sözlükte gündeme geldiğinde şöyle bir dönüp bakınca ne güzel günlermiş dedirten efsane maç. üzerinden 20 takvim senesi geçmiş...
yaklaşık 15 ay önce "
elveda sami yen, bir gün geri geleceğiz yeniden" tezahüratı eşliğinde veda etmiştik
ali sami yen stadyumu'na. fenerbahçe parça parça yaptığı stadını tamamlamıştı. galatasaray'ın yeni stad projesi ise 1990'lı yılları hatırlayan taraftarın görünce hatırlayacağı, köşesinde kubbe olan maketten ibaretti. mecidiyeköy'de stadın üzerinde olduğu arsanın üst kullanım hakkı için 1955 yılında imzalanan protokol 2007 yılında sona erecekti. teamül, bu protokolün tıpkı 1955'te yapıldığı gibi uzatılması yönündeydi.
ancak 1950lerde istanbul'un "yazlık sayfiye yeri" olan mecidiyeköy aradan geçen yıllarda şehrin merkezi sayılabilecek bir bölge olmuştu. buna bir de galatasaray maddi-idari güçsüzlüğü ve bürokrasideki zayıflığı eklenince bu konu bir çıkmaza doğru yol almaya başlamıştı.
başka ve uzun yazı konusu olan o tartışmalar ve mücadeleler sürerken yönetim tarafından 2002-2003 sezonu bitiminde galatasaray'ın ali sami yen stadyumu'ndan ayrılması ve 2003-2004 sezonundan itibaren maçlarını atatürk olimpiyat stadyumu'nda oynaması yönünde bir karar alındı.
1992-2002 arasındaki 10 yıllık dönemde 7 lig şampiyonluğu vardı. 1996-2002 arasında ise 6 sezonda 5 şampiyonluk, arada iki avrupa kupası, iki grup geçmeli şampiyonlar liginde çeyrek finaller falan vardı. 2002-2003 sezonunda ikinci fatih terim dönemi başlamış ancak beşiktaş'ın yüzüncü yılı sebebiyle(!) hala tartışılan bir şekilde lig beşiktaş'a gitmişti. üzerine bir de kabus 2003-2004 sezonu yaşanmıştı. galatasaray 3 puanlı ve 18 takımlı lig tarihindeki en düşük puanı topladığı performansı ile taraftarın o dönemki istanbul'un dışında ve dinamitle patlatılmış bir kayanın arasından dökülmüş bir asfalt dışında ulaşımı olmayan staddaki çileler birbirine karışmıştı.
o ahval ve şerait altında galatasaray'ın stad projesi yeni bir boyut kazanmış, şimdiki adıyla aslantepe olan arazinin alınması ve oraya bir stad yapılması noktasına gelinmişti.
2004 yazı aslında tüm kötü hatıralara rağmen bol kepçe umutla geçmişti işte. ikinci fatih terim dönemi bitmişti ama gönlümüzün hırsızı, karpatların maradonası kumandan hagi takımın başındaydı. galatasaray'ın 100. yılına giriliyordu. en önemlisi de ali sami yen stadyumu'na, "eski" eski açık kapatılmış olsa da dönüyorduk...
bu maç işte tüm bu duygu karmaşası arasında bir çarşamba günü oynanmıştı. 4 gün sonra da ligin ilk hafta maçında konyaspor ile ali sami yen'de oynayacaktık. ancak internetin bu kadar gelişmemiş olması ve bizlerin de bu kadar profesyonel yorumcu olmamamız sebebiyle "lig maçına 3 gün kala ne gerek vardı" diye söylenmeden ekran başına geçmiştik.
galatasaray ile dsmart arasında kıyılan katolik nikahına daha birkaç yıl var, cem uzan yurtdışına kaçtıysa da star tv henüz elden gitmemiş. mikrofonda
sabri ugan'ın buğulu sesi var. galatasaray'ın üzerinde de yeni sezonun üzerinde ince sarı kırmızı çubuklar olan koyu renkli forması...
kör kütük sarhoşken ergenliğimizden öyle keyifli bir çarşamba akşamıydı işte. cebimizde umutlarla ekran başından kalkmıştık. yaşımız 15'ti ve yaz tatilinin bitimine 1 ay kalması haricinde canımızı sıkacak bir şey pek olmuyordu o yıllarda...