33
1.bölüm: "1996-1997 sezonu"
sevgili okurlar, bazı anlar vardır ki bir kulübün tarihi, bir ülkenin futbola bakışı, hatta bir milletin özgürlükçü ruhu o anlarda şekillenir. galatasaray’ın dünya futbol tarihine damgasını vurduğu, türk futbolunun “imkânsızı mümkün kılma” hedefini somutlaştırdığı 17 mayıs 2000 akşamı da işte o anlardan biriydi.
yılların yorgun ezgileriyle dolu eski defterlerin arasında, 1996–97 sezonu, galatasaray tarihinin bir kulak dolgunluğu değil, bir içgüdüsü sayılan destanı için ilk satırları oluşturuyor.
1996 yazı, galatasaray için bir mevsimden çok daha fazlasını ifade ediyordu. bu, sadece yeni bir sezonun değil; bir çağın, bir yolculuğun, bir efsanenin ilk adımıydı. istanbul’un sarı sıcağında henüz kimse bilmiyordu; ama o yaz, sarı-kırmızılı kulübün kaderi kökünden değişiyordu. türk futbolunun alışılmış kalıplarını yıkan, dört yıl boyunca ligde hüküm sürecek ve nihayet 2000 yılında uefa kupası’nı kaldırarak avrupa’nın zirvesine çıkacak olan o büyük galatasaray takımının temelleri atılıyordu. bu, sadece bir sezonun hikâyesi değil; bir camianın kuruluş felsefesini gerçekleştirme hikayesidir. ve her büyük hikâye gibi, bu da küçük, sessiz bir adımla başlıyordu.
geride kalan 1995-96 sezonu, türkiye 1. ligi'nde nefes kesen bir şampiyonluk yarışına sahne oldu. uzun süre lider giden şenol güneş teknik direktörlüğündeki trabzonspor, özellikle şota arveladze ve hami mandıralı gibi yıldızlarıyla çok formdaydı. fakat sezonun sonlarına doğru büyük bir dramatik kırılma yaşandı. ligin 30. haftasında trabzonspor, kendi evinde ligin alt sıralarındaki vanspor’a beklenmedik şekilde 1-0 yenilerek avantajını yitirdi. bu yenilgiyle fenerbahçe aradaki puan farkını 1’e indirdi. ardından 5 mayıs 1996’da trabzon’da oynanan kritik maçta, trabzonspor abdullah ercan’ın erken golüyle öne geçse de avantajını koruyamadı; oğuz çetin ve aykut kocaman’ın golleriyle fenerbahçe maçı 2-1 kazanıp liderliği ele geçirdi. bu galibiyet, 7 yıl aradan sonra fenerbahçe’ye şampiyonluğun kapısını açtı. nitekim fenerbahçe sezonu 84 puanla şampiyon tamamlarken, 82 puanlı trabzonspor tarihinin o ana kadarki en yüksek puanıyla ikinci oldu ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. trabzonspor böylece 1984’ten beri ilk kez bu kadar yaklaştığı şampiyonluğu son haftalarda fenerbahçe’ye kaptırmış oldu. fenerbahçe teknik direktörü carlos alberto parreira sezon boyunca defansif ağırlıklı ''sıkıcı'' bir futbol oynattığı gerekçesiyle eleştirild ve oynattığı futbol beğenilmedi. haziran 1996'da fenerbahçe'den eşinin hastalığı sebebiyle ayrılan parreira, yerine yakın dostlarından sebastiao lazaroni'yi fenerbahçe'ye önerdi. yönetimin bu öneriyi kabul etmesiyle lazaroni, 1996-97 sezonunda fenerbahçe kulübünün teknik direktörlüğünü üstlenmiştir.
bu sezonda beşiktaş ve galatasaray ise yarışa dahil olamadılar. beşiktaş bir önceki sezonun (1994-95) şampiyonuydu ancak 1995-96’da istikrarsız sonuçlar aldı ve 69 puanla üçüncü olabildi. teknik direktör christoph daum, ligin son maçını beklemeden takımdan ayrıldı. galatasaray da benzer şekilde beklentilerin altında kaldı; efsane teknik direktör graeme souness yönetimindeki takım ligde 68 puanla dördüncü sırada yer aldı. souness’lı galatasaray ligde aradığını bulamasa da, türkiye kupası’nda tarihi bir zafere imza attı. 1996 türkiye kupası finali, ezeli rakipler galatasaray ile fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdi. ilk maç 11 nisan 1996’da ali sami yen stadı’nda oynandı ve galatasaray gallerli golcüsü dean saunders’ın erken golüyle ilk maçı 1-0 kazanarak avantaj elde etti. 24 nisan 1996’da kadıköy’deki rövanşta fenerbahçe normal sürede aykut kocaman’ın golüyle 1-0 galip gelince maç uzatmalara gitti. uzatmada dean saunders bir kez daha sahneye çıktı ve 116. dakikada skoru 1-1’e getirdi. bu sonuç kupayı galatasaray’a getiriyordu. maçın bitiş düdüğüyle birlikte teknik direktör graeme souness, fenerbahçe şükrü saracoğlu stadı’nın orta sahasına koşarak elindeki büyük galatasaray bayrağını santraya dikti. bu cesur hareket ezeli rakip sahasında yapıldığı için türk futbol tarihine geçti; souness, fethettiği kaleye sancak diken “ulubatlı souness” lakabıyla anılmaya başlandı. bu ikonik an, galatasaray taraftarları için unutulmaz bir gurur kaynağı oldu.
galatasaray cephesinde sezon sonunda önemli değişimler yaşandı. 16 mart 1996 tarihinde yapılan genel kurulda alp yalman’ın yerine faruk süren kulübün yeni başkanı seçildi. faruk süren, göreve gelir gelmez cesur adımlar atarak galatasaray’ı yeniden zirveye taşıyacak bir projeye girişti. süren, vizyoner yapısı, güçlü iletişim becerisi ve uluslararası bağlantılarıyla kulübe yeni bir yön vermeye kararlıydı. göreve gelir gelmez, galatasaray'da sadece teknik kadroyu değil; bütün bir yapıyı dönüştürecek bir strateji için düğmeye bastı.
souness yönetiminde alınan türkiye kupası galibiyeti moral verse de, lig dördüncülüğü camiada tatminsizlik yaratmıştı. üstelik souness’ın sağlık sorunları (o sezon geçirdiği kalp operasyonu) ve inişli çıkışlı performansı nedeniyle yollar ayrıldı. faruk süren, yeni sezonda, o dönem türkiye millî takımı’nın başında bulunan fatih terim’i galatasaray teknik direktörlüğüne getirmek üzere harekete geçti.
terim, futbolculuk yıllarında galatasaray’ın kaptanlığını yapmış bir camia insanıydı ve 1993’ten beri a milli takım’ı çalıştırıyordu. başkan süren, fatih terim’le euro 1996’nın bitimi olan 1 temmuz 1997’den itibaren başlamak üzere 4 yıllık anlaşmaya vardı.
1996 yazı, türk futbolu için bir dönüm noktasıydı. türkiye a millî takımı, tarihindeki ilk avrupa şampiyonası finallerine, ingiltere’de düzenlenen euro 1996’ya katılma başarısını göstermişti. teknik direktör fatih terim yönetimindeki millî takım, elemelerde tarihi bir başarı elde edip euro 1996 biletini almıştı. ülkece tüm gözler artık milli takımdan çok galatasaray’ın müstakbel teknik direktörü fatih terim’in turnuvada neler yapacağına çevrilmişken beşiktaş’tan şaşırtıcı bir hamle geldi. christoph daum’dan boşalan teknik direktörlük koltuğuna a milli takım’da fatih terim’in yardımcılığını yapmakta olan rasim kara’nın getirildiği açıklandı. 1996-1997 sezonuna işte bu “usta ve eski çırağının savaşı” damgasını vuracaktı.
euro 1996 türk milli takımı adına oldukça zorlu geçti. türkiye, d grubu’nda hırvatistan, portekiz ve son avrupa şampiyonu danimarka ile eşleşmişti. üç maç sonunda milliler gol atma başarısı gösteremedi ve tüm maçlarını kaybederek turnuvaya veda etti. 11 haziran 1996’da nottingham’da hırvatistan’a 1-0 yenildik (gol 86’da goran vlaović’den geldi). ardından 14 haziran’da portekiz’e 66. dakikada yediğimiz golle 1-0 mağlup olduk. son grup maçından da 19 haziran’da danimarka karşısında 0-3’lük sonuçla ayrılan milliler, puansız ve golsüz şekilde turnuvayı tamamladı. her ne kadar sonuçlar hayal kırıklığı olsa da, türkiye’nin ilk kez avrupa şampiyonası’nda yer alması tarihi bir deneyimdi ve ileride kazanılacak başarılar için önemli bir eşikti.
fatih terim, milli takım ile euro 1996 defterini kapatır kapatmaz rotasını galatasaray’a çevirdi. nitekim turnuva dönüşünde, temmuz 1996’da fatih terim resmen galatasaray teknik direktörü oldu. böylece galatasaray’da yeni bir dönem başlıyordu. “imparator” lakaplı terim’in göreve gelişi taraftarları heyecanlandırdı, ancak onu zorlu bir görev bekliyordu: ezeli rakiplerinin gerisinde kalan galatasaray’ı yeniden şampiyonluk yarışının favorisi yapmak. milli takım'da teknik direktörlük görevinden ayrılan terim, kulüp kariyerinde ilk defa galatasaray’ın a takımı’nda teknik direktörlük koltuğuna oturacaktı. 1 temmuz 1996 tarihinde resmen göreve başlayan terim, basın toplantısında şu sözlerle yeni dönemin habercisiydi: “galatasaray’ın artık avrupa’da hedefi olmalı. yalnızca kazanmaya odaklanmayacağız, nasıl kazanıldığını da göstereceğiz.”
terim’in gelişiyle birlikte galatasaray kadrosunda kapsamlı bir revizyon başladı. 1996 yaz transfer dönemi belki de kulüp tarihinin en hareketli dönemlerinden biriydi. öncelikle, önceki sezonun yabancı oyuncularından ikisi takımdan ayrıldı: galli forvet dean saunders ingiltere’ye (nottingham forest’a) transfer olurken, abd’li kaleci brad friedel da takımdan ayrıldı. bu boşluklar dünya çapında bir yıldız ile dolduruldu: gheorghe hagi. romanya futbolunun efsane ismi hagi, barcelona’da geçirdiği iki sezonun ardından 31 yaşında galatasaray’a imza attı. “karpatların maradonası” lakaplı hagi, tekniği ve oyun zekâsıyla avrupa’nın sayılı 10 numaralarındandı. onun transferi, hem galatasaray camiasına büyük moral verdi hem de tüm futbol kamuoyunun dikkatini türkiye’ye çekti. hagi, türkiye'ye ayak bastığında “burada tarih yazmak için geldim,” demişti. henüz kimse bilmiyordu ama bu cümle, birkaç yıl içinde gerçekleşecekti.
galatasaray’ın bir diğer flaş transferi, hagi’nin vatandaşı olan genç forvet adrian ılie idi. steaua bükreş’te yıldızı parlayan 22 yaşındaki ılie, kasım 1996’da 2 milyon euro bedelle takıma katıldı. ılie, romanya milli takımında da görev alan, sürati ve bitiriciliğiyle tanınan bir oyuncuydu. yine savunmayı güçlendirmek adına steaua’dan bir rumen daha geldi: ıulian filipescu. 22 yaşındaki stoper filipescu, ekim 1996’da transfer edilerek defanstaki eksikliği doldurdu. bu üç rumen oyuncu, terim’in takımında iskelet rolü oynayacaktı. forvete ayrıca karlsruher’den isviçreli adrian knup da dahil edildi.
yabancı transferlerde bunlar olurken, yerli olarak da önemli takviyeler yapıldı. özellikle genç ve gelecek vadeden isimler kadroya katıldı. 22 yaşındaki stoper vedat inceefe, karabükspor’dan transfer edildi. vedat, o yaz a milli takım ile euro 96’ya da katılmış bir stoper olarak dikkat çekiyordu. orta sahayı güçlendirmek için, diyarbakırspor’da kiralık oynayıp çıkış yapan ümit davala istanbulspor’dan transfer edildi. 23 yaşındaki ümit, çok yönlü bir oyuncuydu; ilerleyen yıllarda galatasaray’ın vazgeçilmezleri arasına girecekti. kaleci mevkisinde, yıllardır takımda olan hayrettin demirbaş’ın yanına alternatif olarak aralık ayında kocaelispor’dan volkan kilimci transfer edildi. tüm bu hamlelerle terim, kadroyu hem tecrübeli yıldızlarla hem de genç yeteneklerle harmanlamış oldu. bu, bir kadro mühendisliğinin başlangıcıydı. yılların eskittiği bazı oyuncularla yollar ayrılırken, genç ve dinamik isimler ön plana çıkarıldı. altyapıdan yetişen hakan ünsal, ergün penbe, suat kaya gibi oyuncular takımda daha fazla yer bulmaya başlayacaktı. terim'in takımı “yeniden inşa” planı doğrultusunda oluşturulurken, transfer çalışmalarına da hız verildi.
