihinde oynandı. galatasaray, ali sami yen stadı’nda hollanda temsilcisi psv eindhoven’ı ağırladı. gruptaki puan durumu son maçlar öncesi çok kritikti: nantes 8, galatasaray 7, psv 7, lazio 6 puandaydı. galatasaray’ın üst tura çıkması için psv karşısında galibiyet alması şarttı. istanbul’daki heyecan büyüktü; sezon başından beri en kalabalık tribün bu maçta vardı, 21.200 taraftar stadı doldurmuştu. coşkulu taraftar desteğiyle 30 ekim 2001 galatasaray psv eindhoven maçına hızlı başlayan galatasaray, ilk dakikadan itibaren psv kalesine yüklenmeye başladı. 26. dakikada galatasaray aradığı golü buldu: ceza sahası yayının biraz gerisinde topla buluşan sergen yalçın, klasına yakışır bir plase vuruşla topu köşeden ağlara gönderdi. bu golle tribünler adeta bayram yerine döndü. ilk yarı 1-0 galatasaray üstünlüğüyle sona ererken, devre arasında taraftarlar uzun süre sergen lehine tezahürat yaptılar. ikinci yarının hemen başında, 50. dakikada sarı-kırmızılılar farkı ikiye çıkardı. sol kanattan gelişen atakta, ceza sahasında karambolde topu önünde bulan arif erdem yakın mesafeden düzgün bir vuruşla fileleri sarstı. galatasaray 2-0 öne geçerken tribünlerde büyük sevinç yaşandı; arif yılların tecrübesiyle bu kritik anda sahne almıştı. bu golden sonra psv’nin direnci kırıldı. galatasaray orta sahası (suat, ergün, ayhan üçlüsü) oyunu kontrol altında tutarak tempoyu ayarladı. kaleci mondragón, psv’nin cılız ataklarında güven veren bir performans sergiledi ve önemli bir kurtarışla gole izin vermedi. maçın son dakikalarına doğru taraftarlar hep bir ağızdan “10, 9, 8...” diye geri sayıma başladı. son düdük çaldığında skor tabelası galatasaray lehine 2-0’ı gösteriyordu. bu sonuçla galatasaray grup maçlarını 10 puanla tamamlarken, aynı akşam lazio’yu yenen nantes 11 puanla lider oldu. galatasaray ise grup ikincisi olarak adını ikinci tura (ikinci grup aşamasına) yazdırdı.
psv galibiyeti sonrası ali sami yen’de büyük bir sevinç hakimdi. taraftarlar “avrupa fatihi cim bom bom” tezahüratlarıyla takımı soyunma odasına uğurladı. özellikle sezon başında eleştirilen isimler bu maçta kahraman ilan edildi; sergen yalçın uzun yıllar sonra avrupa arenasında attığı kritik golle taraftarın gönlünü fethederken, ümit karan ve arif erdem de performanslarıyla övgü topladı. maç sonunda lucescu, “bu çocuklar yüreklerini ortaya koydular” diyerek öğrencileriyle gurur duyduğunu belirtti. gerçekten de, galatasaray’ın yeniden yapılanan takımı devler ligi’nin ilk etabını başarıyla geçmiş, taraftarlarına unutulmaz bir grup macerası yaşatmıştı.
son 16 aşaması için kura çekimine galatasaray üçüncü torbadan katıldı;
1. torba ilk grup aşamasını lider biteren seri başı takımlar; bayern münih, real madrid, barcelona ve juventus'tan oluşuyordu.
2. torba ilk grup aşamasını lider biteren seri başı olmayan takımlar; liverpool, de portivo la coruna, nantes ve panathinaikos'tan oluşuyordu.
3. torba ilk grup aşamasını ikinci biteren seri başı takımlar; manchester united, arsenal, galatasaray ve porto'dan oluşuyordu.
