• 901
    sokaga cikma yasagini gec değil erken ilan etmistir. ulke halkinin zihin yapisi belli. bu karari çıkacaktı cumhurbaskani diyecekti ki:"su andan itibaren sokaga cikmak yasaktir. herkes evlerine girsin. dukkanlar 10 dakika icinde kapanacaktir. kapanmayan dukkanlara da ciddi ceza verilecek. ihtiyaclari mulki ve idari amirler ve onlara bagli çalışanlar organize edecektir" diyecekti. ekmek, su vs zaten iki günde de dağıtımı bir şekilde olacak. cocuk ihtiyaclari desen cocugu olan insan zaten herseye bir sekilde hazir davraniyor.
    valla hata yapildi evet. ama hata erken aciklanmasidir.
  • 906
    günlerdir hatta haftalardır bir şeyleri düzeltmek için çaba sarf eden bilim insanlarının, sağlıkçıların, sorumluluk sahibi yurttaşların emeklerinin sadece ama sadece 2 saat içinde sikip atıldığı ülke.

    cehalet, deformasyon, dejenerasyon vb. ne ise adı, sardı ülkenin dört bir yanını. ey süleyman'ın bıyıkları, halimiz içler acısı...
  • 912
    doktorum. 1 aydır kendi annemi babamı görmeye gitmiyorum, muhtemel virüs taşıyıcısı olacağımı göz önünde bulundurarak eşimi de kimseyle görüştürmüyorum. hastanede tüm gün el yıkamaktan, dezenfektan kullanmaktan ellerim dermatit oldu.

    hükümet süreci o kadar da kötü yönetmiyor aslında derken bu akşam hükümet zeka geriliği yaşayan milyonlarca vatandaşımızla el ele ülkenin içinden geçti.

    1 aydır verdiğimiz tüm emekler boşa gitti. bugün hastalık yüzbinlere yayıldı, 2 günlük yasaktan elde edilecek fayda 10 kat zarara dönüştü. ben boşu boşuna 1 aydır kendimi paraladım, ben boşu boşuna 1 aydır annemi bile görmüyorum.

    teşekkürler türkiye.

    siz gerçekten eğitilemezsiniz.
  • 913
    saat gece 10:00’da sokağa çıkma yasağı ilan edilen ülke. kapsam? belli değil. süre? belli değil. bir baktım hanım markete koşuyor. gitti, geldi market kapalı. evde herhalde 10 gün yetecek un var, maya var, ekmek yapan benim gibi bir sonradan gurme var. dondurucuyu yazdan envai çeşit sebze ile doldurmuş, köy tavuğu, annemin açtığı bilmem kaç günlük mantı, kıyma, köfte, zamanında alınıp dondurucuya atılmış et falan herşey mevcut, çocuklar için abur cuburdan bulgar rakısına yok yok. dedim sen niye markete koştun? cevap; ne bileyim aniden sokağa çıkma yasağı olacak dediler ya, o yüzden telaşlandım.

    sözün özü; yangından mal kaçırır gibi bir saatte sokağa çıkma yasağı ilan edersen bizim hanım gibi bir sürü indan amaçsız bir telaşla koşuyor işte. emin olun markete koşanların çoğu bu sürü psikolojisine uyarak koştular. kusura kalınmasın ama halkı yöneten akıl, vatandaşının neler yapabileceğini bilip daha fazlasını düşünmeli. yoksa bu şekil benim 7 yaşındaki oğlum da yönetir bu memleketi.
  • 915
    2 günlük sokağa çıkma yasağı ilan edilince keşke kimse dışarılara çıkmasaydı doğru katılıyorum ama insanların hiçbir suçu yok. bu olay, yılların gösterdiği yönetimsel saçmalıkların basit ve doğal bir yansıması sadece. kimisi dalga geçilen adam gibi luppo aldı belki 3 yaşında çocuğu var ve onu düşünerek iyi niyetiyle aldı. bir başkası bira rakısı yok evde kaç gün duracaz diyip alkol almaya çıktı. kimisi ulan sadece 1 paket sigaram var diyip birkaç paket sigara almaya çıktı. kimisi, sonradan fırınların açık olacağı açıklamasını tahmin edemediğinden ekmek almaya koştu.

