• 144
    neymiş efendim stad hopörloründen you will newer walk alone çalınsa iyi olurmuş. sen galatasaray'sın, sen galatasaraylısın büyük düşün, azıcık geniş bak olaya. hazırlık maçı da olsa bu 2 takımın karşılaşacağı maçın şampiyonlar ligi maçı ayarında geçmesi bekleniyor. liverpool'un karşılaşacağı takım olan galatasaray'ımızın tarihindeki en büyük başarı liverpool'u hazırlık maçı yapmaya ikna etmek filan değil. ha öyle olsaydı tamam herkes liverpool formasıyla da giderdi, you will newer walk alone eşliğinde maçı da izlerdi. "liverpool geliyor lan" diye heyecanlananlar var, "galatasaray'ın maçı var" değil bu maçın önemi bazılarınca. özlemedin mi sen takımını aylardır. en son ne zaman çıktı gönül verdiğin takım türk telekom arena'ya. 9 mayıs 2011'de. 3 ay olmuş nerdeyse. ordada stadın yüzde 80'i boştu zaten. hiç mi özlemedin takımını, hiç mi özlemedin sabrinin üçlüsünü, takım sahaya çıktığı an hissettiklerini, heyecanlandırmıyor mu fatih terim'i yıllar sonra sahada görme fikri. kötü ayrıldığın hasan şaş'ın gönlünü almak geçmiyor mu içinden. bunları bir kenara atıp liverpool için methiyeler düzüp, küçültüyorsun kendi takımını. unuttun belki ama liverpool bundan önce de geldi, ondan daha büyükleri de geldi. kaç sene oldu gelmeyeli. şampiyonlar liginde olmayalı kaç yıl oldu. sen takımının şampiyonlar liginde olmamasına üzülürken asıl üzüldüğün şey taraftarı olduğun diğer ülke takımlarını ülkende izleyememek mi. şampiyonla rligi müziği duyunca için bir hoş olmuyor mu. ya da pardon liverpool şampiyonlar liginde yok diye üzülüyorsundur.
    senin canın olan sabri daha mı değersiz kuyt'tan andy carrol'dan. gerard sakatlanmış bu maçta,yok :( diye üzülürken senin kaptanın arda sakatlanınca hemen küfre başlıyorsun demi. kenny dalglish geliyo efsane geliyo derken, seni tarihinin zirvesine çıkarmış olan fatih terim'in adı nerde. o statta bir kez rerererarara diye bağırabilmek için; nevizade gecelerini, sen varya sen'i söyleyebilmek için çok şeyi feda edebilecek insan varken, sen gidip liverpool formasıyla you will newer walk alone söyleyeceksin ha. helal olsun.

    liverpool formasıyla gelenlere dersleri verilir umarım gerçek galatasaray sevdalılarınca. gelenlerin içinde beşiktaş, fenerliler de olacaktır. elinizi korkak alıştırmayın yani, nacizane bir isteğim bu. rerererarara da biraz daha yüksek sesle bağırın o stadda olmak isteyip de olamayanların yerine.

    not: şu an fatih terim de hasan şaş da uyuyamıyordur heyecandan, neden? senin karşına çıkacak çünkü. ya oyuncularımız? onların da düşüncesi geçen seneden sonraki senin yüzünü güldürebilmek, affettirebilmek belki. ha yeni gelenler var bir de. eskiden ya senin adını duydular, ya da rakip takım futbolcusu olarak sahada sana imrendiler. onlar senin karşına çıkmak için heyecanlı. ya sen? liverpool için mi. 16 mağlubiyetten daha kötüsünü hak etmişsin o zaman geçen yıl.
  • 147
    işler dolayısıyla gidemediğim maçtır. gidebilseydim, galatasaray marşından başka bir marşa eşlik etmeyecektim elbette.

    ama bu demek değil ki, rakibe nefret kusacaktım. çünkü karşıdaki rakip öyle böyle bir rakip değil, liverpool, futboldan öte, bir kültürü olan takım. marşlarını söylerken ıslıklamazdım onları, dinler, marşları bitince alkışlardım.

    stadımızın açılışına gelerek bizi onurlandıran bir kulüp bu. evet kardeşim, kimse tatava yapmasın, adı yeter bu kulübün, büyük kulüp, o çimlerde onları görmek benim için gururdur. "liverpool geldi burada maç yaptı" diyebilmek güzel şey. hazırlık maçı dahi olsa.