elbette transfer kadar gidenler de oldu. takımın yıllardır omurgasında yer alan bazı isimler ayrıldı. özellikle iskoç teknik adam souness’ın getirdiği yabancıların çoğu gönderildi: kaleci brad friedel ve forvet saunders’ın yanı sıra ulrich van gobbel, ceyhun eriş, cihat arslan ve futbolu bırakan uğur tütüneker ile yollar ayrıldı. saffet sancaklı bonservisiyle kocaelispor’a gönderildi. sancaklı, kısa bir süre sonra fenerbahçe’ye transfer oldu. arif erdem, hakan şükür, bülent korkmaz, tugay kerimoğlu, okan buruk, ergün penbe gibi takımın özkaynak oyuncuları kadrodaki yerlerini koruyarak terim’in sisteminde kilit roller üstlendiler.
takım, sezon öncesi hazırlık kampını almanya’da yaptı. burada kondisyon yüklemeleri ve yeni sistemin oturtulması çalışmaları yürütüldü. fatih terim’in özellikle fiziksel mücadeleye ve baskılı oyuna dayalı sisteminde oyuncular ciddi şekilde zorlandı. ancak terim’in çizgisi daha en başından netti: “galatasaray forması herkese nasip olmaz. bu formayı giymek için savaşacaksınız.”
yeni sezon öncesi sadece galatasaray değil, rakipleri de önemli değişimlerden geçti. son şampiyon fenerbahçe’de başkan ali şen, zaferin ardından radikal kararlar aldı. takımın yıllardır sembolü olan kaptan oğuz çetin ve gol kralı aykut kocaman ile yollar ayrıldı. her iki oyuncu da sözleşmeleri sürmesine rağmen yönetimin “istememesi” üzerine 1996 yazında istanbulspor’a transfer oldu.
bu karar taraftarı şaşırttıysa da ali şen kadroyu yenilemekte kararlıydı. brezilyalı teknik direktör carlos alberto parreira ile şampiyon olan fenerbahçe, eşinin rahatsızlığı nedeniyle istifa edip brezilya’ya dönünce onun yerine yine bir brezilyalı çalıştırıcı sebastião lazaroni’yi takımın başına getirdi. lazaroni, 1990 dünya kupası’nda brezilya’yı çalıştırmış deneyimli bir isimdi.
fenerbahçe transferde de çok hareketliydi: almanya’nın eintracht frankfurt takımından nijeryalı yıldız jay-jay okocha büyük ses getiren bir transferle kadroya katıldı. okocha, yetenekli bir 10 numara olup driplingleri ve frikikleriyle ün salmış bir oyuncuydu. yine hücuma bulgar golcü emil kostadinov takviyesi yapıldı. 1994’te fransa’yı dünya kupası dışında bırakan gollerin sahibi kostadinov, bayern münih’ten transfer oldu ancak fenerbahçe’de yabancı sınırlaması nedeniyle çoğu maç yedek kalıp sonradan oyuna girebilecekti. defansa almanya’dan genç stoper mustafa doğan getirildi. yerli transferde kocaelispor’dan uzun boylu forvet saffet sancaklı alınırken ayrıca galatasaray’da fazla forma şansı bulamayan sedat balkanlı ve benhur babaoğlu da fenerbahçe’ye geçti. kadro yenilense de fenerbahçe sezona yeni bir ekip ve yeni bir hoca ile girmenin sancılarını yaşayacaktı.
beşiktaş cephesinde de önemli gelişmeler vardı. siyah-beyazlılar, 1995-96’da üçüncü olduktan sonra takımın başına sanki galatasaray’ı taklit etmek istercesine milli takımda fatih terim’in yardımcılığını yapmakta olan rasim kara’yı getirdi. beşiktaş transferde, özellikle yabancı oyuncu tercihini forvet hattına yaptı: everton’dan nijeryalı güçlü santrfor daniel amokachi transfer edildi. amokachi, 1996 atlanta olimpiyatları’nda altın madalya kazanan nijerya kadrosunun yıldızlarındandı ve beşiktaş taraftarını heyecanlandırdı. kaleye hırvatistan’dan marijan mrmić transfer edildi. hedefleri, bir sezon aradan sonra tekrar şampiyonluk yaşamaktı.
trabzonspor ise şampiyonluğu kılpayı kaçırdığı 1995-96’nın travmasını atlatmaya çalışıyordu. takımın başında yine şenol güneş vardı; kadro istikrarını korumaya çalıştılar ama güç kaybetmişlerdi. trabzonspor, yeni sezonda yarıştan biraz uzak kalacak gibi görünüyordu ancak türkiye kupası’nı hedefliyordu.
galatasaray fiziki altyapıda da yenileşmeye başlamıştı: sezon başında ali sami yen stadı 1996 yılında kapsamlı bir koltuklandırma ve modern tribün yatırımıyla yeni statüye kavuştu, kapasite 35.000’den 22.800’e düştü; bu sayede uefa standartlarına uyum sağlandı. aynı yıl başkan faruk süren, kanadalı bir mimarlık şirketine türkiye’de ilk kapsamlı modern stadyum projesini hazırlatttı; “süren projesi” 40.000’e yakın kapasiteli vıp/kongre/ofis fonksiyonlu planıyla, kulübün uzun vadeli gelir yapısını dönüştürmeyi hedefliyordu. henüz inşa aşamasına geçilememiş olsa da altyapıda fikirsel bir dönüşümün habercisiydi.
yeni sezon öncesinde galatasaray, ağustos 1996’da başlaması planlanan lig maratonu öncesi ilk sınavlarını türkiye spor yazarları derneği (tsyd) kupası’nda verdi. istanbul’da düzenlenen bu geleneksel sezon açılış turnuvasında galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş ile karşılaştı. ne var ki sonuçlar terim’in ekibi için pek iç açıcı olmadı. ilk maçta 24 temmuz 1996’da fenerbahçe’ye 2-0 mağlup olan galatasaray, birkaç gün sonra 27 temmuz’da beşiktaş’a karşı da 1-3’lük skorla yenildi. bu mağlubiyetler, sezona hazırlanan takım için bir uyarı niteliğindeydi. yeni transferlerin takıma adaptasyonu ve terim’in sisteminin oturması için zamana ihtiyaç olduğu görüldü. her ne kadar tsyd kupası resmi bir başarı kriteri olmasa da, arka arkaya gelen iki derbi yenilgisi camiada hafif bir endişe yaratmıştı. her şeye rağmen 1996-97 sezonu başlarken galatasaray, camia olarak kenetlenmiş ve terim yönetiminde şampiyonluğa odaklı bir durumdaydı.
10 ağustos 1996 tarihinde galatasaray, fatih terim yönetiminde ligdeki ilk resmi maçına çıktı. 1. haftada deplasmanda vanspor ile karşılaşan sarı-kırmızılılar, zorlu van deplasmanından gheorghe hagi’nin attığı iki golle 2-1 galip ayrılarak sezona 3 puanla başladı. hagi, böylece ilk lig maçında kalitesini hemen konuşturmuş ve takımına galibiyeti getirmiş oldu. bir hafta sonra, 17 ağustos’ta ali sami yen stadı’nda oynanan 2. hafta maçında rakip, bir önceki sezonun güçlü ikincisi trabzonspor’du. galatasaray, yine gheorghe hagi’nin ayağından bulduğu golle karadeniz temsilcisini 1-0 mağlup etti. ilk iki hafta sonunda alınan iki galibiyet, takımın özgüvenini artırdı ve yeni hocasına duyduğu inancı pekiştirdi.
3. hafta mücadelesinde galatasaray, 23 ağustos’ta izmit deplasmanında mustafa denizli’nin çalıştırdığı kocaelispor’a konuk oldu. ismetpaşa stadı’ndaki bu zorlu randevuda galatasaray ilk puan kaybını yaşadı. karşılaşma, tayfur havutçu ve ümit davala’nın karşılıklı golleriyle 1-1 berabere sonuçlandı. terim’in öğrencileri her ne kadar galibiyeti kaçırmış olsa da, deplasmandan alınan beraberlik büyük bir kriz olarak görülmedi. ancak ligin henüz başındaki asıl sınav, bir sonraki maçta gelecekti.
8 eylül 1996 tarihinde türkiye’nin nefesini tutarak beklediği büyük derbi, ali sami yen stadı’nda galatasaray ile fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdi. bu maç, fatih terim’in galatasaray teknik direktörü olarak ilk fenerbahçe derbisiydi ve beklentiler yüksekti. ne yazık ki galatasaray için gece tam bir kabusa dönüştü. fenerbahçe, sakatlığı nedeniyle rumen yıldızı hagi’den yoksun galatasaray’ı kendi sahasında 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup etti. saffet sancaklı (10. dakikada), jay-jay okocha (23’) ve elvir bolić (27’ ve 78’) gibi isimlerin golleriyle gelen bu tarihi yenilgi, tribünleri şoke etti. sarı-kırmızılı ekip, yıllar sonra ilk kez evinde bu denli ağır bir mağlubiyet alıyordu. karşılaşma sonunda galatasaray camiasında adeta deprem etkisi yaratan bu sonuç, teknik direktör fatih terim üzerindeki baskıyı da artırdı. takımın kalecisi hayrettin demirbaş taraftarlarca istenmeyen adam ilan edildi. gollerde hatası olan vedat inceefe de büyük eleştiri konusuydu. bu maçın ardından fatih terim’in yönetime istifasını sunduğu ancak bu istifanın başkan faruk süren tarafından kabul edilmediği yıllar sonra doğrulanmıştır. başkan faruk süren ve yönetim, hocaya güvendiklerini açıklayarak teknik ekibin arkasında durdu. bu kritik destek sayesinde terim, takım üzerinde daha fazla otorite kurarak bu travmatik yenilgiyi bir dönüm noktasına çevirmeyi başardı.
tff, fatih terim’den boşalan milli takım teknik direktörlüğüne kocaelispor teknik direktörü mustafa denizli’nin getirildiğini duyurdu. denizli, kocaelispor’dan ayrılarak milli takımın başına geçti.
1996-1997 kupa galipleri kupası’nda mücadele edecek galatatasaray, 1. turda moldova takımı constructorul chişinău ile eşleşmişti. 12 eylül 1996’daki ilk karşılaşmada adrian knup, 73. dakikada attığı golle 0-1’lik deplasman galibiyetini getirerek istanbul’daki rövanş önü psikolojik üstünlüğü sağlamıştı.
4-0’lık derbi şokunun ardından ligin 5. haftasında galatasaray’ın reaksiyonu merak konusuydu. takım, aldığı ağır yenilgiyi unutturmak istercesine, 15 eylül 1996’da istanbul’da sarıyer ile oynadığı maça hırslı çıktı. inönü stadı’nda (sarıyer o dönem iç saha maçlarını burada oynuyordu) sergilenen etkili futbolla galatasaray rakibini 4-0 mağlup ettit. bu kez “4-0” skoru galatasaray lehineydi. bu galibiyet, takımı tekrar rayına soktu ve derbi yenilgisinin yaralarını sarmaya yardımcı oldu.
galatasaray, ilk yarının kalan haftalarında vites yükseltti ve art arda galibiyetler almaya başladı. 6. haftada izmir’de oynanan çanakkale dardanelspor maçını 1-0 kazanırken gol yine hagi’den geldi.
26 eylül’de ali sami yen’deki 1-0’lık galibiyetin rövanş maçında maçında ise “gerçek bir gole doyuran futbol akşamı” yaşandı: constructorul chişinău’yu 4-0 yenerek bir sonraki tura yükseldi.