    hiçkimsenin suçu yok. insanlarla da virüs yayılacak korkusuyla dalga geçip söven insanlar da haklı, bir anlık panikle markete koşanlar da haklı.

    bu durumdaki tek sorun, sokağa çıkma yasağının ani olarak gelmemesidir. yapılan açıklama şuandan itibaren denmeliydi ya da 12 de açıklanmalıydı. 2 saat süre vermek, kasti olarak yapılmış gibi sanki ben anlam veremedim. 2 saat sonra 48 saat dışarı çıkamayacaksın diye kime dersen de aaa öyle mi diyip o 2 saati değerlendirmeye çalışabilir.

    bu virüs zaten hemen hemen hepimize bulaştı ya da bulaşacak. panik olmadan atlatmaya bakalım yeter. yönetimlerin kararları yüzünden halkın birbirine kızmasından çok sıkıldım. artık yapacak bir şey de yok, herkese hepimize geçmiş olsun.
  • 916
    halkının bu müthiş cehaletiyle yıkılmazsa iyidir dediğim ülke. iskandinavya'da olsak neyse de ortadoğu'nun dengeleri bu kadar cehaleti ve bunun getirdiği rezil yönetimi kaldırmaz. sırtlanların cirit attıı bu coğrafyada adamı lime lime ederler.

    bakalım nereye kadar gidecek böyle? halk illa başına bir musibetin mi gelmesini bekleyecek yoksa yine uyandıracak birileri çıkıp akıllarını başlarına mı devşirtecek?
  • 917
    olayla ilgili o kadar keşmekeş bir durum var ki, herkes haklı; yalnızca kararı biçim olarak yanlış şekilde alanlar ve haberi duyar duymaz sokaklara adeta market, fırın, eczane yağmasından hallice hareketleri yapanlar yanlış.

    başta sokağa çıkma yasağının en az 5-6 saat öncesinden, mümkünse bir gün öncesinden yapılması gerektiğini düşünüyordum. sonra gerek burada yazan arkadaşlarımın, gerekse diğer sosyal mecralarda okuduklaım neticesinde anladım ki, galiba bu yasağın ilan edildiği andan itibaren gerçekleşmesinin doğru olduğu konusuna kanaat getirdim. zira bu yasağı değil 5 saat, 5 gün öncesinden de versek, son günü o market yağmaları illa ki olacaktı. bu da koronaya davetiye demek olur.

    valla hangisi doğru bilmiyorum, ancak şu videodaki ve onunla benzer zihniyetteki insanların yanlış oldukları bir gerçek.

    bu kadar mal insanla hala daha bugünlere gelebilmemiz takdire şayan doğrusu.

    https://twitter.com/.../1248704335288074240
  • 918
    birkaç gündür gündemden uzaktım. bir meşguliyetim olduğundan falan da değil, daha bir ay öncesine kadar olabildiğine aktif şekilde yaşarken şimdi bir hidra gibi daracık alana tıkılıp kalmış olmak beni her şeyden soğuttu ve kendimi kitaplara, filmlere verdim.

    dün akşamüstü saatlerinde evin 22 yaşındaki çocuğu olarak, olağan mutfak gereçlerini almak üzere dışarı çıktım. market eve yürüyerek on dakikalık mesafede. maskemi takarak, yolda yürürken dahi kimsenin yanına yaklaşmadan yürüdüm. yolda tanıdığım insanları görmeme rağmen yakından muhatap olmamak için görmemiş gibi yaptım. sonra markete vardım, alışverişi yaptım. oradan da ekmek almak için fırına gittim. ekmek için bile kuyruk olmuştu, ki bunu bir on yirmi yıl sonra "ekmek kuyrukları" söz öbeğini karamizah barındıran bir cümlede kullanacağım zaman tutarlı olmak için yazıyorum. neyse girdim sıraya efendi gibi. önümdeki adama arama göz kararı 1.5 - 2 metre mesafe koydum, sıranın ilerlemesini bekliyorum. arkama bir adam geldi, ensemden öpecekmiş gibi, 10 santimetre kadar arkama... sonra onun arkasına da bir adam aynı şekilde. önümdekiler de aynı şekildeydi. dönüp adamın bomboş bakan gözünün içine, belki anlar diye, dik dik baktım. en ufak bir zeka kırıntısı, en ufak bir nezaket belirtisi yok. adamın öylece duruşu bile ortamdaki hemen herkes gibi "ben toplum içinde yaşamayı bilmiyorum" diye bağırıyor. işte o an o çok sevgili, o çok bilinçli, o çok müthiş halkımıza yıllardan beridir beslediğim ateşli hisleri andım içimden.