4. torba ilk grup aşamasını ikinci biteren seri başı olmayan takımlar; roma, bayer leverkusen, sparta prag ve boavista'dan oluşuyordu.
ilk gruptan çıkmayı başaran galatasaray’ı ikinci grup aşamasında belki de daha da zorlu bir tablo bekliyordu. kuralar çekildiğinde sarı-kırmızılılar b grubu’nda yer aldı ve rakipleri avrupa’nın üç dev kulübü oldu: ispanya’dan barcelona, ingiltere’den liverpool ve italya’dan as roma. bu grupta her takım güçlüydü ve otoriteler burayı “ölüm grubu” olarak adlandırıyordu. galatasaray’ın kağıt üzerindeki şansı az görülse de, lucescu ve öğrencileri mücadeleden vazgeçmeyecekti.
ikinci grup aşamasının ilk maçı 20 kasım 2001 akşamı istanbul ali sami yen stadı’nda galatasaray – roma arasında oynandı. serin bir istanbul gecesinde yaklaşık 15.794 seyirci tribünlerdeydi. 20 kasım 2001 galatasaray roma maçına galatasaray hızlı başladı ve 22. dakikada öne geçti: yeni transferlerden fransız orta saha sébastien perez, ceza sahası dışından çektiği sert şutla topu roma ağlarına yolladı ve skoru 1-0 yaptı. perez’in bu sürpriz golüyle galatasaray, güçlü roma karşısında avantaj yakalamıştı. maçın devamında roma özellikle yıldız oyuncusu totti ile pozisyonlar bulsa da, kaleci mondragón başarılı kurtarışlar yaptı. dakikalar 90+2’yi gösterirken tribünler galibiyet şarkıları söylemeye başlamıştı ki roma’dan emerson uzak mesafeden şansını denedi; kalabalık savunmaya çarpan top ağlara gitti. son an golüyle skor 1-1 oldu. bu gol ali sami yen’i bir anda sessizliğe boğdu, galatasaray cephesinde büyük hayal kırıklığı yaşandı. bitime saniyeler kala kaçan galibiyet, grup mücadelesine 3 puanla başlama fırsatını elden kaçırmak demekti. yine de taraftarlar maç sonunda oyuncuları tribüne çağırarak moral verdi; özellikle bir avrupa devine karşı ortaya konan mücadele alkış aldı. ilk maçtan alınan 1 puan, her ne kadar son dakika golüyle gelse de, ilerisi için umutları tamamen kırmamıştı.
ikinci maçta galatasaray’ı çok zorlu bir deplasman bekliyordu: 5 aralık 2001 tarihinde ispanya’nın barcelona takımıyla camp nou stadında karşılaşıldı. 98 bin kişilik stadyumda yaklaşık 50 bin futbolsever bu maça tanıklık etti. galatasaray 5 aralık 2001 barcelona galatasaray maçına müthiş bir başlangıç yaptı ve dev rakibini şaşırtan bir performans sergiledi. henüz 5. dakikada hızlı gelişen bir atakta forvet ümit karan, barcelona savunmasının hatasını değerlendirerek ceza sahasında kaleciyle karşı karşıya kaldı ve topu ağlara gönderdi: galatasaray 1-0 öne geçti. bu erken gol camp nou’da buz gibi bir hava estirirken galatasaraylı oyuncuların özgüvenini iyice arttırdı. ilk yarının sonlarına doğru, 41. dakikada galatasaray skoru 2-0 yaptı. köşe vuruşundan seken topu iyi takip eden uruguaylı orta saha andrés fleurquin, ceza sahası çizgisinden çok sert vurdu ve kaleciyi mağlup etti. iki farklı üstünlük, hem ispanyolları şoke etmiş hem de tüm avrupa’yı şaşırtacak bir skor ortaya çıkarmıştı. ilk yarı bittiğinde galatasaray soyunma odasına 2-0’lık tarihi bir skorla girdi. ikinci yarıda barcelona elbette reaksiyon gösterecekti. nitekim 49. dakikada genç forvet javier saviola, ceza sahasında bulduğu topla farkı 1’e indiren golü attı. bu gol ev sahibi ekibi ateşledi, ardı ardına ataklarla galatasaray’ı bunaltmaya başladılar. galatasaray savunması bülent korkmaz önderliğinde kahramanca direniyordu. kaleci mondragón da çok kritik kurtarışlara imza attı. dakikalar 66’yı gösterirken, sahneye yine saviola çıktı; arjantinli yıldız kafa vuruşuyla skoru eşitledi: 2-2. galatasaray neredeyse 2-0’lık tarihi galibiyeti koruyacaktı ancak üstünlüğünü sürdüremedi. yine de 2-2’lik beraberlik, avrupa’nın en güçlü ekiplerinden birine karşı deplasmanda alınmış son derece değerli bir puandı. maç bitiminde barcelona taraftarları kendi takımlarını ıslıklarken, galatasaray’ı tribünlerine çağırıp alkışlayan küçük bir türk taraftar grubu vardı. bu sonuçla galatasaray ikinci maçlar sonunda 2 puana ulaşmış oldu. ilk iki maç gösterdi ki, galatasaray bu ölüm grubunda kolay lokma olmayacaktı; her maçta diş geçirebilecek potansiyele sahipti.