7. haftada ankara’da gençlerbirliği 2-0’la geçildi; bu maçta takım savunması güven verdi. 8. hafta ali sami yen’de denizlispor’u 2-0 yenen cimbom, 9. haftada samsun deplasmanından da 2-0’lık galibiyetle döndü.
kupa galipleri kupası 2. turunda 17 ekim 1996’daki psg karşılaşmasının ilk ayağı ali sami yen’de istanbul’u inletti. galatasaray, rakibini 4 2 mağlup etti. önceki sezon bu kupayı kazanan son şampiyon psg karşısında alınan bu galibiyet dikkatleri galatasaray’ın üstüne çekmişti.
ekim ayı ortalarına gelindiğinde galatasaray hücum gücüyle göz kamaştıran performanslar sergilemeye başladı. 10. hafta maçında ali sami yen stadı’nda gaziantepspor karşısında adeta gol olup yağdılar. maç 6-1 galatasaray lehine bitti. bir sonraki hafta, 27 ekim 1996’da izmir’de altay’a konuk olan galatasaray, tarihe geçen bir skora imza attı. sarı-kırmızılılar altay’ı deplasmanda 8-1 mağlup ederek kulüp tarihinin en farklı deplasman galibiyetlerinden birini elde etti. takım toplamda 8 golle gövde gösterisi yaptı. üst üste gelen farklı galibiyetler, galatasaray’ın hücumda ulaştığı form düzeyini ve terim’in sisteminin oturmaya başladığını gösteriyordu. ertesi hafta istanbulspor da 6-1’lik skorla mağlup edildi.
ancak paris’te, 31 ekim’de oynanan kupa galipleri kupası rövanş maçında psg, evinde maça “ayakta silah gibi” başladı: leonardo, dely valdés, patrice loko ve raí sırasıyla sahneye çıktı ve maçı 4 0 kazandı. galatasaray avrupa’ya veda etti.
kasım ayına gelindiğinde ilk yarının sonlarına yaklaşılırken galatasaray kritik bir viraja girdi. 13. haftada beşiktaş maçında galatasaray, ali sami yen’de siyah-beyazlılarla 2-2 berabere kaldı. bu sonuçla galatasaray’ın ligdeki galibiyet serisi sona ermiş olsa da, liderlik yarışı açısından önemli bir avantaj kaybı yaşanmadı.
derbi sonrası toparlanan cimbom, 14 ve 15. haftalarda yeniden galibiyet ritmine döndü. önce inönü stadı’nda zeytinburnuspor’u 5-2 yenen galatasaray, ardından ali sami yen’de antalyaspor’u 3-1 mağlup etti. ertesi hafta ankaragücü deplasmanından da 1-0’lık galibiyetle dönüldü. ilk devrenin son maçı, 21 aralık 1996’da bursaspor’a karşı oynandı ve galatasaray sahasında 4-1 kazanarak devreyi moralli kapattı. böylece 17 haftalık ilk yarı sonunda galatasaray, 14 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyetle liderlik koltuğuna oturdu. en yakın takipçisi fenerbahçe’nin birkaç puan önünde “ilk yarı şampiyonu” olan takım, özellikle attığı gol sayısıyla (ilk yarıda 90 dakikalık maç başına yaklaşık 2-3 gol ortalaması) dikkat çekiyordu.
bu süreçte türkiye kupası cephesinde ise beklenmedik bir hayal kırıklığı yaşandı. galatasaray, 1996-97 türkiye kupası’na altıncı tur (son 16) aşamasında gençlerbirliği’ne penaltı atışları sonucunda dramatik biçimde elendi (normal süre 1-1, penaltılarda 17-16). kupadan erken veda edilmesi, lige daha fazla odaklanma imkanı verdi ve terim de rotasyonu azaltarak tüm enerjisini şampiyonluğa yöneltti.
fatih terim’li galatasaray ligin ilk yarısını 44 puanla birinci tamamlamıştı. sebastiao lazaroni’li fenerbahçe 39 puanla ikinci sırada yer alırken, şenol güneş’li trabzonspor 38 puanla üçüncü, rasim kara’lı beşiktaş da 37 puanla dördüncü sırada yer alıyordu.
trabzonspor teknik direktörü şenol güneş'in "galatasaray, maçlardan sonra hakemlere yüklenerek bir sonraki mücadele için baskı altına almak istiyor" demesi teknik direktör fatih terim'i kızdırdı. terim meslektaşına "herkes kendi işine baksın" diye çıkıştı. terim şöyle devam etti: "bu tür demeçler kimseye fayda getirmez, ortalığı karıştırır. biz hakemleri etki altına almaya çalışmıyoruz. bu tamamen spekülasyondur.. biz bileğimizin gücüyle puan alırız.." şeklinde cevap verdi.
ligin ikinci yarısına galatasaray, beklenmedik puan kayıplarıyla başladı. 18. hafta açılış maçında (17 ocak 1997) ali sami yen stadı’nda vanspor ile 1-1 berabere kalındı. ardından 19. haftada trabzon deplasmanında golsüz beraberlik (0-0) geldi. üst üste gelen bu iki beraberlik, puan tablosunda zirve yarışını biraz sıkıştırdı. 20. haftada istanbul’da kocaelispor ile oynanan maçta da kilit açılamadı ve mücadele 0-0 sonuçlandı. böylece galatasaray, ikinci yarının ilk üç maçında galibiyet alamayarak 3 puanlı sistemde 6 puan yitirmiş oldu. fenerbahçe, trabzonspor ve beşiktaş gibi rakipler bu dönemde puan farkını azaltma şansı yakaladı ve şampiyonluk yarışı yeniden kızıştı.
bu kayıplar, cimbomun avantajını azaltırken camiada endişe yarattı. arka arkaya birkaç maçta galibiyet gelmeyince, basın “galatasaray sendeledi” manşetleri atmaya başladı. yine de kulüp yönetimi soğukkanlılığını korudu. galatasaray basın sözcüsü ateş ünal erzen, vanspor beraberliği sonrası “berabere kaldık diye dünyanın sonu gelmedi. herkes puan kaybediyor, önemli olan lider kalabilmek” diyerek takıma güven aşıladı.
teknik direktör fatih terim ise içeride oldukça sertti; bir an önce toparlanmaları için oyuncularını uyardı. hatta 4-0’lık ilk yarı derbisinin rövanşı niteliğindeki kadıköy deplasmanı öncesi takıma, “alın size altın fırsat. fenerbahçe’yi yenerek herkesin ağzını kapatabilirsiniz. hem ilk yarıdaki 4-0’ı unutturun, hem de puan kaybettiğimiz maçları telafi edin” sözleriyle seslendiği basına yansıdı. galatasaray cephesi, düşen form grafiğine rağmen inancı yüksek tutmaya çalışırken, diğer yandan kadro içi sorunları da çözmeye uğraşıyordu. yeni transfer adrian ilie’nin takıma uyum sağlamakta zorlanması taraftarın tepkisine yol açmıştı; yönetim efsane kaptan gheorghe hagi’yi devreye sokarak genç ilie’yi motive etmeye çalıştı. ikinci yarı galatasaray için oldukça sancılı başladı; 5 puanlık fark erimiş, zirve yarışı yeniden alevlenmişti.
ikinci yarının hemen başlarında, şampiyonluk yarışındaki diğer büyük takımlar kritik teknik direktör değişikliklerine sahne oldu. trabzonspor, 20. haftada beşiktaş’a 3-0 yenilip lider galatasaray’ın 5 puan gerisine düşünce, kulübün efsane hocası şenol güneş istifa kararı aldı. bir sezon önce son ana kadar şampiyonluğu kovalayan karadeniz ekibinde bu ayrılık moralleri sarstı. trabzonspor’da şenol güneş’in yerine fenerbahçe başkanı ali şen’in lazaroni’yi kovmaktan vazgeçmesi üzerine fenerbahçe’ye gitme planı suya düşen yılmaz vural getirildi. birkaç gün sonra fenerbahçe cephesinde de deprem yaşandı: 5 şubat 1997’de türkiye kupası çeyrek final rövanşında beşiktaş’a 2-1 yenilerek elenen fenerbahçe’de teknik direktör sebastião lazaroni görevden alındı. başkan ali şen, brezilyalı hocayı takımı “ruhsuz oynattığı” gerekçesiyle kovduğunu açıkladı ve yerine önce trabzonspor’dan birkaç gün önce ayrılan şenol güneş’i getirmek istedi. fakat şenol güneş kendisine rıdvan dilmen’le çalışma şartı koşulması nedeniyle teklifi reddetti. bunun üzerine ali şen, lazoroni’nin yerine kulübün eski çalıştırıcısı todor veselinović’i (yardımcılığını genç rıdvan dilmen yapacak şekilde) getirdi. oysa lazaroni yönetimindeki fenerbahçe, ilk yarıda galatasaray’ı ali sami yen’de 4-0 yenmiş, şampiyonlar ligi’nde bile başarılı sayılabilecek sonuçlar almıştı. ligde de liderin sadece 3 puan gerisindeydiler. fakat ali şen gibi sabırsız ve iddialı bir başkan için kupadan elenmek kabul edilemezdi. bu radikal karar, medya tarafından “ali şen’den şok hoca kıyımı!” manşetleriyle duyuruldu. lazaroni’nin defansif ama disiplinli oyun sistemi sayesinde fenerbahçe ilk 20 lig maçında sadece 11 gol yemişti. ne var ki bu sistemin ofansif etkinliği sorgulanıyor, takımın yeterince gol atamaması eleştiriliyordu. ali şen de risk alarak hücum futbolunu seven veselinović-rıdvan ikilisine yöneldi. nitekim bu değişim, fenerbahçe’nin oyun tarzını hemen etkiledi; takım daha fazla gol atmaya başladı ancak savunma direnci zayıfladı (lazaroni döneminde 20 maçta 11 gol yiyen fenerbahçe, kalan 14 maçta 19 gol yedi).
beşiktaş ise bir anda ligin kaderini etkileyen takım konumuna yükselmişti. teknik direktör rasim kara yönetimindeki siyah-beyazlılar, ikinci yarıya fırtına gibi girerek önce trabzonspor’u farklı yenip şenol güneş’i istifaya mahkum ettiler, ardından kupada fenerbahçe’yi saf dışı bırakıp lazaroni’nin kovulmasına yol açtılar. arka arkaya iki ezeli rakibin hocasını koltuğundan eden rasim kara, basın toplantısında kendinden emin bir şekilde “sıradaki gelsin!” diyerek adeta meydan okudu. ne var ki futbolun cilvesi, birkaç hafta sonra beşiktaş, şampiyonluğu galatasaray’a kaybedince rasim kara sezon sonunda beşiktaş’tan ayrılacağını açıklayacaktı.
tam bu süreçte, 9 şubat 1997 tarihinde galatasaray bir kez daha kadıköy deplasmanında fenerbahçe’nin karşısına çıktı. 21. hafta müsabakası, ilk yarıdaki 0-4’ün rövanşını alma fırsatıydı ancak beklendiği gibi kolay olmadı. gol düellosu şeklinde geçen nefes kesici maçta galatasaray, fenerbahçe’ye 3-2 yenilmekten kurtulamadı. böylece galatasaray, sezon içinde fenerbahçe ile oynadığı iki maçı da kaybetmiş oldu. üst üste yaşanan puan kayıpları ve derbi mağlubiyeti sonucunda, ligin bitimine 13 hafta kala şampiyonluk yarışında hesaplar iyice karıştı. bu sonuçla fenerbahçe, puan tablosunda galatasaray’ı yakaladı ve moral üstünlüğü elde etti. kadıköy’deki zafer sonrası ali şen, “şampiyonluk yarışına yeniden ortak olduk” diyerek iddialı konuşuyor, fenerbahçe camiası lazaroni’siz de yoluna emin adımlarla devam edeceğine inanıyordu. galatasaray cephesinde ise 3-2’lik yenilgi büyük üzüntü yarattı; terim ve öğrencileri için hesap zamanıydı. nitekim fatih terim maç sonu yaptığı açıklamada, “bu yarışı sonuna kadar bırakmayacağız. daha 13 maç var, herkes birbirinden puan alır” diyerek takımını ayağa kaldırmaya çalıştı. fenerbahçe, beşiktaş ve trabzonspor, lider galatasaray’ı yakından takibe devam ediyordu.
