• 28732
    "12.5m €'ya takımımızı kurduk. daha az yabancıyla oynamak zorunda olsaydık, maddi anlamda sıkıntı yaşayabilirdik. amerika'yı yeniden keşfetmeye gerek yok. yerli oyuncular 1m € ise aynı mevkideki yabancı oyuncu 400b €. yabancı sınırını kaldırırsanız, o zaman bizim yabancı oyuncu ve yerli oyuncuyu getirecek gücümüz olmaz. yabancı sayısını sadece baz olarak alırsak yanılırız. olayı bütünüyle ele almak lazım. anadolu kulüplerini yabancı sınırsızlığı olumlu yönde etkiliyor."

    kayserispor başkanı erol bedir
  • 28739
    "beşiktaş bakın ne güzel, şampiyonlar ligi'nde ikide iki yapmış, galibiyetler mis gibi. takım avrupa'da havaya giriyor başka oynuyor. çıksın gruptan çok sevinirim. hatta olursa çeyrek final, belki yarı final, kupa falan. seviniriz hepimiz. ama kardeşim, sen daha önce bu memlekete gelen tek avrupa kupası'nı kazanan takıma ve hocaya niye onu saymayarak saygısızlık yapıyorsun. alana saygı göstermeyi unutmayalım. süper kupa ve uefa kupası'nı bu ülkeye bir kez getiren bir takım var zaten. avrupa'nın fatihi olmak öyle kolay değil."

    necati ateş
  • 28740
    "g.saray'a açık ara favori demek için çok erken. müthiş bir fikstür avantajları vardı, çok da iyi kullandılar. ama diğer takımlara nazaran büyük artıları var. bir defa her maçı final maçı gibi oynuyorlar. korkunç coşkulular, ama sahadaki bu ateşli hava centilmenlik sınırlarını zorlamıyor. bu da onlar için büyük avantaj. zira müthiş bir istek içinde oynayan takım, zaman zaman rakibe ya da hakeme olumsuz davranabilir. ama galatasaray'da bunu görmüyoruz.

    g.saray'ın formu böyle devam ettiği sürece beşiktaş sıkıntı yaşar. geçen yıl şartlar çok rahattı. son haftalarda bir başakşehir mağlubiyeti ile biraz problem yaşadılarsa da kolay bir şampiyonluk aldılar. ama bu sene tablo değişik. görünen o ki şampiyonluk yarışı, galatasaray ile beşiktaş arasında geçecek."

    ahmet çakar
  • 28741
    7 yaşındayken yaşadığım, çok güçlü bir anım var. o kadar net ki benim için, şu anda bile zihnimde canlandırabiliyorum, beni mutlu eden bir an.

    "gerçek futbol oynamaya yeni başlamıştım. ondan önce, madeira'nın sokaklarında arkadaşlarımla oynuyordum. sokaklarda derken, boş caddelerden bahsetmiyorum. gerçekten sokaklar. gerçek kalelerimiz yoktu, araba geçtiğinde durmak zorundaydık"

    bunu her gün yapmaktan, her gün oynamaktan tamamen mutluydum, ancak babam andorinha'da malzemeciydi ve beni oraya gidip genç takımda oynamam yönünde cesaretlendirdi. bunun onu gerçekten gururlandıracağını biliyordum, bu yüzden gittim.

    ilk gün, anlamadığım birçok kural vardı, ancak sevdim. oradaki yapıya ve kazanma duygusuna bağımlı oldum. babam her maç o uzun sakalları ve iş pantolonuyla saha kenarındaydı. o da bunu sevmişti.

    "annem ve kardeşlerimin ise futbola hiç ilgisi yoktu. bu yüzden her akşam yemeğinde, babam onları beni izlemeye gelmeye ikna etmeye çalışıyordu. o benim ilk menajerim gibiydi. maçtan eve gelip, onun "cristiano gol attı" dediğini hatırlıyorum. onlar da "harika" derdi. ama çok da heyecanlanmıyorlardı. sonra bir gün babam geldi ve "cristiano 2 gol attı" dedi. yine heyecanlanmadılar. sadece, "bu gerçekten güzel, cris" diyorlardı. ne yapmam gerekiyordu? gol atmaya, sürekli atmaya devam ettim."