lucescu kış transfer döneminde forvete rumen radu niculescu'yu ve sağ kanada kolombiyalı ersson gonzález'i kiralık olarak transfer ettirdi. kadrodan ayrılanlar ise blackburn rovers'a giden sol bek hakan ünsal, jardel'e karşılık aldığımız robert špehar, mbo mpenza ve pavel horváth oldu.
kış arası nedeniyle iki aylık bir ara veren şampiyonlar ligi, 20 şubat 2002 tarihinde yeniden başladı. galatasaray üçüncü maçında ingiltere’de, liverpool deplasmanında anfield road’un çimlerine çıktı. 40 binden fazla ateşli liverpool taraftarı önünde oynamak her takım için zordur, fakat galatasaray bu atmosferden çekinmedi. 20 şubat 2002 liverpool galatasaray maçının genelinde liverpool daha baskılı gözükse de, galatasaray da kontrataklarla etkili olmaya çalıştı. savunmada capone, ergün, bülent ve emre aşık dörtlüsü kusursuza yakın bir mücadele örneği sergiledi. kaleci mondragón, michael owen ve emile heskey’nin net pozisyonlarında devleşerek gole izin vermedi. orta sahada suat kaya ve ayhan akman ikilisi, liverpool’un ünlü orta sahasına karşı direnç koydular. 90 dakika sonunda gol sesi çıkmadı ve maç 0-0 berabere tamamlandı. anfield gibi zorlu bir deplasmandan alınan bu beraberlik, galatasaray’ın hanesine çok önemli bir puan daha ekledi. üç maç sonunda sarı-kırmızılı ekip 3 puana ulaşmış, hala grupta iddiasını sürdürüyor ancak galibiyetle tanışamamıştı. maçın ardından ingiliz basını galatasaray’ın savunma disiplinine övgüde bulundu; özellikle mondragón’un performansı manşetlere çıktı. bu kritik deplasmandan çıkılan beraberlik, grupta işleri iyice karıştırdı ve galatasaray’a umut verdi.
26 şubat 2002 tarihinde galatasaray, istanbul’da liverpool’u ağırladı. artık grupta son düzlüğe girilmişti ve galatasaray’ın üst tura yükselebilmesi için kalan iki maçından en az birini kazanması kritik önem taşıyordu. ali sami yen stadı’nda yine coşkulu bir kalabalık vardı. 26 şubat 2002 galatasaray liverpool maçı olarak bilinen mücadelenin ilk yarısında iki takım da temkinli bir oyun sergiledi; liverpool güçlü forvetleriyle etkili olmaya çalışırken, galatasaray orta sahası oyunu dengelemeye odaklandı. dakikalar 71’i gösterirken galatasaray aradığı golü buldu: oyuna sonradan giren rumen forvet radu niculescu, ceza sahası dışında önünde kalan topa sert vurdu ve kaleci dudek’i mağlup etti. niculescu’nun golü skoru 1-0 yaparken ali sami yen tribünleri sevinçten adeta yıkılıyordu. bu gol galatasaray’ı üst tur yarışında tutmak için kritik bir fırsattı. ne var ki sevinç uzun sürmedi. 79. dakikada liverpool, emile heskey ile beraberliği yakaladı; sol kanattan yapılan ortaya iyi yükselen heskey düzgün bir kafa vuruşuyla topu ağlara gönderdi. durum 1-1’e geldiğinde kalan dakikalarda galatasaray yine yüklenmeye çalıştı ancak yorgunluk belirtisi gösteren oyuncular skoru değiştiremedi. maç 1-1 sona ererken galatasaray 4. maçından da beraberlikle ayrılmış oldu. bu sonuçla puanını 4’e çıkaran cim bom, hala gruptan çıkma şansını matematiksel olarak sürdürüyordu ancak işi zora sokmuştu. maçın ardından lucescu, “galibiyeti hak etmiştik, ufak bir hatayla gol yedik” diyerek üzüntüsünü dile getirdi. taraftarlar ise takımı yine alkışlarla soyunma odasına gönderdi ama kaçan galibiyetin burukluğu yüzlere yansımıştı.
