45
esat yılmaer'e hiç yer verilmemesiyle bir parçası eksik kalmış olan yapım.
onun dışında belgeselden ziyade daha çok otobiyografi olduğunu gözardı etmemek gerekiyor izlerken. covid-19 sebebiyle evde kaldığımız ve instagram canlı yayınları dışında herhangi bir görsel üretimin olamadığı bir dönemde yayınlanması daha fazla ilgi çekmiş daha fazla izlenmiştir. tüm bu içinde olduğumuz süreç olmasa şahsen ben de hayatımın normal akışında durup da 10 bölümü izleyecek bir zaman ayıramazdım muhtemelen.
kesinlikle iyi bir iş. günümüzde erişimi zor olan eski maçlardan görüntülerin yanı sıra hakikaten ilk defa ortaya çıkan pek çok görüntü var. kurgu bile olsa, bir olayın farklı kahramanları tarafından birbirinden ayrı anlatılması benim her zaman ilgimi çeken bir olay olmuştur. belgesel boyunca da sık sık kullanılmış bu teknik. ileri geri gidişlerle bir belgesel sıradanlığından sıyrılmak isterken bir parça konu dağılmış, ya da konu dağılması tolore edilmeye çalışılmış; o kısmını tam anlayamadım...
bu belgesel hakkında bu kadar "mükemmel" yorumları yaptıran, ya da öyle mi değil mi tartışmalarına sebebiyet veren içeriğin jordan olması. bugün gheorghe hagi için böyle bir belgesel çekilse, sağ iken metin oktay için böyle bir çalışma yapılsa kimse çıkıp da bu ne biçim belgesel demezdi. kimse içerik doğru mu yanlış mı diye de sorgulamazdı. 17 mayıs günü hocanın kendine yazdığı mektup bile şu 10 bölümlük yapım kadar mükemmel bizim gözümüzde. o mektup ne kadar objektifse bu otobiyografi de o derece objektif aslında... hertha berlin maçının devre arasında hoca soyunma odasına girip "kasmayın çocuklar bu maç dönecek. haftaya milan'a koyacağız. biz mayıs'ta kupayı alacağız" demiyordu elbette. bazı şeyleri başarmış olmak, bazı şeyleri geriye dönüp söyleyebilmeye imkan veriyor sadece. bu yapımın fikri ve esprisi de biraz bu...
yine de sporcu olmak isteyen gençlere, sporcu yetiştirenlere ya da sporun içinde yer alanlara tavsiye edilebilecek kıvamda bir yapım. o özenilen hayatların farklı yönlerine, zorluklarına dair sorgulamalar yaptıran pek çok anlatım var içinde. yetenekli olmanın, iyi bir profesyonel olup kendine bakmanın bile bazen çok iyi ya da en iyi olmaya yetmeyeceği; bundan çok daha fazlasına ihtiyaç olduğu ince ince işlenmiş. o yönüyle gayet iyi bir iş çıkarıldığı aşikar.
gerisi de biraz izleyiciye kalmış açıkçası...
onun dışında belgeselden ziyade daha çok otobiyografi olduğunu gözardı etmemek gerekiyor izlerken. covid-19 sebebiyle evde kaldığımız ve instagram canlı yayınları dışında herhangi bir görsel üretimin olamadığı bir dönemde yayınlanması daha fazla ilgi çekmiş daha fazla izlenmiştir. tüm bu içinde olduğumuz süreç olmasa şahsen ben de hayatımın normal akışında durup da 10 bölümü izleyecek bir zaman ayıramazdım muhtemelen.
kesinlikle iyi bir iş. günümüzde erişimi zor olan eski maçlardan görüntülerin yanı sıra hakikaten ilk defa ortaya çıkan pek çok görüntü var. kurgu bile olsa, bir olayın farklı kahramanları tarafından birbirinden ayrı anlatılması benim her zaman ilgimi çeken bir olay olmuştur. belgesel boyunca da sık sık kullanılmış bu teknik. ileri geri gidişlerle bir belgesel sıradanlığından sıyrılmak isterken bir parça konu dağılmış, ya da konu dağılması tolore edilmeye çalışılmış; o kısmını tam anlayamadım...
bu belgesel hakkında bu kadar "mükemmel" yorumları yaptıran, ya da öyle mi değil mi tartışmalarına sebebiyet veren içeriğin jordan olması. bugün gheorghe hagi için böyle bir belgesel çekilse, sağ iken metin oktay için böyle bir çalışma yapılsa kimse çıkıp da bu ne biçim belgesel demezdi. kimse içerik doğru mu yanlış mı diye de sorgulamazdı. 17 mayıs günü hocanın kendine yazdığı mektup bile şu 10 bölümlük yapım kadar mükemmel bizim gözümüzde. o mektup ne kadar objektifse bu otobiyografi de o derece objektif aslında... hertha berlin maçının devre arasında hoca soyunma odasına girip "kasmayın çocuklar bu maç dönecek. haftaya milan'a koyacağız. biz mayıs'ta kupayı alacağız" demiyordu elbette. bazı şeyleri başarmış olmak, bazı şeyleri geriye dönüp söyleyebilmeye imkan veriyor sadece. bu yapımın fikri ve esprisi de biraz bu...
yine de sporcu olmak isteyen gençlere, sporcu yetiştirenlere ya da sporun içinde yer alanlara tavsiye edilebilecek kıvamda bir yapım. o özenilen hayatların farklı yönlerine, zorluklarına dair sorgulamalar yaptıran pek çok anlatım var içinde. yetenekli olmanın, iyi bir profesyonel olup kendine bakmanın bile bazen çok iyi ya da en iyi olmaya yetmeyeceği; bundan çok daha fazlasına ihtiyaç olduğu ince ince işlenmiş. o yönüyle gayet iyi bir iş çıkarıldığı aşikar.
gerisi de biraz izleyiciye kalmış açıkçası...