19851
eleştiriler haklı olarak var. ancak kriz algısı yaratmanın şımarıklık olduğunu düşünüyorum. okan hocayı süper lig kapsamında messi'ye benzetiyorum. messi de futbol oynamayı o kadar basit gösteriyordu ki izlerken yaptığı şeyin ne kadar büyüleyici olduğunu fark edemiyor, ancak sonraki izlemelerimizde ne kadar büyüleyici şeyler yaptığını fark ediyorduk. gelinen noktada süper ligde her şeyden önce kırılmadık rekor bırakmayarak üç sene üst üste şampiyon oldu şu an dördüncüsüne koşuyor. süper lig tarihinde kaç kere gördük böyle bir şey? okan buruk'un bunu başarmış olması zaten başlı başına galatasaray'da hocalık garantisi. bu kısmı inkar etmek basit tabirle abes olur. ligde 6/6 yapmışsın, averaj +16, oyuncuların morali ise her ne kadar 22/23 veya 23/24 sezonundaki gibi olmasa da yine şampiyon olabilecek düzeyde.
ama işin üzücü ve realist tarafı şu ki, biz taraftar olarak artık sadece türkiye ligiyle tatmin olmuyoruz. üç sene üst üste şampiyon olmanın verdiği özgüven veya rahatlıkla “bir çeyrek final görelim en azından” beklentisini doğdu. ve işin anlaşılır noktası, sané, osimhen, ilkay veya singo gibi büyük transferleri gerçekleştirince kimse “ama ligde iyiyiz” bahanesini dinlemiyor, dinlemekte istemiyor (haklı olarak). okan hocanın tam olarak burası ile boğuşması lazım.
böyle bakınca eleştirenler haksız mı? hayır. çünkü avrupa’daki fark bariz. geçiş savunmasında koca boşluklar, maç içinde plan b’nin geç devreye girmesi, plan b'nin çoğu zaman daha da kötü sonuçlar getirmesi, sané’nin formsuzluğu sebebiyle onu korumak yerine 90 dakika sahada tutması… bunlar hep bizim gözümüzü tırmalıyor. ama eleştiriler haklı diye “okan artık bu işin adamı değil” noktasına gitmek de yanlış.
günün sonunda şunu unutmamamız gerekiyor bence: türkiye'de hoca bulmak kolay değil. en güzel örnek direkt fenerbahçe ve beşiktaş. biz ise tudor’u gördük, terim sonrası boşluğu gördük, torrent’i gördük. bu adam üç senedir bize istikrar verdi. şimdi yapmamız gereken şey “hocayı yiyelim” değil, çözümler üreteceğine inandığımızı belli etmek. liverpool maçı kapıda, city var, atletico var. işimiz kolay değil. ama bu işin çözümü de sosyal medyada hocayı gömmek değil.
ama işin üzücü ve realist tarafı şu ki, biz taraftar olarak artık sadece türkiye ligiyle tatmin olmuyoruz. üç sene üst üste şampiyon olmanın verdiği özgüven veya rahatlıkla “bir çeyrek final görelim en azından” beklentisini doğdu. ve işin anlaşılır noktası, sané, osimhen, ilkay veya singo gibi büyük transferleri gerçekleştirince kimse “ama ligde iyiyiz” bahanesini dinlemiyor, dinlemekte istemiyor (haklı olarak). okan hocanın tam olarak burası ile boğuşması lazım.
böyle bakınca eleştirenler haksız mı? hayır. çünkü avrupa’daki fark bariz. geçiş savunmasında koca boşluklar, maç içinde plan b’nin geç devreye girmesi, plan b'nin çoğu zaman daha da kötü sonuçlar getirmesi, sané’nin formsuzluğu sebebiyle onu korumak yerine 90 dakika sahada tutması… bunlar hep bizim gözümüzü tırmalıyor. ama eleştiriler haklı diye “okan artık bu işin adamı değil” noktasına gitmek de yanlış.
günün sonunda şunu unutmamamız gerekiyor bence: türkiye'de hoca bulmak kolay değil. en güzel örnek direkt fenerbahçe ve beşiktaş. biz ise tudor’u gördük, terim sonrası boşluğu gördük, torrent’i gördük. bu adam üç senedir bize istikrar verdi. şimdi yapmamız gereken şey “hocayı yiyelim” değil, çözümler üreteceğine inandığımızı belli etmek. liverpool maçı kapıda, city var, atletico var. işimiz kolay değil. ama bu işin çözümü de sosyal medyada hocayı gömmek değil.