    olayları dramatize etmek gibi bir amacım yok ama abilerim ben neredeyse klostrofobik bir insanken, normal hayatımda günde ortalama 20 km yürüyen ben, yıllardır arka arkaya üç günü evde geçirmemiş olan ben, dört duvar arasında kafayı yemek üzere olsam da tam 27 gündür zorunlu ihtiyaçlar hariç dışarı çıkmadım ve sosyal hayatımı daha salgının ilk günlerinde kestim. ben bunu kendim için yaptım, ailem için yaptım, toplum için yaptım. her normal vatandaş gibi yapmam gerektiği için yaptım. ama şimdi böyle cahiller yüzünden, fırından ekmek almak gibi basit bir eylemi yaparken dahi tehlike altında kalıyoruz. hadi kendimi geçtim. benim yaşadığım evde 70 yaş üstü 3 kişi yaşıyor. biri 88 yaşında tansiyon hastası, ikisi 70-71 yaşında biri koah biri diyabet hastası. yani bu illet bizim eve girse, allah muhafaza, en az iki kaybımız var. eminim benimkine benzer durumda çok fazla kişi vardır. ve bizim sergilediğimiz "mecburi" bilincin karşısında duran bu cehalet, düpedüz kötülük etmek demek. ama anlatamıyorsun adama ve en kötüsü benim geleceğimi bu adamların verdiği oyun belirlediğini biliyor olmak...

    fırında sinirlerim bozulsa da, sakin kaldım, çıktım eve gittim. aldığım şeylerden dezenfekte edebileceklerimi dezenfekte ettim, paketinden dolayı buna elverişli olmayanları balkonda 36 saatlik beklemeye aldım.

    akşamımı yine aynı şekilde geçirdim; film, dizi, kitap... saat 11 civarı telefonum çaldı. yan sitede oturan arkadaşım arıyordu. o evde sigara içemediği için geceleri etraf sakinken çıkıp biraz yürüyor, yürürken de bazen benim pencerenin önüne geliyor konuşuyoruz. o aşağıda, ben yukarıda... pencereden ona bakarken sokaktaki olağandışı kalabalık dikkatimi çekti. dedim ki kesin sokağa çıkma yasağı ilan edildi. maalesef yine şaşırmadım.

    bir aydır sağlık çalışanları canlarını hiçe sayıp bu illetle mücadele ediyor. abim de onlardan. adam beyin cerrahı, iki haftadır covid-19 vakası bakıyor, üç haftadır bizim eve giremedi taşıyıcı olabilirim diye. böyle binlerce hekim, hemşire vs. sağlık emekçisi var, varolsunlar. toplumun geri kalanında da bilinçli olanlar evde kalıyor. bu da bir emek, mücadeledir. aynı şekilde ekonominin içler acısı durumundan dolayı çarkı işler kılmak için işlerine gitmek zorunda olan milyonlar da mücadelenin bir parçası. ama ne oluyor benim canı cehennem edilen güzel ülkemde? akşamın 10unda basiretsizce bir sokağa çıkma yasağı ilan ediliyor. hem de iki günlük yasak, onu da haftasonuna uydurmuşlar. ve bu iki günlük yasak için insanlar sokağa dökülüyor. iki dakika durup "biz n'apıyoruz ya" diye düşünmeden markete koşan cahiller yüzünden, bir aylık mücadele muhtemelen çöpe gitti. yazıklar olsun ama acımak bir yana...

    başımızdaki hükümet, bizim halkın hak ettiğinden daha kötü değil. bunu anlıyorum.
  • 920
    işçiler bu sıcakta var gücüyle çalışıyor ama düşünen yok

    bu ortamda 1-2 kuruş fazla kazanmak için hayatını tehlikeye atanlar hep görmezden geliniyor.

