babamın vefatı nedeniyle birkaç gündür abuk düşünceler içindeyim. ailenin geçimini sağlama zorunluluğum, sorumlulukların ansız artışı ve günümüz ekonomik şartları altında vereceğim çetin mücadele ve bir yandan kendi duygusal boşluğumu doldurma telaşesi ile bir nebze sarıldığım, yaralarımı sarmasa da, tuz basmayan futbolun gelişimini düşündüm ve osimhen'in kazanacağı ücret, arapların sunduğu sınırsız imkanlar, bir eşofman takımının 5500 lira oluşu derken bu ne lan dedim kendi kendime, bunlar nasıl işler, nasıl paralar?!
günde 2,15 $'dan az ücretle geçinen insanların sayısı yaklaşık 700 milyon, günde 6,85 usd altındaki gelirle yaşayanların sayısı 3,5 milyar civarında. 295 milyon kişi, yani 53 ülkede çok ciddi açlıkla mücadele ediyor. yeterli beslenemeyen yaklaşık 2,8 milyar insan, sağlıklı diyete erişemiyor. yaklaşık 1,6 milyar insan, yeterli konutlarda yaşamıyor; 150 milyon'u tamamen evsiz. multidimensional yoksulluk içindeki 1,1 milyar kişinin yarısı güvenilir sağlık, su veya sanitasyona erişemiyor.
biz ise yüzlerce insan toplanıp osimhen'in mahallesindeki insanları geçindirdiği için eşek yüküyle maaş almasının ne kadar doğru olduğunu savunuyoruz. haşa lafım osimhen'e değil, isimden bağımsız futbolcular bu işin birer parçası asıl değinmek istediğim nokta sponsorların futbolu artık ruhsal bir tedavi, halkın kendi kendini avutma yöntemi ve mutlu olmak için kullandığı yasal bir anti depresan olarak değil tamamen reklam aracı olarak görmeleri, kulüplerin çeşitli sporları içerisinde barındıran etkinlik organizatörleri olmaktan çıkıp holding olarak yönetilmeleri, yayıncı kuruluşların işin içine daha çok girerek gerektiğinde futbol kulüplerinden daha fazla söz sahibi olmaları ve sporu yönetmesi beklenen kişi ve kurumlar ile çıkar ilişkileri güderek finansal saha oluşturmaları neticesinde futbolun tamamen maddi kaynak yaratmak ve yönetmek anlamında tehlikeli bir silah olarak kullanılması ve en önemlisi biz seyircilerin bu çılgınlığa hala para ve ilgi gösteriyor olmamız.
evet futbolcular verdikleri emeklerin karşılığını alıyor. hayat biçimlerini meslekleri doğrultusunda geliştiriyor, beklentilerini oyuna hizmet adı altında geliştiriyor, binbir türlü sakatlık riski ile haftalar geçiriyorlar. peki ya bir yazılımcı, bir doktor, bir öğretmen, bir maden işçisi, bir televizyon tamircisi, bir motokurye? bunlar hayat biçimlerini meslekleri doğrultusunda geliştirip, karşılığını alabiliyorlar mı? hiç sanmıyorum.
piyasa böyle demek doğru bir cevap olur mu sizce? bu soruyu yakın bir arkadaşım sordum cevabı ise şu oldu;
“futbol bir endüstri. oyuncular para kazandırıyor. kulüpler, markalar, yayıncılar bu işten nemalanıyor. bu yüzden bu rakamlar normal.”
gelir hakkaniyetli dağılıyor mu? taraftarlar kulüplere ulaşma hususunda kendini rahat hissediyor mu? alt liglerde, altyapılarda futbolcular asgari ücrete yakın ödemeler alırken futbol endüstrisi devreye girmiyor mu? ve toplumun kalanı bu serveti televizyon başında izlerken, hangi duygular daha belirgin hala geliyor? sevgi mi yoksa nefret mi?
bu adil olmayan dağılım ve tüketime teşvik eden sistem insanın en iğrenç duygularını beslemiyor mu?
futbolculara, kulüplere, yayıncılara kısacası futbol içerisinde yer alan irili ufaklı her paydaşa karşı gösterilen nefretin sebebi bu olabilir mi? yabancılaşma ve haklı olarak kazandığı ile lüks yaşantısını paylaşma isteği içinde olan futbolculara karşı tutum sizce normal değil mi?
futbolcuların bu kadar çok para kazanması piyasa açısından açıklanabilir, ama toplumsal vicdan açısından artık meşru değil. eğer bu sistem böyle devam ederse, futbol belki hâlâ izlenir ama artık sevilen, sahiplenilen bir halk oyunu olmaktan çıkar.
ulan
1881 baban ölmüş, o buhranla sarıldığımız yegane bir şey var ona da salça olma diyebilirsiniz, ben de sizin gibi futbol ve galatasaray ile kendime neşe bulup, insani yanımın acıyan kısmını kapatmaya gayret edeceğim fakat bu ekonomik rasyonalitenin vicdani karşılığı bulunmuyor. işçi, emekli geçinemiyor, gençler barınamıyor, milyonlarca insan açlık sınırında yaşıyorken milyon dolarlar üzerinden dönen transferlerin yarattığı ahlaki erozyona bir çare bulunamayacak olması kafamı karıştırıyor. ve bu düşüncelerin hepsini kendini bir futbol kültürünün paydaşları olarak gören, galatasaray adı ile burada nefes alan ve buraya can veren belki yüz belki binlerce insanın arasında paylaşarak iyi bir halt mı ediyorum bilmiyorum ama gerçekten kafam bazen hiç almıyor, futbol ne zamandır gerçekten futbol?