• 1877
    27 ağustos 1922 sabahı mustafa kemal paşa'ya telefonda kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar ederek hayatına son veren miralay reşat (çiğiltepe)’a;

    özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak "geri çekileni vururum" mesajı vermesi ve birkaç sefer geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “deli halit” lakabını alan mirliva halit (karsıalan)’e;

    kütahya'nın emet ilçesinden kendisi, emet halkı ve süvarileri tarafından kaçırılan yunan ordusunu kovalayarak izmir’e giren ilk süvari birlikleri komutanı ferik fahrettin (altay)’e;

    demiryollarının kesiştiği yer olan eskişehir'e bir üs kuran ve savaş boyunca derme çatma trenlerle cepheye asker, cephane, malzeme nakleden; ray döşeten; gerektiğinde ray ve vagonlardan çelik söktürüp kılıç yaptıran miralay behiç bey’e;

    istanbul'dan bizzat kendisine gönderilen ve mustafa kemal paşa'yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “ben ve kolordum emrinizdedir paşam!” sözünü söyleyerek mustafa kemal paşa'nın emrine giren birinci ferik musa kâzım (karabekir)’a;

    izmit ile adapazarı'nı geri alıp, sakarya meydan muharebesi'ne katılarak üstün başarılar kazanan birinci ferik kazım fikri (özalp)’ye;

    birlikleri ile izmit ve adapazarı üzerinden bilecik ve eskişehir istikametine ilerleyen ingiliz kuvvetlerine geyve yakınlarında ateş açarak onları durdurup geri püskürten ve türk kurtuluş savaşı'nı fiilen başlatan ilk komutan olan mirliva ali fuat (cebesoy)’a;

    bahriye nazırlığı’ndan ayrılan ve anadolu'daki milli mücadele hareketine katılan albay hüseyin rauf (orbay)’a;

    istanbul'dan anadolu'ya silah ve mühimmat kaçıran, italyan işgalindeki antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatın kuva-yı milliye'ye kazandıran mirliva ibrahim refet (bele)’e;

    istanbul hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen müşir mustafa fevzi (çakmak)’ye;

    harbiye'de askeri taktik ve strateji öğretmenliği yapması nedeniyle başta mustafa kemal paşa olmak üzere kurtuluş savaşı'ndaki üstü düzey komutanların büyük çoğunluğu tarafından "hocam" diye hitap edilen, büyük taarruz'dan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç, harfiyen yerine getiren orgeneral yakup şevki (subaşı)’ye;

    yaptığı konuşmaları ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, kurtuluş savaşı'nda cephede mustafa kemal'in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alarak bir savaş kahramanı sayılan onbaşı halide (edip adıvar)’ye;

    kağnıyla cepheye silah taşıyan fatma nine’ye;

    inebolu'da bulunan cephaneleri ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini cephaneye sarman, bebeğinede sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen şerife bacı’ya;

    onbaşı olduğunda neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir yunan subayı dahil toplam 25 esir askerle geri dönen erzurumlu kara fatma (seher erden)’ya;

    kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit olan gördesli makbule’ye;

    çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve yörük ali efe’ye katılan emir ayşe’ye;

    düzenli ordu kurulana kadar yirmi aylık bir sürede düşman kuvvetlerinin aydın kanadından anadolu içlerine ilerlemesi engelleyen yörük ali efe’ye;

    bekir ağa bölüğüne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatansever ve aydınları kurtarıp anadoluya geçmelerini sağlayan yahya kaptan’a;

    bir fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen istiklal madalyasını geri çevirerek "ben madalya için değil milletim içim savaştım" diyen ipsiz recep’e;

    kumardan hileyle kazandığı 45 bin frank ile kendi deyimiyle izmir'deki vatan görevine başlayan ingiliz kemal lakabıyla anılan türk ajan ahmet esat (tomruk)’a;

    ulusal kurtuluş savaşı’nın gizli örgütü karakol’un yöneticisi naciye faham’a;

    işkence görmesine rağmen karakol’un adresini vermeyen topkapılı ebe şahende’ye;

    felah grubu’na saraydan bilgi taşıyan v. murat’ın kızı fehime sultan’a;

    işgal protestolarında on binlere konuşan şükufe nihal’e;
    sebahat’e ;
    zeliha’ya;

    darülfünunlu saime’ye;

    12 yaşında inönü muharebelerinde savaşan nezahat’e;

    “muhabere bana düğündür paşam” diyen mustafa kemal’in askeri sivaslı fatma seher’e;

    çerkez kadınları örgütleyen hayriye melek’e;

    alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgraf ile duyuran makbule’ye;
    nebile’ye;

    yunan işgaline elinde silahla karşı koyan turgutlulu çavuş ayşe’ye;

