4
26 nisan 2024'te vizyonda olacak olan film. eleştiriler çok iyi. heyecanla bekliyoruz.
8
film vizyona girdikten sonra abd'de 'yetişkin tenis dersleri' için google aramaları %245 artmış.
9
benim için muhteşem bir filmdi.
dürüst olayım filmin fragmanı dönerken tek ilgimi çeken zendaya'ydı. bazıları beğenmese de spiderman'den itibaren kendisini çok beğenen biriyim ve bu filmde onun seksi sahnelerini görecek olmak heyecan vericiydi. sonrasında ise sadakat, aldatma, saf arzu, ilişkiler hep ilgimi çeken konulardır ki yazdığım entylerden de belli oluyordur bu. filmde bunlar var zaten ama çok daha fazlası da var.
öncelikle filmi izlemeye karar verdiğimde yönetmenine baktım ve oha dedim. sinemada izlediğim en büyük görsel şölenlerden biri olan call me by your name'in yönetmeni luca guadagnino'ymuş bu filmin de yönetmeni ve hem görsel olarak hem de kurgu olarak harika bir iş çıkarmış kendisi.
filmde dair 2 eleştirimi yapıp neden bu kadar sevdiğimi anlatacağım sonra da. birinci eleştirim müziğe. bence ya çok sevilecek ya da çok eleştirilecek, çok az kişi nötr kalacak müzik konusunda. elektronik altyapılı çok gürültülü bir müzik var önemli sahnelerin çoğunda. bir yerden sonra alıştım ama alışana kadar yordu beni. diğer eleştirim ise pek eleştiri sayılmaz çünkü biraz mecbur kılıyor film bunu. övmeye başlayıp övgümün içerisinde bu ikinci eleştirime dönüp belirteceğim onu.
filmde zendeya'nın güzel kalçaları, iç çamaşırları zaten benim görmek istediğim şeylerdi. yine üçlü bir sevişme sahnesi fragmandan herkesi beklentiye sokan bir şeydi kimse net itiraf edemese de ama bunlar sadece bir baharat olabilirdi ki öyle de olmuş. başta da dedim ya film çok daha fazlasını veriyor. her şeyden önce çok katmanlı bir film var ortada. her karakterin bir derdi var, bir zaafı var, hırsları var, arzuları var, tutkuları var. bunlar çok güzel sunulmuş, sadece belli noktalarda biraz karikatürize edilmiş geldi bana ki ikinci eleştirim de buydu ama bunu anlayabiliyorum. sonuçta 2 saatlik bir dilimde her karakter ile empati yaptırabilmek en azından onun iç dünyasını, zaafını, arzularını seyirciye gösterebilmek için böyle şeyler gerekiyor bence.
çok katmanlı bir film dedim, hiçbir karakteri merkeze almıyor, merkeze bence tenisi alıyor ki bu anlamda da çok başarılı bir film. tenis üzerinden, oyun üzerinden anlatıyor ilişkiyi, ilişkileri. muazzam bir sinema diliydi benim için bu anlamda. çok tutkulu bir film ve tutku/arzu da benim hayatta en umursadığım temalardan biri. çok uç duyguları birbiri ile iç içe geçirmeyi başarmış ki bu yönüyle de çok gerçekçi geldi bana. her karakter arzulu ama arzu duydukları şeyler ve bunları gösterme biçimleri başka başka. tenise duyulan arzuyu erotizme, kadına duyulan arzuyu tenise dönüştürüyor zaman zaman film. ve en sevdiğim şeylerden biri de filmde verilen bir detayın sonra tekrar karşınıza çıkması. bu birkaç defa oluyor ki spoiler vermemek adına üstü kapalı söyleyeceğim ama bir sahnede bekliyorsunuz zaten bunu tekrar. o sahne boşuna değildi, şimdi bir daha göreceğiz o detayı diyorsunuz ve yanılmıyorsunuz da. buna basit bir örnek vereyim, filmin başında olduğundan spoiler sayılmaz; bir karakter yaptığı bir maçı bir ilişki, bir aşk gibi anlatıyor. aslında o replik bir anlamda filmin de yol haritası oluyor seyirci için.
dediğim gibi tutku, şehvet, arzu, sadakat, aldatma, kişisel hırslar, çıkarlar.... bunlar bir ilişkiye dair sevgiden çok daha önce gelen şeylerdir ama asla dile getirilmez, toplum bunları yok sayar, herkes bu gerçeği inkar eder. bunları göstermesi açısından bile severdim bu filmi ki daha bir sürü de artısı var filmin. son bir şey; 1962 yapımı olan ve hayatımda izlediğim en iyi 3 filmden biri dediğim unutulmayan sevgili(jules and jim) filmini de hatırlattı bu film bana.
bana göre son yılların değil tüm zamanların en iyi spor filmlerinden biri olmuş.