derbinin hemen ertesi hafta zirvede kartlar yeniden dağıtıldı. 22. hafta inönü stadı’nda bu kez fenerbahçe ile beşiktaş karşılaştı. rasim kara’nın beşiktaş’ı, formda fenerbahçe’yi 1-0 mağlup etti ve ali şen’in takımına ağır bir darbe vurdu. böylece fenerbahçe derbi moralini çabuk yitirirken, galatasaray fırsatı kaçırmadı: 15 şubat 1997’de ali sami yen’de sarıyer 4-0’lık skorla rahat geçildi ve tekrar puan farkıyla lider oldu. ardından 23. haftada çanakkale dardanelspor deplasmanda 3-0 mağlup edildi. 24. hafta, galatasaray için ufak bir tökezlemeye sahne oldu: istanbul’da gençlerbirliği ile 1-1 berabere kalındı. ancak mart ayıyla birlikte sarı-kırmızılılar vites yükseltti. 25. haftada denizli deplasmanından 3-2’lik galibiyet çıkarılırken, 26. haftada ali sami yen’de samsunspor 3-1 ile geçildi. nisan ayında gaziantepspor’u gaziantep’te 3-0 yenen galatasaray, 28. haftada altay’ı istanbul’da 2-1 mağlup etti.
tüm bu sırada 1997’ye ertelenen 1996 cumhurbaşkanlığı kupası mücadelesi 12 mart 1997 akşamı gerçekleşti. lig'in 1995-96 sezonunu şampiyonlukla tamamlayan fenerbahçe ile 1995-96 türkiye kupası sahibi galatasaray arasında ankara 19 mayıs stadyumu'nda oynanan maçı galatasaray 3-0 kazanarak kupanın sahibi oldu. bu fatih terim’in galatasaray’da kazandığı ilk kupaydı. terim karşılaşma sonrası "taraftara fener'i yenmek neymiş gösterdik. şimdi sırada şampiyonluk borcumuz kaldı" dedi.
nisan ayına gelindiğinde, “dört büyükler” arasındaki mücadele iyice kızıştı. 29. hafta’daki istanbulspor-galatasaray maçı sezonun dönüm noktalarından biri olarak hafızalara kazındı. zengin kadrosuyla sürpriz çıkış yapan istanbulspor karşısında galatasaray, son dakikalara 2-2 beraberlikle girmişti. maçın uzatma anlarında galatasaray lehine verilen penaltı kararı, ortalığı karıştırdı. sarı-kırmızılılar bu penaltıyı gole çevirip 3-2 kazanırken, basın ertesi gün “şampiyonluğu getiren temdit penaltısı!” manşetleri attı. bu “uzatmalar penaltısı”, belki de sezonun kader anıydı – galatasaray puan kaybetmek üzereyken gelen galibiyet golü, en yakın takipçisi beşiktaş ile arasındaki farkın erimesini önledi. nitekim beşiktaş da aynı hafta kazanmış, yarış nefes nefese sürüyordu. artık her maç final havasında sahaya çıkılıyordu.
fenerbahçe sportif direktörü rıdvan dilmen, galatasaray'ın kollandığını iddia ederek, "şampiyon belli. boşuna mücadele ediyoruz. galatasaray kollanıyor. samsun maçında verilen penaltı, altay karşılaşmasında elle atılan gol, denizli maçında golden önce futbolcuya yapılan faul ortada. istanbulspor maçında 97. dakikada uydurulan penaltı ile inancımız ortadan kalktı. kocaelispor karşılaşmasından önce futbolcularımın dönen dolaplar yüzünden inançları kalmamıştı. bana '5-0 kazansak ne olur?" dediler. beşiktaş bile heveslenmesin." diye konuştu.
g.saray'ın istanbulspor'a attığı penaltıdan sonra beşiktaş teknik direktörü rasim kara "bizim şaibeli penaltımız yok. gönüllerin şampiyonuyuz. şerefli ikincilik böyle şampiyonluktan önemli" deyince fatih terim küplere bindi. dev maç öncesi bazı gazeteler ve tv'ler ikiliyi bir araya getirmek istediler, ancak terim bunu kabul etmedi.
20 nisan 1997’de 30. hafta mücadelesinde inönü’de beşiktaş ile galatasaray kozlarını paylaştığında, tribünler tıklım tıklımdı. rasim kara’nın “sıradaki gelsin” sözüyle hedefinde olduğunu hissettirdiği galatasaray, deplasmanda dirayetli bir oyun sergiledi. amokachi’nin 32. dakikada gelen golüne karşılık hagi’nin 86. dakikada kazanılan penaltıyı gole çevirmesiyle zorlu maç 1-1 berabere bitti. bu sonuç, beşiktaş’ın galatasaray’ı yakalama umutlarını büyük ölçüde tüketti çünkü puan farkı korunmuştu. kaptan bülent korkmaz, beşiktaş beraberliğinin ardından “daha bitmedi, önümüzde 4 maç var. her maçımız bir final” diyerek arkadaşlarını motive ediyordu.
maçın devre arasında soyunma odasına 1-0 yenik giden galatasaray’da teknik direktör fatih terim’in; "bu nasıl futbol? 10 tane gol yiyin ama adam gibi oynayın. "böyle mi şampiyon olacaksınız? siz bu şampiyonluğu istiyor musunuz? eğer istiyorsanız çıkın g.saray gibi oynayın. size güvenenleri mahçup etmeyin" diye azarladığı, maç sonunda istediği sonucu alınca da, "işte bu kadar. ama daha her şey bitmedi. dört haftamız var" yorumunu yaptığı belirtildi.
ayrıca derbiye fatih terim-rasim kara gerginliği de damga vurdu. milli takım'da aynı teknik içinde bulunan ve sıkı dost olan ikili maçtan önce ise zoraki el sıkıştı, zoraki tebessüm etti. bu davranış dostluğun bittiğini belgeledi. maçtan sonra kara, soğukluğu doğruladı, "ancak ben o'nu suçlamadım, hakkımızı savundum. kaldı ki beşiktaş'ın şaibeli golü hiç olmadı. beşiktaş'ın penaltısı verilmiyor, rakibin elle alıp, attığı gol geçerli oluyor. haksızlıklara sessiz kalamazdım" dedi. terim de sözleriyle kırgınlığını gösterdi. penaltının tartışılabileceğini, ancak 30 maçlık performansın tartışılamayacağını söyledi ve "pozisyonlar konuşulur ancak emeğe leke sürülemez. buna kimsenin hakkı yok. kitlelerin önünde giden insanların verdikleri demeçlerde daha dikkatli olmaları gerekir. çünkü kitleler o kelimelere göre hareket edebilir" diye konuştu.
galatasaray, son dört haftaya girilirken şampiyonluğun en büyük adayı konumundaydı. veselinović yönetimindeki fenerbahçe, hücumda coşkulu bir grafik çizse de istikrarı sağlayamamıştı. özellikle savunmada yaşanan dağınıklık, ali şen’in takımını kritik anlarda tökezletti. neticede son haftalara girilirken galatasaray ve beşiktaş kafa kafaya kaldı, fenerbahçe ve trabzonspor ise matematiksel olarak şansları sürse de oynanan futbol itibariyle umutları azalan taraflar konumundaydı.
31. haftada ali sami yen stadı’nda zeytinburnuspor’u 4-0 mağlup eden takım, 32. haftada antalya deplasmanında antalyaspor’u 2-0 yendi. bu galibiyetlerle puanını iyice yükselten galatasaray, en yakın rakipleriyle arasındaki farkı açtı.
ligin son düzlüğüne girildiğinde galatasaray, yıllardır süren şampiyonluk hasretini bitirmeye kararlıydı. 33. hafta’da ali sami yen stadı’nda ankaragücü karşısına, şampiyonluğunu ilan etmek için çıktı. tribünler gelincik tarlası gibi kırmızı-sarıydı; binlerce taraftar bayraklarla, meşalelerle şölen havası yaratmıştı. takım da bu coşkulu atmosferde işi şansa bırakmadı. galatasaray, ankaragücü’nü 5-1 gibi farklı bir skorla mağlup etti. bu galibiyetle bitime bir hafta kala puan farkını açarak şampiyonluğunu garantiledi. maçın bitiş düdüğüyle birlikte stat adeta bayram yerine döndü. futbolcular orta sahada birbirlerine sarılıp zafer çemberi oluştururken, fatih terim gözyaşlarını tutamıyordu. ilk teknik direktörlük sezonunda gelen bu şampiyonluk, onun kariyerinde bir milattı. maç sonrası lig tv mikrofonlarına duygularını “çok mutluyum. hakkımızla, oynayarak, mücadele ederek şampiyon olduk” sözleriyle dile getirdi. başkan faruk süren de sahaya inip tek tek futbolcuları tebrik etti; yaptığı açıklamada “bu şampiyonluk birlik ve beraberliğimizin zaferidir” diyerek camiaya teşekkür etti. nitekim takım son hafta formalite için çıktığı bursa deplasmanını da 3-2 kazanarak sezonu görkemli bir şekilde noktaladı.
34 maçlık uzun maratonun sonunda galatasaray, 25 galibiyet, 7 beraberlik ve 2 mağlubiyet ile topladığı 82 puanla 1996-97 sezonu lig şampiyonu oldu. en yakın takipçisi beşiktaş 74 puanda kalırken, fenerbahçe 73 puanla üçüncü, trabzonspor da 72 puanla dördüncü sırada yer aldı. böylece galatasaray, iki sezon aradan sonra ligde yeniden mutlu sona ulaştı ve tarihinin 12. şampiyonluğunu ilan etti. bu şampiyonluk aynı zamanda kulüp tarihinde ilk kez gerçekleştirilecek olan “üst üste dört şampiyonluk” serisinin de ilk halkasıydı.
şampiyonluğun ardından dönemin gazeteleri ve spor dergileri galatasaray’ı manşetlere taşıdılar. “cimbom imparatoru ile zirvede”, “terim’le gelen bahar” gibi manşetler ülke genelinde boy gösterdi. dört sezon üst üste sürecek efsanevi serinin ilk halkası bu şekilde yazılmış oldu. süleyman seba yönetimindeki beşiktaş yine “şerefli ikincilik” unvanına sığındı; seba, galatasaray’ı ilk tebrik eden başkanlardan biri oldu ve yaptığı centilmence açıklamada “şampiyonluğu hak eden kazandı, bizim için önemli olan sporda dostluk” diyerek alkış topladı. fenerbahçe cephesinde ise ali şen, şampiyonluk hedefine ulaşamamanın üzüntüsüyle sezonu kapattı. taraftarlar ali şen’i özellikle sezon başında oğuz ve aykut gibi yıldızları gönderdiği için eleştiriyordu. ali şen ise kongre üyelerine verdiği demeçte, “hatalarımızdan ders alacağız, fenerbahçe her zaman şampiyonluğun en büyük adayıdır” diyerek camiayı teskin etmeye çalıştı.
sezonun kapanış maçı 1996-97 sezonunu şampiyonlukla tamamlayan galatasaray ile 1996-97 sezonu türkiye kupası şampiyonu kocaelispor arasında 31 mayıs 1997'de, ankara 19 mayıs stadyumu'nda oynanan 1997 cumhurbaşkanlığı kupası ile gerçekleşti. galatasaray, uzatmalarda bulduğu golle maçı 2-1 kazanarak kupanın sahibi oldu.
galatasaray’ın 1996-97 sezonundaki başarısının mimarları arasında şüphesiz ki teknik direktör fatih terim ve sezon başında transfer edilen yıldız oyuncu gheorghe hagi başı çekiyordu. ancak bu şampiyonluk kolektif bir emeğin ürünüydü.
sonuç olarak, 1996-97 sezonu galatasaray için bir yeniden doğuş hikayesiydi. faruk süren başkanlığında ve fatih terim’in teknik direktörlüğünde kurulan yeni takım, başlangıçta yaşadığı zorluklara rağmen sezon sonunda hedefe ulaştı. “dört büyükler” arasındaki kıran kırana yarıştan zaferle ayrılan galatasaray, uzun yıllar unutulmayacak bir performans sergiledi. bu sezonla birlikte başlayan ivme, sonraki yıllarda katlanarak artacak ve galatasaray’ı sadece türkiye’de değil avrupa’da da söz sahibi yapacak destansı bir döneme kapı aralayacaktı. 1996-2000 arasındaki bu altın çağın ilk perdesi olan 1996-97, taraftarın hafızasında “yenilenen galatasaray’ın şahlanışı” olarak özel bir yer edindi. sezon biterken kapıda beliren soru yeni sezon planlamasının nasıl olacağıydı. ertesi sezon, 1997-98, galatasaray için çok daha zorlu bir yıl olacaktı.
1. bölümün sonu.
