• 96
    mevcut durumda galatasaray bir sermayeye ait degilse de galatasaray a.ş. vakıfa ait, kalanı da borsaya açık.
    şu an bir sermayenin ortak olması için vakfın elindeki cogunluk hissesini alması gerekir ve bu durumda lisenin kulüp ile baglantısı kopar.
    tabiki şu an galatasarayın reputasyonunu donem donem farklı mezunlarını parlatmak için kullanan liseliler buna asla izin vermez.
    olsa nasıl olurdu diye dusunursek;
    olumlu yanları;
    * profesyonel bir yönetim olur ve yonetim kuruluna hesap verir.
    * hem sportif, hem de finansal anlamda uzun vadeli yatırımlar yapılır ve takip edilir.
    * mevcut başkanlarının kişisel kaygıları sebebi ile soyleyemedigi ya da yapamadıgı şeyleri yapabilecek bir sahiplik olacaktır.
    * kasıtlı ya da kasıtsız ortaya cıkan verimsizlikler, müsriflikler ya da birilerine fayda saglama konuları ortadan kalkar.
    * taraftar aynı zamanda bir musteri olacagı için mevcut yonetim ve yonetim kurulunun donem donem ortaya cıkan nobran "kulubun sahibi biziz, tarafarın gorevi destek vermek" tavırları ortadan kalkar.
    olumsuz yanlar;
    * kar amacı guden bir sirkete donusur ve bazen sportif basarının onune gecebilir.
    * keyfi bir sekilde kulup kucultulebilir.
    * vakıf olmanın getirdigi yasal avantajlar ortadan kalkar.

    sonuc olarak oyle ya da boyle olacak olandır. cunku yavas yavas vakıf takımları dibe giderken, sirket takımları yukarı gidecek, ki su an bile bunu gorebiliyoruz. onemli olan bunun dogru sekilde ve zamanda olması.
  • 122
    galatasaray'ın iyiliği için bir an önce gerçekleşmesi gereken olay. açıkçası taraftarlar neden buna karşı pek anlamış değilim. liselilerin elinde olan yönetimde 1 iyi yönetim geliyorsa devamında 5 kötü yönetim geliyor. kurumsallaşsak böyle bir şey mümkün de olamaz. çünkü lise yönetimi, lobisi, içten pazarlığı ve iğrençliği artık çığırından çıkmış durumda, halimiz ortada, ülke ekonomisi ve borçlarımız ortada. neyi tartışıyoruz? şirket olarak satın alınıp olsa kar/zarar bazında çalışan profesyonel ve kurumsal bir futbol kulübü olmamız lazım. ünal aysal'ın zamanında dediği gibi "biz dünyanın on takımı arasına girmek istiyorsa bu takımların maddi ve kurumsal imkanlarına kavuşmuş olmamız gerekir." buna ulaşmanın tek yolu da budur.
  • 4
    araplara kesinlikle satılmasın. arap imajı üstümüze kalmasın. çinliler bu işi bilmiyor. mesela milan'da yapamadılar. onlar da olmaz. ruslar da güvenilir değil. bakarsın yarın yine siyasi kriz çıkar. fransa, ingiltere, almanya gibi ülkelerde zenginler kendi takımlarına bile talep göstermiyor. abd desen ülkede futbol ilgi görmüyor. türkiye'den, yerli sermaye de iktidar etkisini hissedebilir. ali sabancı, pegasus gibi bir iş çıkaracaksa o da olmaz. arada ünal aysal gibi başkanlar çıkarsalar da liseliler zaten sevilmiyor. bu durumda kim alırsa alsın galatasaray onun insafına kaldı. para verip satın alacak kişinin, taraftar gibi karşılıksız sevmesi, bağlanması düşük ihtimal. işler yolunda gitmezse sermayesinin derdine düşer. bu işler kolay değil. ama galatasaray'ı en zor karanlıklardan bile aydınlığa taşıyacak ali sami yen'dir.
  • 88
    renktaşların, "kesinlikle satılamaz, bunu yapan ihanet eder" mantığını pek anlayamıyorum açıkçası.
    çünkü, geçmişte bu iş zaten bir kaç kere yapıldı.
    2000'li yılların başında kulübün %21,05 'i aig 'ye blok halinde 20 milyon dolar karşılığında satılmıştı.
    bunları geri alabilmek için 9 milyon dolar tazminat ve 1,5 milyon dolar avukat vekalet ücreti ödendi.
    sonra bu hisseleri ünal aysal bey aldı.
    o da tekrar qvt vb. kuruluşlara tekrardan sattı.
    sonra bu hisseler yeniden alınıp, şirketler ayrıldı ve öz sermayede bedel artırımlarıyla gönümüzdeki halini aldı.
    bugün b grubu hisselerin %44,95 'i halka arz edilmiş durumda. yani alım satıma açık.
    http://cdn1.galatasaray.org/...es/sportif/82201.pdf