    bir gece, babam eve geldi ve "cristiano 3 gol attı! o inanılmaz! gerçekten onu izlemeye gelmelisiniz" dedi. ancak her maç öncesi saha kenarında bakıyordum ve babamı yine yalnız görüyordum. sonra bir gün, bunu hiçbir zaman unutmam, ısınıyordum ve kenara baktığımda annemi ve kız kardeşlerimi tribünde otururken gördüm.

    nasıl söyleyebilirim ki bunu, samimi görünüyorlardı. bir araya toplanmışlardı, alkış yoktu, bağırmıyorlardı, bir geçit törenindeymişim gibi sadece bana el sallıyorlardı. daha önce bir futbol maçında olmadıkları kesinlikle belli oluyordu. ama oradalardı, benim umursadığım tek şey de buydu.

    o an çok iyi hissettim. bunun anlamı benim için çok büyüktü. içimde bir şeyleri harekete geçirdi bu. gerçekten gururlandım. o zamanlar, fazla paramız yoktu. madeira'da hayat çok zorluydu. kardeşimin ya da kuzenlerimin bana verdiği kramponlarla oynuyordum. bir çocuksan, zaten parayı düşünmezsin, sadece duyguyu önemsersin. o gün, o duygu, çok güçlüydü. gerçekten korunduğumu ve sevildiğimi hissettim.

    o anlara nostalji olarak bakıyorum, çünkü hayatımın o bölümü çok kısa geçti. futbol bana her şeyi verdı, ancak daha henüz hazır olmadan beni evimden çok uzağa aldı. 11 yaşındayken, sporting lisbon akademisine taşındım. hayatımdaki en zorlu dönemdi.

    o zamanı düşünmek benim için çılgınlık gibi bir şey. oğlum, cristiano jr. bunu yazarken 7 yaşında. ve ben 4 yıl içinde onun için bir çanta toplayarak, onu paris'e ya da londra'ya göndermenin nasıl hissettireceğini düşünüyorum. bu imkansız. ve eminin ki benim ailem için de imkansızdı.

    ama benim hayallerimin peşinde koşmam için bir şanstı bu. bu yüzden benim gitmeme izin verdiler ve ben de gittim. hemen hemen her gün ağladım. portekiz'deydim, ancak başka bir ülkeye gitmiş gibi hissediyordum. aksan, tamamen farklı bir dil gibi geliyordu. kültür farklıydı. kimseyi tanımıyordum ve inanılmaz yalnız hissediyordum. ailem, maddi olarak, sadece 4 ayda bir beni ziyaret edebilecek seviyedeydi. onları çok özlüyordum ve bu her gün bana acı veriyordu.

    futbol benim yoluma devam etmemi sağladı. sahada diğer çocukların yapamadığı şeyleri yapabildiğimi biliyordum. ilk kez bir çocuğun diğerine, "bu çocuğun yaptığı şeyleri gördün mü? bu çocuk inanılmaz" dediğini gördüm. bunu zamanla daha sık duymaya başladım. hocalarımda da... ama bir gün biri, "evet, ancak onun sıska olması yazık olmuş" dedi.

    doğruydu, zayıftım. kaslarım yoktu. 11 yaşında bir karar verdim. yetenekli olduğumu biliyordum, fakat her gün herkesten daha fazla çalışmaya karar verdim. bir çocuk gibi oynamayacaktım, bir çocuk gibi davranmayacaktım artık. dünyanın en iyisi olabileceğimi bilerek idman yapmaya başladım.

    bu duygu nereden geldi, bilmiyorum. içimde vardı. hiçbir zaman kaybolmayan bir açlık bu. kaybettiğinde, acıkmaya başlıyorsun gibi bir şey. kazandığında, yine açsın, ancak küçük bir ekmek kırıntısı yemiş gibi hissediyorsun. bunu ancak böyle anlatabilirim.

    geceleri gizlice yurttan kaçarak, çalışmaya gitmeye başladım. daha büyük ve daha hızlı oldum zamanla. sahaya çıktığımda "evet, ama o çok sıska" diyen insanlar artık bana dünyanın sonu gelmiş gibi bakıyordu.

    15 yaşına geldiğimde, idmanda takım arkadaşlarıma döndüm ve, çok net hatırlıyorum o anı. onlara, "bir gün dünyanın en iyisi olacağım" dedim. bana gülüyorlardı. daha sporting'in a takımında bile değildim, ancak buna inanıyordum. gerçekten inanıyordum.

