son yıllarda gerçekten de yukarıdaki videoya dönüşmüş rekabettir.
479
galatasaray son 10 yılda 2 yıllık periyotlar halinde peş peşe şampiyonluk alırken ezeli rakip uzun süren bir şampiyon olamama dönemine girmiştir. galatasarayda bahse konu 2 yıllık periyotlardan sonraki sezonda dışardan bir faktöre ihtiyaç doğmadan kendi içindeki egosantrik tipler sayesinde yarış dışı kalmıştır. camia içinde adeta hiçbir başarı cezasız kalmazı oynarcasına bir tehlike hep eşikte bekliyor. suyun karşı tarafı galatasarayın son yıllarda kurduğu psikolojik üstünlüğe karşı tüm tuşlara basıp tüm argümanlarını tüm kirli tiplerini tüm silahlarını kuşanacaktır. mourinho hamlesi fenerin çok para harcadığı transfer yıllarının bir yansıması gibi oldu. bu rekabette galatasaray psikolojik olarak diri tarafta. yapması gereken camia olarak kenetlenmek ve kim bir faydalı iş yapıyorsa “egodan uzak” o kişiyi taşımaktır. bu rekabette mourinho oyununu bozabilirsek (ki bozababiliriz) ezeli rakibini uçurumdan atma şansına nail olacaksın. onlar başarılı olursa sayısal olarak bir şampiyonluk almış olurlar ve yarış devam eder. galatasarayın hoca-takım-tarafta-yönetim-medya-sosyal medya kenetlenmesiyle doğru transfer doğru adımlarla rakibinin ne yaptığını önemsemeden kendi doğrularını yaptığı bir rekabette avantalı olacağı aşikardır. yeterki şişmiş bir ego çıkıp bir çuval inciri berbat etmesin.
480
bu rekabetin kırılma noktası islam çupi'nin "adı konamaz fenerbahçe büyüklüğü" lafıdır. fenerbahçe camiasının bu hezeyanı içselleştirmesidir. rekabet bu, biri geçer, ötekisi daha iyi olur ve yakalar. galatasaray tarihinde ilk defa 90'larda öne geçtiğinde fenerbahçe bu kuralı bozdu. önce kupa önemli değil dediler, şimdi de rakiplerinin aldıkları her kupaya laf eder oldular. üstelik kendi paralel evrenlerini kurdular. bu paralel geçmişi de günümüzden yazıyorlar. aynı şampiyonluğu bile saymıyoruz. 80 öncesi başarılarının sırrını inkar ettikleri gibi 90 sonrası ezeli rakiplerinin başarısının sırrını da analiz edemediler.
beşiktaş'ın kupa sayısında fenerbahçe'yi geçmesi sonrası ülkenin en çok kupa kaldıran iki takımının maçı olmaktan çıkmış ve derbicik konumuna düşmüştür.
jose the crying one'ın triplerine mauro kardeşimin bugün yanıt vermesi sonucu görüyoruz ki, onların arşidükü bizim sadrazamımıza denk sayılıyor.
485
ligde oynanan son 19 maçta (9'u bizim 10'u fener'in stadında) iç saha takımlarının sadece 3 galibiyeti varken deplasman takımlarının 7 galibiyeti var. rekabet bu yönüyle şaşırtıcı bir boyut kazandı.
eski adıyla tt arena, güncel adıyla rams park olan yeni stadımız açıldığından* ve iki takım arasındaki stadyum kapasitesi/atmosferi dengelendiğinden beri oynanan 35 adet galatasaray-fenerbahçe maçında;
13 galatasaray galibiyeti - 12 beraberlik - 10 fenerbahçe galibiyeti gerçekleşmiş.
2000-2010 arası karanlık dönemden sonra, 2011 yılı ile birlikte fenerbahçe galibiyeti en az görülen sonuç.
488
2000-2001 sezonundan itibaren oynana 51 lig maçında fenerbahçe 22, galatasaray ise 15 galibiyet almış. fener 61 gol atmış biz ise 45.
kupa maçlarını da katarsak 62 maçta 25 fenerbahçe 22 galatasaray galibiyeti var. fenerbahçe'nin gol sayısı 73 bizim ise 68.
489
z kuşağının çok şanslı olduğu nadir konulardan bir tanesi.
