48
ortalama bir dingonun ahırından hallice yönetilen yapılar.
günümüzde tamamen sponsorluklar, takım-şirket birliktelikleri vs. üzerinden dönmektedir. bir takımın bir ana sponsoru, 15-20'ye kadar sayıda yan sponsorları olur. hatta bazen bir müessese takımı kurar, kulüp de kendi isim hakkın armasını camiasını vererek güçlü ortaklıklar kurar...
şirketler hem reklam yapar, hem çoğu ülkede vergi indirimleri falan sağlar. ya da ödeyecekleri vergi miktarından düşer sponsorluk paraları...
peki galatasaray nasıl yapıyor bu işleri?
galatasaray sponsora gidemiyor. galatasaray ismini bir sponsorla paylaşamıyor.
çünkü galatasaray'ın amatör şubeleri kocaman birer ahır. ahbap-çavuş-amca-yeğen idaresinde. her ne kadar düşük bütçeli başarılarıyla bilinse de sporcu ve staff camiasındaki en bilindik özelliği insanlara maaş ödememesi.
çünkü galatasaray'ın amatör şube yöneticisi tayin edilen(!) amcaları, yeğenleri takımla deplasmana şehir güzelse gidiyor. otelde takım maça hazırlanırken saunasından masajına kadar her ekstrayı kullanıp kulübe fatura ediyor. 1 aylık amerika tatilini "oyuncu izliyorum" diye kulübe itekliyor. sponsorun çeklerini kendi işlerine kullanmak için kırdırıyor... sırf ahbap çavuş ilişkisinden, firmanın adını duyurmak için "gayrımenkul yatırım" adı altında üçüncü sınıf arazi mafyalarını sponsor yapmaya yelteniyor. sırf komisyon parası yemek için menejerlik şirketlerinin kucağına oturtuyor takımlarını...
ortadaki sicil bu olunca kimse de galatasaray'a bir kuruş sponsor olmuyor...
yetiyor mu, elbette yetmiyor...
galatasaray kendine yolunacak bir kaz arıyor.
parayı versin, nasıl yönettiğime karışmasın...
parayı versin, ama adı geçmesin...
parayı versin, ama saha içinde bir koltuk bile vermeyeyim...
parayı versin, ben yiyeyim. sporcumu staffımı ödemeyeyim, suçu da sponsora atayım...
ne oluyor günün sonunda. ya cepten verilen para sponsorluk diye geçiliyor. ya piyasaya oranla komik miktarda bir sponsorluk bulunuyor, ya da futboldan bir şekilde yönlendirilebilen paralar yönlendiriliyor. üzerine biraz da borç harç yazılarak her sezon bir kadro kuruluyor. ucuza kapatılırsa 3-4, o da olmaz 1-2 çok iyi transfer, birkaç tane enayi gibi galatasaray'a hizmet eden kalite yerli, üzerine de gençlerden "ne isa'ya ne musa'ya yarayacak" bir kadro diziliyor. biraz galatasaray geleneği yalanı, biraz da işte şansa araya karışmış olan 1-2 lider karakterin etrafında sezonlar geçiyor.
ister dünya şampiyonu ol, ister küme düş. laflar hiç değişmiyor.
"biz bu şubeyi küçülteceğiz. gelirimiz yok. maçlara 10 kişi geliyor. futbol gelirini aktaramayız. kulübü batıralım mı?"
finansal fair play korkusu falan çokça da sempati topluyor bu demeçler.
peki gerçekte olan bu mu, değil elbette.
galatasaray'ın amatör'de yaptığı şey bütçe küçültmek, tasarruf falan değil.
rakiplerinden daha düşük bütçeleri çok kötü yönetmek. başka hiçbir halt değil...
sen staffına, oyuncularına eziyet et maddi manevi. düzgün imkan verme, doğru kadro mühendisliği yaptırma, paralarını verme, sözleri tutma. insanlar iyi niyetle, iş ahlakıyla, kulübe duydukları saygıdan birşeyler başarsın. sen de çıkıp ahkam kes biz düşük bütçelerle ne başardık diye...
sonra her genel kurulda ortaya zarar tabloları çıkınca kaçacak kıvırtacak yer ara...
kimse elbette kulüp zarar etsin istemiyor. cepten versin, mahkemelik hacizlik olsun istemiyor. ama bu işin metodu, bu bahsedilen şey değil...
altyapından çıkan oyuncuları koyarsın, anlaşabilirsen 1-2 tane "tek özelliği bütçene uygunluğu" olan transfer yaparsın. başlarına da bir koç bulursun. çıkarlar oynayabildikleri kadar oynarlar. en kötü ihtimal kaybederler, küme düşerler.
niye bu takım küme düştü diye soran olduğunda "bütçemiz yoktu bu kadroyu topladık" dediğinizde kimse de böyle paragraflar döşemez arkanızdan...
ezeli rakibimden bir oyuncu alayım, bir tane yıldız alayım, iki tane yıldız adayı alayım, geberene kadar oynatayım, boş yerleri de gençler tamamlasın. ligde avrupa'da bir yere kadar geleyim. sonra ne oldu bütçe küçülteceğiz...
afbuyur da hem ayranım dökülmesin, hem götüm sikilmesin olmuyor işte....
günümüzde tamamen sponsorluklar, takım-şirket birliktelikleri vs. üzerinden dönmektedir. bir takımın bir ana sponsoru, 15-20'ye kadar sayıda yan sponsorları olur. hatta bazen bir müessese takımı kurar, kulüp de kendi isim hakkın armasını camiasını vererek güçlü ortaklıklar kurar...