    bu takımda gerrard denen birisi var, her ne kadar fanatik liverpool lu olduğu bilinse de, parçalı formayla görmek istediğim ilk adamlardan biri, saygıyı haketmiyor mu bu adam?

    ben olsam, benim o tribünleri yönlendirme yetkim olsa ne yapardım biliyor musunuz? liverpool sahaya çıkınca sağlam bir alkış tuttururdum. sonra arda'ya "arda liverpool'u buraya getir" diye bağırtır, o takımı tribünlere getirtirdim. sonra yine arda'dan gerrard'ı getirmesini isterdim, gerrard'a da, pankart ya da tezahürat yardımıyla "seni de bir gün burada 'ev sahibi' olarak görmek isteriz" anlamında bir mesaj verirdim.

    bu benim galatasaraylılığıma bir halel getirmez. aksine, rakibe saygı duyan büyük kulüp olduğumuzu gösterir. adam gibi adam olduğumuzu gösterir.

    işlerimin yoğun olduğu iyi oldu, gidemiyorum bu maça, her ne kadar gerrard'ı kuyt'ı dünya gözüyle izlemek için yanıp tutuşsam da. çünkü bu adamların ıslıklanmasını istemem ben. ıslıklanırlar, kendi topçusunu sebepsiz yere ıslıklayan adamlar, bunların anasını bile ıslıklar.

    ama anlattığım şekilde olmasını çok isterdim, galatasaraylılığımla duyduğum gurur bir kat daha artardı.
  • 277
    oncelikle yazacaklarimi lutfen sakinlikle okuyun ve bu konu uzerine bir galatasarayli olarak yazmak zorunlulugunda hissettim kendimi.

    reina carragher agger johnson gerrard lucas suarez adam downing henderson olmayan bir liverpool izledik.

    diyeceksin ki ulan arkadas sen manyak misin? catir catir yendik hala ne diyorsun? dogru catir catir oynadik,yendik. takimimiz iyi yolda ancak su oynamayan oyunculara bir bakalim, bakalim ki nerelerde zaafimiz olabilir ileride onlari gorelim.

    biz avrupada bu sene oynamayacagimiz icin aslinda cok onemli degil diyebilirsin, bu takim su oyunuyla direk sampiyon olur orasina diyecek sozum yok.

    elmander ve baros'un kalitesine soyleyecek tek bir lafim yok ikiside on numara futbolcudur ve turkiye ligi icin fazladir.

    ancak inter macinda golumuz yok. defansif olarak liverpool'a gore biraz sert bir takim inter.

    bu mac uc gol attik. atak oyunumuzda bir gelisme mi var yoksa rakip mi inter'e gore biraz zayifti?
    liverpool'a uc attik ama rahat degilim. nedenine gelince ben takimimi as liverpool takimina karsi gormek isterdim. yenilsek bile umrumda olmazdi en azindan kesin bir fikrim olabilirdi defansimiz ve forvetimiz hakkinda.

    bakin oyuncu bazinda konusmuyorum. atak sablonumuza gore pozisyon zenginligimiz ne olurdu? yoksa elmander ve baros cok kaliteli futbolcular.

    formsuz poulsen,aquliani, defansta kazma krygiakos... formsuz joe cole agir carroll'a karsi bile bizim defans birkac pozisyonda sacmaladi. defans konusunda hic rahat degilim zaten goruslerimi de yazdim o konuda.

    orta saha saniyorum bizim takimin en guvendigim yeri. selcuk gibi muthis bir futbolcu ve iyi bir kesici olan melo geldi. sabri basiyor arda,kazim da iyi sekilde hem forvete hem orta alana yardim ediyor. ancak bu oyunculari baski altinda oynarken gormek istiyorum.

    bir ay sonraki real madrid maci cok onemli bir sinav olacak.. defansif ve ofansif olarak takimi gormemiz icin. hersey gulluk gulistanlik degil ama iyiye gidiyor takim. bu devlerin as takimiyla oynamamiz bizim icin onemli olur biz kendimizi daha net analiz ederiz diye dusunuyorum.
  • 288
    galatasaray – liverpool : 3-0 özlemişim !