(devam edecek…)
sevgili okurlar, bazı anlar vardır ki bir kulübün tarihi, bir ülkenin futbola bakışı, hatta bir milletin özgürlükçü ruhu o anlarda şekillenir. galatasaray’ın dünya futbol tarihine damgasını vurduğu, türk futbolunun “imkânsızı mümkün kılma” hedefini somutlaştırdığı 17 mayıs 2000 akşamı da işte o anlardan biriydi.
yılların yorgun ezgileriyle dolu eski defterlerin arasında, 1996–97 sezonu, galatasaray tarihinin bir kulak dolgunluğu değil, bir içgüdüsü sayılan destanı için ilk satırları oluşturuyor.
1996 yazı, galatasaray için bir mevsimden çok daha fazlasını ifade ediyordu. bu, sadece yeni bir sezonun değil; bir çağın, bir yolculuğun, bir efsanenin ilk adımıydı. istanbul’un sarı sıcağında henüz kimse bilmiyordu; ama o yaz, sarı-kırmızılı kulübün kaderi kökünden değişiyordu. türk futbolunun alışılmış kalıplarını yıkan, dört yıl boyunca ligde hüküm sürecek ve nihayet 2000 yılında uefa kupası’nı kaldırarak avrupa’nın zirvesine çıkacak olan o büyük galatasaray takımının temelleri atılıyordu. bu, sadece bir sezonun hikâyesi değil; bir camianın kuruluş felsefesini gerçekleştirme hikayesidir. ve her büyük hikâye gibi, bu da küçük, sessiz bir adımla başlıyordu.
geride kalan 1995-96 sezonu, türkiye 1. ligi'nde nefes kesen bir şampiyonluk yarışına sahne oldu. uzun süre lider giden şenol güneş teknik direktörlüğündeki trabzonspor, özellikle şota arveladze ve hami mandıralı gibi yıldızlarıyla çok formdaydı. fakat sezonun sonlarına doğru büyük bir dramatik kırılma yaşandı. ligin 30. haftasında trabzonspor, kendi evinde ligin alt sıralarındaki vanspor’a beklenmedik şekilde 1-0 yenilerek avantajını yitirdi. bu yenilgiyle fenerbahçe aradaki puan farkını 1’e indirdi. ardından 5 mayıs 1996’da trabzon’da oynanan kritik maçta, trabzonspor abdullah ercan’ın erken golüyle öne geçse de avantajını koruyamadı; oğuz çetin ve aykut kocaman’ın golleriyle fenerbahçe maçı 2-1 kazanıp liderliği ele geçirdi. bu galibiyet, 7 yıl aradan sonra fenerbahçe’ye şampiyonluğun kapısını açtı. nitekim fenerbahçe sezonu 84 puanla şampiyon tamamlarken, 82 puanlı trabzonspor tarihinin o ana kadarki en yüksek puanıyla ikinci oldu ve büyük bir hayal kırıklığı yaşadı. trabzonspor böylece 1984’ten beri ilk kez bu kadar yaklaştığı şampiyonluğu son haftalarda fenerbahçe’ye kaptırmış oldu. fenerbahçe teknik direktörü carlos alberto parreira sezon boyunca defansif ağırlıklı ''sıkıcı'' bir futbol oynattığı gerekçesiyle eleştirild ve oynattığı futbol beğenilmedi. haziran 1996'da fenerbahçe'den eşinin hastalığı sebebiyle ayrılan parreira, yerine yakın dostlarından sebastiao lazaroni'yi fenerbahçe'ye önerdi. yönetimin bu öneriyi kabul etmesiyle lazaroni, 1996-97 sezonunda fenerbahçe kulübünün teknik direktörlüğünü üstlenmiştir.
bu sezonda beşiktaş ve galatasaray ise yarışa dahil olamadılar. beşiktaş bir önceki sezonun (1994-95) şampiyonuydu ancak 1995-96’da istikrarsız sonuçlar aldı ve 69 puanla üçüncü olabildi. teknik direktör christoph daum, ligin son maçını beklemeden takımdan ayrıldı. galatasaray da benzer şekilde beklentilerin altında kaldı; efsane teknik direktör graeme souness yönetimindeki takım ligde 68 puanla dördüncü sırada yer aldı. souness’lı galatasaray ligde aradığını bulamasa da, türkiye kupası’nda tarihi bir zafere imza attı. 1996 türkiye kupası finali, ezeli rakipler galatasaray ile fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdi. ilk maç 11 nisan 1996’da ali sami yen stadı’nda oynandı ve galatasaray gallerli golcüsü dean saunders’ın erken golüyle ilk maçı 1-0 kazanarak avantaj elde etti. 24 nisan 1996’da kadıköy’deki rövanşta fenerbahçe normal sürede aykut kocaman’ın golüyle 1-0 galip gelince maç uzatmalara gitti. uzatmada dean saunders bir kez daha sahneye çıktı ve 116. dakikada skoru 1-1’e getirdi. bu sonuç kupayı galatasaray’a getiriyordu. maçın bitiş düdüğüyle birlikte teknik direktör graeme souness, fenerbahçe şükrü saracoğlu stadı’nın orta sahasına koşarak elindeki büyük galatasaray bayrağını santraya dikti. bu cesur hareket ezeli rakip sahasında yapıldığı için türk futbol tarihine geçti; souness, fethettiği kaleye sancak diken “ulubatlı souness” lakabıyla anılmaya başlandı. bu ikonik an, galatasaray taraftarları için unutulmaz bir gurur kaynağı oldu.
galatasaray cephesinde sezon sonunda önemli değişimler yaşandı. 16 mart 1996 tarihinde yapılan genel kurulda alp yalman’ın yerine faruk süren kulübün yeni başkanı seçildi. faruk süren, göreve gelir gelmez cesur adımlar atarak galatasaray’ı yeniden zirveye taşıyacak bir projeye girişti. süren, vizyoner yapısı, güçlü iletişim becerisi ve uluslararası bağlantılarıyla kulübe yeni bir yön vermeye kararlıydı. göreve gelir gelmez, galatasaray'da sadece teknik kadroyu değil; bütün bir yapıyı dönüştürecek bir strateji için düğmeye bastı.
souness yönetiminde alınan türkiye kupası galibiyeti moral verse de, lig dördüncülüğü camiada tatminsizlik yaratmıştı. üstelik souness’ın sağlık sorunları (o sezon geçirdiği kalp operasyonu) ve inişli çıkışlı performansı nedeniyle yollar ayrıldı. faruk süren, yeni sezonda, o dönem türkiye millî takımı’nın başında bulunan fatih terim’i galatasaray teknik direktörlüğüne getirmek üzere harekete geçti.
terim, futbolculuk yıllarında galatasaray’ın kaptanlığını yapmış bir camia insanıydı ve 1993’ten beri a milli takım’ı çalıştırıyordu. başkan süren, fatih terim’le euro 1996’nın bitimi olan 1 temmuz 1997’den itibaren başlamak üzere 4 yıllık anlaşmaya vardı.
1996 yazı, türk futbolu için bir dönüm noktasıydı. türkiye a millî takımı, tarihindeki ilk avrupa şampiyonası finallerine, ingiltere’de düzenlenen euro 1996’ya katılma başarısını göstermişti. teknik direktör fatih terim yönetimindeki millî takım, elemelerde tarihi bir başarı elde edip euro 1996 biletini almıştı. ülkece tüm gözler artık milli takımdan çok galatasaray’ın müstakbel teknik direktörü fatih terim’in turnuvada neler yapacağına çevrilmişken beşiktaş’tan şaşırtıcı bir hamle geldi. christoph daum’dan boşalan teknik direktörlük koltuğuna a milli takım’da fatih terim’in yardımcılığını yapmakta olan rasim kara’nın getirildiği açıklandı. 1996-1997 sezonuna işte bu “usta ve eski çırağının savaşı” damgasını vuracaktı.
euro 1996 türk milli takımı adına oldukça zorlu geçti. türkiye, d grubu’nda hırvatistan, portekiz ve son avrupa şampiyonu danimarka ile eşleşmişti. üç maç sonunda milliler gol atma başarısı gösteremedi ve tüm maçlarını kaybederek turnuvaya veda etti. 11 haziran 1996’da nottingham’da hırvatistan’a 1-0 yenildik (gol 86’da goran vlaović’den geldi). ardından 14 haziran’da portekiz’e 66. dakikada yediğimiz golle 1-0 mağlup olduk. son grup maçından da 19 haziran’da danimarka karşısında 0-3’lük sonuçla ayrılan milliler, puansız ve golsüz şekilde turnuvayı tamamladı. her ne kadar sonuçlar hayal kırıklığı olsa da, türkiye’nin ilk kez avrupa şampiyonası’nda yer alması tarihi bir deneyimdi ve ileride kazanılacak başarılar için önemli bir eşikti.
fatih terim, milli takım ile euro 1996 defterini kapatır kapatmaz rotasını galatasaray’a çevirdi. nitekim turnuva dönüşünde, temmuz 1996’da fatih terim resmen galatasaray teknik direktörü oldu. böylece galatasaray’da yeni bir dönem başlıyordu. “imparator” lakaplı terim’in göreve gelişi taraftarları heyecanlandırdı, ancak onu zorlu bir görev bekliyordu: ezeli rakiplerinin gerisinde kalan galatasaray’ı yeniden şampiyonluk yarışının favorisi yapmak. milli takım'da teknik direktörlük görevinden ayrılan terim, kulüp kariyerinde ilk defa galatasaray’ın a takımı’nda teknik direktörlük koltuğuna oturacaktı. 1 temmuz 1996 tarihinde resmen göreve başlayan terim, basın toplantısında şu sözlerle yeni dönemin habercisiydi: “galatasaray’ın artık avrupa’da hedefi olmalı. yalnızca kazanmaya odaklanmayacağız, nasıl kazanıldığını da göstereceğiz.”
terim’in gelişiyle birlikte galatasaray kadrosunda kapsamlı bir revizyon başladı. 1996 yaz transfer dönemi belki de kulüp tarihinin en hareketli dönemlerinden biriydi. öncelikle, önceki sezonun yabancı oyuncularından ikisi takımdan ayrıldı: galli forvet dean saunders ingiltere’ye (nottingham forest’a) transfer olurken, abd’li kaleci brad friedel da takımdan ayrıldı. bu boşluklar dünya çapında bir yıldız ile dolduruldu: gheorghe hagi. romanya futbolunun efsane ismi hagi, barcelona’da geçirdiği iki sezonun ardından 31 yaşında galatasaray’a imza attı. “karpatların maradonası” lakaplı hagi, tekniği ve oyun zekâsıyla avrupa’nın sayılı 10 numaralarındandı. onun transferi, hem galatasaray camiasına büyük moral verdi hem de tüm futbol kamuoyunun dikkatini türkiye’ye çekti. hagi, türkiye'ye ayak bastığında “burada tarih yazmak için geldim,” demişti. henüz kimse bilmiyordu ama bu cümle, birkaç yıl içinde gerçekleşecekti.
galatasaray’ın bir diğer flaş transferi, hagi’nin vatandaşı olan genç forvet adrian ılie idi. steaua bükreş’te yıldızı parlayan 22 yaşındaki ılie, kasım 1996’da 2 milyon euro bedelle takıma katıldı. ılie, romanya milli takımında da görev alan, sürati ve bitiriciliğiyle tanınan bir oyuncuydu. yine savunmayı güçlendirmek adına steaua’dan bir rumen daha geldi: ıulian filipescu. 22 yaşındaki stoper filipescu, ekim 1996’da transfer edilerek defanstaki eksikliği doldurdu. bu üç rumen oyuncu, terim’in takımında iskelet rolü oynayacaktı. forvete ayrıca karlsruher’den isviçreli adrian knup da dahil edildi.
yabancı transferlerde bunlar olurken, yerli olarak da önemli takviyeler yapıldı. özellikle genç ve gelecek vadeden isimler kadroya katıldı. 22 yaşındaki stoper vedat inceefe, karabükspor’dan transfer edildi. vedat, o yaz a milli takım ile euro 96’ya da katılmış bir stoper olarak dikkat çekiyordu. orta sahayı güçlendirmek için, diyarbakırspor’da kiralık oynayıp çıkış yapan ümit davala istanbulspor’dan transfer edildi. 23 yaşındaki ümit, çok yönlü bir oyuncuydu; ilerleyen yıllarda galatasaray’ın vazgeçilmezleri arasına girecekti. kaleci mevkisinde, yıllardır takımda olan hayrettin demirbaş’ın yanına alternatif olarak aralık ayında kocaelispor’dan volkan kilimci transfer edildi. tüm bu hamlelerle terim, kadroyu hem tecrübeli yıldızlarla hem de genç yeteneklerle harmanlamış oldu. bu, bir kadro mühendisliğinin başlangıcıydı. yılların eskittiği bazı oyuncularla yollar ayrılırken, genç ve dinamik isimler ön plana çıkarıldı. altyapıdan yetişen hakan ünsal, ergün penbe, suat kaya gibi oyuncular takımda daha fazla yer bulmaya başlayacaktı. terim'in takımı “yeniden inşa” planı doğrultusunda oluşturulurken, transfer çalışmalarına da hız verildi.