    17 yaşında profesyonel oynamaya başladığımda, annem stresten beni zar zor izliyordu. sporting'in stadına beni izlemeye geliyordu ve büyük maçlarda çok endişelendiği için birkaç kez bayılmıştı. doktor ona bnim maçlarım için sakinleştirici yazmaya başladı. ona, "futbolu umursamadığın zamanları hatırla" diyordum.

    zamanla daha büyük, daha da büyük düşünmeye başladım. milli takım için oynamak istiyordum, manchester united için oynamak istiyordum, çünkü sürekli premier lig'i televizyondan izliyordum. oyunun hızı ve taraftarlar beni büyülüyordu. atmosfer içime işliyordu. manchester'a gitmek, benim için çok gurur duyguğum bir andı, ancak ailem için daha da gurur duydukları bir andı.

    ilk başlarda, kupalar kazanmak benim için çok duygusal oldu. manchester united'da ilk şampiyonlar ligi'ni kazandığımı hatırlıyorum, karşı konulamaz bir duygu patlaması yaşadım. aynı şey, ilk ballon d'or'u kazandığımda da oldu. ancak hayallerim her gün daha da büyüyordu. her zaman madrid'i hayal ediyordum ve yeni bir rekabete girmek istedim. madrid'de de kupalar kazandım, rekorlar kırdım ve bir efsane oldum.

    geçtiğimiz 8 yılda, madrid'de inanılmaz şeyler başardım. ancak dürüst olmak gerekirse, kariyerimin daha olgunlaştığı dönemlerde kupa kazanmak farklı duyguları ortaya çıkardı. özellikle de son 2 yılda. madrid'de, eğer her şeyi kazanmıyorsan, insanlar senin başarısız olduğunu düşünür. bu mükemmeliyet beklentisidir.

    ancak bir baba olduğunda, bu daha da farklı bir duygu yaşatıyor. anlatamayacağım bir duygu. madrid'deki zamanım bu yüzden özel geçti. bir futbolcu olduğum evet, ama aynı zamanda bir baba oldum. oğlumla her zaman hatırlayacağım, çok açık bir an var. düşündüğümde, beni çok mutlu ediyor.

    cardiff'te şampiyonlar ligi'ni kazandığımız andı. o gece tarih yazdık. son düdükten sonra sahadaydım, dünyaya bir mesaj yollamış gibi hissediyordum. sonra oğlum kutlama için benim yanıma geldi ve bir anda parmak şıkladı, bütün her şey değişmiş gibi oldu. marcelo'nun oğluyla koşuşturuyordu. kupayı birlikte tuttuk, sahada dolaştık. bir baba olana kadar anlamayacağım bir duyguydu bu. dünyada anlatamayacağım birçok farklı duygu var. bunu karşılayabileceğim tek duygu, madeira'da ısınırken annem ve kız kardeşlerimin beni tribünde gördüğü an...

    bernabeu'ya kutlama için birlikte döndüğümüzde, cristiano jr ve marcelito taraftarların önünde oynuyorlardı. onun yaşında sokaklarda oynarken gördüğümden daha farklı bir duyguydu bu, ancak oğlumun da benimle aynı olduğunu hissettim.

    madrid'de 400 maçın ardından, kazanmak benim vazgeçilmez hedefim oldu. ben bunun için doğdum. ancak kazandıktan sonra, her şey değişti. benim hayatımda yeni bir bölüm başladı. kramponlarıma yeni bir mesaj yazdırdım. bağcıklarımı bağladıktan sonra, tünele gitmeden okuduğum son sözler. son bir hatırlatma, son bir motivasyon gibiydi... diyor ki, "en sueno del nin". "bir çocuğun hayali". belki anlamışsınızdır.

    sonuç olarak, tabii ki her zaman olduğuyla aynı. madrid'de rekorlar kırmaya devam etmek istiyorum. olabildiği kadar kupa kazanmak istiyorum. benim doğamda bu var.

    ancak madrid'de geçirdiğim dönemde benim için en önemlisi, ve 95 yaşına geldiğimde torunlarıma söyleyeceğim şey, oğlumla el ele, bir şampiyon olarak sahada yürüdüğümde hissettiklerim olacak.
    umarım bunu tekrar yaparız.

    cristiano ronaldo

    çok güzel bir yazı olmuş. insanın gözleri doluyor bazı yerlerde. aile her şeydir. seni ailenden daha fazla hiçbir şey mutlu edemez.
  • 28742
    “bülent korkmaz’a benzetilmek benim için bir onur. dünya kupası’nda ülkemizi temsil edebilmek için çok uğraşıyoruz. kampta deneyimli ağabeylerimizin turnuva anılarını dinliyoruz.”