    şimdi, aig ye sattık da ne oldu 390 milyon dolandırıldık.
    iyi iş yapalım derken iyice battık diye düşünülebilir.
    orada çok büyük hatalar yapıldı.
    bir, hisseler; o zaman 20 milyon dolar gibi çok komik rakama gitti.
    iki, kulüp reklam, pazarlama, yayın hakları gibi sağlam gelirleri aig ye devredecek, kalan her türlü futbol faaliyeti maliyetini de kendi üstlenecek gibi bir anlaşma vardı. buradaki felsefe de aig networkü ile kulübün gelirleri artsındı.
    bu durum galatasarayı faiz borç sarmalına soktu. anlaşma temelde sıkıntılı olduğu için kısmi gelirler büyüyen futbol takımına yetmedi. yani felsefe yanlıştı. bu her zaman böyle olacak anlamına gelmiyor.
    http://www.doganhasol.net/...arayin-ortagi-2.html

    galatasaray değeri var kardeşim, ne olursa olsun burası bir kulüpten çok öte,
    sahiplik durumunda kar odaklı olunduğu için bu değerlere zarar gelebilir o yüzden istemiyorum da diyebilirsiniz.
    şimdi sorarım size?
    allah aşkına şu son 10-20 yılda yaşananları bir gözünüzün önüne getirin.
    galatasaray değerinden bahsedebilirmisiniz?
    yukarda kısaca anlattığım aig ve sonrası sarmaldan kurtulabilmek için rahmetli başkan özhan canaydın, resmen kendini batırdı. bütün servetini harcadı.
    adnan polat'a yapılanlar. onun ibra edilmeyip, dursun özbek'in ibra edilmesi hangi değerimize sığıyor?
    sonra, ünal aysal bey'in durumu. resmen küstürülmesi.
    sisteme zorla bülent tulun'un monte edilmeye çalışılması.
    sonrası 6 aylık duygun yarsuvat dönemi, dursun bey'in ikinci başkan ve akabinde sürpriz yumurtadan çıkar gibi başkan olması. sonrasında, kulübe kesilen otel faturaları vs... uefa dan ceza alınması, hiç iplenmemesi...
    devamında mustafa cengiz'in tepki oyları ile başkan olması. lisenin içine sindiremeyip, kurulda aynen adnan polata hazırlanan tezgah gibi, 100 tane çoluk çocuğun toplanması ve bindirilmiş kıtalar şeklinde oy verdirilmesi.
    arada fatih altaylı'nın çıkıp galatasaray başkanı'na hakaret etmesi.
    transferde girilen menajer sarmalı.
    örnekler çoğaltılabilir. hangi durumda değerlerden ve galatasaraylılık duruşundan bahsedebilirsiniz.

    ben değer meğer yok kardeşim, satılsın bitsin gitsin diye düşünmüyorum.
    ama, mevcut durum da galatasaray için aşırı tehlikeli diyorum.
    kuvvetler ayrılığı gibi kılıçla kesilmiş şekilde bir yerlerde denetçi/sorumlu bir yapı olmalı.
    bugün başkansanız, kredi çekip akabinde anormal fahiş transfer yapabilirsiniz.
    ve bunun hesabını soracak ne bir kurum var ne de bir insan. genel kurulda zaten her türlü ibra ediliyorsunuz.
    yaptırımı yok.
    kendi şirketiniz olsa bu şekilde mi yönetirsiniz sorusunun cevabı hep hayır olan bir durumdan bahsediyoruz.

    yıllardır, floryanın bakım onarımını fatih terim hep cebinden karşılar.
    niye? neden fatih hoca bunu cebinden karşılasın ki. ya da başka bir yönetici, hatta futbolcu.
    tamam bu adamlar kulübü çok sevdiği için yapıyor ama,
    yarı sebebi de kulübün maddi imkansızlığının içinde yalapşap yapılmak istenmesi.

