• 205
    (bkz: 18 mayıs 2025 galatasaray kayserispor maçı)

    madem bir kayseri maçıyla daha şampiyonluk ilan etme günü geldi*, geçen yazdan beri planladığım bu entryyi yazayım ki hatıra kalsın. bu yazı için geçen yaz okuduğum bir başka entry ilham kaynağım oldu. çok aradım ama bulamadım. bir yazar arkadaşın 16. şampiyonluğumuzla ilgili yazdığı çok uzun bir entry; hafta hafta bütün sezonun analizini yaptığı bir yazıydı. bulup ulaştıran olursa burayı editlerim, sözlükte okumaktan en çok keyif aldığım yazı olmuştu.

    16. şampiyonluğumuz yaşı yetip o günleri yaşamış olanlar için muhtemelen hayatlarının sonuna kadar tanık olabilecekleri en epik şampiyonluk olarak kalacaktır. ben uefa şampiyonluğumuzu gördüm ama ne derece büyük bir olay olduğunu kavrayacak kadar büyük değildim. zaten ailemde de futbol izleyen kimse olmadı, ben yaşım yetip kendim izlemeye başlayana kadar galatasaray’ın karanlık 2003-2011 dönemi başlamıştı.

    lisedeyim, 100. yılımızda çoğunlukla pazar akşamları spor programlarında maç özetleriyle ligi takip ettiğim taraftarlığım başladı. zaten 100. yılımız facia, tam gariban düğünleri gibi. elde yok avuçta yok. 100. yıl formamız bile ligin ikinci yarısının ortalarında adidas’a geçtikten sonra çıkıyor falan. yazık aq. dünya tarihinin en 100. yıl hissettirmeyen 100. yılını geçirdik o sezon.

    o dönemler finansal ve birçok açıdan da korkunçtu ya. ribery gibi 20 senede bir denk gelecek bi adam bulmuşuz, altı ay sonra elimizden kaçıyor. tek bir tane orta saha oyuncumuz yok bütün yaz gazeteden transfer haberi takip ediyorsun thomas gravesen sana köpek çekiyor, ze roberto dönüp bakmıyor, robert pires’in uçağı bir türlü inmiyor. ayda bir gazetelerde galatasaray’ın ödeyemediği futbolcu maaşları yüzünden yaşanan krizler yazıyor. öte tarafta fenerbahçe yepyeni kocaman stadı, bize göre çok iyi finansal durumu falan galatasaraylı olmanın en zor zamanları muhtemelen. hatırladıkça için burkuluyor valla.

    2005 yazı geldi. o zamanlar en yakın arkadaşım sınıfımdan benim gibi öğretmen çocuğu olan bir arkadaş. bunlar tüm aile fanatik galatasaraylı. sezon başlayınca biz bu arkadaşla bizim ilçenin öğretmenevine gidip galatasaray maçlarını izlemeye başladık. öğretmenevlerinin gerçekten öğretmenevi olduğu zamanlar bu arada. ailende öğretmen varsa onların çıkardığı aile kartıyla girebiliyorsun, başkası giremiyor. şimdiki gibi oteli olan kıraathane değildi öğretmenevleri. maç ücreti 1.5 lira, her devre başında bir çay veriliyor. life is good.

    o sezon*, hemen hemen her maçı bahsettiğim arkadaşla beraber izlemişizdir. haftasonları maç izliyoruz, haftaiçi okulda fenerlilerin zengin çocuğu şımarık tripleriyle uğraşıyoruz. life is tough. bütün yaz iyi bir ön libero geldi gelecek derken elimizde bir tek bir önceki sezon beğenmeyip malatyaspor’a kiraya gönderdiğimiz alioum saidou’yla yola devam ediyoruz. sezon içinde fener’in elle attığı goller, her zamanki kayırılmaları falan derken son düzlüğe geliyoruz. bir şekilde biz de bırakmıyoruz şampiyonluk yarışını. son haftalarda kadıköy’e gidip facia gibi bir maçta 4-0 yeniliyoruz, puan farkı açılıyor ama yine de içimizde şampiyonluk umudu duruyor. artık o yaşların gerçekçilikten uzan romantizminden mi böyle hissediyorum yoksa insana bi şekilde malum mu oluyor bilmiyorum.

    son maç gelip çatıyor. bu maçı bu sefer arkadaşın evinin yakınındaki bir kıraathanede izleyeceğiz. kıraathanenin içindeki televizyonda fenerliler 14 mayıs 2006 denizlispor fenerbahçe maçını izliyor, galatasaraylılar bahçede kayserispor maçını izliyor. biz zaten yeneceğiz o garanti, ama fener’in mutlaka puan kaybetmesi gerekiyor. içten içe de eminim kaybedecek, çünkü anadolu deplasmanları şimdiki gibi çantada keklik değil. hele hele rakip düşme hattındaysa puan kaybı sürpriz olmaz gözüyle bile bakılıyor o maçlara. klasik hikaye, bizim maç bitti, bizim maç biterken fener 1-0 geride. biz de hiç diğer maçtaki gelişmelere dikkat etmeden fırladık arkadaşın evine gidiyoruz. bayrakları alıp caddeye çıkacağız.

    arkadaşın evine vardık. ev klasik türk evi, uzun koridorun sonunda mutfak var. buzdolabının üstüne konan 37 ekran sarı arçelik televizyonda stadyum programı açık, erdoğan arıkan fenerbahçe maçının 16 dakika uzatıldığını söylüyor. o 16 dakikanın nasıl geçtiğini vallahi yaşayan bilir. o yüzden ben anlatmakla uğraşamayacağım. o koridorda arkadaşla kaç volta attık, arkadaşın babası mutfakta kaç sigara içti bilmiyorum. şimdiki gibi hemen bi link bulup maçı izleyeyim de yok. trt’deki programda adamlar maçı ne kadar anlatıyorsa o kadar takip edebiliyorsun. fener beraberliği yakalıyor, topu direkten dönüyor falan ama allah’ın cezası maç bitmiyor. sonunda bitiyor ve ekranın ortasında “şampiyon galatasaray” yazısı yanıp sönmeye başlıyor. bayrakları alıp caddeye çıkıyoruz, sesimiz kısılana kadar tezahürat yapıp kutluyoruz.

    inanılmaz bir his ya, aklım başımda yaşadığım ilk şampiyonluk. her zaman da en değerlisi olarak kalacak. şampiyonalar ligine gideceğiz, cebimiz para görecek artık biz de fener’i ekonomik olarak yakalarız diye düşünüyorum. sonraki yaz gittik inamoto falan aldık aq. adamın tek olayı ronaldinho’yla joga bonito reklamında oynamasıymış meğer. bizim hayaller baya bi sene ertelendi yani.

    her şeyiyle inanılmaz bi sezondu. özellikle ümit karan’ın çok güzel golleri var o sezon, açın izleyin. dile kolay 19 sene geçmiş. hayat biraz da ne kadar hızlı geçtiğine şaşırmak sanırım, kanlı canlı hatırladığın şeyin neredeyse 20 sene öncede kalmış olması deli bir şey.

    16 yaşında bir ergen olarak bir kayseri maçında ilk şampiyonluğumu gördüm, şimdi yolun yarısında yine bir kayseri maçıyla 5. yıldızı bekliyorum. hayat bu ve diğer her şeyiyle çok güzel bir armağan gerçekten.

    saldır galatasaray!
App Store'dan indirin Google Play'den alın