    çağlar söyüncü

    insallah en az kaptan kadar iyi olursun kardesim. yalniz sen yine o deneyimli abinle fazla takilma da...

    deneyimli abi: 2002'de olan halen milli kadroda olan tek kisi emre b.
  • 28746
    ''vagner love, iki sene önce monaco'ya gitmeden, brezilya'da oynadığı corinthians kulübünden galatasaray'a transfer olacaktı. eğer bu transfer gerçekleşseydi, g.saray, 2 milyon euro bonservis ödeyecek, futbolcu da 2.5 milyon euro maaş alacaktı. love'ın menajeri bu transferin gerçekleşmemesi ile ilgili bana, "nedenini en iyi g.saray idari menajeri cenk ergün biliyor" dedi. ergün de bu transferin o dönem takımın başında olan hamza hamzaoğlu'na takıldığını söyledi. yani hamza hoca istememiş. bunun nedeni ile ilgili de şoke eden bir iddia kulağıma geldi. yine o dönem g.saray'da forma giyen burak yılmaz'ın hamza hoca ile görüşerek, "bu takıma santrfor mu lazım hocam? biz bu takımı şampiyon yapmadık mı?" dediği, hamzaoğlu'nun da bu yüzden vagner love'ı istemediği söylendi. ''

    levent tuzemen

    kaynak: http://www.sabah.com.tr/...nin-kapisindan-dondu
  • 28748
    (gbkz: galatasaray'da sürekli oynuyordun. leipzig'de ise yedek kalıyorsun. pişman mısın?)

    pişman değilim. zaten galatasaray'dan bir gün ayrılacaktım... sonuçta futbolda böyle şeyler oluyor. galatasaray'da muhteşem zamanlar geçirdim. taraftarı hiçbir zaman unutmayacağım. sizin aracılığınızla onlara tekrar teşekkür ediyorum.

    (gbkz: başkan dursun özbek seni disiplinsiz olduğun için gönderdiklerini söyledi. yorumun?)

    başkan (dursun özbek) gerçekten benim için "disiplinsiz'' dedi mi? aslında başkan beni çok iyi tanır. elbette taraftara beni neden sattığını açıklamak zorunda. eğer öyle bir ifade kullandıysa da onun bileceği iş. ben kendisini seviyorum ve transferimden dolayı teşekkür ediyorum, ona minnettarım. cevap vermeyeceğim.

    şampiyonlar ligi'ndeki grubunuzu değerlendirir misin?

    ben daha önce galatasaray'da şampiyonlar ligi deneyimi yaşadım. ama aynı şeyi takım arkadaşlarım için diyemem. burası için tecrübesiz bir takımız. yine de monaco ve beşiktaş'a karşı oynadığımız maçlar ders oldu. bu seviyede nasıl oynamamız gerektiğini biliyoruz. grupta her takım birbirini yenecek güçte. ama şu gerçek ki üst tura çıkma şansı en çok olan takım grupta lider olan beşiktaş.

    sence türkiye'de bu sezon kim şampiyon olur?

    türkiye ligi'ni yakından takip ediyorum. galatasaray yeni, heyecan verici bir takım kurdu. avrupa'dan elenmelerine şaşırdım ama lige çok iyi bir başlangıç yaptılar. bence galatasaray şampiyon olacak. mert (çetin) abi'ye benden selam söyleyin!