elbette transfer kadar gidenler de oldu. takımın yıllardır omurgasında yer alan bazı isimler ayrıldı. özellikle iskoç teknik adam souness’ın getirdiği yabancıların çoğu gönderildi: kaleci brad friedel ve forvet saunders’ın yanı sıra ulrich van gobbel, ceyhun eriş, cihat arslan ve futbolu bırakan uğur tütüneker ile yollar ayrıldı. saffet sancaklı bonservisiyle kocaelispor’a gönderildi. sancaklı, kısa bir süre sonra fenerbahçe’ye transfer oldu. arif erdem, hakan şükür, bülent korkmaz, tugay kerimoğlu, okan buruk, ergün penbe gibi takımın özkaynak oyuncuları kadrodaki yerlerini koruyarak terim’in sisteminde kilit roller üstlendiler.
takım, sezon öncesi hazırlık kampını almanya’da yaptı. burada kondisyon yüklemeleri ve yeni sistemin oturtulması çalışmaları yürütüldü. fatih terim’in özellikle fiziksel mücadeleye ve baskılı oyuna dayalı sisteminde oyuncular ciddi şekilde zorlandı. ancak terim’in çizgisi daha en başından netti: “galatasaray forması herkese nasip olmaz. bu formayı giymek için savaşacaksınız.”
yeni sezon öncesi sadece galatasaray değil, rakipleri de önemli değişimlerden geçti. son şampiyon fenerbahçe’de başkan ali şen, zaferin ardından radikal kararlar aldı. takımın yıllardır sembolü olan kaptan oğuz çetin ve gol kralı aykut kocaman ile yollar ayrıldı. her iki oyuncu da sözleşmeleri sürmesine rağmen yönetimin “istememesi” üzerine 1996 yazında istanbulspor’a transfer oldu.
bu karar taraftarı şaşırttıysa da ali şen kadroyu yenilemekte kararlıydı. brezilyalı teknik direktör carlos alberto parreira ile şampiyon olan fenerbahçe, eşinin rahatsızlığı nedeniyle istifa edip brezilya’ya dönünce onun yerine yine bir brezilyalı çalıştırıcı sebastião lazaroni’yi takımın başına getirdi. lazaroni, 1990 dünya kupası’nda brezilya’yı çalıştırmış deneyimli bir isimdi.
fenerbahçe transferde de çok hareketliydi: almanya’nın eintracht frankfurt takımından nijeryalı yıldız jay-jay okocha büyük ses getiren bir transferle kadroya katıldı. okocha, yetenekli bir 10 numara olup driplingleri ve frikikleriyle ün salmış bir oyuncuydu. yine hücuma bulgar golcü emil kostadinov takviyesi yapıldı. 1994’te fransa’yı dünya kupası dışında bırakan gollerin sahibi kostadinov, bayern münih’ten transfer oldu ancak fenerbahçe’de yabancı sınırlaması nedeniyle çoğu maç yedek kalıp sonradan oyuna girebilecekti. defansa almanya’dan genç stoper mustafa doğan getirildi. yerli transferde kocaelispor’dan uzun boylu forvet saffet sancaklı alınırken ayrıca galatasaray’da fazla forma şansı bulamayan sedat balkanlı ve benhur babaoğlu da fenerbahçe’ye geçti. kadro yenilense de fenerbahçe sezona yeni bir ekip ve yeni bir hoca ile girmenin sancılarını yaşayacaktı.
beşiktaş cephesinde de önemli gelişmeler vardı. siyah-beyazlılar, 1995-96’da üçüncü olduktan sonra takımın başına sanki galatasaray’ı taklit etmek istercesine milli takımda fatih terim’in yardımcılığını yapmakta olan rasim kara’yı getirdi. beşiktaş transferde, özellikle yabancı oyuncu tercihini forvet hattına yaptı: everton’dan nijeryalı güçlü santrfor daniel amokachi transfer edildi. amokachi, 1996 atlanta olimpiyatları’nda altın madalya kazanan nijerya kadrosunun yıldızlarındandı ve beşiktaş taraftarını heyecanlandırdı. kaleye hırvatistan’dan marijan mrmić transfer edildi. hedefleri, bir sezon aradan sonra tekrar şampiyonluk yaşamaktı.
trabzonspor ise şampiyonluğu kılpayı kaçırdığı 1995-96’nın travmasını atlatmaya çalışıyordu. takımın başında yine şenol güneş vardı; kadro istikrarını korumaya çalıştılar ama güç kaybetmişlerdi. trabzonspor, yeni sezonda yarıştan biraz uzak kalacak gibi görünüyordu ancak türkiye kupası’nı hedefliyordu.
galatasaray fiziki altyapıda da yenileşmeye başlamıştı: sezon başında ali sami yen stadı 1996 yılında kapsamlı bir koltuklandırma ve modern tribün yatırımıyla yeni statüye kavuştu, kapasite 35.000’den 22.800’e düştü; bu sayede uefa standartlarına uyum sağlandı. aynı yıl başkan faruk süren, kanadalı bir mimarlık şirketine türkiye’de ilk kapsamlı modern stadyum projesini hazırlatttı; “süren projesi” 40.000’e yakın kapasiteli vıp/kongre/ofis fonksiyonlu planıyla, kulübün uzun vadeli gelir yapısını dönüştürmeyi hedefliyordu. henüz inşa aşamasına geçilememiş olsa da altyapıda fikirsel bir dönüşümün habercisiydi.
yeni sezon öncesinde galatasaray, ağustos 1996’da başlaması planlanan lig maratonu öncesi ilk sınavlarını türkiye spor yazarları derneği (tsyd) kupası’nda verdi. istanbul’da düzenlenen bu geleneksel sezon açılış turnuvasında galatasaray, fenerbahçe ve beşiktaş ile karşılaştı. ne var ki sonuçlar terim’in ekibi için pek iç açıcı olmadı. ilk maçta 24 temmuz 1996’da fenerbahçe’ye 2-0 mağlup olan galatasaray, birkaç gün sonra 27 temmuz’da beşiktaş’a karşı da 1-3’lük skorla yenildi. bu mağlubiyetler, sezona hazırlanan takım için bir uyarı niteliğindeydi. yeni transferlerin takıma adaptasyonu ve terim’in sisteminin oturması için zamana ihtiyaç olduğu görüldü. her ne kadar tsyd kupası resmi bir başarı kriteri olmasa da, arka arkaya gelen iki derbi yenilgisi camiada hafif bir endişe yaratmıştı. her şeye rağmen 1996-97 sezonu başlarken galatasaray, camia olarak kenetlenmiş ve terim yönetiminde şampiyonluğa odaklı bir durumdaydı.
10 ağustos 1996 tarihinde galatasaray, fatih terim yönetiminde ligdeki ilk resmi maçına çıktı. 1. haftada deplasmanda vanspor ile karşılaşan sarı-kırmızılılar, zorlu van deplasmanından gheorghe hagi’nin attığı iki golle 2-1 galip ayrılarak sezona 3 puanla başladı. hagi, böylece ilk lig maçında kalitesini hemen konuşturmuş ve takımına galibiyeti getirmiş oldu. bir hafta sonra, 17 ağustos’ta ali sami yen stadı’nda oynanan 2. hafta maçında rakip, bir önceki sezonun güçlü ikincisi trabzonspor’du. galatasaray, yine gheorghe hagi’nin ayağından bulduğu golle karadeniz temsilcisini 1-0 mağlup etti. ilk iki hafta sonunda alınan iki galibiyet, takımın özgüvenini artırdı ve yeni hocasına duyduğu inancı pekiştirdi.
3. hafta mücadelesinde galatasaray, 23 ağustos’ta izmit deplasmanında mustafa denizli’nin çalıştırdığı kocaelispor’a konuk oldu. ismetpaşa stadı’ndaki bu zorlu randevuda galatasaray ilk puan kaybını yaşadı. karşılaşma, tayfur havutçu ve ümit davala’nın karşılıklı golleriyle 1-1 berabere sonuçlandı. terim’in öğrencileri her ne kadar galibiyeti kaçırmış olsa da, deplasmandan alınan beraberlik büyük bir kriz olarak görülmedi. ancak ligin henüz başındaki asıl sınav, bir sonraki maçta gelecekti.
8 eylül 1996 tarihinde türkiye’nin nefesini tutarak beklediği büyük derbi, ali sami yen stadı’nda galatasaray ile fenerbahçe’yi karşı karşıya getirdi. bu maç, fatih terim’in galatasaray teknik direktörü olarak ilk fenerbahçe derbisiydi ve beklentiler yüksekti. ne yazık ki galatasaray için gece tam bir kabusa dönüştü. fenerbahçe, sakatlığı nedeniyle rumen yıldızı hagi’den yoksun galatasaray’ı kendi sahasında 4-0 gibi farklı bir skorla mağlup etti. saffet sancaklı (10. dakikada), jay-jay okocha (23’) ve elvir bolić (27’ ve 78’) gibi isimlerin golleriyle gelen bu tarihi yenilgi, tribünleri şoke etti. sarı-kırmızılı ekip, yıllar sonra ilk kez evinde bu denli ağır bir mağlubiyet alıyordu. karşılaşma sonunda galatasaray camiasında adeta deprem etkisi yaratan bu sonuç, teknik direktör fatih terim üzerindeki baskıyı da artırdı. takımın kalecisi hayrettin demirbaş taraftarlarca istenmeyen adam ilan edildi. gollerde hatası olan vedat inceefe de büyük eleştiri konusuydu. bu maçın ardından fatih terim’in yönetime istifasını sunduğu ancak bu istifanın başkan faruk süren tarafından kabul edilmediği yıllar sonra doğrulanmıştır. başkan faruk süren ve yönetim, hocaya güvendiklerini açıklayarak teknik ekibin arkasında durdu. bu kritik destek sayesinde terim, takım üzerinde daha fazla otorite kurarak bu travmatik yenilgiyi bir dönüm noktasına çevirmeyi başardı.
tff, fatih terim’den boşalan milli takım teknik direktörlüğüne kocaelispor teknik direktörü mustafa denizli’nin getirildiğini duyurdu. denizli, kocaelispor’dan ayrılarak milli takımın başına geçti.
1996-1997 kupa galipleri kupası’nda mücadele edecek galatatasaray, 1. turda moldova takımı constructorul chişinău ile eşleşmişti. 12 eylül 1996’daki ilk karşılaşmada adrian knup, 73. dakikada attığı golle 0-1’lik deplasman galibiyetini getirerek istanbul’daki rövanş önü psikolojik üstünlüğü sağlamıştı.
4-0’lık derbi şokunun ardından ligin 5. haftasında galatasaray’ın reaksiyonu merak konusuydu. takım, aldığı ağır yenilgiyi unutturmak istercesine, 15 eylül 1996’da istanbul’da sarıyer ile oynadığı maça hırslı çıktı. inönü stadı’nda (sarıyer o dönem iç saha maçlarını burada oynuyordu) sergilenen etkili futbolla galatasaray rakibini 4-0 mağlup ettit. bu kez “4-0” skoru galatasaray lehineydi. bu galibiyet, takımı tekrar rayına soktu ve derbi yenilgisinin yaralarını sarmaya yardımcı oldu.
galatasaray, ilk yarının kalan haftalarında vites yükseltti ve art arda galibiyetler almaya başladı. 6. haftada izmir’de oynanan çanakkale dardanelspor maçını 1-0 kazanırken gol yine hagi’den geldi.
26 eylül’de ali sami yen’deki 1-0’lık galibiyetin rövanş maçında maçında ise “gerçek bir gole doyuran futbol akşamı” yaşandı: constructorul chişinău’yu 4-0 yenerek bir sonraki tura yükseldi.
