• 21
    ortaokulda kapı nöbetçisiydim ben o gün hemde fanatik fenerli bir tiple. bu tip birde utanmadan o gün arsenal forması* giyip gelmişti nöbet tutmaya, akşama kadar kıskançlığını kusmuş "yok arsenal sizi şöyle yapacak böyle yenecek" diye bıdı bıdı konuşmuştu. birde lafı vardı hiç unutmam "yarın okula gelmemezlik etme haa" diye gülerekten..

    her neyse akşam oldu bir aile dostunun evine gittik maçı izlemeye ilk yarı bittiğinde annemin rahatsızlığından eve geri dönmek zorunda kaldığımızdan ikinci yarının ilk 5 dakikasını izleyememiş belki aileme ilk ergen tribimi bile çakmıştım*. penaltıların sonunda, 14 yıl şampiyon olamadığımız dönemin tüm kadrolarını ezbere sayan o dönem dayım sayesinde galatasaray'lı olmuş ve final gecesi 40 derece ateşe rağmen uyuyamamış annemle sarılmış ağlıyorduk, babam ise çoktan hazırlanmış tur atmak için bizi kapıda bekliyordu.. kalanı ise sevinç çığlıkları mutluluk gözyaşları...

    ertesi gün * üzerimde çubuklu 10 hagi formamla ben okuldaydım, o arkadaş ise* okulda yoktu, hafta sonuna kadar da gelemedi*. annem ise bir hafta kadar işten izin alıp hasta hasta evde yatmak zorunda kalmıştı*. çok güzel çok özel günlerdi..
  • 22
    "kahraman" anne ve babam sayesinde uzatma devreleri ve penaltılar boyunca salondan belli belirsiz gelen sesler dışında maçtan bir haber alamadan yatağımda dua etmek, hayatımın belki de gerçekten en mutlu anlarından geriye anı olarak silah ve korna seslerinden başka hiçbirşey kalmaması; akabinde yıllar geçtikçe daha da takıntılı bir hal alan bir sevdaya sahip olmak. hatta düşündüm de, normal bir insandan çok daha farklı ve ezik bir psikolojiye sahip olmak...
  • 62
    maçı ailecek hatta neredeyse sülalecek + en yakın arkadaşımla evde izlemiştik. penaltıların sonunda o zamanlar sık sık yaptığımız en yakın arkadaşımla tüm evi kendimizden geçerek koşarak zıplayarak çok anlamsız ve o an içimizden gelen saçma hareketlerle(ki hiç hareketli dans etmeyen ve edemeyen biriyim. hayatım boyunca kendi başımayken bile hiç dans etmedim. slow danslar ve ilkokulda zorla yaptırılan halk oyunları hariç hiç dans etmedim. ablamın düğününde bile oynamadım amk :( düşünün o zamanlarki mutluluğumu...) sevindik.