490
derbi öncesinde böbürlenen, kendine haddinden fazla güvenen tarafın mütemadiyen tokat yediği rekabet. iki camia da maalesef çok çabuk kapılıyor bu duyguya. geçen yılda da * biz fark atarız yeneriz ederiz dedik, tokadı yedik oturduk aşağı. dün* yendik diye, ikinci yarıdaki derbiye yine o moda girip savsaklarsak yine benzer bir senaryo olabilir. futbol ve hayat, kibri kendini beğenmişliği asla affetmiyor, bunu bir türlü anlayamadık.
491
yoktur, bizim ligte varsa varsa beşiktaş fenerbahçe rekabeti vardır; beşiktaş son yıllarda atağa kalktı fenerden ikinciliği alacak gibi.
492
bittiğini defalarca yazdım ama resmini de şöyle bırakayım:
ayrıca asbaşkanlarının acun olduğunu görünce bir gülme geliyor. ne rekabeti?
493
bu tempoda giderse yavaş yavaş liverpool everton rekabetine dönecek olan rekabettir.
494
bitirilemez, önüne de bir derbi geçemez. yöneticiler, futbolcular geçici. iki tane 100 yılı devirmiş camia ve biri başarı biri de kinle besleniyor. aslında sadece sorun burada. bu rekabeti bitirmek kimsenin işine de gelmez açıkçası. ne fener'in işine gelir ne de bizim. birileri bizi sürekli ittirmek zorunda. ittirmeli ki daha da başarılı olalım. fener bunu layıkıyla yapıyor. yapı diyor, fetö diyor, tff diyor bir bakmış yine biz olmuşuz. her geçen yıl üstüne koya koya gidiyoruz. fener'in bu sivri dili, kinci tutumu olmasa ve bizi hırslandırmasa belki biz de salacağız. sadece taraftar böyle düşünmüyor bence. camia, teknik heyet, futbolcular hepsi bu rekabeti görüp daha iyisini istiyor. icardi mesela özel forma yaptırdı adam derbi için. aziz varken de böyleydi. bu fener'in kanına işlemiş. kurulduğu günden bu güne tek hayali gs'yi yenmek olan bir zümreye ait onlar. gs'yi yenelim şampiyon olmayalım diyen bir güruhtan ne beklenir? biz öyle olmadık ve değiliz de. ancak aramızdaki rekabet bitmemeli ve bitirilmemeli. biz arayı açalım basıp gidelim. yarın öbür gün ne olur bilinmez bu memlekette.
495
keşke sadece saha içinde kalsa denilen rekabet.
496
bu kadar para harcayıp bu kadar karşılığını alamayan 3. bir avrupa takımı var mı acaba?
dünyanın en kötü f/p sine sahip 2 takım.
497
bugünden itibaren her iki tarafın da şapkayı önüne koyması gereken rekabet. rekabet etmek tüm taraflar için geliştiricidir. ancak bu durum fenerbahçe-galatasaray rekabeti için öyle olmuyor. taraflar tam tersine geriliyor.
498
--- alıntı --- düzce'de fenerbahçeli bir tekel sahibi ve galatasaraylı müşteri arasında futbol nedeniyle tartışma çıktı.
ali koç, acun ılıcalı ve yanındakilerin türk futbolunu getirdiği son nokta.
halkı ayrıştırıp, kin ve nefrete düşürüyorlar.
yazık bu insanlara.
can, kan olan adamlar futbol yüzünden birbiri öldürecek dedik, başladı bile.
499
saha dışındakiler tarafından saha dışına taşınmaya çalışılan rekabet. çünkü bunlar böyledir. kendileri neredeyse her şeyin merkezi orda olmalıdır. arsızdırlar. her alana girmek isterler kendilerini değerli hissetmek için. çünkü kendi başlarına değer üretmeyi bilmezler.
eğri oturup doğru konuşmak gerekirse türkiye'deki bütün sporun lokomotifi olan derbi.
galatasaray ve fenerbahçe olmasa türkiye'de futbolla yatıp kalkan insan nüfusu aşağı yukarı 5'te 1'e inerdi. sabahtan akşama, çoğu zaman bir kare futbol sahası görüntüsü olmadan futbol konuşulan ulusal kanallar var olamazdı. yeri geldiğinde bir milletvekilinin kaçırılması gibi absürd bir olayı bile gölgede bırakacak kadar bir gündem oluşturamazdı.