ikinci grup aşamasının beşinci maçı olan 13 mart 2002 as roma galatasaray maçı galatasaray adına unutulmaz ve talihsiz olaylara sahne olacaktı. 13 mart 2002 tarihinde roma’da, stadio olimpico’da roma – galatasaray karşı karşıya geldi. grupta iddiasını sürdürmek isteyen galatasaray için bu deplasmandan alınacak puanlar hayatiydi. maça hızlı başlayan taraf yine galatasaray oldu. 45. dakikada, ilk yarının uzatma anlarında ümit karan ceza sahasında bulduğu fırsatı değerlendirdi ve galatasaray’ı 1-0 öne geçiren golü attı. roma’lı seyircilerin şaşkın bakışları arasında soyunma odasına önde giden sarı-kırmızılılar, ikinci yarıda baskıya maruz kaldı. roma ikinci yarının başında, 52. dakikada efsanevi kaptanı cafu ile eşitliği sağladı (1-1). maç bu skorla tamamlanırken, galatasaray yine galibiyeti koruyamasa da çok değerli bir deplasman puanı almış oldu. fakat maçın bitiş düdüğü, asıl olayların başlangıcıydı. karşılaşma biter bitmez saha bir anda karıştı; roma’lı ve galatasaray’lı oyuncular arasında sözlü atışmalar kavgaya dönüştü. itiş kakış büyüyünce güvenlik güçleri -mavi miğferli italyan çevik kuvvet polisleri- de olaya müdahil oldu. ne var ki polisin müdahalesi, tansiyonu düşürmek bir yana, daha büyük arbede çıkmasına yol açtı. saha ortasında yaklaşık 20 dakika süren büyük bir kavga yaşandı; tekmeler, yumruklar havada uçuştu, polis copları devreye girdi.galatasaray oyuncuları, özellikle emre aşık ve batista, roma’lı bazı oyuncularla yumruklaşırken görüldü. bu esnada tribünlerden de yabancı maddeler atılmaya başlayınca tam anlamıyla kaos ortamı oluştu. güvenlik güçleri türk takımının oyuncularını güçlükle soyunma odasına götürmeye çalıştı. iddiaya göre koridorlarda da polis, galatasaray kafilesine sert müdahalede bulundu ve bazı futbolcular darp edildi.
bu roma’daki olaylı gece, sadece spor sayfalarında değil, diplomatik manşetlerde de kendine yer buldu. kavgada 13 italyan polisi yaralandı, bazı galatasaray’lı oyuncular hastanelik oldu. maç sonrası türkiye dışişleri bakanı ismail cem, italyan polisinin tutumunu sert bir dille eleştirerek durumu “mussolini dönemi faşist polis uygulamalarına” benzeten açıklamalar yaptı. italyan tarafı ise türk oyuncuları provokatörlükle suçladı. uefa, yaşanan bu saha içi şiddet olayları üzerine derhal soruşturma başlattı. sonuç olarak her iki kulüp de para cezasına çarptırılırken, galatasaray’lı emre aşık ve batista’ya, roma’lı gabriel batistuta’ya belirli maç men cezaları verildi. bu utanç verici hadise, galatasaray’ın o sezonki avrupa serüvenine gölge düşürdü. taraftarlar televizyon başında büyük üzüntü ve öfke içerisinde bu görüntüleri izlemiş, ertesi gün türk basını “roma’da savaş alanı” manşetleri atmıştı. ancak tüm bu kavganın ortasında skor 1-1 olduğundan, galatasaray grupta puanını 5 yaparak son maçlar öncesi hala (küçük de olsa) bir şansını koruyordu.