    sonra da gecenin bir yarısı izmir kordon'a arabayla zafer turuna gittik. yolda her görülen galatasaraylı arabayla karşılıklı korna çalınırdı. tanımadığımiz insanlarla araba camından bağırışır sevinirdik. herkes tanımadığı insanlarla o an kanka olurdu. o zamanlar kordon'a zafer turuna çıkmak modaydı. maalesef ki benim için uyuyor numarası yapmak da modaydı. :( (eğlencemi sikiim.) tam kordon'a vardığımız sıralarda her yerde bayraklar falan müthiş atmosfer varken "dur bi bizimkilere uyuyor numarası yapayım tshehe." diye içimden geçirip numarayı yaptım. e tabii saat geç olmuş, aşırı heyecan ve adrenalinden sonra harbiden uyuyakaldım amk. ertesi sabah gözümü yatağımda açtım. uyandığımda bildiğim bütün küfürleri etmiştim. hatta 3-4 tane yeni kombinasyon keşfetmiştim. :(
  • 27
    kalbim ağzımdan çıkacakmış gibi ata ata okuldan eve dönüp maç hazırlıklarına başladım. hasta fenerli babam bile maç için gidip bir 35'lik almıştı (zira kendisi sadece fenerbahçenin derbi maçlarını rakı eşliğinde izler-heyecanını yenmek için) babamın bu hali işaret olmuştu, kesin alıcaz dedim. hayatında bir dakika maç izlememiş annecim bile o maçı sonuna kadar izledi. popescu topun başına geldiğinde son hatırladığım babam koltuğun üstünde zıplamaya hazır bir vaziyette bekliyor, annem da habire dualar okuyordu. sonra bir anlık bir kararma... babam ve ben ağlayıp sarılarak yerlerde tepiniyorduk. annem beni balkonda "öğğğaaarrhhh" diye ağlarken bulduğunda kadıncağıın aklı gidiyordu. hayatımda unutamayacağım her anını hala yaşıyormuşçasına hatırladığım günlerden biri... inanılmaz bir gururla ertesi gün sokaklarda dolaşmak ise bambaşka bişey..
  • 28
    levent özçelik'in "kupa bizim,kupa bizim!" sesleri altında fatih terim'in orta sahada döktüğü gözyaşlarına evde babamla sarılıp ortak olmuştuk.futboldan zerre anlamayan annem,ablalarım herkes ağlıyordu.o nasıl bir gururdu,o nasıl bir sevinçti.bir an evvel sabah olsun istiyordum.okula gidip havaların en alasını atacaktım.sabah oldu.18 mayıs 2000 sabahı.okulun kürsüsüne çıkan özgür hoca'nın "re re re ra ra ra galatasaray galatasaray cimbombom" ile tüm okulu coşturması ve sınıfa girer girmez sınıf tahtasına astığım fanatik gazetesi'nin manşeti:

    ulusun
    evlatları
    fatih'in
    aslanları...

    galatasaray'ımla gurur duyuyorum ve sonsuza dek gurur duyacağım...
  • 42
    6 yaşında bir velet olduğumdan mütevellit pek bir şey hatırlamıyorum o güne ait. yalnızca bir kare var gözümün önünde balkondan bakıyorum. her taraf sarı kırmızı, abartısız söylüyorum her taraf. herkes bağırıyor, ağlıyor. aklıma o kare gelince gözlerim doluyor. he bir de kuzenimin doğum günü *, amcamlar falan hastanede izliyorlar maçı. kolu kırıldığı için gelen de 2 aylık ömrü kalan kanser hastası da aynı anda aynı şeyleri hissediyorlar. umarım çok çok daha net hatırlayacağım bir avrupa zaferi daha yaşarız.
  • 38
    abim bursa uludağ üniversitesinde okuyordu. ben henüz üniversite çağında değildim ama abimin yanına kaçardım hep. abim de isterdi gelsin başka şehirleri görsün kararını versin diye.

    herneyse 17 mayıs 2000 günü geldi. önceki akşamdan, abim ve üniversiteli ortamcı ev arkadaşları tarafından konuşuluyordu evdeki televizyondan çok net izleyemeyeceğimiz, ve aşağıdaki kahvede izlesek daha iyi olur diye.

    o gün abimin arkadaşlarıyla 2 ye 3 basketbol maçı yaptık. eve geldik duş falan derken hava karardı ve dışarı maç izlemek için çıktık.

    hiç unutmam çekirkge de ufak bir kokoreççi vardı ayaküstü orda kokoreç yiyip mahallenin kahvesine yerleştik.

    kahveye oturunca ben bir türk takımının avrupa şampiyonasında final oynamasının ne anlama geldiğini, kazanırsak ne kadar büyük bir iş yapmış olacağını düşünürken heyecanım git gide artıyordu.
    hagi'yi düşünüyordum hakan şükür'ü düşünüyordum. bu sefer de kazanabilir miyiz diye düşünüyordum. (bu arada o zaman yaşım 12ydi.)

    o zamanlar arsenal müthiş bir kadroya sahipti, en çok korktuğum kişi ise forvetleri henry idi.

    maçın başlamasına 2-3 dakika kala heyecandan ayaklarımın aşağı yukarı tir tir tirediğini hatırlıyorum.

    daha sonra bir an öyle birşey oldu ki, maç konsantrasyonum tamamen dağıldı. neydi o şey?