    ödemişli fatma’ya;

    köpekli nuri çetesi’ne katılan aydınlı -namı diğer binbaşı- ayşe’ye;

    yörük ali efe’nin 1. bölüğünün 4. mangasında nişancı olarak savaşan emire aliye’ye;

    elinde balta ile menderes köprüsü’nde düşman bekleyen arşın teyze’ye;

    sarayköy’e gelen ingilizci nasihat kurulu’nun üzerine silahla yürüyen adöv ayşe’ye;

    başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen kezban’a;

    mavzeri hiç susmayan şehit eşi senem ayşe’ye;

    düğünde takılan altınları ankara’ya bağışlayan kastamonulu 17 yaşındaki hatice’ye;

    üç kızını mustafa kemal’e emanet edip sakarya cephesine koşan ve yaralanan ayşe çavuş’a;

    düşmanla işbirliği yapan oğlunu vurup dağa çıkan domaniçli habibe’ye;

    erkek kılığında savaşan ve sonra kadın olduğu anlaşılan halime çavuş’a…..

    soyadını inönü meydanında çarpışa çarpışa alan mustafa ismet’e;

    “geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan mustafa kemal’e…

    özlem ve minnetle..

    #büyüktaarruz
    #26ağustos1922
    #30ağustos1922
  • 1881
    tüm gazilerimizin, gaziler gününü kutluyorum.
    bir türk olarak, vatan ve ulusal değerlerimiz için ve türklük için canını ortaya koyan tüm vatan evlatlarını rahmetle ve saygıyla anıyorum.
    ebediyete intikal etmiş olan tüm gazilerimizi, yüce önder, büyük gazi mustafa kemal atatürk'ü rahmetle ve saygıyla anarken, hayatta olan tüm gazilerimizin ellerinden öpüyorum.
    onlara sevgi ve saygılarımı, en derin şükran duygularımı iletiyorum.
    hepsine uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum.
    siz bizim her zaman baş köşemizde, kalbimizin en müstesna yerindesiniz ve olmaya devam edeceksiniz.
    vatan size minnettardır.
  • 1885
    kutlu olsun!

    https://twitter.com/.../1046809523602829314

    --- alıntı ---

    galatasaray 113 yaşında

    hepimiz biliriz, ali sami yen ve arkadaşlarının imkansızlıklar içindeki sonsuz çabaları ile “bir ekim günü bir edebiyat dersinde…” diye başlar bu şanlı tarih.

    bu topraklardaki kurumsal zarafete sahip büyük bir ilim ve irfan yuvasından doğan ve türk olmayan takımları yenmek üzerine kurulan bu anlayış, kurulduğu günden bu yana başardıkları ile başaracaklarına teminat oluşturdu.

    her defasında çıtayı biraz daha yukarı taşıyan galatasaray, güzel günlerin geleceğe ertelendiği anları şimdiki zamana taşıdı.

    milyonlarca taraftarı, tarihe mal olmuş sporcuları, gecesini gündüze katmış cefakar yöneticileri ile zirveye yürüyen ve bu yürüyüşü hiç bitmeyecek olan galatasaray bugün 113 yaşında.

    “bir ekim günü bir edebiyat dersinde…” diye başlayan ve sonsuza dek sürecek olan bir şanlı tarih…

    galatasaray çok yaşa.

    --- alıntı ---
  • 1892
    biz..
    yani senin izmir'i seyrettiğin belkahve'de

    yani hasan tahsin'in
    ilk kurşunu sıktığı konak meydanında

    yani kubilay'ın baş verirken
    teslim olmadım kumandanım
    dediği menemen'de

    yani zübeyda ana'mızın
    sağol evlat
    bak güneş ülkemizden doğuyor dediği urla'da

    yani senin
    bre nico
    madem rakı içip
    seyretmeyecekti de şu cânım izmir'i
    ne diye almış senin yunan kralın burayı dediğin
    karşıyaka'da

    biz
    burada

    oğullarımıza ve kızlarımıza
    seni ve askerlerini anlatıyoruz gazi'm
    gururla.

    cumhuriyetimizin 95. yılı kutlu olsun.

    iyi bayramlar. ne mutlu türküm diyene.
  • 1895
    --- alıntı ---

    istanbul üniversitesi'nde öğrenci olduğum sıralar, okul duvarında bir ilan gördüm: "avrupa'ya talebe yollanacaktır."
    allah allah, dedim. ülke yıkık dökük, her yer virane, lozan yeni imzalanmış, bu durumda avrupa'ya talebe...lüks gibi gelen bir şey.

    ama bir şansımı denemek istedim. 150 kişi içinden 11. kişi seçilmişiz. benim ismimin yanına atatürk, "berlin üniversitesi'ne gitsin." diye yazmış.