    2-0 kaybettiğiniz beşiktaş maçındaki atmosfer nasıldı?

    beşiktaş maçında tribünde mükemmel bir atmosfer vardı. açıkçası ben hiç şaşırmadım çünkü bu deneyimi daha önce yaşadım. ama takım arkadaşlarım ilk kez böyle coşkulu bir taraftarın karşısına çıktı. türk taraftarı ile almanya'daki taraftar kıyaslanamaz. yine de beşiktaş karşılaşmasını taraftar yüzünden kaybetmedik.

    takım arkadaşın timo werner neden oyundan çıktı?

    sanırım (werner) nefes almakta problem yaşadı ve oyuna devam edemedi. tezahüratlardan etkilendiği için oyundan çıktığını düşünmüyorum.

    galatasaray taraftarı mı beşiktaş taraftarı mı?

    beşiktaş taraftarı çok iyiydi ancak dediğim gibi bu atmosferi galatasaray'dan biliyorum. ben o destekle yıllarca oynadım. rakipler neden zorlanıyor, anlıyorum. beşiktaş stadı'ndaki atmosfer muhteşemdi ama benim tercihim galatasaray stadı.

    galatasaray'ın çocuğu bruma
  • 28749
    ne ekersen onu biçersin... galatasaray transfer ayında ektiklerini, şimdi ligde biçiyor. aldığı kim varsa “takır takır” oynuyor.

    ne oldu “uyum sorunu”... hazır oyuncuyu alırsan, geçen yılı ıskalamayan ve geride kalan o sezonu oynayarak geçiren futbolcuyu transfer edersen “uyum sorunu” kandırmacadan öteye gidemez. bizim kulüpler her karavana atışında “uyum sorunu”nun arkasına saklanıyorlar ve camialarını kandırmaya çalışıyorlar.

    galatasaray’ın da her kulüp gibi geçmiş yıllarda bundan dili yandığı için bu sezon “yoğurdu gerçekten üfleyerek” yediler. yanmayalım, yanılmayalım diye çok titiz davrandılar. sonuçlar ortada.

    ilk yedi haftada “tam isabet”... başkan dursun özbek, teknik direktör igor tudor, sportif direktör cenk ergün ve scout ekibinden oluşan ekip gerçekten iyi ve titiz çalıştı.

    tudor’a hangi mevkilere ve nasıl bir özelliğe sahip olan oyuncular istediği soruldu. tudor sağ bek için “pas organizasyonu olan”, stoper için “topu iyi oyuna sokan”, orta sahanın patronu için “duran değil, koşan 10 numara”, santrfor için de “ele avuca sığmayan” şartını ileri sürdü.

    tudor’un önüne her mevkide üç alternatif kondu. sportif karakterleri dahil, her türlü özellikleri en ince ayrıntısına kadar incelenen ve rapor haline getirilen her mevki için üçer alternatif...

    galatasaray sol bek için asamoah dışında istediği kim varsa aldı. sonuçlar ortada... alınan adamlarda hayal kırıklığı yok, hatta yanılgı ve beklentinin gerisinde kalma bile yok. üstelik kısa sürede takım oyunu öyle bir yerleşti ki, saha içinde “yıldıza dayalı düzen” kalmadı. tudor’un iradesi ve başkan dursun özbek’in tam desteğiyle florya’yı yıllardır kurt gibi kemiren futbolcuya dayalı düzen de kalmadı.

    hiçbir başarı rastlantı olamaz. galatasaray iyi takım kurmanın, transferi erken tamamlamanın, geçen yılı yatarak değil, oynayarak geçiren hazır oyuncuları almanın, gerek florya’da, gerekse saha içinde futbolcuya dayalı düzeni kaldırmanın, her şeyden önemlisi çok iyi ve disiplinli çalışmanın meyvelerini topluyor.

    fenerbahçe-beşiktaş maçında ali palabıyık, fenerbahçe’nin akhisar maçında bülent yıldırım, galatasaray’ın karabük maçında alper ulusoy, beşiktaş’ın trabzonspor maçında fırat aydınus adeta “skandal” kararlar verdiler. şimdi bu hakemler üçer-beşer hafta dinlendirilecekler. daha ligin 7. haftasında bu kadar deneyimli hakemi “çürüğe” çıkarırsanız, ligin 27. haftasında maçları yönetmek için hangi hakemleri bulacaksınız?

    fenerbahçe’de başkan aziz yıldırım cezalı… asbaşkan önder fırat cezalı... genel sekreter mahmut uslu cezalı... futbolun patronu ali yıldırım’a da cezanın yolda olduğu iddiaları var. bu kadar sert çıkış, bu kadar öfke, bakıyorsunuz, değişen bir şey yok. üstelik cezalar yanlarına kâr kalıyor. fenerbahçe’yi yönetenler, fenerbahçe’nin çıkarları için acaba başka yöntemleri deneyemezler mi?