en aykırı görünen, avrupa futbolu falan konuşan, taktik analizlerine bayıldığımız adamların bile tamamı galatasaray fenerbahçe derbisi var olduğu için varlar. hiç konuşmasalar ya da kullanmasalar bile onların bir şekilde futbolla bu derece ilgilenebiliyor olmasının sebebi galatasaray fenerbahçe derbisinin toplumda yarattığı davranış biçimleri.
bu nüfus azalmasına paralel olarak diğer branşlarla ilgilenen insan sayısında da azalma olurdu. basketbol ve voleybolda aynı başarılar olmasa bile yakın bir seviye yine sağlanırdı. ama toplumda maça gitmek bu kadar kabullenilmiş bir olay olmasa mesela vakıfbank'ın bir maçında tribünleri genç kızlar doldurmazdı.
bunu da sağlayan temel faktör galatasaray fenerbahçe derbisinin yarattığı kitlenin toplumda sayıca kapladığı hacim.
bu hiç sağlıklı bir büyüklük değil. ve her geçen yıl artan bir dozajda bu büyüklüğün getirdiği problemlerle uğraşıyoruz. her geçen yıl hatta her geçen gün akıldan daha fazla uzaklaşılan bir manyaklığın içinde savruluyoruz.
galatasaray ve fenerbahçe arasındaki rekabet, köklerinden uzaklaşalı çok oldu.
galatasaray ve fenerbahçe arasındaki rekabet; osmanlı'nın son zamanlarında türklere yasak olan istanbul ligi'ne bir şekilde girmeye çalışıp yakalanan kadıköy'lü gençler ile galatasaray lisesi'nden bir takım kurup ilk seferde lige girmeyi başaran gençlerin arasındadır.
galatasaray ve fenerbahçe arasındaki rekabet; kalamış'ta yan yana kayıkhanelerden kayıkları çıkarıp aynı koyda antrenman yapan kürekçiler arasındadır.
galatasaray ve fenerbahçe arasındaki rekabet; galatasaray'ın su topu takımına girmenin istanbul içinde genç çocuklar için hava atılacak bir unsur olmasına karşılık anadolu yakasında bir alternatifin yaratılmaya çalışılmasıdır.
galatasaray ve fenerbahçe arasındaki rekabet; kasımpaşa'da teşkilatlanmış bir kalabalık ile tarlabaşı'nın arka sokaklarında az ama öz durmayı başaranlar arasındadır.
rekabetin gerçekliği buralarda aslında.
galatasaray-fenerbahçe rekabetinin özü budur. aslında istanbul gibi dünyanın en kıymetli görülen şehirlerinden birinin iki yakasına sirayet etmiş büyük bir rekabettir.
ancak bugün gelinen noktada gerçeklikten uzaklaşmış, post modern, post truth hatta ütopya bir duruma gelmiştir. türkiye'nin hatta dünyanın dört bir tarafında bugün galatasaray fenerbahçe kavgasından birbirine silah çekecek kadar gözü dönebilecek binlerce insan var. bu binlerce insan arasında bile net bir ayrım yok. bu binlerce insana bile tek tek sorulsa, "babadan gördük" ya da "amcam galatasaraylı yaptı" gibi jenerik cevaplar dışında bir şey alınamaz.
karı koca bu rekabetin iki tarafında olabiliyor. aileler içinde, aynı çevrede yaşayanlar içinde, kısacası hiçbir yerde bariz bir eğilim bile oluşamıyor. çünkü ortada somut bir ayrım yok...
ancak bu rekabet her gün her saat harlanmaya devam ediyor. çoğu zaman ortada sportif bir olay yokken bile harlanıyor. gerçeklik her geçen dakika biraz daha uzaklaşarak el sallamaya devam ediyor. durmadan konuştuğumuz, içinde olduğumuz, bizi öfkelendiren ya da uykularımızı kaçıran şeylerin hangisi sportif bir durumla alakalı?
bugün en "saha içini" düşünen adamın bile temel motivasyonu dalga geçilmemek.
hayatında beyoğlunu görmemiş, kalamış'ta bulunmamış, kadıköy'de bir yürümemiş ama hayatını bu rekabete göre senkronize etmeyi geçtim karşısındakinin canını yakacak hatta alacak kadar kendini adamış binlerce insan...
bu rekabet üzerinden şekillenen bir spor kültürü, spor yönetimi, spor sistemi ve en nihayetinde spor ekonomisi...