    şahıs ismi vs, hiç önemli değil.
    ama bugün tamamı değil ama minimum temsiliyet sağlayabilecek sahiplik olsa,
    en azından gelir/gider bilanço vs hesap verilmesi gereken durum ve özel olaylar çıkar.
    bu, bir şirket grup ya da holding ise,
    network'ü kullanılır. pazarlama, ilave gelir konularında yeni gelir kalemleri sözkonusu olabilir.
    bugün galatasaray tv nin hali içler acısı. hem içeriği hem de niceliği ile.
    en önemlisi kulüp ekonomik olarak bağımsız değil. kulüp bankalar birliği adaletine kalmış durumda.
    düşünün paranız yok, ama kıymetli menkulleriniz var.
    ama onu nasıl kullanacağınıza kendiniz karar veremiyorsunuz.

    bu kulüp son 20-30 senedir aynı network ve aynı kütür içerisinde gidip geldi.
    bu çember'in içerisindeki adamlar maalesef, birbirleriyle konuşup ortak akılla sonuca gidemedi.
    bunu beceremedi. bu kulübü çok ileri götürürdü ama olmadı.
    dahası, kulüp bu kültür içerisinde kurumsallaşamadı. şahsi başarısızlık veya başarı düzleminde geldi gitti.
    inancım o ki, kulübün ihtiyaç duyduğu en büyük şey, mantık çerçevesinde denetleyici ve yaptırımcı kurum.
    bu sayede şeffat denetlebilir bir halde global marka olmalı. bu iş satılarak mı olur yoksa belli yüzde sahiplikle mi olur bilemem.
    ama insanlar galatsaray'ın ekmeğini yiyor, reklamında kullanıyorsa, başarıda harika hissediyorsa; başarısızlıklarında da berbat hissetmeliler. ve cezası neyse çekmeliler. aksi halde, sürdürülebilir bir yapı olmaktan çıkıyorsunuz.
  • 143
    bizi alan adam acun gibi bir karakter çıkarsa, gidip iran'dan ali daei'yi teknik direktör oradan olmamış 5 futbolcuyu iran'daki bir takımdan yüksek paralara getirse deliririz. satana kadar adam burada kalacak. bence üyelik sisteminin değişmesi gerekiyor. galatasaray liseli olmayan başarısız başkan 1 sene kalamazken bir başarısız başkan galatasaray liseli diye 3 sene kalmamalı. gerçi liselilere kalsa başarılı mustafa cengiz'i de göndereceklerdi de neyse. lise tahakkümünden çıkarılmalı genel kurul.
  • 147
    mümkündür. bunun için öncelikle bazı adımlar atılmalı, tüzük değişikliği vs., ama imkansız değil. tabi burada kastımız dernek değil sportif aş’dir. alıcının illa ki derneğin payını alıp derneğe yallah demesine gerek yok. halka açık %40 hisseyi toplayıp, dernekten de %11 hisse alması yeter. aldığı %51 paya karşılık kulübe yatırım yapar, dernek de %49 payına karşılık tesislerin isim hakkının vs. kullanımına izin verir. dernek hisseyi satarken ön alım şartıyla devreder, yarın öbür gün yatırımcı kulübü devretmek istediğinde dernek yeniden ana ortak konumuna yükselebilir.

    velhasıl zor ve çetrefilli bir yol olsa da mümkündür. misal abramoviç çıkıp “leao’yu bağladım” dese taraftar stadyumdan istiklal caddesine kadar izdiham yaratır. kongreyi baskı altına alır tüzükse tüzük değişikliğine zorlar. doğru veya yanlış ama olmayacak işler değil.
  • 81
    teknik ve yasal olarak, bugun imkansiz olan durum. galatasaray kulubunun yuzde 45 gibi bir kismi halka acik durumda. yani isteyen bir sirket gidip borsadan bu hisseleri bugunku degerinden 300 milyon dolar gibi bir paraya toplayabilir. lakin bu durumda hisselerin %55'i hala galatasaray sportifin elinde bulundugu icin azinlik hisseyi elinde bulunduracak yatirimci anca gider sonrasi elde kalacak net kara ortak olur.

    bu tur bir satisin onunu acacak iki ihtimal var. birincisi, galatasaray yonetimi uyelerden gerekli onayi alip yuzde 5.1 lik bir hisse satisi daha yaparsa cogunluk hissenin el degistirmesi ihtimalini mumkun kilarlar ki bence bunun olmasi imkansiz. ikinci ihtimalde hukumet istanbul kuluplerine yeter artik bu isin boku cikti, sizi kayyuma devrediyorum der ve kuluplere ait sportif as'leri ozel istiraklere satar. bence bu hukumetin para icin yapmayacagi sey olmadigi goz onunde bulundurulursa bu ihtimal hic de imkansiz degil.

