ne nazmış, ne inatmış anlamadığım oyundur kendisi.
hayır, gözlem dedik, "maçları izlemek lazım hoca" dedik, tvdeki maçları izledik, yetmedi willem'leri, paok'ları izleyelim diye pc başına çakıldık.
rakamların dili dedik, oranları analiz ettik.
istatistik dedik, geniş bir arşiv edindik. iç saha -dış saha süzdük.
akıl akıldan üstündür dedik, türkiye çapında tüyo alışveriş ağı kurduk. (hayırlı uğurlu bir iş için kurmayız ya zaten, neyse). fikir paylaştık. yorum paylaştık. "o maçın 1'i olmaz usta" dedik, "daha ilk devrede üst olur" dinledik.
uğurlu ligim, benim şanslı takımım diye nicelerine sarıldık.
sonuç mu? belli değil mi? şu yazıyı;
" kazana kazana acayip bir servete ulaştım ve bu entry'i monaco'daki şatomdan yazıyorum, yat bakımda olduğu için iki gün daha buradayım" diye noktalamayı çok isterdim ama tahmininiz üzere (1,02 veriyorum bu tahmine) böyle bir şey yok.
derim ki;
insanın özgüveniyle olan sınavıdır iddaa.
zafer ve hüsran arasındaki farkın , o maçı değil diğer alternatifi seçmekte olduğunu bilmenin verdiği rahatsız edici dürtüye karşı bir düellodur.
sorgulamaktır karar mekanizmanı,
şansınla boğuşmaktır...
ve nihayetinde "işaretlenmiş insan" olarak hayatta herşeyin aleyhte işlediğini düşündürtecek bir paranoyanın pençesine düşmemek için verilen mücadeledir. (yazar bu noktada gaza gelmiştir.)
küçükken dediğimiz gibi ; iddaa bize bir vurur, 1,90-2,80 uzanırız yere. 1,90 verildiyse, bizim gibi deplasmancıların işi zor tabi. ( bak sözlük sapıtıyorum yine)
neyse, yapacak birşey yok. herkese bol şans. bu arada laf açılmışken (bak bak laf açılmışmış) yarından
* 2 bankosu olup da vermeyenin 90+'da yediği gol ile son maçtan kuponu yatsın e mi?