9506
kendisi geldiğinden bu yana en iyi 5 maçı sayalım desek, 4'ü deplasman maçları olur. o tek iç saha da malum trabzonspor maçı işte, iki gol attığı.
kalanlar da ilk geldiği sezon tudor'la bursaspor deplasmanı, geçen sezon kayserispor deplasmanı*, kadıköy'deki derbi falan işte. kendisi bir günü bir gününü tutmayan, uzun dönemde güvenilmez bir adam olduğu için pek bir kalıba da sokamıyorum, ama söylenecek en uygun tanım - galatasaray için en azından - deplasman oyuncusu olduğudur. baskının rakip takımda olduğu ve rakibin nispeten biraz daha boşluk bırakma riskini alıp, kendisini rahat hissedebildiği noktada etkili olmaya çalışıyor. bütün bu maçların ortak özelliği o. kendisini sneijder'den ayıran, hatta bana kalırsa üst düzey futbolcu olmasını engelleyen farkı da bu negatif yönü. tabi daha keskin farklar da var. bir kere sneijder bir 10 numara, belhanda daha geride oynayan bir merkez orta daha. ama her iki oyuncuyu da oyun kurucu olarak göreceksek, benzer skalada değerlendirebileceğimiz bir şeyler mevcut. mesela sneijder ile 4-5 farklı türde oyun oynayabilir, dünyanın herhangi bir yerinde bu oyunları oynamak için başka bir değişkene ihtiyaç duymazsın. kötü oynadığında bile tek bir pas, şut, hatta bazen hareketsiz kalıp vücut çalımı ile bile rakibini oyundan düşürebilecek teknik ve mental gelişmişliğe sahiptir. belhanda ve diğer nice vasat civarı orta saha oyuncularında olmayan şey de bu. taktik ve oyun kurma portföyü pek donanımlı olmadığı için bu anlamda vadedebilecekleri de sınırlı. psikolojik olarak dağılmaya da müsait yapısı da onu belli bir noktadan sonra takıma zarar verebilme ihtimalini doğuruyor.
yani kendisinin oynayabileceği ilk iç saha maçında ona güvenip 11 başlatırsak, yine dizlerimizi dövme ihtimalimiz ciddi oranlara çıkar.
netice olarak en sonunda yandı gülüm keten helvaya gider bu iş.
kalanlar da ilk geldiği sezon tudor'la bursaspor deplasmanı, geçen sezon kayserispor deplasmanı*, kadıköy'deki derbi falan işte. kendisi bir günü bir gününü tutmayan, uzun dönemde güvenilmez bir adam olduğu için pek bir kalıba da sokamıyorum, ama söylenecek en uygun tanım - galatasaray için en azından - deplasman oyuncusu olduğudur. baskının rakip takımda olduğu ve rakibin nispeten biraz daha boşluk bırakma riskini alıp, kendisini rahat hissedebildiği noktada etkili olmaya çalışıyor. bütün bu maçların ortak özelliği o. kendisini sneijder'den ayıran, hatta bana kalırsa üst düzey futbolcu olmasını engelleyen farkı da bu negatif yönü. tabi daha keskin farklar da var. bir kere sneijder bir 10 numara, belhanda daha geride oynayan bir merkez orta daha. ama her iki oyuncuyu da oyun kurucu olarak göreceksek, benzer skalada değerlendirebileceğimiz bir şeyler mevcut. mesela sneijder ile 4-5 farklı türde oyun oynayabilir, dünyanın herhangi bir yerinde bu oyunları oynamak için başka bir değişkene ihtiyaç duymazsın. kötü oynadığında bile tek bir pas, şut, hatta bazen hareketsiz kalıp vücut çalımı ile bile rakibini oyundan düşürebilecek teknik ve mental gelişmişliğe sahiptir. belhanda ve diğer nice vasat civarı orta saha oyuncularında olmayan şey de bu. taktik ve oyun kurma portföyü pek donanımlı olmadığı için bu anlamda vadedebilecekleri de sınırlı. psikolojik olarak dağılmaya da müsait yapısı da onu belli bir noktadan sonra takıma zarar verebilme ihtimalini doğuruyor.
yani kendisinin oynayabileceği ilk iç saha maçında ona güvenip 11 başlatırsak, yine dizlerimizi dövme ihtimalimiz ciddi oranlara çıkar.
netice olarak en sonunda yandı gülüm keten helvaya gider bu iş.