    4 saatlik sokağa çıkma izninde bile sırf ailesine biraz olsun para götürebilmek için çöp toplamaya çıkan çocukları kimse görmüyor

    eli ayağı tutmayanlar şu an aç kalıyor ama kimsenin taktığı yok.

    parasızlıktan, açlıktan intihar edenlere aldırış edilmiyor.

    milyonlarca gencimizin bir arada sınava girmesine ses yok

    ama her yıl milyonlarca euro cebe atan, rüyamızda göremeyeceğimiz evlerde oturan, milyon liralık arabaya oyuncak diyen, her türlü imkana sahip olan futbolcuların canı değerli öyle mi?

    ülke futbolu ve ülke zihniyeti bu kadar işte arkadaşlar. konuşulacak o kadar çok şey var ama bazı gereksiz insanlar yüzünden gündemimizi bu şımarık futbolcular ve yönetimle meşgul ediyoruz. sonra da bu ülke neden böyle...
  • 921
    covid-19 nedeniyle hala her gün 30-40 bin kişi arasında virüs kapma şüphesiyle testler uygulanan ve bu şüphelilerin 1000 civarının ise virüs testi pozitif çıkan ülkedir. vakalar hafiflemiş gibi görülse de her şey her an tersine dönebilir. dikkatli olmakta fayda var; ancak ülkede ekonomik olarak dayanılamayacağı düşünülerek, 1 haziran'dan itibaren birçok kısıtlama kaldırılacak.

    birçok kısıtlama yarından itibaren kaldırılmış olacak.

    bunlardan biri ise bence futbolla yakından çok ilgili: kafelerin ve kıraathanelerin açılması.

    12 haziran'da maçlar seyircisiz başlayacak. ligler ertelenmeden önceki 1 seyircisiz oynanan hafta için de benzer endişelerimiz vardı. bu endişeler yeniden yeşerecek maalesef. maçlar için tribünlere gidilemeyecek. evde yayıncı kuruluşla üyeliği olmayan milyonlar ne yapacak? hepsi kafelere yüklenecek yine. kimse bana gelip de demesin kurallar olur ona göre oturulur diye. dolmuşlar/minibüsler için de böyle bir kısıtlama var ama yoğun trafiğin olduğu yollar haricindeki dolmuşlara hala tıkabasa yolcular alınmakta. ana cadde üzerinde, yani göz önünde olan yerlerde düzenli oturulur kurallara uyulur ama ara sokaklarda gözden kaçan yerler tıkabasa dolar taşar kafe/kıraathanelerde de.

    böyle kararlar alan ülke yönetimi bu maç izlemeler için olacak toplanmaları da düşünmeli. bir kısmını yakalarlar evet ama çoğu yerde maçlar toplu şekilde izlenecek. o kapalı alanlarda bağırış çığırışlarla ortam ağızdan çıkan sıvılarla kaplanacak.

    yayıncı kuruluş haftada en az 3 maçı(cuma-cumartesi ve pazar günlerindeki 1'er maç) şifresiz(ve türksat üzerinden herkese açık) yayınlamadığı sürece bu durum büyük bir tehlike doğuracak ülkemiz için.

    ligin başlamasına 2 hafta kaldı. bunun çaresine şimdiden bakılmalı.
  • 924
    "ben kimim ki?" diye düşündüm bu yazıyı yazarken, ancak naçizane görüşlerimdir, sadece beni bağlar ve bilmişlik taslamak gibi bir amacım da yoktur.