    bir taraftar olarak elbette galatasaray'in bir kisiye veya kuruma satilmasini istemem. kulubu satin alan kisi veya kurumun tek amaci yatirimindan getiri kazanmak olur. bunun tek yolu da sampiyonluk kazanmak degil. redbull kulupleri gibi oyuncu yetistirip satarak, veya arsenal gibi sampiyonlar ligi-pl gelirleri yoluyla da yatirimlarina getiri saglayabilirler. galatasaray gibi 116 yasinda olan bir koklu cinarin ilalebet var olmasi icin bagimsiz olmasi bence on kosuldur.
  • 85
    yapılırsa da size bize sorulmayacak olan olaydır. şöyle yaparım böyle yaparım diyen de en fazla hafta sonu yaptığı mangal partisinde yapanlara sallar. en en olacak şeyi söylüyorum, ultraslan falan 1-2 protesto eder. doğru sucuk seçimiyle o da bertaraf edilir ama sucuğa dikkat, reflü azdırır.

    benim çok umurumda olmaz. liseliler isterdim ki ılgaz çınar gibi güzel insanlar olsun, ama çoğunluğu, özellikle belirli yaşın üstündekileri değiller. küçük olsun bizim olsun kafasında, başarı oldu mu yırtık dondan gibi fırlayan, başarısızlıkta ortadan kaybolan tipler bunlar.

    üstelik siz ne kadar başarı koyarsanız bu kulüp tarihine, ben de o kadar rezalet koyarım.
    milyarlarca lira borç karşısına koyacağınız hiçbir kupayı da kabul etmiyorum. buna uefa kupası da dahil. süper kupa da dahil.
    üstelik bu milyarlarca lira borç da yabancı sermaye varken yapılmadı. bu borç, ağırlıklı olarak liselilerin verdiği oylarla seçilen yönetimlerce yapıldı.
    bir de ben şu an kulübe üye olmak istiyorum. bana liseliyle eşit şartlar sunuyor musun? bu soruya evet cevabı verilene kadar kimse bana kötü örneklerle, adanmış hayatların bilmem nesi soslu garip duygusalımsı-arabesk laflarla gelmesin. ben somut bir şeyden bahsediyorum.

    sözün özü, biranızı-çayınızı için, maçınızı izleyin, çok da dert etmeyin.
    çabamızın adı galatasaray diyenler milyarlarca lira borç yarattı, bir de no sir, yes sir deneyelim.

    son olarak hiç merak etmeyin para kazanmak isteyen adam yirmi-otuz milyon insanın parasını sağmak ister. bunun için de akıl almaz güzellikler yapar size. bir bakmışsınız hem kulübe üyesiniz, hem kombineler-biletler ucuzlamış, hem farklı etkinliklerin sayısı artmış, hem de takımla daha çok etkileşim içerisindesiniz. çok basit düşünün: elinizde onlarca milyon insan var, amacınız para kazanmak. bu insanlara yönelmez misiniz? yani taraftarlığımızı ve aidiyetimizi daha çok hissetmemiz bile mümkün.

    daha birkaç sene önce galatasaray lisesi mezunu şahıslar taraftara kulüple alakaları ne ki tarzı şeyler söyledi ya. emin olun para kazanmak isteyen insan sizin, bizim kıymetimizi bu elit görünümlü beceriksizlerden daha iyi bilir.
  • 115
    uzunca yazacağım, kıssadan hisseyi baştan vereyim: mevcut kulüp yönetim yapısı ile herhangi bir türk kulüp uluslararası arenada rekabetçi olamaz, uzun vadeli başarıya ulaşamaz. bunun sebebi, “teşvik eksikliği”’dir. taraftar kulübün satılmasına karşı olabilir, doğaldır, fakat aynı taraftarın “avrupa fatihi’nin dönüşü” hayali kurması tutarlı olmaz. kulübün dernek yapısının detaylarına vakıf değilim, değişiklik yapmak mümkün değilse avrupa’da sürekli başarı da bence hayaldir.

