marmara üniversitesi göztepe kampüsündeyim. sallanıyorum. canım cigara çekti. yürürken içmeyi pek sevmem. gölge bir yere çökeyim de telledireyim diyorum. oraya sap, buraya dön derken çöktüm bir yere. alaturka hacet pozisyonundayım. bağcılar ekolü diz kırma da derler. sadece mabadımla beton arasında bir temas var. dirsekler dizlerime dayalı. betimleme kes.
derin bir nefes… kaldırdım kafayı. karşımda gölge eden bir bina. gölgesi koftiden. ağaç gölgesi efil efil olur, betonunki ise kavruk. adını ömer faruk batırel koymuşlar. binanın…
bu şey değil mi? hani meşhur necmettin ağabeyimizin ağabeyi? hani özgür demirtaş ile çıktıkları bir programda “şakkadak satarım” çıkışıyla efsane meme yapmış o yüksek makaracı? mor gömleğin üzerine kımıl kımıl sarı kravatı ile afisi adam kesen eski dili kesiklerden ağabeyimiz? öyleymiş. internet garip ortam. öyle diyorlar. şeceresine inmedim.
o sıra cart bir ses bağırdı, birine seslendi, “pinooooğ” dediğini zannettim. ne alaka diye düşünürken yüzümde bir gülümseme. küfre güleriz biz. gocunmam da bundan. küfür iyidir. sesin geldiği köşeye çevirdim kafayı. mustafa sarp’ı bekliyorum. ben arada mustafa sarp’ı beklerim. sonra sunturlu okkalı bir küfür gelecek, biliyorum. ve ben güleceğim.
benim otomatik olarak devam ettirdiğim küfrün savrulmasını bekliyorum kıpır kıpır. pinoğ ses benzetmesinin ardında o küfrü eklemlemeyen de ne bileyim…
pinoğ ile mustafa az sonra köşeyi döndüler. ama beklediğim küfür tam istediğim gibi patlamadı. hayalkırıklığı… bir araba alışverişi varmış. “sat, sat, sat!” diye bir muhabbet geçiyor aralarında. en azından şimdi diyorum, gözlerinin içine bakıyorum. etmeyecek misiniz yani? küfür ister bu sözler de haliyle. heyhat yok gamato! etmiyorlar. ama arabanın kırmızı bir leon olduğunu anlıyorum.
buraya dikkat. kırmızı leon’un hiçbir önemi yok.
önümden geçen iki gençten biri elini diğer arkadaşının omzuna atmış. pinoğ ile mustafa’yı beklerken kerem a. ile mert hakan’mış meğersem. öyle yorumladım. yani bu ortama küfür yakışır arkadaşlar!
tedesco ile fotograflarını görmüştüm telefonda. elini omzuna atmış hocasının. deplasman tribünücüsü rolü kesen bir apartıman çocuğu gibi... tedesco'yu taraftarına takdim ediyordu. aynı pozları kerem a.ya da kesmişti. afra tafra o biçimdi komutanda!
“şakkadak satarım, şaşırır millet, hiç beklemedikleri bir hareket” dedim önümden geçerlerken.
yüzümde kendiyle iftihar eden bir adamın impsel gülümsemesi olduğuna yemin edebilirim. aha na şöyle bir şey:
https://www.vhv.rs/...-hd-png-download.png “ne diyor bu … koduğum” diye baktılar. ister çünkü bu cümle sonuna küfrü. en azından ben içimden öyle kurdum diyaloğu ve hemen yapıştırdım cevabı “ne bakıyonuz yar yar …ğğğmmm” diye. ama içimden.
verimsiz bir gün geçiyordu.
biraz sonra oraya nasıl geldiğini hiç bilmediğim “bilim bilinebilecek her şeyi keşfettiğinde, felsefe biter mi?” diye kahvehane yüksek entelektüelitesi bir muhabbete oturdum. bir yandan koz istiyordum. güzel bir v60 yapmıştım sabah kendime. james brown’ın geleceğimden daha parlak dişleri eşliğinde içmiştim. “this is a mans world” vardı fonda. sen ne düşünüyorsun diye sordu biri. ben mert hakan yandaş’ı düşünüyordum “a.k.”. burası da küfür ister. ettim de.
“ne mi düşünüyorum? mert hakan komutan’ı düşünüyorum a.k.” dedim.
mert hakan’ın neyini düşünüyorsun diye sordular. hakları vardı.
“fener, mert hakan’ı sattığı gün bir şaşırırım. niye satıyo, nasıl satıyo, ne oluyo, nereden ve nasıl buluyolar bu fikirleri falan derim. acaba akılları başlarına mı geliyor diye bir işkillenirim.”
“düzelir mi o zaman fener?” dedi yancı arkadaş. fenerlidir kendisi.
“pekala! sonra ardından bir de eğribayat’ı satarsalar…”
yancı, “bu çok hoş bir fikir” dedi. artık bir müsameredeydik, diğer galalı arkadaşa döndü ve “olmaz mı?” diye sordu. cevap çok netti:
“olmaz! çünkü ali koç.”
anlayacağınız kanaryamızla bir ömür mutluluklar dilediğim futbolcu.
her şey bir yana, gerçekten benim için mert hakan yandaş bir kırılma göstergesidir.
çüs.