şirketler hem reklam yapar, hem çoğu ülkede vergi indirimleri falan sağlar. ya da ödeyecekleri vergi miktarından düşer sponsorluk paraları...
peki galatasaray nasıl yapıyor bu işleri?
galatasaray sponsora gidemiyor. galatasaray ismini bir sponsorla paylaşamıyor.
çünkü galatasaray'ın amatör şubeleri kocaman birer ahır. ahbap-çavuş-amca-yeğen idaresinde. her ne kadar düşük bütçeli başarılarıyla bilinse de sporcu ve staff camiasındaki en bilindik özelliği insanlara maaş ödememesi.
çünkü galatasaray'ın amatör şube yöneticisi tayin edilen(!) amcaları, yeğenleri takımla deplasmana şehir güzelse gidiyor. otelde takım maça hazırlanırken saunasından masajına kadar her ekstrayı kullanıp kulübe fatura ediyor. 1 aylık amerika tatilini "oyuncu izliyorum" diye kulübe itekliyor. sponsorun çeklerini kendi işlerine kullanmak için kırdırıyor... sırf ahbap çavuş ilişkisinden, firmanın adını duyurmak için "gayrımenkul yatırım" adı altında üçüncü sınıf arazi mafyalarını sponsor yapmaya yelteniyor. sırf komisyon parası yemek için menejerlik şirketlerinin kucağına oturtuyor takımlarını...
ortadaki sicil bu olunca kimse de galatasaray'a bir kuruş sponsor olmuyor...
yetiyor mu, elbette yetmiyor...
galatasaray kendine yolunacak bir kaz arıyor.
parayı versin, nasıl yönettiğime karışmasın...
parayı versin, ama adı geçmesin...
parayı versin, ama saha içinde bir koltuk bile vermeyeyim...
parayı versin, ben yiyeyim. sporcumu staffımı ödemeyeyim, suçu da sponsora atayım...
ne oluyor günün sonunda. ya cepten verilen para sponsorluk diye geçiliyor. ya piyasaya oranla komik miktarda bir sponsorluk bulunuyor, ya da futboldan bir şekilde yönlendirilebilen paralar yönlendiriliyor. üzerine biraz da borç harç yazılarak her sezon bir kadro kuruluyor. ucuza kapatılırsa 3-4, o da olmaz 1-2 çok iyi transfer, birkaç tane enayi gibi galatasaray'a hizmet eden kalite yerli, üzerine de gençlerden "ne isa'ya ne musa'ya yarayacak" bir kadro diziliyor. biraz galatasaray geleneği yalanı, biraz da işte şansa araya karışmış olan 1-2 lider karakterin etrafında sezonlar geçiyor.
ister dünya şampiyonu ol, ister küme düş. laflar hiç değişmiyor.
"biz bu şubeyi küçülteceğiz. gelirimiz yok. maçlara 10 kişi geliyor. futbol gelirini aktaramayız. kulübü batıralım mı?"
finansal fair play korkusu falan çokça da sempati topluyor bu demeçler.
peki gerçekte olan bu mu, değil elbette.
galatasaray'ın amatör'de yaptığı şey bütçe küçültmek, tasarruf falan değil.
rakiplerinden daha düşük bütçeleri çok kötü yönetmek. başka hiçbir halt değil...
sen staffına, oyuncularına eziyet et maddi manevi. düzgün imkan verme, doğru kadro mühendisliği yaptırma, paralarını verme, sözleri tutma. insanlar iyi niyetle, iş ahlakıyla, kulübe duydukları saygıdan birşeyler başarsın. sen de çıkıp ahkam kes biz düşük bütçelerle ne başardık diye...
sonra her genel kurulda ortaya zarar tabloları çıkınca kaçacak kıvırtacak yer ara...
kimse elbette kulüp zarar etsin istemiyor. cepten versin, mahkemelik hacizlik olsun istemiyor. ama bu işin metodu, bu bahsedilen şey değil...
altyapından çıkan oyuncuları koyarsın, anlaşabilirsen 1-2 tane "tek özelliği bütçene uygunluğu" olan transfer yaparsın. başlarına da bir koç bulursun. çıkarlar oynayabildikleri kadar oynarlar. en kötü ihtimal kaybederler, küme düşerler.
niye bu takım küme düştü diye soran olduğunda "bütçemiz yoktu bu kadroyu topladık" dediğinizde kimse de böyle paragraflar döşemez arkanızdan...
ezeli rakibimden bir oyuncu alayım, bir tane yıldız alayım, iki tane yıldız adayı alayım, geberene kadar oynatayım, boş yerleri de gençler tamamlasın. ligde avrupa'da bir yere kadar geleyim. sonra ne oldu bütçe küçülteceğiz...
afbuyur da hem ayranım dökülmesin, hem götüm sikilmesin olmuyor işte....