    dünya’nın çarklarını çok uzun zamandır kapitalist sistem döndürüyor. kapitalist sistemi özel kılan şey, doğal bir teşvik sistemine dayanması. bu sistemde toplumun refahı, insanların bencilliğine, kendisini düşünerek hareket etmesine dayanıyor. bu ayıp birşey değil, senin bir bakkalın varsa daha çok kazanabilmek için çok çalışıyorsun, maliyetlerini düşürmek için uğraşıyorsun, daha çok müşteriye ulaşabilmek için daha rekabetçi olmak için didiniyorsun. çünkü önünde net bir havuç var: daha fazla para kazanacaksın. kimsenin seni daha rekabetçi olman için ittirmesine ihtiyaç yok, bu, doğal bir teşvik. ve sen kendi karını artırmak için uğraşırken dolaylı yoldan toplumun refahını da artırıyorsun. amacın o değil, umrunda da değil, ama senin bencilliğin buna sebep oluyor. kapitalist sistemin son 2 yüzyılda bu kadar kemikleşmesinin sebebi tam olarak bu, insanın bencil doğası ile tamamen uyumlu olması, ve bu bencillikten toplum refahı üretmeyi başarması.

    mevcut dernek yönetimine gelecek olursak, bu sistemde yukarıda bahsettiğim, başarıyı ve büyümeyi tetikleyen hiçbir doğal teşvik yok. ehil, kapsitesi yüksek bir insan neden galatasaray’a başkan olsun? ne çıkarı var? zengin olsun, “kasa kolaylığı” sağlasın istiyorsunuz, koyduğu parayı geri almak isteyince kızıyorsunuz, adamın kendi şirketlerini bir kenara bırakıp günde 18 saat kulüp için çalışsın istiyorsunuz, başarısızlık durumunda adamı ibra etmeyip yerin dibine gömüp yolluyorsunuz, ve kulüpten para kazanmasını istemiyorsunuz. sonra da ali sabancı başkan adayı olmuyor diye söyleniyorsunuz. valla ben ali sabancı olsam ben de olmam çok üzgünüm.

    bu durum şuna sebebiyet veriyor. galatasaray başkanlığı bir popularite devşirme yeri olarak kullanılıyor. basiretli bir yöneticinin kendi şirketinde asla yapmayacağı mantıksızlıkta, maddi kayıp yaratması kaçınılmaz yatırımlar, “taraftarımız ne isterse o olur” kılıfına sarılarak yapılıyor (benim nazarımda drogba, sneijder, falcao transferleri bu klasmanda). başkanlar “benden sonrası tufan” bakış açısı ile hareket ediyor, çünkü edilecek zarardan sorumlu değil. kulüp, menajerlerin oyuncağı olduğunda içimiz parçalanıyor değil mi? neden oluyor bu? e olmaması için hiçbir teşvik yok da o yüzden. başkan zaten maksimum üç seneliğine burada, her an rezil edilip gönderilme korkusu yaşıyor, e para da kazanmıyor, o da kendini menajerlerin kucağına bırakıveriyor işte.

    uzun lafın kısası, mevcut sistem sadece populizmi, kısa vadeli düşünceyi tetikliyor. uzun süreli başarı söz konusu değil, kısa süreli, saman alevi gibi yaşanacak başarılar da o anki başkana, yani isme bağlı. başkan değişince, herşey baştan başlıyor.
  • 87
    teklif dahi edilmemesi gereken bir konu. ayrıca yabancı yatırımcı neden bir spor kulübü alsın bu şartlarda ? zaten yabancı yatırımcı ülkemizi güvenli görse önceki cümlede geçen “bu şartlar” oluşmazdı.

    bir diğer husus, sahipli takımlar gelirleri çok yüksek olan ülkelerde başarılı oluyor. ingiliz takımların sahipleri var evet. ama 1 sezonluk gelirleri bizim birkaç şampiyonluğumuza bedel. fransa’da sahipli olan kulüp denince akla psg geliyor. bilmem kaç sezondur şampiyon da oluyorlar fakat harcamaları ortada. diğer sahipli fransız kulüpler ise yetiştirip sat modelinde takılıyor. bu hem sabır hem de çok doğru bir yapılanma gerektirir yani sadece parayla olmuyor.

    iyi örnekleri var evet fakat şartlar çook farklı.

    başarının ardındaki belli başlı kıstaslardan biri olduğunu düşünmüyorum. manchester united senelerce şampiyonluklar kazandı, büyük yıldızlar transfer etti. fakat başarısının sebebi sir ferguson olduğu acı bir şekilde ortaya çıktı.
App Store'dan indirin Google Play'den alın