7. haftada ankara’da gençlerbirliği 2-0’la geçildi; bu maçta takım savunması güven verdi. 8. hafta ali sami yen’de denizlispor’u 2-0 yenen cimbom, 9. haftada samsun deplasmanından da 2-0’lık galibiyetle döndü.
kupa galipleri kupası 2. turunda 17 ekim 1996’daki psg karşılaşmasının ilk ayağı ali sami yen’de istanbul’u inletti. galatasaray, rakibini 4 2 mağlup etti. önceki sezon bu kupayı kazanan son şampiyon psg karşısında alınan bu galibiyet dikkatleri galatasaray’ın üstüne çekmişti.
ekim ayı ortalarına gelindiğinde galatasaray hücum gücüyle göz kamaştıran performanslar sergilemeye başladı. 10. hafta maçında ali sami yen stadı’nda gaziantepspor karşısında adeta gol olup yağdılar. maç 6-1 galatasaray lehine bitti. bir sonraki hafta, 27 ekim 1996’da izmir’de altay’a konuk olan galatasaray, tarihe geçen bir skora imza attı. sarı-kırmızılılar altay’ı deplasmanda 8-1 mağlup ederek kulüp tarihinin en farklı deplasman galibiyetlerinden birini elde etti. takım toplamda 8 golle gövde gösterisi yaptı. üst üste gelen farklı galibiyetler, galatasaray’ın hücumda ulaştığı form düzeyini ve terim’in sisteminin oturmaya başladığını gösteriyordu. ertesi hafta istanbulspor da 6-1’lik skorla mağlup edildi.
ancak paris’te, 31 ekim’de oynanan kupa galipleri kupası rövanş maçında psg, evinde maça “ayakta silah gibi” başladı: leonardo, dely valdés, patrice loko ve raí sırasıyla sahneye çıktı ve maçı 4 0 kazandı. galatasaray avrupa’ya veda etti.
kasım ayına gelindiğinde ilk yarının sonlarına yaklaşılırken galatasaray kritik bir viraja girdi. 13. haftada beşiktaş maçında galatasaray, ali sami yen’de siyah-beyazlılarla 2-2 berabere kaldı. bu sonuçla galatasaray’ın ligdeki galibiyet serisi sona ermiş olsa da, liderlik yarışı açısından önemli bir avantaj kaybı yaşanmadı.
derbi sonrası toparlanan cimbom, 14 ve 15. haftalarda yeniden galibiyet ritmine döndü. önce inönü stadı’nda zeytinburnuspor’u 5-2 yenen galatasaray, ardından ali sami yen’de antalyaspor’u 3-1 mağlup etti. ertesi hafta ankaragücü deplasmanından da 1-0’lık galibiyetle dönüldü. ilk devrenin son maçı, 21 aralık 1996’da bursaspor’a karşı oynandı ve galatasaray sahasında 4-1 kazanarak devreyi moralli kapattı. böylece 17 haftalık ilk yarı sonunda galatasaray, 14 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyetle liderlik koltuğuna oturdu. en yakın takipçisi fenerbahçe’nin birkaç puan önünde “ilk yarı şampiyonu” olan takım, özellikle attığı gol sayısıyla (ilk yarıda 90 dakikalık maç başına yaklaşık 2-3 gol ortalaması) dikkat çekiyordu.
bu süreçte türkiye kupası cephesinde ise beklenmedik bir hayal kırıklığı yaşandı. galatasaray, 1996-97 türkiye kupası’na altıncı tur (son 16) aşamasında gençlerbirliği’ne penaltı atışları sonucunda dramatik biçimde elendi (normal süre 1-1, penaltılarda 17-16). kupadan erken veda edilmesi, lige daha fazla odaklanma imkanı verdi ve terim de rotasyonu azaltarak tüm enerjisini şampiyonluğa yöneltti.
fatih terim’li galatasaray ligin ilk yarısını 44 puanla birinci tamamlamıştı. sebastiao lazaroni’li fenerbahçe 39 puanla ikinci sırada yer alırken, şenol güneş’li trabzonspor 38 puanla üçüncü, rasim kara’lı beşiktaş da 37 puanla dördüncü sırada yer alıyordu.
trabzonspor teknik direktörü şenol güneş'in "galatasaray, maçlardan sonra hakemlere yüklenerek bir sonraki mücadele için baskı altına almak istiyor" demesi teknik direktör fatih terim'i kızdırdı. terim meslektaşına "herkes kendi işine baksın" diye çıkıştı. terim şöyle devam etti: "bu tür demeçler kimseye fayda getirmez, ortalığı karıştırır. biz hakemleri etki altına almaya çalışmıyoruz. bu tamamen spekülasyondur.. biz bileğimizin gücüyle puan alırız.." şeklinde cevap verdi.
ligin ikinci yarısına galatasaray, beklenmedik puan kayıplarıyla başladı. 18. hafta açılış maçında (17 ocak 1997) ali sami yen stadı’nda vanspor ile 1-1 berabere kalındı. ardından 19. haftada trabzon deplasmanında golsüz beraberlik (0-0) geldi. üst üste gelen bu iki beraberlik, puan tablosunda zirve yarışını biraz sıkıştırdı. 20. haftada istanbul’da kocaelispor ile oynanan maçta da kilit açılamadı ve mücadele 0-0 sonuçlandı. böylece galatasaray, ikinci yarının ilk üç maçında galibiyet alamayarak 3 puanlı sistemde 6 puan yitirmiş oldu. fenerbahçe, trabzonspor ve beşiktaş gibi rakipler bu dönemde puan farkını azaltma şansı yakaladı ve şampiyonluk yarışı yeniden kızıştı.
bu kayıplar, cimbomun avantajını azaltırken camiada endişe yarattı. arka arkaya birkaç maçta galibiyet gelmeyince, basın “galatasaray sendeledi” manşetleri atmaya başladı. yine de kulüp yönetimi soğukkanlılığını korudu. galatasaray basın sözcüsü ateş ünal erzen, vanspor beraberliği sonrası “berabere kaldık diye dünyanın sonu gelmedi. herkes puan kaybediyor, önemli olan lider kalabilmek” diyerek takıma güven aşıladı.
teknik direktör fatih terim ise içeride oldukça sertti; bir an önce toparlanmaları için oyuncularını uyardı. hatta 4-0’lık ilk yarı derbisinin rövanşı niteliğindeki kadıköy deplasmanı öncesi takıma, “alın size altın fırsat. fenerbahçe’yi yenerek herkesin ağzını kapatabilirsiniz. hem ilk yarıdaki 4-0’ı unutturun, hem de puan kaybettiğimiz maçları telafi edin” sözleriyle seslendiği basına yansıdı. galatasaray cephesi, düşen form grafiğine rağmen inancı yüksek tutmaya çalışırken, diğer yandan kadro içi sorunları da çözmeye uğraşıyordu. yeni transfer adrian ilie’nin takıma uyum sağlamakta zorlanması taraftarın tepkisine yol açmıştı; yönetim efsane kaptan gheorghe hagi’yi devreye sokarak genç ilie’yi motive etmeye çalıştı. ikinci yarı galatasaray için oldukça sancılı başladı; 5 puanlık fark erimiş, zirve yarışı yeniden alevlenmişti.
ikinci yarının hemen başlarında, şampiyonluk yarışındaki diğer büyük takımlar kritik teknik direktör değişikliklerine sahne oldu. trabzonspor, 20. haftada beşiktaş’a 3-0 yenilip lider galatasaray’ın 5 puan gerisine düşünce, kulübün efsane hocası şenol güneş istifa kararı aldı. bir sezon önce son ana kadar şampiyonluğu kovalayan karadeniz ekibinde bu ayrılık moralleri sarstı. trabzonspor’da şenol güneş’in yerine fenerbahçe başkanı ali şen’in lazaroni’yi kovmaktan vazgeçmesi üzerine fenerbahçe’ye gitme planı suya düşen yılmaz vural getirildi. birkaç gün sonra fenerbahçe cephesinde de deprem yaşandı: 5 şubat 1997’de türkiye kupası çeyrek final rövanşında beşiktaş’a 2-1 yenilerek elenen fenerbahçe’de teknik direktör sebastião lazaroni görevden alındı. başkan ali şen, brezilyalı hocayı takımı “ruhsuz oynattığı” gerekçesiyle kovduğunu açıkladı ve yerine önce trabzonspor’dan birkaç gün önce ayrılan şenol güneş’i getirmek istedi. fakat şenol güneş kendisine rıdvan dilmen’le çalışma şartı koşulması nedeniyle teklifi reddetti. bunun üzerine ali şen, lazoroni’nin yerine kulübün eski çalıştırıcısı todor veselinović’i (yardımcılığını genç rıdvan dilmen yapacak şekilde) getirdi. oysa lazaroni yönetimindeki fenerbahçe, ilk yarıda galatasaray’ı ali sami yen’de 4-0 yenmiş, şampiyonlar ligi’nde bile başarılı sayılabilecek sonuçlar almıştı. ligde de liderin sadece 3 puan gerisindeydiler. fakat ali şen gibi sabırsız ve iddialı bir başkan için kupadan elenmek kabul edilemezdi. bu radikal karar, medya tarafından “ali şen’den şok hoca kıyımı!” manşetleriyle duyuruldu. lazaroni’nin defansif ama disiplinli oyun sistemi sayesinde fenerbahçe ilk 20 lig maçında sadece 11 gol yemişti. ne var ki bu sistemin ofansif etkinliği sorgulanıyor, takımın yeterince gol atamaması eleştiriliyordu. ali şen de risk alarak hücum futbolunu seven veselinović-rıdvan ikilisine yöneldi. nitekim bu değişim, fenerbahçe’nin oyun tarzını hemen etkiledi; takım daha fazla gol atmaya başladı ancak savunma direnci zayıfladı (lazaroni döneminde 20 maçta 11 gol yiyen fenerbahçe, kalan 14 maçta 19 gol yedi).
beşiktaş ise bir anda ligin kaderini etkileyen takım konumuna yükselmişti. teknik direktör rasim kara yönetimindeki siyah-beyazlılar, ikinci yarıya fırtına gibi girerek önce trabzonspor’u farklı yenip şenol güneş’i istifaya mahkum ettiler, ardından kupada fenerbahçe’yi saf dışı bırakıp lazaroni’nin kovulmasına yol açtılar. arka arkaya iki ezeli rakibin hocasını koltuğundan eden rasim kara, basın toplantısında kendinden emin bir şekilde “sıradaki gelsin!” diyerek adeta meydan okudu. ne var ki futbolun cilvesi, birkaç hafta sonra beşiktaş, şampiyonluğu galatasaray’a kaybedince rasim kara sezon sonunda beşiktaş’tan ayrılacağını açıklayacaktı.
tam bu süreçte, 9 şubat 1997 tarihinde galatasaray bir kez daha kadıköy deplasmanında fenerbahçe’nin karşısına çıktı. 21. hafta müsabakası, ilk yarıdaki 0-4’ün rövanşını alma fırsatıydı ancak beklendiği gibi kolay olmadı. gol düellosu şeklinde geçen nefes kesici maçta galatasaray, fenerbahçe’ye 3-2 yenilmekten kurtulamadı. böylece galatasaray, sezon içinde fenerbahçe ile oynadığı iki maçı da kaybetmiş oldu. üst üste yaşanan puan kayıpları ve derbi mağlubiyeti sonucunda, ligin bitimine 13 hafta kala şampiyonluk yarışında hesaplar iyice karıştı. bu sonuçla fenerbahçe, puan tablosunda galatasaray’ı yakaladı ve moral üstünlüğü elde etti. kadıköy’deki zafer sonrası ali şen, “şampiyonluk yarışına yeniden ortak olduk” diyerek iddialı konuşuyor, fenerbahçe camiası lazaroni’siz de yoluna emin adımlarla devam edeceğine inanıyordu. galatasaray cephesinde ise 3-2’lik yenilgi büyük üzüntü yarattı; terim ve öğrencileri için hesap zamanıydı. nitekim fatih terim maç sonu yaptığı açıklamada, “bu yarışı sonuna kadar bırakmayacağız. daha 13 maç var, herkes birbirinden puan alır” diyerek takımını ayağa kaldırmaya çalıştı. fenerbahçe, beşiktaş ve trabzonspor, lider galatasaray’ı yakından takibe devam ediyordu.