    galibiyet güzel şey. bu klasik girişten sonra söylemek istediğim ilk şey: özlemişim. galatasaray'ı, fatih terim'i, tribünde maç izlemeyi ve böyle oynayan bir galatasaray'ı. aylardır takımı izleyemiyordum hele ki bu kadar iştahlı, çabalayan galatasaray'ı yıllardır izlemiyordum.

    geçen sezondan farklı sadece 3 oyuncu ile sahadaydı takım. melo, selçuk ve ujfalusi. sadece 3 adam bir takımda bu kadar fark edebilir mi, edebilir tabii. ama aslında fark 3 adamla sınırlı değil. ujfalusi'yi sağ beke alıp sabri'yi orta sahanın askeri yapınca, 4 kişilik bir farktan bahsedebiliriz. yine de hesap yanlış olur. takımı bu kadar iştahlı oynatan, kadroyu kuran adamı, fatih terim'i de ekleyince sayının aslında 5 olduğu görülür. bir takımın yarısı !

    diziliş, taktik, oyuncuların performansını bir dolu yazar, blogger falan yazmıştır nasılsa, ben bu konuya girmeyeceğim. gördüğüm başka şeyleri paylaşmak isterim, beğen butonuna basınız:)

    takımın pas yaptığını hep beraber gördük. demek ki, kalecinin bile pas yaptığı bir tarz olmasa da pas yapılabiliyormuş. bunu biz zaten biliyorduk da, bazıları total futbol ve rijkaard olmazsa pas yapılamaz algısı oluşturmuştu, bazı futbolseverler üzerinde. pas organizasyonundaki en kritik bölge orta sahanın ortasıdır, her zaman. selçuk ve melo işte bu işe yaradılar dün. pas verdiler, yanaşıp pası geri aldılar. topun durduğunu, futbolcuların ayağında gevelendiğini görmedik, orta sahada. orta sahada diye özellikle belirtiyorum, çünkü forvette topu gevelemek gerekir bazen. hele ceza sahası içinde futbolcunun bireysel becerileri sonuna kadar serbesttir. bu özgürlük adamına göre verilir tabii.
    selçuk tek başına bir takımın pas yapmasını sağlamış olabilir mi? olabilir tabii. ancak unutmamak lazım, elano ve misimoviç aynı işe yarayabilirdi, sabir veya neill orta sahaya kaydırılabilirdi. rijkaard bunları denemedi. hagi bunları denedi ama o zaman da elinde elano yoktu, misimoviç'i ise göndermişti.

    dün akşam kaleciye veya stoperlerin dibine kadar yanaşıp pas alan orta saha olmadı. pas kaleciden stoperlere, onlardan ya beklere ya da orta sahadaki adamlara geçti, olması gerektiği gibi. stoperlerin paniklediklerini görmedik veya mesela servet'in topu alıp taşımaya çalışmasını. çünkü artık orta sahada korkmadan pas atacakları adamlar var. eskiden en çok eleştirdiğim şeylerden biri, arkasında rakip olan adamına pas atmaktan korkmaktı. sadece arda ve elano böyle paslar alabiliyordu. şimdi selçuk ve melo devrede bu pasları almak için. çünkü oyuncular artık “topu kaptırırlar” korkusu yaşamıyor. pası veriyor, en kötü geri alıyorlar, önceden bundan korkuyorlardı.
    selçuk ve melo'nun orta ahayı kapatma, oyun kurma dışında en büyük katkıları bu, az buz katkı değil, tahmin edilemeyecek kadar önemli.

    takım yavaş yavaş özgüvenini kazanıyor. kenarda onları hem iyi çalıştıran, hem taktiği iyi kuran hem de maça psikolojik olarak hazırlayan biri var. daha önce defalarca başarmış bir adam. öyle milyar dolarlık takımlarla değil. mesela 2000 galatasaray'ı. önce avrupa çapında mütevazi bir kadroydu 1996 sezonuna başlarken. 2000 sezonu biterken pırıl parlayan futbolculardan oluşan bir kadroydu. mesela suat, okan, emre, hakan şükür, hakan ünsal, ergün penbe ve daha bir dolu futbolcu önceden de vardı, ama hiç böyle parlamamışlardı.
    geçenlerde böyle bir muhabbet oldu da aklıma geldi yazayım istedim. fatih terim'in pinto ve felipe'yi parlatmak için aldığı ama beceremediği söylendi de, ben de bir de parlattıklarına bakalım istersen demiştim, eksik kalmasın sitede bulunsun.