ikinci grup aşamasının son maçı olan 19 mart 2002 galatasaray barcelona maçına gelindiğinde ise galatasaray’ın kaderi mucizelere kalmıştı. 19 mart 2002 tarihinde ali sami yen stadı’nda galatasaray ve barcelona karşılaştı. gruptaki diğer maçta liverpool ile roma birbirleriyle oynuyordu. galatasaray’ın çeyrek finale çıkabilmesi için barcelona’yı yenmesi gerekiyordu. istanbul’daki maçta tribünler tıklım tıklımdı; herkes belki de son kez o sezon devler ligi müziğini dinliyordu. maça barcelona temkinli başladı, galatasaray ise hücumda etkili olmakta zorlandı. ilk yarı golsüz geçilirken, taraftarlar bir gol ümidiyle ikinci yarıyı beklemeye koyuldu. ancak dakika 58’de barcelona aradığı golü buldu: tecrübeli yıldız luis enrique, ceza sahasında önünde kalan topu sert bir vuruşla ağlara yolladı ve barça’yı 1-0 öne geçirdi. bu gol galatasaray’ın ümitlerini iyice azalttı. kalan dakikalarda sarı-kırmızılı ekip pozisyonlar üretmeye çalışsa da barcelona kontrollü oyunuyla skoru tutmayı bildi. maç barcelona’nın 1-0 galibiyeti ile sona erdi. aynı anda anfield’da liverpool, roma’yı 2-0 mağlup edince galatasaray’ın gruptan çıkma şansı zaten kalmamıştı. böylece galatasaray, ikinci grup aşamasını 5 puanla grubun dördüncüsü olarak tamamlayarak şampiyonlar ligi’ne veda etti.
elbette bu sonuç, taraftarlar ve takım için üzüntü vericiydi. çünkü grup maçlarında kolay lokma olmayan, dev rakiplere kök söktüren bir galatasaray izlemişlerdi. 6 maçta 5 beraberlik, 1 yenilgi alarak aslında sadece 1 maç kaybetmişlerdi ancak galibiyet alamamak turu geçmeye yetmedi. özellikle camp nou’da kaçan galibiyet ve istanbul’daki roma maçında son dakikada yenilen gol, dönüp bakıldığında “uçup giden fırsatlar” olarak hatırlandı. yine de taraftarlar takımlarına büyük saygı ve sevgi duyuyordu. son barcelona maçının ardından ali sami yen tribünleri, elenen oyuncularını uzun süre alkışladı; “cim bom bom avrupa’da sen bizim gururumuzsun” tezahüratlarıyla onlara moral verdi. zira bu yenilenmiş galatasaray takımı, tüm güçlüklerin içinde bile avrupa’da marka olmuş bir ekibi yenebilecek kapasitesi olduğunu göstermiş, grubun devlerine kök söktürmüştü.
çeyrek finalde barcelona, manchester united, real madrid ve bayer leverkusen grup birincileri olarak 1. tornadan; bayern münih, liverpool, panathinaikos ve deportivo la coruna grup ikincileri olarak 2. torbadan kuraya katıldılar.
