160
her sene bu başlığa yazmaktan inanılmaz zevk alıyorum. yeri çok ayrı bende bu maçın. 17 mayıstaki arsenal maçında bile bu maçtaki kadar gergin değildim, hatta arsenal maçında son 30 dakika haricinde hiç gergin değildim. hagi'nin kırmızı kartı, henry'nin kafası ve penaltılar haricinde reaksiyon bile göstermemiştim ama bu maç bambaşkaydı.
maçın başından sonuna kadar ayaklarımın titrediğini hatırlıyorum. o zamanlar çocuk yaşta olmamla bir ilgisi yok bunun bence. arada özetini falan izlediğimde de irkiliyorum, geriliyorum. şu an oynansa da aynı duyguları hissederim kesin.
shutter island filmini izleyenler hatırlarlar, dedektifin adaya ayak basması bile gerginlik sebebiydi. izlemeyen varsa mutlaka izlesin, şiddetle tavsiye ederim. leonardo di caprio mükemmel oynamıştı. adaya varıldığında o gergin ambiyansı tüm benlikte hissedildiği gibi bu maçtaki gerginlik stadyuma adım atılmasından itibaren başlıyordu.
nefret dolu ingilizlerin tezahuratı, kulakları sağır edercesine yaptıkları uğultular, açılan pankartlar, seyircimizin olmaması gibi etkenler falan da eklendi üzerine ve türk futbol tarihinin en önemli karşılaşması oldu. daha ötesi yoktur benim için. sanırım bir daha bu seviyede bir maçımız olmayacak hiçbir zaman. belki ileride yine kupalar alacağız, finalleri kovalayacağız ama bu gerginlikte, nefrette, ambiyansta bir maça çıkacağımızı hiç sanmıyorum. 12 mayısta şampiyonluk maçına çıktığımız şükrü saraçoğlu deplasmanı bile bu deplasmanın yanında ortaokullar arası turnuva maçı kıvamındadır. hiç de abartmıyorum.
bazı deplasmanlar zordur. mesela ali sami yen hell derler bizim stadyuma. sert bir deplasmandır hatta avrupa'nın en sert deplasmanıdır (bunu ben değil stadyuma bir şekilde gelen yabancı futbolseverler söylüyorlar zaten) ama bizim takımın kötü olduğu zamanlarda rakipler kolayca çıkmıştır o sahadan. arsenal 4 atmıştı mesela, real 6 atmıştı. tribün ne kadar ateşli olursa olsun, takım iyi değilse daha iyi bir takım bu ambiyanstan sıyrılıp rahatça galibiyetle çıkabiliyordu stadyumdan ama bu maç öyle bir maç değildi. tamam tribün nefret doluydu, uğultuları biz ekran başından hissediyorduk, ayaklarımız titriyordu falan ama leeds united da o zamanlar avrupa'nın en genç ve potansiyelli takımıydı. canavar gibilerdi. önlerine geleni parçalıyorlardı zaten takım dağıldıktan sonra futbolcuların gittiği kulüplere bakarsanız o dönemler ne kadar güçlü bir takım oldukları anlaşılır bence. safi rüzgar bir tribün ambiyansı değildi yani. 2-0 o dönemlerde çok avantajlı bir skor olsa da ilk golü bir şekilde onlar bulsaydı bence turu geçerlerdi. o dönem real madrid de dahil o sahadan sağ çıkacak takım çok azdır. iddia ediyorum bunu.
lakin tüm bu nefrete, intikam hırsına, rakip takımın gücüne, maçın gerginliğine karşılık takımımız 1 dakika bile sinmemiştir. daha 1. dakikada surat'ın kafasına müdahale geldi, yere yığıldı suat. dakika 1 bile değil yahu. var olsa belki kırmızı kartı gösterirdi hakem ama o dönemler 4. hakem bile yoktu ): tüm bunlara karşılık dediğim gibi takımımız 1 dakika bile sinmedi. dünyanın en güçlü takımlarının bile çuvallayabileceği o deplasmanda resital sundu ama unutmuşum, o dönemler dünyanın en iyisi bizdik zaten.
hagi resitali vardı maçta mesela. o gergin atmosferde benim diyen egolu yıldızlar sahada patır patır bırakabilirken, bir 10 numara maça ne kadar etki edebilirse o kadar maça etti. düşünün, bu gerginliğin yarısı bile yaşanmayan bir galatasaray - juventus maçı öncesinde zinedine zidane istanbul'a gelmek istememişti. zidane yahu zidane. tarihin en iyi 10 numaralarını say desek, herkesin ilk 3'te ismini söyleyebileceği bir isim. o bile gerginlikten dolayı korkup stadyuma gelmek istemezken, onun en az 3 katı gerginlikte bir maça çık, kendine has topuk hareketleriyle rakip defansı maymun et, tarihimizin en zor penaltısını gole çevir ve belki de futbol tarihinin en güzel kontra atak gollerinden birinde başrol oyna. maradona falan bu gerginlikte ellerini açıp tanrıya dua ederdi beni burdan sağ çıkar beni diye, o kadar eminim ki bundan. çektiği kokainler bile kurtaramazdı. mesela hagi olmasaydı o maçta, bizim ordan çıkmamıza imkan yoktu. turu vermiştik bir şekilde. zaten yarı finale kadar çıkmıştık, kimse üzülmezdi bence. futbolcular yurda döndüğünde yine krallar gibi karşılanırdı ondan hiç kuşkum yok ama hagi dediğin figür, finale gitmekle kupa kaldırmanın arasındaki farktır. hagi'n varsa kupayı bir şekilde alır getirirsin. bu ülkeye bunu öğretmiştir. o kadar iyi bir şekilde öğretmiştir ki aradan 25 sene geçmiş, benzerine bile yaklaşamamışız.