    fatih terim'le ilgili mevzu, “topçu hata yaptığında kenara şöyle bir korkuyla bakar” cümlesindeki gibi korku temelli değil, bilmem farkında mısınız? ben fatih hocanın finlandiyada metin yıldız'ı dövmesinden sonra başka birini dövdüğü duymadım, seneler 80lerin başı olmalı. mevzu otorite ve saygı mevzusu. daha önce başarmış olan adama olan saygı. daha önce hiçbir futbolcusunu medyaya yem etmemiş olan, hiçbir futbolcusuna saygısızlık etmemiş olan adama saygı. aradaki farkı anlayabildik mi? yöneticilerle, medyayla olan yer yer sertleşen ilişkisiyle, futbolcularıyla olan ilişkisini karıştırmayalım.

    neyse, yine sahanın içine gelelim. basit bir örnek. kuyt ikinci devre, ceza sahasında balta'nın belinden su çekmek için sondaj yaptı, fatih hoca “çağlar gel yavrum” dedi, balta'ya kementi attı, kenera aldı. 18 içinde o kadar basit ve rezilce bir çalım yenmez. balta ile ilgili ümitlerim gittikçe tükeniyor. eskiden fatih akyel böyle yapardı, oyun içinde izlemeye dalardı, adamını kaçırırdı. balta da, halı sahadaki ihtiyarlar gibi (asla ben değilim) pozisyondan uzak kalınca oyunu izlemeye koyuluyor ya da jog halinde geriye koşar gibi yapıyor. bu gidişle takımda yer bulması zor ki mümkünse bulamasın. çağlar alındığında çok umutluydum, hayal kırıklığı yaşatıyor bana. bir diğer hayal kırıklığım gökhan zan. ilerde basan, savunmasını orta sahaya çıkarmış bir takımda servet'ten daha faydalı olacağını düşünmüştüm, olmuyor. nadir gelen liverpool tehlikelerinden adamı carroll her topa vurmayı başardı(kötü de olsa). tehlike yaratamadı ama o adam o topa değmemeli bile.

    dün gece şaşkınlıktan hiç gole sevinemedim adam gibi. bilenler bilir, atlarım zıplarım gollerde. ama dün hem ben hem de etrafımdaki arkadaşların neredeyse hepsi elimizi ağzımıza götürüp şaşırdık kaldık yapılanlara. arka arkaya yapılan paslar, doğru yerde alınan riskler ve zorlamalar ve elbette ilk dakikadan son dakikaya kadar yapılan pres bizi şaşırttı. özlemişiz yahu böyle oynayan takımı.

    baros, eski günlerine dönüyor. eskisi gibi uğraşan, didinen, zorlayan adam olma yolunda. takım iyi oldukça o da iyi olacaktır. arkadaşlarıyla, hakemle, rakiple gereksiz didişmeyen bir baros çok iş yapar. bunlardan vazgeçmesini bekleyin, adam enerjisini biraz da bu didişmelerde yükselen adrenalininden alıyor. birisi demiş ki, bırakın sinirleriniz sizin için çalışsın, baros böyle bir adam.

    son 15 dakika diri oyuna giren ayhan'ın nasıl işe yaradığını gördünüz mü? geriye gelip top almak zorunda değil, alıp yanındakine veriyor. son golde elmander'e attığı pası da unutmayın, ondan önce sabri ile beraber pres yaparak topu kaptıklarını da.

    iştah, pres falan filan tamam da, maçın asıl görüntüsü melo'nun ilk yarının son dakikasında sakatlandığında oluştu. bütün takım melo'nun başına gitti, bir şey var mı diye. takım oluyoruz yavaş yavaş, son senelerde görmediğimiz bir şeydi bu. gerçi bazı münafıklar (bakınız: captano) “yok lan melo için değil, masörün getirdiği su için gittiler adamın başına” dedi ama, inanmayın.

    bu takım ligde iş yapar. hırsını, iştahını, coşkusunu korduktan sonra ligi götürür. ama yine de birkaç transferle eksiksiz bir takım olacaktır. bir sol bek, bir stoper bir de santrafor alınırsa eksiği kalmaz. sol bek ve stoper direkt oynayacak adamlar, santrafor ise yedek bekleyebilecek biri olabilir.

    ne demiştik, galibiyet güzel şey.
App Store'dan indirin Google Play'den alın