derbinin hemen ertesi hafta zirvede kartlar yeniden dağıtıldı. 22. hafta inönü stadı’nda bu kez fenerbahçe ile beşiktaş karşılaştı. rasim kara’nın beşiktaş’ı, formda fenerbahçe’yi 1-0 mağlup etti ve ali şen’in takımına ağır bir darbe vurdu. böylece fenerbahçe derbi moralini çabuk yitirirken, galatasaray fırsatı kaçırmadı: 15 şubat 1997’de ali sami yen’de sarıyer 4-0’lık skorla rahat geçildi ve tekrar puan farkıyla lider oldu. ardından 23. haftada çanakkale dardanelspor deplasmanda 3-0 mağlup edildi. 24. hafta, galatasaray için ufak bir tökezlemeye sahne oldu: istanbul’da gençlerbirliği ile 1-1 berabere kalındı. ancak mart ayıyla birlikte sarı-kırmızılılar vites yükseltti. 25. haftada denizli deplasmanından 3-2’lik galibiyet çıkarılırken, 26. haftada ali sami yen’de samsunspor 3-1 ile geçildi. nisan ayında gaziantepspor’u gaziantep’te 3-0 yenen galatasaray, 28. haftada altay’ı istanbul’da 2-1 mağlup etti.
tüm bu sırada 1997’ye ertelenen 1996 cumhurbaşkanlığı kupası mücadelesi 12 mart 1997 akşamı gerçekleşti. lig'in 1995-96 sezonunu şampiyonlukla tamamlayan fenerbahçe ile 1995-96 türkiye kupası sahibi galatasaray arasında ankara 19 mayıs stadyumu'nda oynanan maçı galatasaray 3-0 kazanarak kupanın sahibi oldu. bu fatih terim’in galatasaray’da kazandığı ilk kupaydı. terim karşılaşma sonrası "taraftara fener'i yenmek neymiş gösterdik. şimdi sırada şampiyonluk borcumuz kaldı" dedi.
nisan ayına gelindiğinde, “dört büyükler” arasındaki mücadele iyice kızıştı. 29. hafta’daki istanbulspor-galatasaray maçı sezonun dönüm noktalarından biri olarak hafızalara kazındı. zengin kadrosuyla sürpriz çıkış yapan istanbulspor karşısında galatasaray, son dakikalara 2-2 beraberlikle girmişti. maçın uzatma anlarında galatasaray lehine verilen penaltı kararı, ortalığı karıştırdı. sarı-kırmızılılar bu penaltıyı gole çevirip 3-2 kazanırken, basın ertesi gün “şampiyonluğu getiren temdit penaltısı!” manşetleri attı. bu “uzatmalar penaltısı”, belki de sezonun kader anıydı – galatasaray puan kaybetmek üzereyken gelen galibiyet golü, en yakın takipçisi beşiktaş ile arasındaki farkın erimesini önledi. nitekim beşiktaş da aynı hafta kazanmış, yarış nefes nefese sürüyordu. artık her maç final havasında sahaya çıkılıyordu.
fenerbahçe sportif direktörü rıdvan dilmen, galatasaray'ın kollandığını iddia ederek, "şampiyon belli. boşuna mücadele ediyoruz. galatasaray kollanıyor. samsun maçında verilen penaltı, altay karşılaşmasında elle atılan gol, denizli maçında golden önce futbolcuya yapılan faul ortada. istanbulspor maçında 97. dakikada uydurulan penaltı ile inancımız ortadan kalktı. kocaelispor karşılaşmasından önce futbolcularımın dönen dolaplar yüzünden inançları kalmamıştı. bana '5-0 kazansak ne olur?" dediler. beşiktaş bile heveslenmesin." diye konuştu.
g.saray'ın istanbulspor'a attığı penaltıdan sonra beşiktaş teknik direktörü rasim kara "bizim şaibeli penaltımız yok. gönüllerin şampiyonuyuz. şerefli ikincilik böyle şampiyonluktan önemli" deyince fatih terim küplere bindi. dev maç öncesi bazı gazeteler ve tv'ler ikiliyi bir araya getirmek istediler, ancak terim bunu kabul etmedi.
20 nisan 1997’de 30. hafta mücadelesinde inönü’de beşiktaş ile galatasaray kozlarını paylaştığında, tribünler tıklım tıklımdı. rasim kara’nın “sıradaki gelsin” sözüyle hedefinde olduğunu hissettirdiği galatasaray, deplasmanda dirayetli bir oyun sergiledi. amokachi’nin 32. dakikada gelen golüne karşılık hagi’nin 86. dakikada kazanılan penaltıyı gole çevirmesiyle zorlu maç 1-1 berabere bitti. bu sonuç, beşiktaş’ın galatasaray’ı yakalama umutlarını büyük ölçüde tüketti çünkü puan farkı korunmuştu. kaptan bülent korkmaz, beşiktaş beraberliğinin ardından “daha bitmedi, önümüzde 4 maç var. her maçımız bir final” diyerek arkadaşlarını motive ediyordu.
maçın devre arasında soyunma odasına 1-0 yenik giden galatasaray’da teknik direktör fatih terim’in; "bu nasıl futbol? 10 tane gol yiyin ama adam gibi oynayın. "böyle mi şampiyon olacaksınız? siz bu şampiyonluğu istiyor musunuz? eğer istiyorsanız çıkın g.saray gibi oynayın. size güvenenleri mahçup etmeyin" diye azarladığı, maç sonunda istediği sonucu alınca da, "işte bu kadar. ama daha her şey bitmedi. dört haftamız var" yorumunu yaptığı belirtildi.
ayrıca derbiye fatih terim-rasim kara gerginliği de damga vurdu. milli takım'da aynı teknik içinde bulunan ve sıkı dost olan ikili maçtan önce ise zoraki el sıkıştı, zoraki tebessüm etti. bu davranış dostluğun bittiğini belgeledi. maçtan sonra kara, soğukluğu doğruladı, "ancak ben o'nu suçlamadım, hakkımızı savundum. kaldı ki beşiktaş'ın şaibeli golü hiç olmadı. beşiktaş'ın penaltısı verilmiyor, rakibin elle alıp, attığı gol geçerli oluyor. haksızlıklara sessiz kalamazdım" dedi. terim de sözleriyle kırgınlığını gösterdi. penaltının tartışılabileceğini, ancak 30 maçlık performansın tartışılamayacağını söyledi ve "pozisyonlar konuşulur ancak emeğe leke sürülemez. buna kimsenin hakkı yok. kitlelerin önünde giden insanların verdikleri demeçlerde daha dikkatli olmaları gerekir. çünkü kitleler o kelimelere göre hareket edebilir" diye konuştu.
galatasaray, son dört haftaya girilirken şampiyonluğun en büyük adayı konumundaydı. veselinović yönetimindeki fenerbahçe, hücumda coşkulu bir grafik çizse de istikrarı sağlayamamıştı. özellikle savunmada yaşanan dağınıklık, ali şen’in takımını kritik anlarda tökezletti. neticede son haftalara girilirken galatasaray ve beşiktaş kafa kafaya kaldı, fenerbahçe ve trabzonspor ise matematiksel olarak şansları sürse de oynanan futbol itibariyle umutları azalan taraflar konumundaydı.
31. haftada ali sami yen stadı’nda zeytinburnuspor’u 4-0 mağlup eden takım, 32. haftada antalya deplasmanında antalyaspor’u 2-0 yendi. bu galibiyetlerle puanını iyice yükselten galatasaray, en yakın rakipleriyle arasındaki farkı açtı.
ligin son düzlüğüne girildiğinde galatasaray, yıllardır süren şampiyonluk hasretini bitirmeye kararlıydı. 33. hafta’da ali sami yen stadı’nda ankaragücü karşısına, şampiyonluğunu ilan etmek için çıktı. tribünler gelincik tarlası gibi kırmızı-sarıydı; binlerce taraftar bayraklarla, meşalelerle şölen havası yaratmıştı. takım da bu coşkulu atmosferde işi şansa bırakmadı. galatasaray, ankaragücü’nü 5-1 gibi farklı bir skorla mağlup etti. bu galibiyetle bitime bir hafta kala puan farkını açarak şampiyonluğunu garantiledi. maçın bitiş düdüğüyle birlikte stat adeta bayram yerine döndü. futbolcular orta sahada birbirlerine sarılıp zafer çemberi oluştururken, fatih terim gözyaşlarını tutamıyordu. ilk teknik direktörlük sezonunda gelen bu şampiyonluk, onun kariyerinde bir milattı. maç sonrası lig tv mikrofonlarına duygularını “çok mutluyum. hakkımızla, oynayarak, mücadele ederek şampiyon olduk” sözleriyle dile getirdi. başkan faruk süren de sahaya inip tek tek futbolcuları tebrik etti; yaptığı açıklamada “bu şampiyonluk birlik ve beraberliğimizin zaferidir” diyerek camiaya teşekkür etti. nitekim takım son hafta formalite için çıktığı bursa deplasmanını da 3-2 kazanarak sezonu görkemli bir şekilde noktaladı.
34 maçlık uzun maratonun sonunda galatasaray, 25 galibiyet, 7 beraberlik ve 2 mağlubiyet ile topladığı 82 puanla 1996-97 sezonu lig şampiyonu oldu. en yakın takipçisi beşiktaş 74 puanda kalırken, fenerbahçe 73 puanla üçüncü, trabzonspor da 72 puanla dördüncü sırada yer aldı. böylece galatasaray, iki sezon aradan sonra ligde yeniden mutlu sona ulaştı ve tarihinin 12. şampiyonluğunu ilan etti. bu şampiyonluk aynı zamanda kulüp tarihinde ilk kez gerçekleştirilecek olan “üst üste dört şampiyonluk” serisinin de ilk halkasıydı.
şampiyonluğun ardından dönemin gazeteleri ve spor dergileri galatasaray’ı manşetlere taşıdılar. “cimbom imparatoru ile zirvede”, “terim’le gelen bahar” gibi manşetler ülke genelinde boy gösterdi. dört sezon üst üste sürecek efsanevi serinin ilk halkası bu şekilde yazılmış oldu. süleyman seba yönetimindeki beşiktaş yine “şerefli ikincilik” unvanına sığındı; seba, galatasaray’ı ilk tebrik eden başkanlardan biri oldu ve yaptığı centilmence açıklamada “şampiyonluğu hak eden kazandı, bizim için önemli olan sporda dostluk” diyerek alkış topladı. fenerbahçe cephesinde ise ali şen, şampiyonluk hedefine ulaşamamanın üzüntüsüyle sezonu kapattı. taraftarlar ali şen’i özellikle sezon başında oğuz ve aykut gibi yıldızları gönderdiği için eleştiriyordu. ali şen ise kongre üyelerine verdiği demeçte, “hatalarımızdan ders alacağız, fenerbahçe her zaman şampiyonluğun en büyük adayıdır” diyerek camiayı teskin etmeye çalıştı.
sezonun kapanış maçı 1996-97 sezonunu şampiyonlukla tamamlayan galatasaray ile 1996-97 sezonu türkiye kupası şampiyonu kocaelispor arasında 31 mayıs 1997'de, ankara 19 mayıs stadyumu'nda oynanan 1997 cumhurbaşkanlığı kupası ile gerçekleşti. galatasaray, uzatmalarda bulduğu golle maçı 2-1 kazanarak kupanın sahibi oldu.
galatasaray’ın 1996-97 sezonundaki başarısının mimarları arasında şüphesiz ki teknik direktör fatih terim ve sezon başında transfer edilen yıldız oyuncu gheorghe hagi başı çekiyordu. ancak bu şampiyonluk kolektif bir emeğin ürünüydü.
sonuç olarak, 1996-97 sezonu galatasaray için bir yeniden doğuş hikayesiydi. faruk süren başkanlığında ve fatih terim’in teknik direktörlüğünde kurulan yeni takım, başlangıçta yaşadığı zorluklara rağmen sezon sonunda hedefe ulaştı. “dört büyükler” arasındaki kıran kırana yarıştan zaferle ayrılan galatasaray, uzun yıllar unutulmayacak bir performans sergiledi. bu sezonla birlikte başlayan ivme, sonraki yıllarda katlanarak artacak ve galatasaray’ı sadece türkiye’de değil avrupa’da da söz sahibi yapacak destansı bir döneme kapı aralayacaktı. 1996-2000 arasındaki bu altın çağın ilk perdesi olan 1996-97, taraftarın hafızasında “yenilenen galatasaray’ın şahlanışı” olarak özel bir yer edindi. sezon biterken kapıda beliren soru yeni sezon planlamasının nasıl olacağıydı. ertesi sezon, 1997-98, galatasaray için çok daha zorlu bir yıl olacaktı.
1. bölümün sonu.
(devam edecek…)