4
ali sami yen'de golsüz beraberlikle sonuçlanan türkiye kupası finalinin rövansidir. sezona tsyd'yi kazanarak baslayan galatasaray, inönü deplasmaninda ümit davala'nın attigi iki golle maçi 2-0 kazanarak kupayi muzesine goturmustu. umit ikinci golu atarken direge de çarpmisti. ergun'un umit'e yaptigi asisti goren quaresma, o gunden sonra ayaginin disiyla pas verme calismalarina baslamisti. o zamanlar trivela yoktu, sadece ergun penbe vardi.
9
ilk gittiğim deplasmanlardan biridir. o dönem ne polis korteji vardı, ne özel güvenlik önlemi, ne de başka bir şey… maçtan önce babamla arabayı kabataş sebil cafe’ye park edip stadyuma geçmiştik. babam, “forma giyme,” demişti ama ben cebime sarı-kırmızı ipli kafa bandımı almıştım. yaşım henüz 10 ve tribün düşmanlığına dair hiçbir fikrim yoktu.
kabataş’tan stadyuma yürürken, caminin oradaki meşhur eski bayrakçıda kavga çıktı. bir galatasaray taraftarı yerde yatıyordu. babamla yanına gittik. ben hem adama bakıyordum, hem de etraftaki kalabalığı inceliyordum. bir abi, montunu boğazına kadar çekmiş, yerde yatan adamın yüzüne su döküyordu. adam kendine gelince cebinden bir sigara çıkarıp, eğilip yerdeki adama sigarasından verdi. bir baktım, belinden galatasaray forması gözüküyordu. galatasaray taraftarının bu ülkede, tarihin her döneminde nasıl çileler çektiğinin bir sembolüydü o gün gördüklerim.
maça dört saat kala stada girdik. eskiden “kola, ayran, meysu!” diye sepetle dolaşan satıcı abiler vardı. babam bana bir meyve suyu, bir de salamlı sandviç almıştı. tam keyifli keyifli sandviç yerken bir anda yüksek sesle bir torpil patladı. derken tam yanıma bir tornavida sapı düştü. devamında düşen her şeyi hatırlıyorum: sırasıyla; musluk başlığı, çakmak, 9w pil, kemer tokası… o kalabalığın arasından ne sahayı görebiliyordum ne de çevrede ne olup bittiğini. babam ısrarla eliyle kafamı tutuyor, gelen yabancı maddelerin bir kısmını koluyla engelliyordu.
maç başlayana kadar yabancı madde yağmuru devam etti. maç başladığında herkes sahaya odaklandı. iki tribün de susmuyordu, sahada da fena futbol oynanmıyordu. ilk maçta beşiktaş’ın jamal sellami adlı oyuncusu bizim hücum hattına geçit vermemişti. hemen hemen herkes beşiktaş’ın maçı rahat kazanacağını düşünüyordu ama fatih terim diye bir gerçek vardı. fatih hoca, ümit davala’yı o gün santrfor oynattı. herkesin bir köşede unuttuğu ümit davala, biri uçan kafa, diğeri aşırtma olmak üzere iki nefis gol bıraktı beşiktaş filelerine. maç tartışmasız bizim hakkımızdı.
maç bittikten sonra kupa seremonisi olacaktı. beşiktaş taraftarının büyük bölümü hâlâ stadyumdaydı. maçtan sonra da birkaç ufak taşkınlık dışında herhangi bir olay yaşanmadı. maçın ertesi günü, okula önlüğümün içinde galatasaray formasıyla gidip yine müdürün yanına gönderilmiştim.
benim için özel bir gün, özel bir maçtır.