    55-60 yaşlarında bir amca geldi önüme, önümdeki sandalyeye oturdu. hayatımda ilk defa görüyordum böyle birşeyi, boğazında bir delik ve o delikte bir kapsül vardı. konuşurken ve nefes alırken garip şekilde içeri girip çıkıyordu ve çok garip bir sesi vardı.
    inanılmaz etkilenmiştim, 12 yaşımda hayatımda ilk defa bu kadar korkunç bir şey görüyordum.
    amca önümde oturuyordu önüne baktğı zaman sıkıntı yoktu ama boyna arkasına dönüp birşeyler söylemeye çalışıyordu ve sanırım akli dengesi de biraz bozuktu.

    şok olmuştum ve o adamdan başka birşey düşünememiştim ilk dakikalarda. nasıl olabilirdi böyle birşey. korkmuştum da, inşallah bana birşey söylemez diye söyleniyodum içimden.

    daha sonra maçın heyecanı öne geçti. net hatırladığım başka bir dram anı da hagi'nin petit ile itişmesi ve hakemin kırmızı kart vermesi idi. en güvendiğim adam en zor maçımızda yanımızda yoktu. okuldaki ilk günde anne babadan ayrılmak gibi birşeydi bu.

    korkum, heyecanım daha da arttı. taffarel'in çıkardığı top ile önümdeki boğazı kapsüllü adamdan korkmadığımı onunla aynı şeylere sevindiğimizi anladım.

    daha sonra penaltılar geldi. kahvede önlerde oturuyorduk, o boğazı kapsüllü akli dengesi yerinde olmayan amca plastik beyaz masanın üzerine çıktı. abim bana yaklaştı ve sen arka tarafa geç sakin biyerde izle dedi.
    abim öye söyleyince heyecanım daha da arttı.

    ve popescu nun penaltısı.... o penaltı atılmadan önce arsenal 2 penaltıyı kaçırmıştı ve artık kupa çok yakındı. o an. popescunun topun başına geldiği an...

    o anı unutamam. boğazı kapsüllü akli dengesi kayıp amca zıplarken masanın içine göçmüştü ve masada belinden yukarısı ve bağırdıkça çıkıp giren kapsülü vardı görüntüde. bir de popescu...

    gol olduktan sonra hep birlikte kolkola kahvenin dışına taştık. çekirge'den altıparmak'a oluk oluk insan selleri olarak yürüdük. sanırım saat gece 11-12 civarıydı. ve o saatte bu kadar kalabalığı hayatım boyunca bir daha görmedim. sanki sarı kırmızı bir karnaval vardı. gece 1-2 olmuştu ve insanlar sokaklarda çılgınca eğleniyor coşuyordu.

    dediğim gibi bir ülkenin bu denli coşkuyla biraraya geldiğini ben hayatımda bir kere daha görmedim....
  • 58
    beşiktaşlı olan babamla saatlerce oturup bekledik bu maçı. daha 8 yaşında olmama rağmen çok net hatırlıyorum babamın dediklerini. "oğlum bu kupayı alacağız" dedi bana. ve nitekim de öyle oldu. kupa bizimdi artık, çok küçük olduğum için babam dışarı çıkmama izin vermemişti, balkona bile çıkamamıştım. evde 1 saat boyunca bağırarak, o zamanlar bildiğim besteleri söyleyerek dört dönüyodum. hayatımın şu zamana kadar en mutlu günüydü. ona yaklaşacak tek gün:

    (bkz: 11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı)
App Store'dan indirin Google Play'den alın