çeyrek final eşleşmeleri şu şekilde oldu;
panathinaikos-barcelona
bayern münih-real madrid
deportivo la coruña-manchester united
liverpool- bayer leverkusen
yarı final eşleşmeleri şu şekilde oldu;
barcelona-real madrid
manchester united-bayer leverkusen
finalin adı; real madrid--bayer leverkusen oldu ve kupayı kazanan bir kez daha real madrid oldu.
ikinci gruplarda son maç gruptan lider çıkmaktan başka şansımız yoktu. bizim yerimize lider çıkan barcelona çeyrek finalde panathinaikos ile eşleşti ve turu atlaması durumunda bayern münih-real madrid eşleşmesinin galibiyle yarı final yolu belirlendi. biz son maçta barcelona'yı yenip çıksak muhtemelen çeyrek finalde panathinaikos ile eşleşip onları eleyecek, yarı finalde real madrid'in rakibi olup elenecektik. ama olmadı son 16 ile yetindik. kısmet ne diyelim.
galatasaray 2001-02 sezonunda avrupa’ya mart ayında veda etse de, içeride başarı yürüyüşü devam etti. lucescu yönetimindeki takım, şampiyonlar ligi’nde yaşadığı yoğun maç trafiğine rağmen türkiye süper ligi’nde istikrarlı bir performans sergiledi. sezonun son düzlüğüne girilirken, mart 2002’de kulüp yönetiminde bir kez daha değişiklik yaşandı: başkan mehmet cansun, olağanüstü genel kurulda görevi devretti ve özhan canaydın yeni başkan seçildi. canaydın, son 7 haftasına girilen lig maratonunda başkanlık koltuğuna otururken takımı şampiyonluk yarışının içinde buldu. lucescu ve öğrencileri, sezon sonunda en yakın rakiplerinin önünde ligi zirvede tamamlayarak galatasaray’a bir lig şampiyonluğu daha kazandırdılar. bu, galatasaray’ın tarihteki 15. şampiyonluğuydu ve aynı zamanda üçüncü yıldızı kazanmanın zaferiydi.
şampiyonluğun coşkusu sürerken, camiada beklenmedik bir ayrılık haberi gündeme düştü. başkan canaydın, seçim vaadini yerine getirerek, başarılı teknik direktör mircea lucescu ile devam etmeme kararı aldı ve taraftarların gönlünde özel bir yeri olan fatih terim’i yeniden takımın başına getirdi. bu karar, kamuoyunda tartışmalara yol açtı. bir kesim taraftar lucescu’nun gönderilmesine üzülüp tepki gösterirken, önemli bir kesim de “imparator” terim’in yuvasına dönmesinden memnundu. sonuç olarak 2001-02 sezonu, galatasaray adına büyük değişimler ve inişli çıkışlı hikayelerle dolu bir yıl oldu. faruk süren’le başlayıp canaydın’la biten başkanlık değişimleri, terim’den lucescu’ya oradan tekrar terim’e uzanan teknik direktör sarkacı, yıldızların gidişi ve yeni isimlerin doğuşu, şampiyonlar ligi’nde nefes kesen grup maçları, ligde kazanılan şampiyonluk derken, taraftarlar için tam anlamıyla duygusal bir roller coaster yaşanmıştı.
bu dönemin özeti, galatasaray’ın ne kadar büyük olduğunu kanıtlama hikayesidir. “mahalle takımından” ölüm gruplarında beklenmedik avrupa zaferlerine koşan, kadro istikrarını kaybetmişken bile karakterini sahaya yansıtan bir takım gördük. özellikle 2001-02 sezonundaki şampiyonlar ligi grup maçları, her yönüyle hafızalara kazındı: son dakika golleri, tarihi geri dönüş fırsatları, dev rakiplerle başa baş mücadeleler ve hatta saha dışı olaylarla dolu bu serüven, galatasaray taraftarına unutulmaz anılar armağan etti. son tahlilde, galatasaray bu fırtınalı geçiş döneminden başı dik çıktı. hem lig şampiyonluğu kupasını kaldırarak hem de avrupa arenasında “ben hala buradayım” mesajı vererek. yeni başkan özhan canaydın ve yeniden göreve gelen fatih terim ile birlikte, kulüp 2002 yazında başka bir sayfa açmaya hazırlanırken, geride böylesine sürükleyici bir hikâye bırakmış oldu. ama avrupa'daki başarılı yılların da sonuna gelinmişti. ta ki takvimler 2012'yi gösterinceye kadar...