    ...vakit geldi, sirkeci garı'ndayım; ama kafam çok karışık. gitsem mi, kalsam mı? beni orada unuturlar mı? para yollarlar mı? tam gitmemeye karar verdiğim, geri döndüğüm sırada bir posta müvezzi ismimi çağırdı.

    "mahmut sadi! mahmut sadi! bir telgrafın var."

    "benim" dedim.

    telgrafi açtım, aynen şunlar yazıyordu:

    "sizleri bir kıvılcım olarak yolluyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz."

    imza
    mustafa kemal

    okuyunca düşündüklerimden olağanüstü utandım. "şimdi gel de gitme, git de çalışma, dön de bu ülke için canını verme." dedim.

    düşünün, 1923'te o kadar işinin arasında 11 öğrencinin nerde, ne zaman, ne hissettiğini sezebilen, ona göre telgraf çeken bir liderin önderliğinde bu ülke için can verilmez mi?

    çok başarılı oldum. ülkeme alev olarak döndüm. önce istanbul üniversitesi genel ve beşeri fizyoloji enstitüsü'nü kurdum.
    kürsü başkanı oldum. daha sonra ülkemin başbakanlığını yaptım.

    ben kim miyim?

    "ben sadece iki satırlık bir telgrafın yarattığı bilim adamıyım...''

    ord. prof. dr. sadi ırmak

    --- alıntı ---

    cumhuriyet, statüsü, maddi durumu, cinsiyeti, dini fark etmeksizin her yurttaşın eşit ve özgür olabilmesidir.
    cumhuriyet mahmut sadi gibilerin en alttan en üste yükselebilmesidir.
    çok yaşa gazi mustafa kemal paşa. çok yaşa türkiye cumhuriyeti.

    bayramımız kutlu olsun.
  • 1898
    milyonlardık anadolu’da vaktiyle,
    bugün ki kadar olmasa da.
    köydeydik çoğumuz, kara sabana mahkum,
    doyacak kadar üreterek,
    ekmeği bölüşür,
    ama çare üretemezdik cehalet ile sarmaş dolaş halimize.

    kadınlarımız vardı,
    yârimiz, anamız, hemşiremiz olan,
    lakin, sofradaki yeri ...

    yenilmiştik,
    yeni dünyadan gelen gümüşe,
    indirdik kepenkleri,
    ucuz hammaddemiz,
    bir de zenginleşen ayrıcalıklılarımız vardı.
    biz ise hamallıktan terfi alamamıştık,
    sırtımızdaydı tüm yükü bazen de sopası,
    ölüm hep bizi çağırırdı,
    bürokraside ise yasaklıydık zaten,
    yönetmek bize fazlaydı, hali hazırda.

    matbaada ilk kitabı bastığımızda
    binlercesini hatmetmişti bati.
    sanatı uzaktan,
    bilimi ise kaygıyla seyrediyorduk.
    adım adım içinden çıkıp geldiğimiz aydınlıktan uzaklaşıp,
    gömüldüğü karanlıktan
    kurtulup gelenlerden boşalan yeri dolduruyorduk kararlılıkla.
    bir james watt ımız yoktu
    buhar ile rakseden,
    olması da ihtimal dahilinde değildi zaten.
    ama
    hergün artan borçlarımız,
    borçları idare ediyormuş gibi yapıp
    bizi kemiren duyuni umumiyelerimiz vardı bizim.
    çareler bir şark ezgisi misali
    kederli sonları biriktiriyordu.

    ve viyana’dan sonra sakarya’ya değin hep geri giden,
    etrak-ı bi idrak diye anılan bizler,
    nihayetinde önderimiz ile birlikte
    istikameti akdeniz olarak belirlemiş,
    bu defa yaşamak için ölüm emrini almıştık.

    bir eylül günü gönderdeki al bayrak ile gururlanan çocuktuk artık…

    hemen ardından yokluklar ülkesinde bir güneş misali açtı cumhuriyet,
    senden benden bizi var eden o büyük kudret...

    hayatta en hakiki mürşid ilimdir sözünün izinde yüceldik ve yükseldik,
    alın karanlık sizin olsun diyerek
    gülümsedik aydınlığa.
    lakin gördük gaflet, dalalet ve ihaneti
    düne dair özlemleri tükenmeyenlerin gölgesinde
    örselendik,
    ama tıpkı dün gibi bugün de vazgeçmedik.
    vazgeçmeyeceğiz…
    yaşasın cumhuriyet…
App Store'dan indirin Google Play'den alın