    fenerbahçe’nin büyük umutlarla aldığı giuliano’yu çözemedim. 6 maçta iki penaltı golü var, rakip kalelere tek isabetli şutu yok. orta kenar gibi oynuyor. buna rağmen rakip bekin bindirmelerini hiç kovalamıyor. takımı hücumdayken kenardan tek orta yapamıyor. her fırsatta içeri girmeye çalışıyor. ve bu görüntüsüyle en azından şimdilik beklentilerin gerisinde kalıyor.

    fenerbahçe yenildiği akhisar maçında rakibine oranla iki kat daha fazla pas yaptı. top ayağında rakibine oranla iki kat daha fazla kaldı. buna rağmen maç boyu rakip ceza alanına sadece beş kez girdi, isabetli bir şut attı ve “sıfır” pozisyonla maçı tamamladı. demek ki bu kadar pas yapmanın, ayağında bu kadar fazla top tutmanın sonuç almak adına pek de fazla bir katkısı yok. fenerbahçe bu kadar bıktırıcı pas yapmaktan vazgeçmeyi, öne ve rakip savunmanın arkasına top atmayı, hızlı hücuma kalkmayı deneyemez mi? çok mu zor bu?

    beşiktaş son iki yılın şampiyonu... şampiyonlar ligi’nde geçmiş yıllara oranla çok daha güçlü ve çok daha şanslı... tribünlerinde olağanüstü bir seyirci coşkusu ve desteği var. paralar ödeniyor. takımın yıldızları “ego” sahibi olsalar bile ortak çıkarları var. takım kazandıkça kendileri de kazanıyor. o zaman şenol hoca da, futbolcular da biraz daha sakin olamazlar mı? gerilim beşiktaş’ı teslim alırsa, bu işten kârlı çıkan olmaz

    beşiktaş’ta son maçta quaresma, atiba, oğuzhan yoktu, sahadaki beşiktaş, beşiktaş gibi değildi. şenol hoca cezası nedeniyle tribündeydi, soyunma odasında yoktu, “kıyamet” koptu. bu, şunu gösterdi. bazılarının varlığı, yokluğunda çok daha iyi belli olur.

    trabzonspor, ligin ilk yedi haftasında attığından bir eksiğini yedi. atmakta sorunu yok. ligin en fazla gol atan takımlarından biri... ama en fazla yiyenlerinden de biri... trabzonspor transfer döneminde iyi bir stoper almak için son güne kadar çok uğraştı ama alamadı. şimdi bunun faturasını ödüyor olmalı...

    ancak bu stoper eksikliği, iki bek pereira ile mas’ın yeni sezona kötü başladıkları, uğur demirok’un kulübeye kadar gerilediği, durica’nın istenen performansta olmadığı gerçeğinin üstünü kapatmamalı... artık kaleci onur mucizeleri de olmadığına göre, trabzonspor savunma anlayışını yeniden örmek zorunda...

    bizim futbol dünyasında “adalet” duygusu çok ciddi bir darbe yedi. futbolu yönetenlerin “adil” karar verdiğine inanç neredeyse “sıfır” noktasına indi. verilen ya da verilmeyen cezalar, idare edilenler, hayal kırıklığı yaratan kararlar, kargaşayı ve kaosu da beraberinde getiriyor. özellikle disiplin kurulu’nun, hukuk kurulu’nun, tahkim kurulu’nun ve temsilcilerin acilen “güvenoyu”na ihtiyaçları var.

    sine büyüka'nın babası şansal büyüka

    bunların bir de hazar büyüka diye bir akrabaları var ama twitter'da yazmaktan başka tam olarak ne iş yapar bilmiyorum :(
  • 28750
    yabancıyı 400 bin euroya bitirdim. aynı kalite yerli için 2 katı istiyorlar. kardeşim ne yapalım biz?

    yabancı sınırı konusunda fikrimiz net ve bu fikrimizi her mecrada dillendireceğiz. kalite herkesin hakkı. kalite için buradayız. diğer başkanlar da aynı fikirde. yabancı sınırlaması gelmemeli.

    kayserispor başkanı erol bedir

    bravo başkan aynen devam.
App Store'dan indirin Google Play'den alın