çok yaşa var ol commandante.
maçın başından sonuna kadar ayaklarımın titrediğini hatırlıyorum. o zamanlar çocuk yaşta olmamla bir ilgisi yok bunun bence. arada özetini falan izlediğimde de irkiliyorum, geriliyorum. şu an oynansa da aynı duyguları hissederim kesin.
shutter island filmini izleyenler hatırlarlar, dedektifin adaya ayak basması bile gerginlik sebebiydi. izlemeyen varsa mutlaka izlesin, şiddetle tavsiye ederim. leonardo di caprio mükemmel oynamıştı. adaya varıldığında o gergin ambiyansı tüm benlikte hissedildiği gibi bu maçtaki gerginlik stadyuma adım atılmasından itibaren başlıyordu.
nefret dolu ingilizlerin tezahuratı, kulakları sağır edercesine yaptıkları uğultular, açılan pankartlar, seyircimizin olmaması gibi etkenler falan da eklendi üzerine ve türk futbol tarihinin en önemli karşılaşması oldu. daha ötesi yoktur benim için. sanırım bir daha bu seviyede bir maçımız olmayacak hiçbir zaman. belki ileride yine kupalar alacağız, finalleri kovalayacağız ama bu gerginlikte, nefrette, ambiyansta bir maça çıkacağımızı hiç sanmıyorum. 12 mayısta şampiyonluk maçına çıktığımız şükrü saraçoğlu deplasmanı bile bu deplasmanın yanında ortaokullar arası turnuva maçı kıvamındadır. hiç de abartmıyorum.
bazı deplasmanlar zordur. mesela ali sami yen hell derler bizim stadyuma. sert bir deplasmandır hatta avrupa'nın en sert deplasmanıdır (bunu ben değil stadyuma bir şekilde gelen yabancı futbolseverler söylüyorlar zaten) ama bizim takımın kötü olduğu zamanlarda rakipler kolayca çıkmıştır o sahadan. arsenal 4 atmıştı mesela, real 6 atmıştı. tribün ne kadar ateşli olursa olsun, takım iyi değilse daha iyi bir takım bu ambiyanstan sıyrılıp rahatça galibiyetle çıkabiliyordu stadyumdan ama bu maç öyle bir maç değildi. tamam tribün nefret doluydu, uğultuları biz ekran başından hissediyorduk, ayaklarımız titriyordu falan ama leeds united da o zamanlar avrupa'nın en genç ve potansiyelli takımıydı. canavar gibilerdi. önlerine geleni parçalıyorlardı zaten takım dağıldıktan sonra futbolcuların gittiği kulüplere bakarsanız o dönemler ne kadar güçlü bir takım oldukları anlaşılır bence. safi rüzgar bir tribün ambiyansı değildi yani. 2-0 o dönemlerde çok avantajlı bir skor olsa da ilk golü bir şekilde onlar bulsaydı bence turu geçerlerdi. o dönem real madrid de dahil o sahadan sağ çıkacak takım çok azdır. iddia ediyorum bunu.
lakin tüm bu nefrete, intikam hırsına, rakip takımın gücüne, maçın gerginliğine karşılık takımımız 1 dakika bile sinmemiştir. daha 1. dakikada surat'ın kafasına müdahale geldi, yere yığıldı suat. dakika 1 bile değil yahu. var olsa belki kırmızı kartı gösterirdi hakem ama o dönemler 4. hakem bile yoktu ): tüm bunlara karşılık dediğim gibi takımımız 1 dakika bile sinmedi. dünyanın en güçlü takımlarının bile çuvallayabileceği o deplasmanda resital sundu ama unutmuşum, o dönemler dünyanın en iyisi bizdik zaten.
hagi resitali vardı maçta mesela. o gergin atmosferde benim diyen egolu yıldızlar sahada patır patır bırakabilirken, bir 10 numara maça ne kadar etki edebilirse o kadar maça etti. düşünün, bu gerginliğin yarısı bile yaşanmayan bir galatasaray - juventus maçı öncesinde zinedine zidane istanbul'a gelmek istememişti. zidane yahu zidane. tarihin en iyi 10 numaralarını say desek, herkesin ilk 3'te ismini söyleyebileceği bir isim. o bile gerginlikten dolayı korkup stadyuma gelmek istemezken, onun en az 3 katı gerginlikte bir maça çık, kendine has topuk hareketleriyle rakip defansı maymun et, tarihimizin en zor penaltısını gole çevir ve belki de futbol tarihinin en güzel kontra atak gollerinden birinde başrol oyna. maradona falan bu gerginlikte ellerini açıp tanrıya dua ederdi beni burdan sağ çıkar beni diye, o kadar eminim ki bundan. çektiği kokainler bile kurtaramazdı. mesela hagi olmasaydı o maçta, bizim ordan çıkmamıza imkan yoktu. turu vermiştik bir şekilde. zaten yarı finale kadar çıkmıştık, kimse üzülmezdi bence. futbolcular yurda döndüğünde yine krallar gibi karşılanırdı ondan hiç kuşkum yok ama hagi dediğin figür, finale gitmekle kupa kaldırmanın arasındaki farktır. hagi'n varsa kupayı bir şekilde alır getirirsin. bu ülkeye bunu öğretmiştir. o kadar iyi bir şekilde öğretmiştir ki aradan 25 sene geçmiş, benzerine bile yaklaşamamışız.
çok yaşa var ol commandante.