    şimdi covid, kişisel olarak umrumda değil. ben kapmaktan hiç korkmadım, yalnız yaşıyorum. ancak virüs ilk ortaya çıktığında güzel bir söz vardı: "aklınızda hastalığı kapmamak değil, sanki hastaymışsınız gibi başkasına bulaştırmamak olsun."
    o kadar güzel ki...

    her şeyde olduğu gibi türk futbolunda da başlarına buyruk verdikleri kararlarla liyakat ve meritokrasi öğretilerinin tam zıttı yön çizen bir hükümet var. türkiye'deki ideoloji sapkınlığı yüzünden herhangi başka bir parti yönetse farklı olurdu diyemiyorum, hatta olmayacağına dair birçok örnek de verebilirim. ancak, uzun süreli yönetimlerinde yaptıkları ve yapmadıklarıyla, bilip bilmeden her şeyde kesin yön değişimleri çizen politikalarıyla, islamcı geçinip kul hakkı yeme üzerinden dönen sistemi mükemmelleştirmeleriyle benim kalıcı nefretimi başka herhangi bir siyasi parti veya her anlamda bir oluşum, bu denli kazanamayacak.

    bunun spor tarafındaki yansıması ise, dışarıya daha az döviz çıksın temelli bir yabancı kararı. bugün karakullukçu izlediğim programda o kadar iyi özetledi ki maicon örneğiyle. araplar durumu bildiği için serbest bırakırlar, bonservis vermeyelim kafasında. mevcut kuralın meyvelerini euro 2021 ile yemek üzereyiz ve göklerden bir karar iniyor. gök diyorum zira tanrı gibi davranan biri var.

    diğer yanda, birbirinden nefret eden, kendi doğrusunu tek doğru zanneden, birbirinin hakkına saygı göstermeyen, her şeyin uzmanı, her şeye ukalaca ve uçlarda yaklaşan bu kabilenin sistemde hiçbir kabahati yok mudur? kabul edelim, dışarıdan bir bütün olarak bakınca belli açılardan ortalama bir ortadoğu ülkesinden farkımız kalmadı, ve bunun kökeni halk belki de? herkesin doğrusu farklı, ama düşünce şekli aynı. ve bu düşünce biçimi uzlaşamamak, haklı çıkmak üzerine. menemen soğanlı/soğansız tartışmasında bile %50-50 bölünüyoruz.

    artık isyan etmeliyiz. ama bu anarşik bir isyan değil, insan gibi bir başkaldırı olmalı. en ufak yerlerden bile hakkınızı arayarak başlayabilirsiniz. yaya geçidinde biri hakkınızı mı gasp etti, komşunuz gece gürültü mü yapıyor, bulunduğunuz sokakta biri kediye tekme mi attı, işte patronunuz mobbing mi yapıyor, peşini bırakmayın. nereye şikayet ediyorsanız edin, takipçisi olun. o kadar da hukuksuz bir yer değil burası. ama bunu yapmıyorsanız, hiçbir şeyden şikayet etmeyin.

    ama daha da önemlisi, her birimiz, etrafımızdaki olaylara objektif bir bakış açısı geliştirmeli ve kendimizi sorgulayarak işe başlamalıyız.
  • 925
    ne olduğu herkesçe mâlum olan, her yaptığı işte bir taraf tutan -çünkü bitaraf olan bertaraf oluyor- bir devlet adamının formasını giydiği, haksız bir şekilde gelir elde edip astronomik paralarla transfer yapan, seyircisi olmadan diğer takımların taraftarları ile dalga geçen, hakemler ve federasyon tarafından kollandığını görmemenin imkânsız olduğu bir takıma sahip ülkedir.

    kimi vatandaşları da çıkıp ispanya gibi yozlaşmanın çok düşük olduğu bir avrupa ülkesini örnek gösterip "neden böyle olamıyoruz ühü :(" diye dert yanıyorlar.

    yani bunun cevabı bulutsuz bir havada öğlen vakti parlayan güneş kadar bariz. bilerek mi yapıyorsunuz?
App Store'dan indirin Google Play'den alın